Anadolu’nun, özgürlük için ölüm-kalım savaşı vermeye hazırlandığı günlerdi. Ankara’da Mustafa Kemal’in önderliğinde çalışmalarını sürdüren Birinci Meclis Hükümeti, çeşitli güçlükler içindeydi. Millîci güçlere karşı, Anadolu’nun farklı bölgelerindeki iç ayaklanmalar birbirini izliyordu.
İşte bu kritik günlerde, 1920'nin Mayıs ayında başlayıp aralıklı olarak süren görüşmelerle 14 Eylül'de yasalaşan bir kanun teklifi, Birinci Meclis’in gündeminde önemli bir yer teşkil etmişti...
‘Men-i Müskirat Kanunu’, ülke genelinde içki yapımını, satışını ve tüketimini yasaklıyor; aksi davrananlar için, “Dayak, hapis ve para cezası” olmak üzere, çeşitli yaptırımlar öngörüyordu.
İçki yasağı konusunda Meclis’e ilk yasa teklifini Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey yapmıştı. Meclis’teki muhalif grupta yer alan ve daha sonraları, Mustafa Kemal Paşa’nın muhafızı Topal Osman tarafından öldürülecek olan Ali Şükrü Bey, teklifinde şu görüşlere yer veriyordu:
“Dinimizce tahrim edilmiş (haram kılınmış) olan sarhoş edici içkilerin halkımız arasında kullanılıp gidişinden dolayı doğan fenalıkların haddi hesabı yoktur. Halbuki, kendi dinleri men etmediği halde, Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti, hususî bir kanun ile, milletini bu beladan kurtarmıştır.”
“Biz de Amerika’dan ibret alıp, onu örnek edinmeliyiz. Bunun için de, Osmanlı memleketlerinde her türlü içkilerin yapılmasını, ithalini, satılmasını ve kullanılmasını kat’î surette men etmeliyiz.”
“Bu memnuiyeti (yasağı) dinlemeyip müskirat (içki) yapanlar, satanlar veya içenler görülürse, bunları derhal yakalayıp haddi şer’î ile (şeriata göre, verilen ceza, 80 değnek vurulması idi) veyahut ağır para cezası ile cezalandırmalıyız.”
Ali Şükrü Bey’in teklifi Meclis’in özellikle muhafazakâr kesimi arasında büyük taraftar topladı. Daha sonra Çorum Milletvekili Haşim Bey ve Bolu Milletvekili Nuri Bey de aynı konuda birer yasa teklifi verdiler. Teklifler, birleştirilerek görüşülmek üzere, kurulan komisyonlara havale edildi.
Üç milletvekilinin Meclis’e sundukları yasa teklifleri, ufak bazı farklara rağmen, genelde aynı yapıdaydılar. Ali Şükrü Bey ve Nuri Bey, içkinin toptan yasaklanmasını isterken, Çorum Milletvekili Haşim Bey gayrimüslimlerin yasa kapsamına girmemesini, yoksa yasanın Devletler Hukuku’na aykırı olacağını belirtiyordu.
Bunun yanı sıra, o yıllarda alkollü içkiler inhisarını (tekelini) elinde bulunduran Düyûnu Umumîye yetkilileriyle de bu konuda bir görüşme yapılmasını istemekteydi.
Teklifi inceleyen Adalet Komisyonu, olağanüstü şartlardan doğan Meclis’in görevinin, olağanüstü şartlarla sınırlı olduğunu vurgulayarak, konunun daha sonra ele alınması gerektiğini öne sürdü.
Sağlık Komisyonu ise, yasanın kabul edilmesini isterken, bir de ek öneri getirdi: Suçu ikinci kez işleyenlerin, Belediye Temizlik İşleri’nde 2-10 gün süreyle çalıştırılması da karara bağlanmalıydı.
Ayrıca Sağlık Komisyonu, bu suçu işleyenlerin devlet memuru olmaları halinde, memuriyetten atılmalarını da savunuyordu.
Şer’iye Komisyonu ise, yasanın içeriğini tümüyle değiştiren 9 maddelik yeni bir yasa taslağı öneriyordu.
Maliye Komisyonu’nun raporunda ise, Düyûnu Umumî’ye gelirleri arasında bulunan içki vergisinin dış borçlara karşılık, devletçe taahhüt edildiğini, bu nedenle ithal ve imalinin yasaklanamayacağı vurgulanıyor, bu yüzden içkiye ağır vergiler konulmak suretiyle mücadele etmek gerektiği ileri sürülüyordu…
Yasa teklifi komisyonlardan geçtikten sonra, 17 Mayıs günü Meclis gündemine alındı. Konuşmacılar yasa teklifini savunurken, bazı genç milletvekillerinin kullandıkları deyimler, sert tartışmalara yol açtı.
Bir milletvekili, yasadaki ‘meydan dayağı’ önerisine itiraz ederken, “Serseri Kanunu’ndaki darp cezası gibi…” sözler ağzından dökülünce, muhafazakâr milletvekilleri birden ayaklandılar.
Ortamın gerginleşince de, başkan, görüşmeleri erteledi. Bu tarihten sonra, tam 6 toplantı ve 7 celse yapılmasına rağmen, görüşmeler tamamlanamadı. Böylece görüşmelerin hızlandırıldığı 13 Eylül gününe gelindi.
13 Eylül 1920 günü, Vehbi Bey’in başkanlığında toplanan Meclis’te söz alan Maliye Vekili Ahmet Ferit (Tek) Bey, ‘İçkinin kendisini değil, vergisini savunacağım diyerek başladığı konuşmasında, bu yasa kabul edildiği takdirde, devletin yılda 1 milyon lira gelir kaybına uğrayacağını, zaten bütçenin de 20 milyon lira açığı olduğunu belirtti.
Daha sonra yasanın uygulanma sorununa değinen Ferit Bey, şunları dile getirdi: “Sınırlama gerçekle bağdaşmıyor; yasak uygulanamayacak, sonuçta iktisadî ve malî zararlarla karşılaşılacaktır.”
“Hükümetin istemesine rağmen, ülkede idarî ve ahlakî inzibat iyi değildir,” diyen Ferit Bey, ülkede sadece 2.200 polis bulunduğunu, 321 kilometrekareye bir polis düştüğünü ve bunlarla içki yasağını uygulama imkanı olmadığını vurguladı.
Ferit Bey’in karşı önerisi de, bu tekliften vazgeçmek; ama içki tüketimini azaltmak için de, vergileri artırmak yolundaydı…
Söz alan Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey ise, Amerika’nın yanı sıra, dinlerinin yasaklamamasına rağmen, Rusların da içki yasağı uygulandığını belirterek, bir hükümet memuru için, ‘Uygulama imkânı yoktur’ demenin zül olduğunu söyleyerek, “Tatbik edemeyen çekilir” dedi.
Bu sözler üzerine ortalık karıştı. Ahmet Ferit Bey, “Bendeniz şimdi çekilirim” derken, hazır bulunanlar arasından, Ali Şükrü Bey’e destek verici sözler yükseldi.
Ali Şükrü Bey, bundan da aldığı cesaretle, “Ben kanun tatbik edemem diyen bir hükümet, bence hükümet mevkiinde durmaya layık değildir” deyince, Meclis sıralarında gürültü arttı.
Antalya Milletvekili Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Bey'in, herkesi sükûta çağıran konuşmalarından sonra, oturuma devam edildi. Ali Şükrü Bey de, konuşmasına devamla, “Yasak konulmazsa, hazine-i maliyeye bir milyon lira girecek. Gerçi istatistik yapmadım. Fakat bir arkadaşımın söylediği tabii doğrudur. Memlekette 120 milyon kilo meşrubat sarf olunuyormuş. 120 milyon kilonun Rum ve Ermenilerin cebine verdiği para, uu 1 milyon ile kabil-i kıyas mıdır?” dedi.
Yeterlilik önergesinin kabulünden sonra, 14 Eylül 1920 günü devam edilmek üzere, görüşmelere ara verildi.
14 Eylül günü Meclis, İkinci Başkan Vekili, Konya Milletvekili Vehbi Efendi’nin başkanlığında toplandı. Kâtipliği ise, Yozgat Milletvekili Feyyaz Ali Bey yapmaktaydı.
Söz alan Bursa Milletvekili operatör Emin Bey, yasak kapsamı içine bira ve şarabın da girip girmediğini sordu. Teklif sahibi Ali Şükrü Bey “Bizim teklif ettiğimiz madde (…) her şeye, hatta esrara da şamildir. Bunun içine afyon da dahildir” dedi. Bunun üzerine, Burdur milletvekili İsmail Suphi Bey, “… her şey dahildir diye, haşhaş tarlalarını sökecek miyiz?.. Düzeltin rica ederim…” diye itirazını bildirdi.
Konu tartışıldı; söz alan operatör Emin Bey anlaşmazlığa tıbbî açıdan açıklık getirdi. Emin Bey, tıpta afyonun kullanıldığı birçok alan bulunduğunu, yasaklanması halinde, eczanelerin kapatılması gerektiğini söyledi. Sonuçta, afyonun yasak kapsamından çıkarılmasına karar verildi. Daha sonra teklifin 3. maddesinin görüşülmesine geçildi. Madde, içki içtiği görülenlerin, ya 80 sopa ile cezalandırılacağını veyahut 50 liradan 250 liraya kadar nakit para cezasına mahkûm edileceğini öngörüyordu. İçki yasağına uymayanlara verilmesi öngörülen bu cezaların türü ve ölçüsü de, milletvekilleri arasında tartışmalara yol açtı. Dayak cezasının, suçluların sağlık durumları açısından uygulanmaması ya da ölçüsünün azaltılması gerektiğini savunanlar olduğu gibi, bu tür bir cezanın insanların izzet-i nefis ve haysiyetleriyle oynamak olacağını savunanlar da çıktı.
Görüşmelerin tamamlanmasından sonra oylamaya geçildi. Oylama, ortaya ilginç bir sonuç çıkarttı: Yasayı kabul edenlerin sayısı 71 idi; ama red oyu verenlerde aynı sayıdaydı. Ancak celseyi yöneten başkanın oyu iki oy sayıldığından ve Vehbi Efendi de bu yasaya olumlu baktığından, ‘Men-i Müskirat Kanunu’ 14 Eylül 1920 gün ve 22 sayı ile yasalaştı. Kanun özetle şu hükümleri içeriyordu:
“Memaliki Osmaniye’de her nevi müskirat imali, ithali, füruhtu (satışı) ve istimali (kullanılması) yasaktır. Aykırı hareket edenlerden, müskiratın beher kıyyesi (okkası) için, 50 lira para cezası alınır ve elde edilen müskirat imha olunur.”
“Alenen içki içenler veya gizli olarak içip sarhoşluğu görülenler ya haddi şer’î (80 değnek) veya 50 liradan 250 liraya kadar para cezası veyahut 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.”
“Resmi sıfatı olanlar da memuriyetten çıkarılır ve bu husustaki hükümler kabilî itiraza istinaf (bir üst mahkemeye başvurma) ve temyiz değildir.”
“Mevcut içkiler için iki ay süre verilmiştir. Yoksa alet edevat gibi, bunlar da müsadere edilecektir. Tıpta kullanılacak ispirto için, düzenleme getirilecektir.”
İçki yasağı kanun teklifi üzerindeki son görüşmeler yapılırken ve oylama sırasında, Mustafa Kemal, Meclis’te hazır bulunmamıştı. Ama yasanın çıkmasından hiç de memnun değildi.
Nitekim yakın çevresinden Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Mustafa Kemal'in, ülkenin içinde bulunduğu kritik ortamda içki yasağı gibi meselelerle uğraştığı için Ali Şükrü Bey’e kızdığını, hatta kendisine, “Memleketin zararına işlerle uğraşıyorsunuz” diye bağırdığını aktarır anılarında…
Meclis’in muhafazakâr kanadı, yasanın çıkmasını sevinçle karşılar. Kütahya Milletvekili olarak ilk Meclis’te görev yapan Besim Atalay’ın daha sonraları anılarında belirttiğine göre, bu kişiler, “Bu kanunu millet öylesine benimseyecektir ki, hasbi olarak (karşılıksız, Allah için) halk buna riayet etmeyenleri kendisi takip edecektir” diyecekti…
İşte bu kritik günlerde, 1920'nin Mayıs ayında başlayıp aralıklı olarak süren görüşmelerle 14 Eylül'de yasalaşan bir kanun teklifi, Birinci Meclis’in gündeminde önemli bir yer teşkil etmişti...
‘Men-i Müskirat Kanunu’, ülke genelinde içki yapımını, satışını ve tüketimini yasaklıyor; aksi davrananlar için, “Dayak, hapis ve para cezası” olmak üzere, çeşitli yaptırımlar öngörüyordu.
İçki yasağı konusunda Meclis’e ilk yasa teklifini Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey yapmıştı. Meclis’teki muhalif grupta yer alan ve daha sonraları, Mustafa Kemal Paşa’nın muhafızı Topal Osman tarafından öldürülecek olan Ali Şükrü Bey, teklifinde şu görüşlere yer veriyordu:
“Dinimizce tahrim edilmiş (haram kılınmış) olan sarhoş edici içkilerin halkımız arasında kullanılıp gidişinden dolayı doğan fenalıkların haddi hesabı yoktur. Halbuki, kendi dinleri men etmediği halde, Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti, hususî bir kanun ile, milletini bu beladan kurtarmıştır.”
“Biz de Amerika’dan ibret alıp, onu örnek edinmeliyiz. Bunun için de, Osmanlı memleketlerinde her türlü içkilerin yapılmasını, ithalini, satılmasını ve kullanılmasını kat’î surette men etmeliyiz.”
“Bu memnuiyeti (yasağı) dinlemeyip müskirat (içki) yapanlar, satanlar veya içenler görülürse, bunları derhal yakalayıp haddi şer’î ile (şeriata göre, verilen ceza, 80 değnek vurulması idi) veyahut ağır para cezası ile cezalandırmalıyız.”
Ali Şükrü Bey’in teklifi Meclis’in özellikle muhafazakâr kesimi arasında büyük taraftar topladı. Daha sonra Çorum Milletvekili Haşim Bey ve Bolu Milletvekili Nuri Bey de aynı konuda birer yasa teklifi verdiler. Teklifler, birleştirilerek görüşülmek üzere, kurulan komisyonlara havale edildi.
Üç milletvekilinin Meclis’e sundukları yasa teklifleri, ufak bazı farklara rağmen, genelde aynı yapıdaydılar. Ali Şükrü Bey ve Nuri Bey, içkinin toptan yasaklanmasını isterken, Çorum Milletvekili Haşim Bey gayrimüslimlerin yasa kapsamına girmemesini, yoksa yasanın Devletler Hukuku’na aykırı olacağını belirtiyordu.
Bunun yanı sıra, o yıllarda alkollü içkiler inhisarını (tekelini) elinde bulunduran Düyûnu Umumîye yetkilileriyle de bu konuda bir görüşme yapılmasını istemekteydi.
Teklifi inceleyen Adalet Komisyonu, olağanüstü şartlardan doğan Meclis’in görevinin, olağanüstü şartlarla sınırlı olduğunu vurgulayarak, konunun daha sonra ele alınması gerektiğini öne sürdü.
Sağlık Komisyonu ise, yasanın kabul edilmesini isterken, bir de ek öneri getirdi: Suçu ikinci kez işleyenlerin, Belediye Temizlik İşleri’nde 2-10 gün süreyle çalıştırılması da karara bağlanmalıydı.
Ayrıca Sağlık Komisyonu, bu suçu işleyenlerin devlet memuru olmaları halinde, memuriyetten atılmalarını da savunuyordu.
Şer’iye Komisyonu ise, yasanın içeriğini tümüyle değiştiren 9 maddelik yeni bir yasa taslağı öneriyordu.
Maliye Komisyonu’nun raporunda ise, Düyûnu Umumî’ye gelirleri arasında bulunan içki vergisinin dış borçlara karşılık, devletçe taahhüt edildiğini, bu nedenle ithal ve imalinin yasaklanamayacağı vurgulanıyor, bu yüzden içkiye ağır vergiler konulmak suretiyle mücadele etmek gerektiği ileri sürülüyordu…
Yasa teklifi komisyonlardan geçtikten sonra, 17 Mayıs günü Meclis gündemine alındı. Konuşmacılar yasa teklifini savunurken, bazı genç milletvekillerinin kullandıkları deyimler, sert tartışmalara yol açtı.
Bir milletvekili, yasadaki ‘meydan dayağı’ önerisine itiraz ederken, “Serseri Kanunu’ndaki darp cezası gibi…” sözler ağzından dökülünce, muhafazakâr milletvekilleri birden ayaklandılar.
Ortamın gerginleşince de, başkan, görüşmeleri erteledi. Bu tarihten sonra, tam 6 toplantı ve 7 celse yapılmasına rağmen, görüşmeler tamamlanamadı. Böylece görüşmelerin hızlandırıldığı 13 Eylül gününe gelindi.
13 Eylül 1920 günü, Vehbi Bey’in başkanlığında toplanan Meclis’te söz alan Maliye Vekili Ahmet Ferit (Tek) Bey, ‘İçkinin kendisini değil, vergisini savunacağım diyerek başladığı konuşmasında, bu yasa kabul edildiği takdirde, devletin yılda 1 milyon lira gelir kaybına uğrayacağını, zaten bütçenin de 20 milyon lira açığı olduğunu belirtti.
Daha sonra yasanın uygulanma sorununa değinen Ferit Bey, şunları dile getirdi: “Sınırlama gerçekle bağdaşmıyor; yasak uygulanamayacak, sonuçta iktisadî ve malî zararlarla karşılaşılacaktır.”
“Hükümetin istemesine rağmen, ülkede idarî ve ahlakî inzibat iyi değildir,” diyen Ferit Bey, ülkede sadece 2.200 polis bulunduğunu, 321 kilometrekareye bir polis düştüğünü ve bunlarla içki yasağını uygulama imkanı olmadığını vurguladı.
Ferit Bey’in karşı önerisi de, bu tekliften vazgeçmek; ama içki tüketimini azaltmak için de, vergileri artırmak yolundaydı…
Söz alan Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey ise, Amerika’nın yanı sıra, dinlerinin yasaklamamasına rağmen, Rusların da içki yasağı uygulandığını belirterek, bir hükümet memuru için, ‘Uygulama imkânı yoktur’ demenin zül olduğunu söyleyerek, “Tatbik edemeyen çekilir” dedi.
Bu sözler üzerine ortalık karıştı. Ahmet Ferit Bey, “Bendeniz şimdi çekilirim” derken, hazır bulunanlar arasından, Ali Şükrü Bey’e destek verici sözler yükseldi.
Ali Şükrü Bey, bundan da aldığı cesaretle, “Ben kanun tatbik edemem diyen bir hükümet, bence hükümet mevkiinde durmaya layık değildir” deyince, Meclis sıralarında gürültü arttı.
Antalya Milletvekili Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Bey'in, herkesi sükûta çağıran konuşmalarından sonra, oturuma devam edildi. Ali Şükrü Bey de, konuşmasına devamla, “Yasak konulmazsa, hazine-i maliyeye bir milyon lira girecek. Gerçi istatistik yapmadım. Fakat bir arkadaşımın söylediği tabii doğrudur. Memlekette 120 milyon kilo meşrubat sarf olunuyormuş. 120 milyon kilonun Rum ve Ermenilerin cebine verdiği para, uu 1 milyon ile kabil-i kıyas mıdır?” dedi.
Yeterlilik önergesinin kabulünden sonra, 14 Eylül 1920 günü devam edilmek üzere, görüşmelere ara verildi.
14 Eylül günü Meclis, İkinci Başkan Vekili, Konya Milletvekili Vehbi Efendi’nin başkanlığında toplandı. Kâtipliği ise, Yozgat Milletvekili Feyyaz Ali Bey yapmaktaydı.
Söz alan Bursa Milletvekili operatör Emin Bey, yasak kapsamı içine bira ve şarabın da girip girmediğini sordu. Teklif sahibi Ali Şükrü Bey “Bizim teklif ettiğimiz madde (…) her şeye, hatta esrara da şamildir. Bunun içine afyon da dahildir” dedi. Bunun üzerine, Burdur milletvekili İsmail Suphi Bey, “… her şey dahildir diye, haşhaş tarlalarını sökecek miyiz?.. Düzeltin rica ederim…” diye itirazını bildirdi.
Konu tartışıldı; söz alan operatör Emin Bey anlaşmazlığa tıbbî açıdan açıklık getirdi. Emin Bey, tıpta afyonun kullanıldığı birçok alan bulunduğunu, yasaklanması halinde, eczanelerin kapatılması gerektiğini söyledi. Sonuçta, afyonun yasak kapsamından çıkarılmasına karar verildi. Daha sonra teklifin 3. maddesinin görüşülmesine geçildi. Madde, içki içtiği görülenlerin, ya 80 sopa ile cezalandırılacağını veyahut 50 liradan 250 liraya kadar nakit para cezasına mahkûm edileceğini öngörüyordu. İçki yasağına uymayanlara verilmesi öngörülen bu cezaların türü ve ölçüsü de, milletvekilleri arasında tartışmalara yol açtı. Dayak cezasının, suçluların sağlık durumları açısından uygulanmaması ya da ölçüsünün azaltılması gerektiğini savunanlar olduğu gibi, bu tür bir cezanın insanların izzet-i nefis ve haysiyetleriyle oynamak olacağını savunanlar da çıktı.
Görüşmelerin tamamlanmasından sonra oylamaya geçildi. Oylama, ortaya ilginç bir sonuç çıkarttı: Yasayı kabul edenlerin sayısı 71 idi; ama red oyu verenlerde aynı sayıdaydı. Ancak celseyi yöneten başkanın oyu iki oy sayıldığından ve Vehbi Efendi de bu yasaya olumlu baktığından, ‘Men-i Müskirat Kanunu’ 14 Eylül 1920 gün ve 22 sayı ile yasalaştı. Kanun özetle şu hükümleri içeriyordu:
“Memaliki Osmaniye’de her nevi müskirat imali, ithali, füruhtu (satışı) ve istimali (kullanılması) yasaktır. Aykırı hareket edenlerden, müskiratın beher kıyyesi (okkası) için, 50 lira para cezası alınır ve elde edilen müskirat imha olunur.”
“Alenen içki içenler veya gizli olarak içip sarhoşluğu görülenler ya haddi şer’î (80 değnek) veya 50 liradan 250 liraya kadar para cezası veyahut 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.”
“Resmi sıfatı olanlar da memuriyetten çıkarılır ve bu husustaki hükümler kabilî itiraza istinaf (bir üst mahkemeye başvurma) ve temyiz değildir.”
“Mevcut içkiler için iki ay süre verilmiştir. Yoksa alet edevat gibi, bunlar da müsadere edilecektir. Tıpta kullanılacak ispirto için, düzenleme getirilecektir.”
İçki yasağı kanun teklifi üzerindeki son görüşmeler yapılırken ve oylama sırasında, Mustafa Kemal, Meclis’te hazır bulunmamıştı. Ama yasanın çıkmasından hiç de memnun değildi.
Nitekim yakın çevresinden Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Mustafa Kemal'in, ülkenin içinde bulunduğu kritik ortamda içki yasağı gibi meselelerle uğraştığı için Ali Şükrü Bey’e kızdığını, hatta kendisine, “Memleketin zararına işlerle uğraşıyorsunuz” diye bağırdığını aktarır anılarında…
Meclis’in muhafazakâr kanadı, yasanın çıkmasını sevinçle karşılar. Kütahya Milletvekili olarak ilk Meclis’te görev yapan Besim Atalay’ın daha sonraları anılarında belirttiğine göre, bu kişiler, “Bu kanunu millet öylesine benimseyecektir ki, hasbi olarak (karşılıksız, Allah için) halk buna riayet etmeyenleri kendisi takip edecektir” diyecekti…
Popüler Tarih