ziberkan
Super Moderator
MİLLİ GÜÇ VE MİLLETLEŞME GERÇEĞİ
Metin Murat ARSLAN
Emniyet Amiri
Sosyolog
Bartın Emniyet Müdürlüğü
Milli Kültür ve Tarihsel Süreç
Manevi Değerlerimizde; ilme, ferdi iradeye, saygının, insanlığa ve adalete yönelişin, yardımseverliğin, laikliğin demokrasi ve insan haklarının, gerçek manasıyla cihangirliğin, fatihliğin, vatanseverliğin, milliyetçiliğin, çalışkanlığa yönelişin oldukları görülecektir. Tarihsel süreç içerisinde manevi değerlerimizin doğru şekilde yorumlandığı devrede ilmi seviyemizin de yükseldiği görülmektedir. Gerileme dönemine kadar;gerçekleri aramanın kutsal olduğu,ilim için ilim yapma prensibinin,yaratıcıyı bilmenin tabiatı,cemiyeti ve kendini bilme suretiyle mümkün olacağı prensibinin(somut örneği Yunus’tur) manevi değerlerimizin yanlış anlaşılmaya başlandığı devrede ise;ilimde gerilememizi gerektiren sebeplerin oluştuğu görülmektedir.
Milletin oluşumunda ve devamlılığında önem arz eden bahsettiğimiz bu manevi değerler,cemaat-cemiyet kavramlarının varlığı ve milletleşme olgusu Osmanlı’da nasıldı?
Türk toplumu;Orta Asya Türk toplum yapısı dahil olmak üzere günümüze gelinceye kadar ki Türk Tarihi içerisinde oluşan bir süreçtir. Bu nedenle Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinin sosyal yapı özelliklerini tesbit ederken eski yapı ile zaman zaman karşılaştırma zarureti vardır.(Aslantürk ve Amman,1999-242) Ancak biz bu araştırmamızda daha ziyade Osmanlı Türk toplum yapısı ile Cumhuriyet dönemi Türk toplum yapısı arasında karşılaştırmalar yaparak açıklamaya çalışacağız.Bu nedenle tarihsel süreç içerisinde milli değerlerle günümüz sosyal yaşantısındaki değerler/değer yozlaşması durumunu irdelemek gerekmektedir.
Hemen hemen bütün Türk destanlarında sarsılmaz karı-koca saygı, sevgi ve sadakati vardır.Oğuz destanında, ırza tecavüz edenlerin öldürüldüğü veya gözlerine mil çekildiği ifade edilmektedir.(Sevinç,1987-21,25) Kadın, Türk toplumlarında tabu olmadığı için erkeğin her türlü faaliyetine iştirak eder; avda, savaşta, ziyafetlerde, dini, siyasi, bedii, lisani, itikadi sahalarda erkeklerle aynı ortamı paylaşırdı.İbni Fazlan; homoseksüelliğin Türkler arasında çok büyük bir suç olduğunu yazmaktadır. Türk devletleri haydutları ve hırsızları genellikle ölüm cezasına çarptırmışlardır.(age, 93)
Çamaşırı Avrupa,Türklerden öğrenmiştir. Romalılar,harmaniye veya gömleklerini tenlerine giyiyorlardı. Mendili de Türk’lerden öğrenmişlerdir. XVII.asırda bile mendil Avrupa ‘da çok az yaygınken,Türkler mendili ilkçağdan beri kullanıyorlardı. Yine çok eski asırlardan beri ütü yapmayı,kumaşlarını,giyeceklerini ütülemesini biliyorlardı. Divanü Lugati’t-Türk’ te hem ütü hem ulatu(mendil) kelimeleri vardır.(Öztuna,C.10-457)
Rokoko devri Leh mimarisi Türk unsurlarıyla doludur . Hammer Şöyle der (c.17,s.42) “Türk ordusunun musikisi,bütün Avrupa milletleri tarafından iktibas edilmiştir. Türk davulları ve madeni boruları,Osmanlılar’dan Avrupa askeri musikisine geçmiştir.”
Osmanlı toplum yapısına baktığımızda,bu konu ile ilgili Yılmaz Öztuna özellikle yabancı kaynaklara dayanarak ayrıntılı şekilde açıklamaktadır.
Büyük ve uzun ömürlü bir imparatorlukta fuhşun olmadığını söylemek,mümkün değildir. Fakat Osmanlı Türk toplumunda fuhşun yok denecek kadar az olduğu görülmektedir. Bunun milli sebebi,Türkler’in İslam’dan önce de fuhuş’u çok büyük suç saymaları ve aileye büyük değer vermeleridir. İstanbul’da fuhuş Tanzimat’tan önce,gayrimüslim kadınlar da gizli idi. Tanzimat’tan sonra gayri müslim kadınlar resmen fahişelik yapabilmişlerdir. Gayrimüslim kadınların çalıştığı ilk tescilli evler 1850’lerde Galata’da açılmıştır. 1490’da Roma,Papa’nın başkenti olan kutsal şehirdi. Şehrin nüfusu 100.000 idi. Şehirde 6.000 resmi fahişe vardı. Kibarların evlerindeki metres hayatı yaşayan odalıklar, bu rakamın dışında kalıyordu. Yarım asır sonra Roma terfi etmiş, devlete fuhuştan kazanç vergisi veren yalnız fahişelerin sayısı 13.000’e yükselmiştir. Fuhşun, çok geniş ölçüde fakirlik ve sosyal dayanışma eksikliği ile ilgisi vardır. Toplumun ahlakına zararlı ve hatta kemiricidir. Aile kurumunu tahrip edebilmektedir.(ÖztunaC..11-272)
Klasik Osmanlı Türk toplumunda, kumar da yok gibidir. Türkler çok güzel satranç, dama, üç taş oynarlar. Fakat hiçbir zaman para karşılığında oynamazlar. Çok soğukkanlı oynarlar. Kazansalar da, kaybetseler de en küçük bir his belirtisi göstermezler.(age- 273)
Avrupa’nın ancak XIX. Asırda yıkanmaya başladığı bilinmektedir. Kral saraylarında hamam, banyo gibi şeyler yoktur. XVIII.asır sonlarında Versailles’i basan ihtilalciler (1789) Kraliçe Marie Antoinette’in banyosunu görünce, kraliçeye bu lüzumsuz ve kimsenin kullanmadığı lüksten dolayı lanet etmiş ve çok şaşırmışlar,banyoya girerek eğlenmişlerdir. (age. –274)
Kanuni devrinde İstanbul’da birkaç yıl kalan İspanyol seyyaha dayanarak Y.Öztuna şunları söylemektedir. “Türkler,biz Hıristiyanların pis olduğumuzu iddia ederler. İspanya’da ömrü boyunca iki defa yıkanmış erkek ve kadın yoktur;zira ilk yıkanış vaftiz suyu iledir,tekrar yıkanmak kutsal sudan mahrum kalmak demektir. Yıkanmak zararlıdır. “ Yine Grelot’a dayanarak şöyle söylemektedir.”Türk hamamlarına Hıristiyanlarla Yahudilerde devam edebilir. Çünkü hamamlar herkesin menfaati ve temizliği için vakfedilmişlerdir. Bu hamamlardan dolayı Türkler’in bizim kadar hastalanmadıklarını sanıyorum. Ama yıkanmakta mübalağaya kaçarlar,bu kadar sık yıkanmadıkları takdirde daha az hasta olacakları muhakkaktır ! Mesela en çok ayda bir defa yıkansalar dünyada daha ala şey olmaz!. Fakat hemen her gün yıkandıkları için beyinleri sulanmaktadır.”(age-275, 276)
Üsküdar’da bir kedi hastanesi vardır. Şam’da hasta kedilerle köpeklerin tedavisine mahsus bir hastane yapmışlardır. Du Loir (279) “Bir çok kibar Türk’ün büyük meydanlarda kediler için kasaplardan ciğer,hatta kebapçılardan kebap alıp kendi elleriyle dağıttıklarını gördüm” demektedir.
Türkler,hiç bir zaman kendilerinin selamlanmasını beklemezler,ayıp sayarlar. Kim önce görürse,o selam verir. Birkaç kişi birden konuşmaz bir kişi konuşur,diğerleri dinler,biri sözü bitirmeden öteki söze karışmaz. Dedikodu,iftira çok ayıptır. (age-256) Namusluluk,Türk milletine şeref veren haslettir. En yoksul bir Türk,hırsızlığa asla tenezzül etmez.(age-271) Misafirlerine evin en iyi odasını ayırır,en iyi yemekleri yedirir,giderken misafire hatıra olarak hediyeler,ihtiyacı varsa para verirler,evlerini şereflendirdikleri için bir de teşekkür ederler. (age-267)
İstanbul’da (1684) 100 adar muazzam binalı hastahane ve 417 kervansaray,han ve imaret vardır. Hepsi hayır eseridir. Hepsi bedavadır. Susayana su vermek sevap sayıldığı için çeşme ve sebillerde boldur. İstanbul’da 5.935 çeşme ve sebil vardır. Dilencilik adeta yoktur. Borcundan dolayı hapse atılmış bir adam olduğunu işiten herhangi bir zengin,hemen o adamın borcunu ödeyip hapisten çıkarır. Yangın felaketine uğrayanın evi civarın zenginleri tarafından yeniden yapılır,eskisi gibi döşenir ve felaket sahibine hediye edilir. (age-261)
Villamont,(1596,227b) “İndiğim kervansaraya,Türkler gibi Hıristiyanlarda kabul ediliyor,üç gün müddetle bedava yedirilip içiriliyordu. Çünkü Türk hayratı din farkına bakılmaksızın bütün insanlara şamildir259 Her yolcuya günde 50 dirhem bal (1 dirhem=3 gr, 50*3=150 gr) misafirin hayvanına günde bir şinik arpa veriliyordu. İmaretlerde fakirlere her öğün bir ekmek,bir tabak dolusu koyun eti ve bir tabak dolusu sebze verilmektedir. Bu şekilde imaretlerden İstanbul’da 30.000 den fazla fakir yemek yemektedir.” (age-328, 329)
Devlet,vatandaşın canını malını korumak,asayişi sağlamak sınırları muhafaza etmek,devlet düzenini ne pahasına olursa olsun her şeyden üstün tutmak,bu düzeni ilgilendiren her türlü yüksek menfaati sağlamakla mükelleftir. Neyle mükellef değildir ? Bayındırlık eseri yaptırmakla,vatandaşı okutmakla,onun ibadetine yarayan yapılar inşa etmekle ve bu gibi şeylerle mükellef değildir. Yalnız askerin üzerinden geçtiği ana yollar,köprüler,barındığı kaleler ve kışlalar,silahlandığı fabrikalar ve emsali şeyler vardır. Onları yapmak,en iyi şekilde muhafaza etmek görevidir. Peki bu kadar cami,mektep,çeşme,imaret,hastahane ve benzerlerini kim yaptırdı? Hemen hemen hiç birin devlet yapmadı,şahıslar yaptırdı ve asırlarca ayakta durmalarını yine şahıslar sağladı.(Öztuna. C.10- 316)Selçuklu ve Osmanlıdan Türkiye sınırları içinde kalan 333 kervansaray vardır. 3 saatlik mesafeye bir kervansaray konulmuştur.
Sosyal düzen fazla sefahate ve para harcamaya müsait değildi. Fazla para hayır eserine yatırılmaktadır. İdeal bir devlet adamının gelirinin üçte birini tasarruf etmesini,üçte birini harcamasını,üçte birini de hayır işlerine yatırmasını,böyle icap ettiğini,Kanuni’nin vezir-i azamı ve eniştesi Damad Lütfi Paşa,Asaf-Name adlı klasik eserinde açıkça yazmaktadır.(age- 317)
Metin Murat ARSLAN
Emniyet Amiri
Sosyolog
Bartın Emniyet Müdürlüğü
Milli Kültür ve Tarihsel Süreç
Manevi Değerlerimizde; ilme, ferdi iradeye, saygının, insanlığa ve adalete yönelişin, yardımseverliğin, laikliğin demokrasi ve insan haklarının, gerçek manasıyla cihangirliğin, fatihliğin, vatanseverliğin, milliyetçiliğin, çalışkanlığa yönelişin oldukları görülecektir. Tarihsel süreç içerisinde manevi değerlerimizin doğru şekilde yorumlandığı devrede ilmi seviyemizin de yükseldiği görülmektedir. Gerileme dönemine kadar;gerçekleri aramanın kutsal olduğu,ilim için ilim yapma prensibinin,yaratıcıyı bilmenin tabiatı,cemiyeti ve kendini bilme suretiyle mümkün olacağı prensibinin(somut örneği Yunus’tur) manevi değerlerimizin yanlış anlaşılmaya başlandığı devrede ise;ilimde gerilememizi gerektiren sebeplerin oluştuğu görülmektedir.
Milletin oluşumunda ve devamlılığında önem arz eden bahsettiğimiz bu manevi değerler,cemaat-cemiyet kavramlarının varlığı ve milletleşme olgusu Osmanlı’da nasıldı?
Türk toplumu;Orta Asya Türk toplum yapısı dahil olmak üzere günümüze gelinceye kadar ki Türk Tarihi içerisinde oluşan bir süreçtir. Bu nedenle Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinin sosyal yapı özelliklerini tesbit ederken eski yapı ile zaman zaman karşılaştırma zarureti vardır.(Aslantürk ve Amman,1999-242) Ancak biz bu araştırmamızda daha ziyade Osmanlı Türk toplum yapısı ile Cumhuriyet dönemi Türk toplum yapısı arasında karşılaştırmalar yaparak açıklamaya çalışacağız.Bu nedenle tarihsel süreç içerisinde milli değerlerle günümüz sosyal yaşantısındaki değerler/değer yozlaşması durumunu irdelemek gerekmektedir.
Hemen hemen bütün Türk destanlarında sarsılmaz karı-koca saygı, sevgi ve sadakati vardır.Oğuz destanında, ırza tecavüz edenlerin öldürüldüğü veya gözlerine mil çekildiği ifade edilmektedir.(Sevinç,1987-21,25) Kadın, Türk toplumlarında tabu olmadığı için erkeğin her türlü faaliyetine iştirak eder; avda, savaşta, ziyafetlerde, dini, siyasi, bedii, lisani, itikadi sahalarda erkeklerle aynı ortamı paylaşırdı.İbni Fazlan; homoseksüelliğin Türkler arasında çok büyük bir suç olduğunu yazmaktadır. Türk devletleri haydutları ve hırsızları genellikle ölüm cezasına çarptırmışlardır.(age, 93)
Çamaşırı Avrupa,Türklerden öğrenmiştir. Romalılar,harmaniye veya gömleklerini tenlerine giyiyorlardı. Mendili de Türk’lerden öğrenmişlerdir. XVII.asırda bile mendil Avrupa ‘da çok az yaygınken,Türkler mendili ilkçağdan beri kullanıyorlardı. Yine çok eski asırlardan beri ütü yapmayı,kumaşlarını,giyeceklerini ütülemesini biliyorlardı. Divanü Lugati’t-Türk’ te hem ütü hem ulatu(mendil) kelimeleri vardır.(Öztuna,C.10-457)
Rokoko devri Leh mimarisi Türk unsurlarıyla doludur . Hammer Şöyle der (c.17,s.42) “Türk ordusunun musikisi,bütün Avrupa milletleri tarafından iktibas edilmiştir. Türk davulları ve madeni boruları,Osmanlılar’dan Avrupa askeri musikisine geçmiştir.”
Osmanlı toplum yapısına baktığımızda,bu konu ile ilgili Yılmaz Öztuna özellikle yabancı kaynaklara dayanarak ayrıntılı şekilde açıklamaktadır.
Büyük ve uzun ömürlü bir imparatorlukta fuhşun olmadığını söylemek,mümkün değildir. Fakat Osmanlı Türk toplumunda fuhşun yok denecek kadar az olduğu görülmektedir. Bunun milli sebebi,Türkler’in İslam’dan önce de fuhuş’u çok büyük suç saymaları ve aileye büyük değer vermeleridir. İstanbul’da fuhuş Tanzimat’tan önce,gayrimüslim kadınlar da gizli idi. Tanzimat’tan sonra gayri müslim kadınlar resmen fahişelik yapabilmişlerdir. Gayrimüslim kadınların çalıştığı ilk tescilli evler 1850’lerde Galata’da açılmıştır. 1490’da Roma,Papa’nın başkenti olan kutsal şehirdi. Şehrin nüfusu 100.000 idi. Şehirde 6.000 resmi fahişe vardı. Kibarların evlerindeki metres hayatı yaşayan odalıklar, bu rakamın dışında kalıyordu. Yarım asır sonra Roma terfi etmiş, devlete fuhuştan kazanç vergisi veren yalnız fahişelerin sayısı 13.000’e yükselmiştir. Fuhşun, çok geniş ölçüde fakirlik ve sosyal dayanışma eksikliği ile ilgisi vardır. Toplumun ahlakına zararlı ve hatta kemiricidir. Aile kurumunu tahrip edebilmektedir.(ÖztunaC..11-272)
Klasik Osmanlı Türk toplumunda, kumar da yok gibidir. Türkler çok güzel satranç, dama, üç taş oynarlar. Fakat hiçbir zaman para karşılığında oynamazlar. Çok soğukkanlı oynarlar. Kazansalar da, kaybetseler de en küçük bir his belirtisi göstermezler.(age- 273)
Avrupa’nın ancak XIX. Asırda yıkanmaya başladığı bilinmektedir. Kral saraylarında hamam, banyo gibi şeyler yoktur. XVIII.asır sonlarında Versailles’i basan ihtilalciler (1789) Kraliçe Marie Antoinette’in banyosunu görünce, kraliçeye bu lüzumsuz ve kimsenin kullanmadığı lüksten dolayı lanet etmiş ve çok şaşırmışlar,banyoya girerek eğlenmişlerdir. (age. –274)
Kanuni devrinde İstanbul’da birkaç yıl kalan İspanyol seyyaha dayanarak Y.Öztuna şunları söylemektedir. “Türkler,biz Hıristiyanların pis olduğumuzu iddia ederler. İspanya’da ömrü boyunca iki defa yıkanmış erkek ve kadın yoktur;zira ilk yıkanış vaftiz suyu iledir,tekrar yıkanmak kutsal sudan mahrum kalmak demektir. Yıkanmak zararlıdır. “ Yine Grelot’a dayanarak şöyle söylemektedir.”Türk hamamlarına Hıristiyanlarla Yahudilerde devam edebilir. Çünkü hamamlar herkesin menfaati ve temizliği için vakfedilmişlerdir. Bu hamamlardan dolayı Türkler’in bizim kadar hastalanmadıklarını sanıyorum. Ama yıkanmakta mübalağaya kaçarlar,bu kadar sık yıkanmadıkları takdirde daha az hasta olacakları muhakkaktır ! Mesela en çok ayda bir defa yıkansalar dünyada daha ala şey olmaz!. Fakat hemen her gün yıkandıkları için beyinleri sulanmaktadır.”(age-275, 276)
Üsküdar’da bir kedi hastanesi vardır. Şam’da hasta kedilerle köpeklerin tedavisine mahsus bir hastane yapmışlardır. Du Loir (279) “Bir çok kibar Türk’ün büyük meydanlarda kediler için kasaplardan ciğer,hatta kebapçılardan kebap alıp kendi elleriyle dağıttıklarını gördüm” demektedir.
Türkler,hiç bir zaman kendilerinin selamlanmasını beklemezler,ayıp sayarlar. Kim önce görürse,o selam verir. Birkaç kişi birden konuşmaz bir kişi konuşur,diğerleri dinler,biri sözü bitirmeden öteki söze karışmaz. Dedikodu,iftira çok ayıptır. (age-256) Namusluluk,Türk milletine şeref veren haslettir. En yoksul bir Türk,hırsızlığa asla tenezzül etmez.(age-271) Misafirlerine evin en iyi odasını ayırır,en iyi yemekleri yedirir,giderken misafire hatıra olarak hediyeler,ihtiyacı varsa para verirler,evlerini şereflendirdikleri için bir de teşekkür ederler. (age-267)
İstanbul’da (1684) 100 adar muazzam binalı hastahane ve 417 kervansaray,han ve imaret vardır. Hepsi hayır eseridir. Hepsi bedavadır. Susayana su vermek sevap sayıldığı için çeşme ve sebillerde boldur. İstanbul’da 5.935 çeşme ve sebil vardır. Dilencilik adeta yoktur. Borcundan dolayı hapse atılmış bir adam olduğunu işiten herhangi bir zengin,hemen o adamın borcunu ödeyip hapisten çıkarır. Yangın felaketine uğrayanın evi civarın zenginleri tarafından yeniden yapılır,eskisi gibi döşenir ve felaket sahibine hediye edilir. (age-261)
Villamont,(1596,227b) “İndiğim kervansaraya,Türkler gibi Hıristiyanlarda kabul ediliyor,üç gün müddetle bedava yedirilip içiriliyordu. Çünkü Türk hayratı din farkına bakılmaksızın bütün insanlara şamildir259 Her yolcuya günde 50 dirhem bal (1 dirhem=3 gr, 50*3=150 gr) misafirin hayvanına günde bir şinik arpa veriliyordu. İmaretlerde fakirlere her öğün bir ekmek,bir tabak dolusu koyun eti ve bir tabak dolusu sebze verilmektedir. Bu şekilde imaretlerden İstanbul’da 30.000 den fazla fakir yemek yemektedir.” (age-328, 329)
Devlet,vatandaşın canını malını korumak,asayişi sağlamak sınırları muhafaza etmek,devlet düzenini ne pahasına olursa olsun her şeyden üstün tutmak,bu düzeni ilgilendiren her türlü yüksek menfaati sağlamakla mükelleftir. Neyle mükellef değildir ? Bayındırlık eseri yaptırmakla,vatandaşı okutmakla,onun ibadetine yarayan yapılar inşa etmekle ve bu gibi şeylerle mükellef değildir. Yalnız askerin üzerinden geçtiği ana yollar,köprüler,barındığı kaleler ve kışlalar,silahlandığı fabrikalar ve emsali şeyler vardır. Onları yapmak,en iyi şekilde muhafaza etmek görevidir. Peki bu kadar cami,mektep,çeşme,imaret,hastahane ve benzerlerini kim yaptırdı? Hemen hemen hiç birin devlet yapmadı,şahıslar yaptırdı ve asırlarca ayakta durmalarını yine şahıslar sağladı.(Öztuna. C.10- 316)Selçuklu ve Osmanlıdan Türkiye sınırları içinde kalan 333 kervansaray vardır. 3 saatlik mesafeye bir kervansaray konulmuştur.
Sosyal düzen fazla sefahate ve para harcamaya müsait değildi. Fazla para hayır eserine yatırılmaktadır. İdeal bir devlet adamının gelirinin üçte birini tasarruf etmesini,üçte birini harcamasını,üçte birini de hayır işlerine yatırmasını,böyle icap ettiğini,Kanuni’nin vezir-i azamı ve eniştesi Damad Lütfi Paşa,Asaf-Name adlı klasik eserinde açıkça yazmaktadır.(age- 317)