ziberkan
Super Moderator
ökenleri:Moğollar ırklarının Börte Çine(Mavi Kurt) ile Koa Maral(Beyaz Keçi)’den geldiğine inanmaktadırlar.Kimi tarihçiler Moğollar’ın Türk soylu olduklarını söyleseler de bu kanıtlanabilmiş değildir.Ancak Moğolistan’da yaşayan kavimler arasında Tuğrul Han önderliğindeki Karaitler gibi bazı Türk boyları olduğu bilinmektedir.
b.Yaşadıkları alan:Moğollar,bugunün Moğolistan sınırları içindeki Onon ve Kerulen nehirleri çevresinde yaşamaktaydılar.Bu alan,etrafında Gobi Çölü olduğundan ve ırmakları verimsiz olduğundan tarıma elverişli bir alan değildi ve bu nedele burada hayvancılıkla beslenilmekteydi.Burada yaşayan göçebe kavimler hayatlarını bu şekilde sürdürmekteydi.
c.Dilleri ve Yazıları: Moğollar yazılı kültür sahibi olan nadir topluluklardan birisiydi.Moğolca dili Ural-Altay dil ailesinin Altay bölümüne mensuptu ve yazıları Moğolca ise 10. yüzyılda bulunmuştu.Moğollar yazı kullanan nadir nomad kavimlerden bir tanesiydi.
d.Yaşam Şekilleri:Moğollar,”yurt” adı verilen dayanıklı kumaştan yapılan çadır-evlerde yaşarlardı.Bu evler türlü eşyalarla donatılırdı,göçebe bir kavim oldukları için yaşam şekillerine de uygundu bu yurtlar.Moğollar,çok eşli olurlardı.Özellikle savaşlarda esir olarak aldıkları kadınları eşleri veya kumaları yaparlardı.Buna rağmen Moğollar’da tek bir ana eş olurdu.Yani bu eşlerden bir tanesi “gözde” olarak seçilir ve mallar ve şan şöhret,o eşten olma oğullara geçerdi.Bir birlik halinde olmayan Moğol ve o bölgede yaşayan göçebe Türk-Çin kavimlerinin tek amacı,karınlarını doyurup yaşamlarını südürmekti.
e.Ordu Düzeni ve Taktikleri: Moğol ordusu yüzde 70 çok hafif zırhlı atlı okçulardan, yüzde 30 ise orta derecede zırhlı atlı süvarilerden oluşmaktaydı. Moğollar, hayvancılıkla yakından ilgili oldukları için, atları çok etkili olarak kullanmış, hız kavramı Moğol fetihlerinin en önemli ögesi olmuştur. Aynen 2.Dünya Savaşı’ndaki gibi bir “Blitzkrieg”(Yıldırım Savaşı) taktiğiyle vur-kaç yaparak, sonra düşman kovalamaktan vazgeçince, bir kez daha vurup kaçarak hızlı birliklerle rakibin üzerine çökerek onlara açık alanda Tatar oku adı verilen ve en kalın zırhı bile delebilen sivri oklarını yağdırarak düşmanı, özellikle de ağır zırhlı yavaş birlikleri dağıtmışlar,sonra da süvarilerle kalan safları temizlemişlerdir. Türkistan bölgesinin fethinden sonra ise buradaki silah yapımcılarından yararlanarak kuşatma araçları yapmayı öğrenmişler, kale önü savaşlarında bu araçları ve neft(yanmış toprak) gibi bazı yanıcı maddeler de kullanmışlardır. Moğollar ta ki Kubilay dönemine kadar asla piyade birliklerine sahip olmamışlardır.
f.İmparatorluğu oluşturan kavimler:İmparatorluk,genel olarak Türk nüfüsundan oluşmaktaydı.Moğolistan’da pek çok boya ayrılmış ve değişik hanların emrinde toplanmış olan Türk,Moğol,Tatar ve bazı Çingene(Kıbti) kavimleri yaşamaktaydı.Bir bütün olarak imparatorlukta ise,Çin,Türk,Tatar,Peştun ve Gur(Afgan,Pakistan yerlileri),Slav,Acem,Arap,Hint ve Moğol kavimleri bulunmaktaydı.Moğollar’a tabiyetini sunmuş Türk boyları arasında Uygurlar,Kırgızlar ve Karluklar da vardı
g.Cengiz Han öncesi:
Cengiz Han Moğollar’ı bir birlik altında toplamadan önce Moğollar, pek çok değişik hanın emri altında yurt- kentlerde toplanmış olarak yaşamlarını sürdürmekteydi. Zamanında Cengiz Han’ın ataları Kutula Han gibi, Cengiz’in babası Yesügey gibi bazı nüfuzu kuvvetli kimseler olmuştu, fakat bunların etkileri çok kısa soluklu olmuş,pek bir etki yaratmamıştır.Buradaki Türk,Tatar,Çingene ve Çin kavimleri de Moğollar’la kaynaşmış durumdaydı, ancak kavim sayısı o kadar çoktu ki bu kavimleri bu birlik altında toplamak neredeyse imkansız görünüyordu.
a. Temuçin:
Onon Irmağı kıyısında, büyük Moğol İmparatorluğu’nun kurucusu ve güneşi olan Timuçin, Yesügey ve Hoelün’den 1155 yılında doğdu. Çocukluğu abileri ve annesinin yanında avlanmayı ve hayvan otlatmayı, balık tutmayı öğrenerek, zaman zaman da kabile reisi olan babasına gezilerinde eşlik ederek geçti. Yesügey nüfuzlu bir kabile reisiydi ve evinin etrafında kabilesinden pek çok insan ve yurtları vardı. Timuçin 10 yaşında babasıyla beraber hayatını değiştirecek bir seyahate çıktı. Babasıyla Ongirat Hanı Dey Seçen’in yanına gidip kızları Börte’yi Temuçin’e istediler. Dey Seçen teklifi kabul etti,Temuçin bir süre Dey Seçen’in yanında kalacaktı. Ancak Yesügey dönmek zorundaydı. Yesügey dönüş yolunda Merkitler tarafından konuk edilme bahanesiyle yemekte zehirlendi ve Temuçin için çocukluğun zorlu bir evresi başlamış oldu. Han’ın akrabalarından, daha sonra ailenin bakımını üstlenecek olan Mönglik, Temuçin’i Dey Seçen’in yanından alıp yurda geri getirdi. Ancak, Yesügey’in ölümünden sonra ise etrafındakiler yurtlarını terkettiler ve Yesügey’in ailesi ırmak kıyısında yalnızlığa terk edildi. Bu süre içinde Temuçin ve kardeşleri büyükten küçüğe Bekter, Belgütey, Kasar, Kaçiun ve Temüge, ailenin geçimini sağlayabilmek için avdan ava koştular ve bu sıralarda hayvan bakımını ve silah kullanmayı öğrendiler. 1166’da Temuçin daha sonra da bahsi geçecek olan Camuka ile tanıştı ve kan kardeşi(anda) oldular. 1167 yılında ise büyük bir felaket oldu. Kasar ve Temuçin, anlaşamadıkları bir türlü anlaşamadıkları abileri Bekter’i bir av sırasında çıkan anlaşmazlık sonucu vurdular. Bu Temuçin’in kardeş katili damgası yemesine sebep olduysa da Yesügey’in kumasından oğlu olan üvey oğlu Bekter’in ölümüne öz kardeşi Belgütey bile ses çıkarmamıştı. 1171 yılında ise Temuçin, tehlike olmadan onu etkisiz hale getirmek isteyen Tayiçiutlar tarafından ağır bir direniş sonrası tutsak edildi. Ancak buradan da kaçmayı başaran Temuçin, at hırsızlığı yaparken gelecekte en yakın arkadaşı olan Borçu ve daha sonra da Urgankay kavminden Celme ile tanıştı ve bunlar imparatorluk süresince Han’ın değişmez arkadaşları ve komutanları oldular. Celme’den sonra kardeşi Subutay da Cengiz Han’a katıldı. Tahminen 1180 yılında ise, Temuçin daha önce söz verildiği üzere Börte ile evlendi. Bu tarihten sonra Temuçin, kardeşleriyle beraber güçlü bir Moğol Hanı olan ve babasının andası olan Tuğrul Han’ın hizmetine girdi ve uzun süre onun hizmetinde kalarak onun saflarında savaştı. Tuğrul Han, ona babasıyla olan ve Moğollar’da çok şerefli sayılan andalığının etkisiyle Temuçin’e hanlığını kurtarıp iade edeceğine söz verdi.Ancak Timuçin burada da rahat bırakılmadı. Börte, Yesügey’in Merkit kabilesinden zorla kız kaçırmasına öç olarak Merkitlerce kaçırıldı. Bunun üzerine Camuka’ya haber yollayan Temuçin ve Tuğrul, ordularını Camuka ile birleştirip Merkitler’e saldırarak Börte’yi kurtardılar, Börte bir süre Camuka’nın konuğu olarak kaldı. Bu kurtarmadan bir süre sonra Cengiz Han’ın ilk oğlu olan Cuci doğdu.(1182). Bu nedenle Cuci’nin Cengiz Han’ın değil de Camuka’nın oğlu olduğu söylenmektedir, fakat bu kesin değildir, yine de Cengiz Han onu oğlu olarak kabul etmiştir ancak tarihçilere göre Cuci ve Cengiz Han arasındaki bağlar hep zayıf olmuştur ve Han, diğer oğullarına gösterdiği sevgiyi ona göstermemiştir. Bundan sonra Cengiz Han halkını ve eski aşiretini, akrabalarını etrafında toplamaya başlar ve babasının andası Tuğrul Han’ın korumasından da bir süre sonra çıkarak Onon ve Kerulen Irmakları arasında yurdunu kurar. Bu sırada oğulları Çağatay(1184), Ögedey(1186) ve Tuluy(1193) dünyaya gelir. 1184’te ise Timuçin ile Camuka kendi kaderlerini ve yurtlarını ayırırlar. Gitgide gücü büyüyen Cengiz Han, pek çok Moğol önderini etrafında topladı ve pek çok kavim ona bağlılıklarını bildirdi. Cengiz Han da bu sırada boş durmayarak büyük askeri gücü ve siyasi etkisiyle her geçen gün yüzlerce Moğol kavminin daha çoğunu egemenliği altına almaya başladı. Bunun için de pek çok irili ufaklı kavimle tanıştı ve askerleriyle beraber ganimetlerini, servetini ve sahip oldukları kuma sayısını artırdılar. Bu seferlerde ünlü general Cebe gibi pek çok değerli askeri veya bilge insanları da yurtlarına alarak aralarına kattılar. Karaitli Tuğrul da onu desteklemeye devam etti, bunun ödülünü, ilerde Naymanlar tarafından mağlup edildiğinde Temuçin’in ona ülkesini geri vermesiyle alacaktı, ancak daha sonra o da daha çok güç elde etmek için Timuçin’e ihanet edecek ve öldürülecektir. Bu yıllarda Dağınık bir şekilde yaşayan göçebe Moğollar ise doğal olarak güçlü ve etkin bir lider arayışındaydı. Bunun için iki aday vardı: İki anda Temuçin ve Camuka. En sonunda 1196 yılında daha çok liderin desteğini almış ve daha etkin olan, daha güçlü orduya sahip Temuçin, Kağan ilan edilir ve bundan sonra Cengiz adını alır. Bundan sonra 40 yaşındaki Temuçin, Cengiz Han olmuştur.
Cengiz Han:
Bundan sonra Cengiz Han’ın önü açıktır. Kavimler arası güce ve büyük bir orduya kavuşmuştur. Uygurlar, Karaitler, Nesturi Öngutlar gibi pek çok Türk-Moğol kavmi ona tabi olsalar da Moğolistan’ın tam birliği halen sağlanamamıştır. Bunun üzerine Han, birer birer rakiplerine saldırarak onları yok etmeye ve kendi tabiyetlerine almaya başlamıştır. Tabi bunu da acımasız bir şekilde yapmıştır. Büyük yağmalarla düşman kavimlerinin tüm mallarına ve yurtlarına el koymuş, erkekleri öldürmüş, çocukları köleleştirmiş ve kadınlara tecavüz edip onları kendi ganimetleri saymışlardır. 1198-1202 yılları arasında babasını öldürmüş olan Tatarlar’ı yok eder, ardından ne kadar istemese de andası Camuka’nın ona ihanet etmesi üzerine onunla savaşmak zorunda kalmıştır. Bu sırada büyük Tayçiut kabilesinin kendine bağlamış(1201) ve daha sonra Camuka ile büyük bir meydan savaşı yaparak bozguna uğratmıştır ve en son Camuka’yı yakalayıp öldürtmüştür(1202). Bu, Camuka destekçilerine darbe vurmuştur. 1203 yılında ise Karait Hanı Tuğrul, Han’ı çekemeyerek onun Karahitay Devleti gibi rakipleriyle işbirliği yapıp devirmeye çalışarak Cengiz Han’a ihanet etmesi sonucu terk edilir ve o sene fakir ve yalnız biçimde ölür. 1204 yılında ise Nayman, 1205’te de Merkit kabileleri diz çöktürülür ve Cengiz Han emrine girerler. Bunların da Han’ın egemenliğine girmesiyle Moğol birliği 1206 yılında tam olarak kurulmuş olur. O sene kurulan geleneksel önderlerin buluştuğu Büyük Kurultay sonunda Cengiz Han, Büyük Kağan ilan edilir ve tüm Moğollar’ın başı olur, onları tek bir çatı,yurt ve birlik altında toplar. Tüm Moğol kavimleri ona bağlanır ve her türlü emrini yerine getirirler.
Çin’e İlk Seferler:
Bundan sonra ilk fetihler başlar, Han, bir Çin hanedanı olan Hsi Hsia hanlığına ilk seferlerini düzenleyerek hızlı atlılarıyla onların tarlalarını talan etmeye başlar, ganimet toplamayı sürdürür. 1206 yılında önderlerin buluştuğu geleneksel Moğol kurultayında Cengiz Han Büyük Kağan ilan edilir. 1207 yılında ise Cuci kumandasındaki bir Moğol ordusu Kırgızlar’ı teslim alır ve yine bu yıllarda Moğollar Çin’in 4 bir yanına, Tangut hanedanlığına ve Tibet’e seferler düzenlerler, Tibet ilhak edilir, bölgedeki Uygur ve Karluk gibi Türk kavimleri de Moğollar’a bağlılıklarını ilan ederler. Hsi Hsia Hanedanlığı bitmek bilmez yağma seferleri sonucu yıkılır, toprakları Moğol hakimiyetine geçer. Moğollar bölgede etkin bir siyasi ve askeri güç olmaya başlamışlardır. 1211 yılında ise esas büyük Çin seferi başlar. Yıllardır yıkılamamış Qin Hanedanlığı’na karşı saldırılar başlar. Cebe komutasındaki ordu 3 sene içinde Çin Seddi’nin yukarısındaki pek çok büyük şehri ve zengin kaynaklara sahip Mançurya bölgesini işgal ederler ve yağmalarlar. Pek çok Çin kavmi Moğollar’a bağlılklarını ilan etmek zorunda kalır. Moğollar Çin Seddi’ni etrafından dolaşarak geçerler. 1214 yılında ise Qin Hanedanı’nın en görkemli şehri Pekin 1 sene boyunca kuşatılır. Sonunda açlığa dayanamayan ve Moğol ok yağmurlarının altında kalan şehir 1215’te teslim olur. Kısa zamanda Çin’in Song hanedanı tarafından yönetilen güney kısmı ve hala Qin kontrolündeki başkent Kaifeng bölgesi hariç tümü ele geçirilir. Han, Çin’in yönetimini güvendiği bir asker olan Mukali’ye bırakarak Karahitay seferine hazırlanmak için esas yurduna döner. Mukali ve Çin’deki Moğol Ordusu fetihlere devam eder ve 1218 yılında siyasi boşluk içindeki Kore’yi işgal ederler. Bundan sonra asıl Moğol ordusu batıya yönelirken, Mukali yine de elindeki tümenlerle Çin’de fetihlerine küçük küçük devam eder.
Karahitay’ın Düşüşü:
Bugünün Sincan’ı ve Doğu Türkistan civarlarında kurulu olan Karahitaylar Orta Asya dünyasının o dönemde Harzemşahlar’dan sonra en büyük devletiydiler. Karahanlılar’ın ve Selçuklular’ın yıkımına sebep olmuş olan bu devlet, Moğol yayılışına karşı direnmeye kararlıydı ve Moğollar’a karşı durmaya çalışacaktı. Bu sebeple Karahitaylılar, Cengiz Han’ın kendilerinden istediği bir Moğol Hanı olan Kuşluk Han’ı Han’a teslim etmeyerek fetih sebebi oluşturdular. Bunun sonucunda Cengiz Han, Cebe komutasında büyük bir ordu göndererek birkaç ay içinde Karahitay devletini yıktı. Kuşluk Han da yakalandı ve idam edildi. Aynı sene bir Harzemşah sınır şehri olan Otrar’a giden bir Moğol kervanı Harzemşah saldırısına uğrar ve burnu havada olan Otrar Valisi’ne giden Moğol elçisinin sakalları kesilerek onla alay edilir. Bu, Han’ın şerefine hakarettir. Cengiz Han bu hakaretten sonra kendisine yapılan yanlışı temizlemeye karar vererek Harzemşahlar’a savaş açar. Bu sırada bir Moğol bölüğü Hindistan sınırlarından içeri girerek Hindistan’da bile şehirleri Moğol İmparatorluğu’na katar. Eski Hint başkentlerinden Multan Moğol ellerine düşer.
Koca Harzemşahlar’ın Yıkılışı:
Otrar’da olan olaylardan sonra Cengiz Han’ın savaş ilanından sonra, Otrar Moğol kuvvetlerince kuşatılır, ve birkaç ay içinde Cengiz Han, kendisine yapılan saygısızlığın kiniyle ve durdurulamaz hırsıyla tüm şehrin yakılıp yıkılmasını emreder. Otrar Valisi bulunur ve öldürülür. Tüm Otrar yıkılır, tek bir insan ve tek bir bina kalmaz.(1219) Harzem Şahı Muhammed Şah ise Otrar’ın düşüş haberini alınca şok olur, ancak yine de kendisinin koskocaman, İran’dan Türkistan’a uzanan ülkesinin, Asya’nın en büyük askeri ve siyasi gücünün, en gelişmiş memleketinin hükümdarı olarak karşısındakileri bir grup barbar olarak görerek küçümsemeye devam etmiş ve bu tehlikeye gereken ilgiyi göstermemiştir. 1220 yılında ise Moğollar Muhammed Şah’a güçlerini kanıtlarlar. Buhara ve İmparatorluğun en büyük şehri Semerkand’ı işgal ederler. Bugüne ulaşan bilgilere göre bu öyle büyük bir katliam olmuştur ki, Buhara’da sadece 9 kişi sağ kalmış, Semerkand’da ise cesetler ve kafataslarından şehrin en büyük meydanına bir tümülüs yapılmıştır. Cengiz Han’ın bundan sonra Harzemşahlar’ın asıl ordusunun geride beklediğini düşündüğünden daha da fazla ilerlemeye, büyük imparatorlukla savaşa devam etmeye niyeti yoktu, bunun için de Muhammed Şah’ın annesi Türkan Sultan’a bir barış ve işbirliği öneren bir mektup gönderdiyse de Sultan’ın cevap vermeye tenezzül etmemesi Han’ı daha da sinirlendirmiş ve Türkan Sultan’ın yaşadığı Urgenç’in işgaliyle beraber Sultan’ın esaret altına alınıp Moğolistan’a gönderilmesine sebep olmuştur. 1220 yılının sonlarına doğru ise Moğollar ilerlemelerine İran’a girip Doğu’daki Rey ve Kazvin şehirlerini almasıyla devam etmiştir. Rey ki Selçuklular’ın başkentlerinden biriydi. Orası bile alınmıştı. Subutay ise İran’ın göbeğindeki Hemedan’a kadar girmiştir. Moğollar buralardaki Harzem halkının bir kısmını vahşice öldürmüş, bir kısmını esaret altına almış, kendi işine yarayabilecek zanaatkarları ve esnafı serbest bırakarak düzeni sağlamaya çalışmıştır. Bu fetihler sonucunda bir korkak gibi davranan Muhammed Şah Hazar Denizi’ndeki bir adaya kaçarak hayatını kurtarmaya bakmış ve 1220 yılının sonunda ardında yıkılmış imparatorluğunu bırakarak hüzünden ölmüştür. Ordusunun ise önemli bir kısmı ya Moğollar’a teslim olmuş, ya da Muhammed’in başta olmaması sebebiyle Moğol tehlikesinden kaçarak orduyu terkedip canını kurtarmaya başlamıştır.Yerine çok daha yiğit olan oğlu Celaleddin geçmiştir
Celaleddin’in başa geçmesiyle Harzemşahlar gerçek ordularını toplama fırsatı bulurlar ve gerçekten büyük bir ordu oluştururlar. Bu ordu Afganistan ve İran topraklarında Moğollar’a karşı 10 yıl direnecektir. Muhammed’in 2 yılda kaybettiği ülkenin bir yarısının tersine, Celaleddin Batı yarısını 10 yıl koruyacak ve şerefli bir savaşçı gibi kanının son damlasına, en son askerine kadar savaşarak ölecektir. Moğol fetihleri Celaleddin’in başa gelişi sonrası zayıflar ve bir süreliğnde Afgan topraklarında takılır. 1221-1222 arası ancak Belh,Merv, Nişapur ve uzun bir kuşatma sonucu Herat ele geçirilir. Bir de Subetay’ın orduları İran’dan kuzeye sızarak Tiflis’i teslim alırlar. Netekim Afgan topraklarındaki Gurlular ve Celaleddin’in askerleri Moğollar’ı İran ve Afgan topraklarında o kadar meşgul eder ki, Han Batı seferlerine 1222 yılında ara vermek zorunda kalıp, eski Harezm topraklarında şehirleri koruyacak kadar garnizon bırakıp Rusya’ya prensliklere doğru sefere çıkar. Han’ın gidişi üzerine Celaleddin etkisini biraz daha artırmak için Harezm Hanlığı’nın yeniden kurulduğunu ve eski haline dönmek için mücadele edeceğini açıklar. Bu sırada da Cengiz Han Buhara’da kendine İslam’ı anlattırarak bilgilenir, Moğol kontrolü altında yeniden güvenli hale gelen ve nüfusları artmaya başlayan şehirlerdeki bilginlere tartışmalar düzenlettirir, zanaatkarları savaş araçları yaptırmak için kullanır. Bütün bunları gören ve şehir hayatının güzelliklerine, binaların ihtişamına, yerleşik hayatın rahatına alışmaya başlayan Cengiz Han ve nomad Moğollar’ı, yerleşik hayata hayran kalarak bu hayata adapte olmaya yavaş yavaş başlarlar.
Rusya seferinde Han, Rus prensliklerinin oluşturduğu birleşik orduyu Kalka’da ağır bir bozguna uğratır, Rusya’nın bir bölümünü kontrol altına alır, Kiev, Smolensk gibi pek çok Rus Prensliği vasal hale getirilir. ve daha sonra fetihlerine bir süre ara vererek ordusunun büyük bölümüyle beraber memleketine, Onon ve Kerulen arasındaki yurtlarına döner ve burada askerleriyle beraber savaş ganimetleri içinde tam anlamıyla yüzerek rahatlık içinde, zaman zaman ava çıkarak beslenmelerini sağlayarak geçen bir iki sene yaşarlar. Bu süreden sonra Moğollar, yeni bir savaş için sabırsızlanmaya başlarlar, atları dinlenmiş, kılıçları bilenmiştir. Yıllardır süregelen Kurultaylar’dan 1226’da yapılanın sonucunda, Çin üzerine yeni bir sefer kararı alınır ve Doğu Çin’de hükümlerini devam eden Tangutlar’a sefer yapılır. Doğu Çin’in önemli ticaret merkezleri Kansu ve Süeçü bölgeleri alınarak Tangutlar’a son verilir. Bu fetih sonrası İpek Yolu’nun Çin’de bulunan bölümü Moğol kontrolüne girer .1227 yılında ise Qin Hanedanı’na sefere giderken bir dağbaşında Cengiz Han ölüverir. Artık çok yaşlanmıştır. Son 3 senede iki kez attan düşmüş olması vücudunu dayanıksız hale getirmiştir.
Cengiz Han’ın ölümünden sonra İmparatorluk Cengiz Han’ın oğul ve torunları arasında dörde bölündü. Bunlar, Çin ve Moğolistan’da hakim olan Kubilay, Türkistan, Tibet ve Sincan’da Çağatay, Maveraünnehir,Hazar, Kafkasya ve Ural-Altay bölgesinde Altınordu, İran,Afganistan ve Azerbaycan’da İlhanlı Hanlıkları kuruldu. Bu hanlıklar, yapılan yağmaların ve devlet gelirlerini dört hanlık arasında paylaştırdılar ve her biri kendi ülkesini yönetirken hepsi bir Büyük Kağan’a bağımlı kaldılar.
Kubilay Hanlığı(Yuan Hanedanı):
Cengiz Han döneminde Çin’in işgal edilmesinden sonra burası direk olarak Büyük Kağan’a bağlı kaldı.Dolayısıyla direk Moğolistan’a bağlıydı.Cengiz Han, Ögedey ve Guyuk’un ölümlerinden sonra Tuluy Han’ın oğulları Möngke ve Kubilay,Çin’de Kubilay Hanlığı’nı kurdular.(1252).Möngke Moğolistan’da mevzilenirken,Kubilay ise Çin’de yepyeni şehirler ve bugunün başkenti Pekin’i kurdu.1261’de çıkan iç savaşta Arık Böke,abisi Kubilay’a isyan etti.Bu buhran 3 yıl süren bir savaş sonucunda Kubilay’ın galibiyetiyle sona erdi.Moğol İmparatorluğu, Marko Polo’nun da bahsettiği en yüksek kültür seviyesine ve doruk noktasına Çin kültürü sayesinde ulaştı.Başta bilim ve sanat olmak üzere her alanda ilerlediler ve en sonunda Çin’deki Moğollar,yerleşik yaşama alışarak Çin kültürü içinde asimile oldular. Hanlık Budizm ve Konfüçyanizm’i kabul etti Kubilay döneminde bu hanlık,Çağatay Hanlığı’nı kontrol altına aldı ve İlhanlı’nın da zayıflamasıyla,Moğol İmparatorluğu’nu esasen yöneten hanlık oldu.
Kubilay 1274 ve 1281’de Japonya’ya iki başarısız sefer yaptı ve 1279’da Java Adası seferinden de başarısız döndü.Bu seferler,karadaki krallıkların savunması ve denizde karşılaşılan ağır fırtınalar sebebiyle başarısız olmuştu.Kubilay’ın tek başarılı seferi,1283’te Çinhindi’yi kendine vasal yaptığı sefer oldu.Kubilay’ın 1292’deki ölümünden sonra yerine oğlu Yuan geçti. Hanedanlık adını buradan aldı.Yuan’dan sonra hükümdarlar Çin kültürünün etkisinde kalarak savaşçı karakterlerini yitirdiler ve imparatorluk zayıfladı.1368’de halkın artan mutsuzluğu sonucu halk desteğiyle yerel bir Çin handeanı olan Ming Hanedanı başa getirildi ve Yuan Hanedanı böylece yıkıldı.
Altınordu Hanlığı:
****uruluş ve Fetihler: Altınordu Hanlığı,1235 yılında Cengiz Han’ın torunu Batu Han tarafından kurulmuştur.Altınordu Devletinin kökenini esasen Moğollar değil,kurulduğu bölgelerde yaşayan Türk ve Tatar kavimleri oluşturmuştur.Altınordu Devleti orduları 1237 yılında, daha önce vasallaştırılmış, ancak tekrardan isyan etmiş olan Rus Prenslikleri’ne karşı saldırıya geçerek buradaki Kiev, Smolensk, Moskova, Pereyaslavl gibi şehir devletlerini yakıp yıkarak ele geçirmiştir ve başlarına kukla prensler koymuştur. Daha sonra Batu’nun ordusu Avrupa’ya doğru yoluna devam ederek yağmayı sürdürmüştür.Avrupa’da küçük Teutonik Krallıkları,Leh ve Macar Krallıklarını mağlubiyete uğratmış, Macaristan, Polonya, Hırvatistan ve Litvanya topraklarını tamamen işgal ederek buradaki devletlerin ordularını imha etmişlerdir. Ağır zırhlı feodal şövalyeler hızlı ve zırh delici oklara sahip Moğol okçularına karşı zayıf ve çaresiz kalmışlardır. Tam iki koldan Almanya ve İtalya’ya gireceklerken, Ögedey Han’ın 1242’deki ölümüyle ordu, veraset kavgasından uzak kalmamak ve Büyük Han’ın cenazesine gitmek için Moğolistan’a dönmek zorunda kalmıştır. İşte bu ölüm, Avrupa’yı ve Hristiyan dünyasını Moğol atlarının ayakları altında ezilmekten kurtarmıştır. Kendilerini savaşa şartlayan Avrupalılar bile bu geri çekiliş sonrası şaşırmışlar ve yıllarca Moğollar’a karşı hazırlık yapmışlardır. Ancak nice başkentleri kolayca yıkıp geçiveren Moğollar asla geri dönmemişlerdir. Devlet ise adını Batu’nun çadırının rengi olan altından almıştır.
“ Cehennemin evlatları, Tatarlar, ilahi öfke ya da şimşek gibi birdenbire beliriverir”
Kutsal Roma Germen İmparatoru 2.Frederic’in İngiliz Kralı 3.Henry’e mektubu.
b.Türk-İslam Devleti
Hanlık,Batu’nun oğlu Berke Han zamanında Müslümanlığı kabul ederek bir Türk-İslam devleti kimliğine bürünmüştür,netekim bu bölgede Türkmen ve Tatar beyleri yaşamktaydı.Hanlık,uzun yıllar boyunca kuzeydeki Rus-Slav kavimlerinin güneye ve denizlere inerek güçlenmesine ve bir birlik kurabilmelerine engel olmuş,ticaret yollarını elinde tutarak 1.5 asırlık bir süre Rusya ve Kuzey Türkistan topraklarında hüküm sürmüştür.
“Birleşik kalabilseydik dünyayı fethederdik” -Berke Han
c.Zayıflama ve Çöküş: Ancak Hanlık,Timurlenk’in 14. yy sonundaki saldırısı sonucu zayıflayarak birkaç küçük hanlığa ayrılmış ve gücünü kaybetmiştir.Astrahan,Kazan, Sibir, Kırım ve Volga Hanlıkları olarak dörde bölünmüş,Kırım 1475’te Osmanlı kontrolüne girerken diğerleri güneye inerek güçlenen Ruslar tarafından yutulmuştur.Altınordu devletinin zayıflaması,Rusların güçlü bir devlet oluşturmalarına olanak sağlamıştır.Altınordu Devleti’nin güney kısmında kurulan Buhara,Hive ve Hokand Hanlıkları ise 18. yüzyılda Rus Çarlığı’nca işgal edilene kadar güçsüz devletler halinde varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Çağatay Hanlığı(1227-1370):
İmparatorluğun 1227’de Cengiz Han’ın ölümü sonucu idari olarak bölünmesiyle, Semerkand merkezli olarak Han’ın oğlu Çağatay tarafından kurulmuş ve Türkistan bölgesinde hüküm sürmüştür.İmparatorluğun tam orta bölümünde olduğu için büyük stratejik önem taşımakta olan bu bölge,zaman zaman diğer hanlıkların ilgisini çekmiştir ve zayıf gücü nedeniyle onların etkisinde kalmıştır, hatta çoğu zaman başta Kubilay Hanlıpı olmak üzere diğer Hanlıklar’ın kontrolüne girmiştir. Çağatay Hanlığı zaman zaman Hindistan’a seferler düzenlemişse de bunlar başarılı olmamıştır.Bu bölgede yaşayan nomadik Moğollar da zamanla Türk ve Müslüman halkın arasında erimiştir.1370 yılında hanlık Timurlenk’in kontrolüne girerek yıkılmıştır.
İlhanlılar(1231-1395):
a.Yeri ve Kuruluşu:
Cengiz Han’ın torunu Hulagu(1217-1265) tarafından kurulan İlhanlı İmparatorluğu Mezopotamya,İran,Azerbaycan ve Pencap bölgesinde hüküm sürmüştür.Hanlık, 1231 yılında Moğollar’ın İran ve Azerbaycan bölgesini ele geçirmesiyle kurulmuştur.Hulagu’nun ölümünden sonra başa gelen hanlar dolayısıyla İlhanlı adını almıştır.
b.Gelişimi ve İlk Fetihler:
1243 yılında Harzemşahlar’ın ardından Kösedağ Savaşı’nda başka bir Türk Sultanlığı olan Anadolu Selçukluları’nı da yenilgiye uğratıp zayıflatmışlar, Sultan 2. Gıyaseddin Keyhüsrev’i vasal haline getirerek Selçuklu etkisine son vermişlerdir ve Anadolu Türk birliğini dağıtarak beyliklerin kurulmasına önayak olmuşlardır. Abisi Möngke Han’ın emriyle Hulagu ordusunu İran’a doğru sürerek,1231’de fethi tamamlanmış olan İran’ı 1251’de İran’ı tamamen idari kontrol altına almış ve merkez yapmıştır.1256’da ne Selçuklu ne de Harezm askerlerinin ele geçiremediği Hasan Sabbah’ın fedailerini(Haşhişin) mağlup ederek Alamut Kalesi’ni ele geçirmiş,İsmaililere önemli bir darbe vurmuşlardır.
c.Bağdat Katliamı:
1257’de Hulagu, ordusunu Abbasi Hanedanının merkezi ve İslam İmparatorluğu’nun gülü olan Bağdat’a ilerleterek burayı kuşatmıştır. Hulagu, kuşatma başladığında Halife Al-Mustasım’dan şehri teslim etmesini istemiş, ancak Halife işgalcilere boyun eğmemiştir.Bunun sonuçları da çok acı olmuştur. 1258’de düşen Bağdat’taki toplu katliamda 800000 civarı insanın öldüğü söylenmektedir. Ancak Hulagu’nun Hristiyan karısının dileğiyle Hristiyanlar’ın canı bağışlanmış, fakat Müslümanlar ve Yahudiler diri diri yakılmıştır. Bağdat 7 gün boyunca aralıksız yanmış, Halife ve ailesi de öldürülmüştür. Hulagu, Fransa Kralı 9.Louis’e yazdığı mektupta ölü sayısını 200000 olarak tahmin etse de gerçek rakamların bundan çok daha fazla olduğu tahmin edilmektedir.
d.İlerleyişin Durması ve İlhanlıların İslam Dünyası üzerindeki Etkisi:
Anadolu Selçukluları’nı zayıflatarak ve Anadolu Türk birliğini dağıtarak, Türkler’e ağır darbe vuran İlhanlılar, Abbasi Halifeliği’ni de yok ederek İslam Dünyası’nı yok olma noktasına getirmiştir. Tam bu sırada Memluk Sultanı Baybars bir kurtarıcı olarak yetirmiştir. 1260 yılında Hulagu ve ordusu sefere çıkarak Halep ve Suriye’nin kuzey bölgelerini ele geçirmiş, ancak Hulagu’nun abisi Möngke’nin ölüm haberini alıp İran’a geri dönmesi üzerine ilerleme durmuştur. Hulagu kendi gitmiş ancak ordusunu Kitbuga kumandasında ,yeni fethettiği bölgeleri koruması için Filistin’de bırakmıştır.Ancak Ayn Calut’ta saldıran güçlü Memluk ordusu İlhanlı ordusunu yok edip geri çekilmeye zorlamıştır, Kitbuga ölümüne savaşsa da mağlup edilerek ölmüştür. Halife’nin ailesini ve varislerini de kabul etmiş olan Memluklar böylece İslam Dünyasının son güçlü temsilcisi olarak ayakta kalmıştır. İlhanlılar artık doğal sınırlarına ulaşmışlardır. Bu, 1277’de Memluk Sultanı Baybars’ın Elbistan’da Moğollar’ı tekrar mağlup etmesiyle ve Anadolu şehirlerinin bazılarını kurtarıp kendine bağlamasıyla iyice açığa çıkar. Bu iki yenilgiden sonra İlhanlılar yok ettikleri şehirlerde bir imar politikasına başlamışlar, pek çok şehir baştan kurulmuştur. Ancak Hulagu’nun 1265 yılındaki ölümüyle İmparatorluk yeni bir çehreye bürünmüştür.
e.Bir İslam Devleti olarak İlhanlılar:
Hulagu’den sonraki hanlar,İslamiyet’i kabul etmişler ve Moğollar bölge halkıyla kaynaşmıştır.Hanlık, İslamiyet’i kabul etmesine rağmen 1295 yılına kadar Moğol egemenliğini tanımıştır.1295’te Gazan Han,Moğollar’dan bağımsızlığını ilan etmiş ve Pers-Türk-Moğol ögelerini sanatında birleştirmiş,yerleşik hayata geçen Moğollar,yerel halkla karışmışlardır.1335’te hanlık Ebu Said’in ölümüyle dağılmış ve küçük beyliklere bölünmüştür.
C. İmparatorluğun Yok Oluşu ve Moğollar’ın Akıbeti:
İmparatorluğun Cengiz Han’ın oğul ve torunları arasında dörde bölünmesinden sonra, yukarıda bahsettiğimiz gibi, kurulan imparatorluklar bir süre güçlerini koruyabilmişseler de, hepsi kısa sürede yıkılmıştır. Bu çöküş süreci süresinde Dört Hanlık’ın topraklarında yaşayan Moğollar, ülkelerin yönetici kesimleri statüsünde olmalarına rağmen topraklarında yaşayan halkları etkileyeceklerine onlar bu halklardan etkilenmişlerdir. Çünkü Moğollar, büyümelerinin doğal sınırlarına ulaşıp da fetihleri ve seferleri durdurunca, yerleşik hayatı görmüşlerdir. Yerleşik hayatın iyiliklerini ve rahatını görerek sevmeye başlayan Moğollar, zamanla tüm nomadik alışkanlıklarını terketmişler ve yönettikleri halkların kültür ve sanatlarından da etkilenerek daha bir asır bile geçmeden yönettikleri halkları asimile edeceklerine onların arasında asimile olmuşlar, onlara benzemişler, bu şekilde savaşçı özelliklerini de kaybederek, yerli halk arasında erimişlerdir. Halk ve bürokrasi, Moğollar’dan çok ülkenin sorunlarıyla ilgilenmişlerdir. Moğollar’ın savaşçı özelliklerini ve böylece de siyasi etkilerini kaybetmeleri üzerine, Moğol İmparatorluğu çökmüştür. Önce İlhanlılar Türk-İran ögeleri içinde asimile olarak İslamiyet’i kabul ederek savaşçılıklarını yitirmiş ve dağılmış, Kubilay Hükümdarları giderek Çinlileşmiş, Çağatay Hanlığı bir nevi Türkmen Devleti’ne dönüşmüş ve Altınordu’nun ardılı hanlıklar Ruslar’ın etki alanı içine girerek haritadan silinmişlerdir. Zaten asker gücü temeli üzerine kurulan bu imparatorluk, tabanı olan asker kısmı erimeye başladığında, temelden kağıt kule gibi çöküvermiştir. Moğollar’ın ana yurdu bile, Onon ve Kerulen arasındakiler bile Tibet kültüründen etkilenerek Budizm’i kabul etmişler ve yerleşik hayata geçerek eski nomadik kültürlerini ve ateş gibi yayılan fetih hırslarını kaybederek fethettikleri halkların içinde, kendi kültürleri olmadığı için asimile olmuşlardır. Moğol Hanlıkları birer birer Moğol yönetiminden koparak ayrı krallıklar haline dönüşmüştür(Gazan Han’ın İlhanlıları gibi-1295). Moğollar bundan sonra anayurtları bile ana karakterini kaybetmiş şekilde olduğundan, asla birlik kurup da öne çıkamamıştır.
Moğol çöküşünün başka bir sebebi ise yaşanan imparatorluğun bölünüşünden sonra yaşanan iç savaşlar ve problemlerdir. Yukarıda da bahsettiğimiz Arık Böke’nin isyanı, Ögedey’in ölümünden sonra Büyük Hanlığın ve Kubilay-İlhanlı Hanlıkları’nın kontrollerinin Tuluy oğullarının eline geçmesi sonucu Ögedey oğullarının isyanı ve haksızlığa uğradıklarına inanarak daha sonra Kağan’ın hizmetinden çıkmaları, diğer üç hanlık arasında ortada stratejik öneme sahip Çağatay Hanlığı’nın kontrolü için yapılan mücadeleler ve İlhanlı’ya karşı kurulmuş olan ve onun hareket kabiliyetini kısıtlayan Altınordu- Memluk ittifakı Moğollar’ı çöküşe yaklaştıracak, onlara değerli savaşçılarını ve güçlerini kaybettirecek etkenlerdir.
Bu kadar büyük bir alana yayılmış bir imparatorluğun yukarıda saydığımız sebeplerden dolayı bu kadar çabuk dağılıp gitmesi gerçekten de hayret vericidir.
D.Moğollar’ın tarih sahnesinde bıraktığı izler,O dönem ve sonrasında dünyaya etkileri:
Öncelikle, Moğollar’ın tarih sahnesinde bıraktığı en büyük iz yaptıkları yıkım ve öldürdükleri insanlar olmuştur. Moğollar’ın yaptıkları fetihlerde milyonlarca insan öldürdükleri, hatta bazı şehirleri haritadan sildiği bilinmektedir(Otrar gibi). Pek çok şehirde, özellikle Bağdat ve Buhara’da halktan sadece birkaç yüz kişi kalmış, cesetler ve alev şehri “süslemiştir”.
Moğollar, bu kadar yıkıma rağmen, Çin’de bir siyasi bir birlik kurulmasını sağlamıştır. Çin de Yuan Hanedanlığı’nı kuran Kubilay Han, Moğol fetihleri öncesi 4 tane olan Çin’in Tangut, Hsi Hsia, Qin ve Song Hanlıkları’nı tek bir çatı altında toplamış ve daha sonra Yuan Hanedanlığı’nın yıkımından sonra yerel Çin hanedanı olan Ming Hanedanı 300 yıl kadar Çin’i Moğollar zamanından kalma tek bir birlik altında tutmuş ve Ming Hanedanı’ndan sonra gelen Qing Hanedanı birliği sürdürerek modern dünyadaki Çin’in temellerini oluşturmuştur.
Moğol fetihlerinin ve vahşetinin sonucunda, Orta Asya, İran ve Türkistan’daki Türkmenler, Moğol vahşetinden kaçarak akın akın Anadolu’ya göçmüş ve buradaki Türk-Müslüman nüfusunu artırarak Anadolu’nun Türkleşmesi’ni hızlandırmıştır. Bu beylikler daha sonra Anadolu Selçuklu etkisinin sönmesiyle oluşacak olan beyliklerin kurulmasına önayak olacaklardır. Kayı boyu da göç eden boylardan biridir.
Moğollar’ın, daha doğrusu Altınordu Devleti’nin en önemli icraatlarından biri de kuzeyde gelişmeye çalışan ve bir birlik oluşturmaya başlayan Rus Prenslikleri’nin Karadeniz ve Hazar Denizi’ne inmesini ve güneydeki geniş toprakları almasını engelleyerek Ruslar’ın yayılımını ve gelişmesini durdurmaları olmuştur. Ancak Timurlenk’in saldırısıyla devlet zayıflayınca, Ruslar, Altınordu’yu ve ardıl devletlerini ezerek güneye ve de denizlere inmişler ve güçlenerek 1700’lü yıllara gelindiğinde dünyanın güçlü kuvvetlerinden biri olmuşlardır.
Moğollar, başta İpek Yolu olmak üzere ticaret yollarını toprakları bünyesinde toparlayarak, dünya tarihinde ilk kez pek çok ticaret yolunu tek bir devlet kontrolü altına almış ve buradan geçen tüccarlardan vergi alınarak İmparatorluk zenginleştirilmiştir. İpek Yolu ilk kez bu kadar güvenli olmuş, buradan geçen tüccarlar hiçbir talana veya yağmaya uğramadan Moğollar’a geçiş ücretini ödediği sürece yolu kullanmışlardır. İpek Yolu trafiği bu dönemde Avrupalı ve Mısırlı tüccarlarla dolup taşmıştır.(Marko Polo gibi)
Moğollar, aynı zamanda İlhanlı bölümünde bahsettiğimiz gibi İslam ve Türk Devletleri’ni ortadan kaldırarak Doğu’nun zayıflamasına neden olmuştur. Doğu’nun Semerkand, Buhara, Bağdat, Halep gibi önemli merkezleri birer birer Moğol kontrolüne girerek harabe haline dönmüşlerdir. Onları ancak Memluklar durdurabilmişlerdir. İslam Devletleri’nin Batı’nın gerisine düşmesinin temelleri bu döneme dayanır. Batı, yani Avrupa ise yok olmaktan tek bir ölüm sayesinde kurtulabilmiştir(Ögedey’in ölümü).
Moğollar, birkaç yüz bin göçebe atlının, güçlü bir lider komutasında neler yapabileceğini, nasıl tüm dünyayı sallayan ve tehdit eden bir güç olabildiğini, savaşçılık yeteneğinin, insan azminin ve liderliğin uç noktalarını göstermiş, bir savaş aracı olarak ok ve yayın kullanımını, atlı birliklerin gücünü ön plana çıkarmış ve Hunlar’dan sonra unutulmaya yüz tutan atlı okçu birliklerinin piyadelere olan üstünlüğünü göstermiştir...
Alıntıdır...