Adam Smith, İskoçya'nın Fife eyaletinin Kirkcaldy şehrinde çalışan bir gümrük denetleyicisinin oğlu olarak dünyaya geldi. Kesin doğum tarihi kayıtlarda olmasa da 5 Haziran 1723'te, babasının ölümünden 6 ay sonra vaftiz edilmiştir. Yaklaşık 4 yaşlarında bir çingene çetesi tarafından kaçırılmış, ama kısa zamanda amcası tarafından kurtarılıp annesine geri teslim edilmiştir. Smith bu sıkıntıyı kısa sürede atlatıp annesi ile eski yakınlığını kısa zamanda yakalamıştır.

Ondört yaşında Glasgow Üniversitesi'nde ahlak felsefesi konusunda, Francis Hutcheson'ın yanında eğitim görmeye başlamıştır. Özgürlük, hukuk ve ifade özgürlüğü konularındaki tutkusu burada alevlenmiştir. 1740 yılında Oxford'daki Balliol Koleji'nde okumaya başlamış fakat 1746 yılında okulu terkedip Oxford'un imtiyaz denetimi konusunda eleştirmenlik yapmaya başlamıştır. 1748 yılında Edinburgh'da Lord Kames'in koruması altında kamu konferansları vermiş, konuşma sanatı ve belles-lettres konularına değinmiştir. Sonraları "servet yönetimi" konusunu ele almış ve bu dönemde, yani yirmili yaşlarının sonlarına doğru, daha sonra 'Inquiry into the Nautre and Causes of the Wealth of Nations' adlı kitabında dünyaya açıklayacağı "doğal özgürlüğün açık ve basit sistemi" konusuna el atmıştır. 1750 yılı civarlarında ileride çok yakın arkadaş olacağı David Hume ile tanışmıştır. İskoçya Aydınlanması'nın ortaya çıkışında önemli rol oynayan diğer arkadaşkarı ile Edinburgh The Poker Klübü'nün müdavimi olmuştur.

Smith'in hristiyan olan babası dinine çok bağlıydı ve İskoç Kilisesi'nin ılımlı kanadına üyeydi. Smith'in İngiltere'ye gidişinin arkasındaki sebebin İngiltere Kilisesi'nde kariyer yapmak istemesi olduğu soylense de bu konu hakkinda kesin bir kanit yoktur ve aksine Smith'in İskoçya'ya deizm yanlısı olarak döndüğü bilinmektedir. Ayrıca çocukken babası tarafından gönderildiği kiliseden kaçarak geri dönmüştür. Smith, felsefi olarak dinin ekonominin önünde bir engel olarak görmüş ve ateizm üzerinden düşünmüştür. Birçok yönden Darwin ile aynı görüştedir.

1751 yılında Smith Glasgow Üniversitesi'nin mantık profesörü, ertesi sene de ahlak felsefesi profesörü olarak atanmıştır. Derslerinde etik, konuşma sanatı, hukuk, politik ekonomi ve "polis ve gelir" konularını işlemiştir. 1759'da Glasgow'daki bazı konferanslarını bir araya getirdiği The Theory of Moral Sentiments adlı kitabını yayınlamıştır. Bu kitap çıktığı dönemde Smith'in itibarının yayılmasını sağlamıştır. Kitabın ana teması insan ilişkilerinin verici ve alıcılar (yani birey ve toplumun diğer üyeleri) arasındaki sempatiye ve anlayışa ne kadar bağlı olduğu üzerineydi. Lord Monboddo'nun 14 yıl sonra yayımlanan Of the Origin and Progress of Language kitabındaki detaylı incelemesinde gösterildiği üzere, Smith'in bu ilk kitabındaki dil evrimi analizi yüzeyseldi. Yine de Smith'in akıcı ve ikna edici savunmaları belagatlı olsa da tartışılmazdır. Smith açıklamalarını Lord Shaftesbury ve Hutcheson gibi "ahlak duygusu" ya da Hume gibi faydaya (en:utility) değil, anlayışa dayatmaktadır.

Smith bu dönemden sonra konferanslarında ahlak teorilerinden hukuk ve ekonomi konularına ağırlık vermeye başladı. Bir öğrencisinin 1763 civarından konferans notlarından Edwin Cannan tarafından derlenip yayınlanan 'Lectures on Justice, Police, Revenue and Arms' adlı kitapta Adam Smith'in politik ekonomi hakkındaki fikirlerinin gelişimi hakkında bir izlenim edinilebilir. Bu kitabın daha kapsamlı bir uyarlaması 1976 yılında Lectures on Jurisprudence adlı Glasgow baskısı tarafından yayımlanmıştır.

Smith ile David Hume sayesinde tanışan Charles Townshend, 1763 yılı sonunda Smith'ten üvey oğlu genç Buccleuch Dükü'ne özel ders vermesini rica etti. Smith, gelecek iki sene boyunca talebesi ile, çoğunlukla Fransa'da yaptığı yolculuklar sırasında Turgot, Jean D'Alembert, André Morellet, Helvétius, ve özellikle çalışmalarına itibar ettiği fizyokratik düşüncenin başkanı François Quesnay gibi öncü aydınlarla tanıştı. Kirkcaldy'ye döndükten sonrataki 10 seneyi An Inquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations adlı, 1776'da yayımlanan başyapıtı üzerinde çalışarak geçirdi. Kitap büyük çoğunluk tarafından hüsnükabul gördü ve revaçta kalarak Smith'in meşhur olmasını sağladı. 1778'de Smith İskoçya'da vergiden sorumlu bir devlet bakanı olarak atandı, Edinburgh'ya annesinin yanına yerleşti. 17 Haziran 1790 yılında ağır bir hastalık sonrası yaşamını yitirdi. Bilindiği kadarıyla gelirinin büyük bir kısmını gizli yardım fonlarına bırakmıştır.

Smith'in edebi vasiyetini yerine getirenler İskoç akademik dünyasından iki eski arkadaşıdır: fizikçi/kimyacı Joseph Black ve öncü yerbilimci James Hutton. Yazar arkasında pek çok not ve yayımlanmamış yazılar bırakmıştır ama yayımlanmaya uygun olmayan her şeyin imha edilmesi için talimat vermiştir. History of Astronomy adlı yayımlanmamış bir makalesini basıma uygun görmüştür ve bununla beraber diğer eserleri Essays on Philosophical Subjects adlı kitapta 1795 yılında okuyucuyla buluşturulmuştur.

EN ÖNEMLİ KİTABI:ULUSLARIN ZENGİNLİĞİ
Bu kitabın ana konusu ekonomik büyümedir.

Ölümünden kısa bir süre önce Smith, neredeyse bütün yayımlanmamış yazılarını yoketmişti. Sanıldığı kadarıyla, son yıllarında iki büyük tez üzerinde çalışıyordu; bir tanesi hukuk teorisi ve tarihi, diğeri de bilim ve sanat hakkında. Ölümünden sonra, 1975'te yayımlanan Essays on Philosophical Subjects muhtemelen ikinci tezinin bir kısmını kapsamaktadır.

Ulusların Zenginliği, ekonomi disiplinin ortaya çıkmasını ve aynı zamanda özerk ve sistematik hala gelmesini sağladığı için döneminde etkili bir eserdi. Batı dünyasında, konusundaki yayımlanan en nüfuzlu kitap olduğu söylenebilir. 1776'da piyasa çıktığında, İngiltere ve Amerika'da serbest ticaret anlayışı yaygınlaşmaktaydı; ve kitap ekonomik başarı için büyük külçe rezervlerinin önemli olduğunu savunduğu teori ile merkantilizme karşı klasik bir bildirge haline geldi. Bu dönemde Amerika'nın içinde bulunduğu, kurtuluş savaşı sonrasında ortaya çıkan fakirlik ve sıkıntılı koşullar, bu anlayışı doğurmuştur. Yine de kitap piyasa çıktığı dönemde, serbest ticaretin yararları konusunda herkes ikna olmamıştı: İngiltere halkı ve parlementosu merkantilizme uzun süre bağlı kalmıştır.

Ulusların Zenginliği, aynı zamanda, fizyokratik anlayışın toprağın önemini vurgulayışına karşı çıkıyordu. Smith bunun yerine işgücünün üstünlüğüne inanmaktaydı, ve işçi sınıfının (en:division of labor) üretimin artmasında etkili olacağını savunuyordu. Uluslar o kadar başarılı oldular ki, bu başarı eski ekonomik ekollerin terk edilmesine yol açtı. Thomas Malthus ve David Ricardo gibi ekonomistler Smith'in bugün klasik ekonomi olarak bilinen teorisini rafine etmeye yöneldiler ve bu zamanla modern ekonominin gelişmesini sağladı. Malthus, Smith'in nüfus fazlalığı konusundaki düşüncelerini geliştirdi. Ricardo "ücretlerin demir kanunu"na (en:iron law of wages), yani nüfus fazlalığının asgari geçim düzeyinin önününe geçeceğine inanıyordu. Smith, bugün daha doğru olduğuna inanılan, artan üretimle artan ücretler varsayımını önermişti.

Ulusların Zenginliği 'nin ana konularından bir tanesi, serbest piyasanın her ne kadar karmaşık ve denetsiz gözükse de aslında sözde bir "görünmez el" tarafından doğru miktarda ve çeşitlilikte üretim yapmak için yönlendirildiğidir. Smith bu simgeyi The Theory of Moral Sentiments adlı kitabında daha önce kullanmış olsa da fikri ilk olarak Astronomi Tarihi adlı denemesinde kaleme almıştır. Örneğin, bir üründe üretim eksikliği olduğunda fiyatı artar ve bu durum ortaya bir kâr marjının çıkmasını sağlayarak başkalarını bu ürünü üretmeye teşvik eder ve nihayet kıtlığa son verir. Eğer pazara çok fazla üretici girerse, üreticiler arasındaki artan rekabet ve artan stok, yani arz, fiyatların üretim maliyetine düşmesini sağlayarak, ürünün "doğal fiyat"ına (ortalama piyasa fiyatı) ulaşmasına yol açar. Kâr oranı bu ortalama piyasa fiyatında sıfırlansa da mal ve hizmet üretimi için teşvikler ortadan kalkmaz çünkü bütün üretim masrafları, mal sahibinin işgücü de dahil, üretilenin fiyatına yansımaktadır. Eğer fiyatlar sıfır kâr oranının altına düşerse, üreticiler piyasadan çekilmeye başlarlar. Kâr oranları sıfırın üzerinde olduğu sürece üreticiler piyasaya girmeye devam edecektir. Smith, insanların harekete geçmelerini sağlayan nedenlerin, bencil ve açgözlü olmalarından kaynaklandığına inanıyordu. Bunun olumlu sonucu olarak da serbest piyasadaki rekabetin, fiyatların aşağıda kalmasını sağlayarak halkin tamamına faydalı olmasını gösteriyordu. Ona göre bu rekabet aynı zamanda çok çeşitli mal ve hizmet üretilmesini teşvik etmekteydi. Yine de, işadamlarına karşı dikkatli olunması gerektiğini ve tekelleşmenin yanlış olduğunu savunuyordu.

Smith, tüm gücüyle sanayi gelişimini engelleyen modası geçmiş devlet kısıtlamalarına saldırıyordu. Nitekim, ekonomik sürece olan çoğu hükümet müdahalesinin, gümrük vergileri (en:Tariff) de dahil, verimsizliğe ve uzun dönemde yüksek fiyatlara yol açtığını savunuyordu. Her şeyin oluruna bırakılmasını savunan bu "laissez-faire" teorisi, ileriki yıllarda, özellikle 19. yüzyılda, hükümetin koyduğu kanunları etkilemiştir. (Buna rağmen Smith hükümetin varlığına muhalefet değildi; ekonomi sektörünün dışındaki konularda faaliyet göstermesini savunuyordu. Örneğin, fakir yetişkinler için kamu eğitimi verilmesinin, özel fabrikalar için kârlı olmayan kurumsal sistemlerin, adli sistemin ve daimi bir ordunun taraftarıydı.)


Tam Rekabet [değiştir]Smith yaşadığı dönemin bilimsel gelişimininde etkisiyle ekonomiyi doğa kanunlarının varlığıyla açıklamaya çalışmıştır. Görünmez el bu araştırmaların en önemlilerindendir. Smith'e göre iktisadi hayat bireycidir ve bu bireycilik insanların doğal yapısından kaynaklanmaktadır. Kişisel menfaat iktisadi hayat için itici bir güçtür. Kişi en az zahmetle en çok tatmine ulaşmaya çalışacaktır, doğası gereği. Bu amaçla, Smith, arz ve talep eşitliğini otomatik olarak gerçekleştiren fiyat mekanizması üzerinde duracaktır. Smith'e göre fiyatlar denge unsurudur. Smith'in denge fiyat unsurunu piyasa örneği ile açıklayalım: Üretim azalırsa fiyatlar yükselir, ekmek arzının azaldığını düşünün ihtiyacınız olan birim ekmeğe ulaşmak için daha çok çaba harcayacaksınız, bu artan çaba da ister istemez fiyatları arttıracaktır. Fiyatların yükselmesi firmaları daha fazla kar edeceklerini düşündüklerinden daha fazla üretim yapmalarına teşvik edecek ve arz talebe yaklaştığı sırada bir dengeye geleceklerdir, arz talebi aştığı sırada fiyatlar düşecektir bu da firmaların üretimlerini kısmasına sebep olacaktır, böylece hiç bir müdahale olmadan her şey bir dengeye gelecektir.

Tam rekabette kişiler ve firmalar kendi çıkarlarını en çoklaştırırlarken aynı zamanda toplumunda çıkarına hizmet ederler. Örnek olarak, tam rekabet ortamında fiyatlar düşer ve fiyatlar düşünce bundan tüketiciler yararlanır. Tam rekabet ortamında üreticiler ve tüketiciler arasında bir çıkar çatışması yoktur. Tam rekabet ortamında üreticiler ile tüketiciler üretim ve tüketim artıklarını eşit şekilde paylaşırlar.

Ancak, aşağıdaki etkenler tam rekabet ortamında kurulan dengeyi bozabilir:

1 Devletin vergilerini arttırması.
2 Üretim faktörleri'nin optimum bileşimlerinin bozulması, bazı mallarda nadirlik rantı yaratır(nadirlik rantı bir malın piyasada az olması ve mala olan talebin çok olmasından dolayı fiyatının maliyetinden yüksek olmasından dolayı elde dilen kardır).
3 Üreticilerin üretim kararlarında yanılma ve üretim kararsızlıkları.
4 Uluslararası ilişkilerin kısılması veya kopması.
5 Siyasal istikrarsızlığın artması.

Sermaye [değiştir]Smith sermayeyi emeği arttıran her şey ve emeğin daha verimli çalışmasını sağlayan bir etken olarak tanımlar. Alet, makina, toprak, gübre... birer sermayedir. Smith'e göre sermayeye konacak bir vergi üretimi azaltacak böylece hem devletin hem de toplumun faydasını azaltacaktır.

A. Smith ilk defa sermayeyi ikiye ayırır: Sabit sermaye, değişen sermaye.

a- Sabit sermaye binalar, gayri menkuller, sabit makinalar ve aletler gibi. Bu sermaye elden ele dolaşmadan sahibine bir kar getirir.( sabit sermaye,hic bir sekilde kar getirmez,sadece degerini parca parca üretilen metalara aktarir,bu metalarin dolasima girmesiylede degisim degerleri gerceklesir ve böylece sabit sermayenin kullanilan kismi tekrar sermaye sahibine kar getirmeden geri döner.
b- Değişken sermaye ise, hammadde, satılıcak mallar gibi sahibine eldeğiştirmeden dolayı kar getirir. Nasıl ki para bir mal ile mübadele edilmedikçe bir fayda sağlamaz, mallarda el değiştirmedikçe fayda sağlamaz.(Degisen sermaye bölümüne sadece ücretler girer,hammaddeler vb.degismeyen sermayenin döner kismina aittir.)
Bir ülkenin yıllık bürüt geliri, yıllık toplam hasılasına eşittir. Emek ülkelerin zenginliğini yaratan temel sermayedir. Üretim sermayeye(tasarrufa) bağlıdır. Sermaye oluşturmanın ilk aşaması para elde etmektir ve bu sermayenin oluşmasıda tasarrufla mümkün olur.

A.Smith'e göre tasarruf geciktirilmiş bir tüketimdir. Bu günün tüketimini yarına bırakmaktır. Smith'e göre bir ülkenin sermaye birikimi arttıkça zanginliğide artar.


Görünmez El [değiştir]Adam Smith, bireyin ve toplumun iyiliği arasında nedensellik kurduğu Ulusların Zenginliği kitabında şöyle yazıyordu: "(Her birey) kendi çıkarı peşinde koşarken, sıklıkla, katkıda bulunmaya niyetleneceğinden çok daha etkin olarak topluma katkıda bulunur."

Buna göre, herkesin bencil olduğu bir toplumda da uyum, bilinçli bir müdahale olmasa da, kendiliğinden oluşacaktır. Bu kendiliğindenliği sağlayan görünmez el, piyasa ilişkileridir.

Gürünmez el ve piyasayı düzenleyen fiyatlar seviyesi, kaynakların en verimli şekilde kullanılmasına imkân sağlar.

Smith, doğal kanunların varlığını kabul etmekte ve iktisat konusunun bu kanunları keşfetmek olduğunu söylemektedir. Yani Smith, doğal düzenin kişisel çıkara göre oluşacağı inancındadır. bu bakımdan Smith'in doktirini çıkarcı (oportünist) ve gerçekçidir (realist).


Emek [değiştir]Fizyokratların tersine toprak yerine insan emeğini servetin kaynağı olarak görür ve işbölümünün sağladığı teknik olanaklarla emeğin üretiminin ve dolayısıyla da milli gelirin artacağını savunmuştur.Smith'in teoriye en önemli katkısı tam rekabet altında kaynakların optimal(en verimli düzeyde) etkin dağılımı hakkında ilk analizi geliştirmiş ve artı değer kavramını Ricardo ile (kâr ile özdeş olduğu düşüncesiyle de olsa) birlikte kullanmış olmasıdır.İş bölümüne toplu iğne fabrikasını örnek gösterir.Bu örnekte, günde onlarla ifade edilecek sayıda üretim yapan bir fabrikanın iş bölümü sayesinde üretim sayısını nasıl binlere çıkardığını gösterir.

Ülkelerin serveti topraktan çok insan emeğine bağlıdır.Emek ülkelerin zenginliğini arttıran temel etkendir.

Emek özellikle iş bölümünde aktif rol oynar.Gelişmiş ülkelerde emeğin sermaye birikimini sağlamada önemli bir katkısı olmuştur.

Smith servetin kaynağının emek olarak savunduğuna göre,bir ülkenin yıllık emeği,bütün malları yaratan emek toplamıdır.Diğer anlamda,emek üç kesim için de geçerlidir.


Ücret [değiştir]Smith'e göre her şey fiyata bağlıdır.Üretim miktarı,maliyetler her şey fiyatla ilgilidir. Faktörlerin dağılımı fiyatlara göre olur. Ücret bir fiyattır; emeğin bir fiyatıdır.Ücretler, işverenler ile işçiler arasında yapılan sözleşmelerle belirlenir. Ancak Smith, bu sözleşmelerde işverenlerin işçilerden daha baskın olduğuna dikkat çeker.İşverenler ücretleri düşürmek, işçiler ise yükseltmek ister. Smith'e göre ücretler işçinin ve ailesinin geçimini sağlayacak düzeydedir. Yüksek ücret işçi sayısını arttırır,düşük ücret azaltır. Her şeye rağmen tam rekabet koşullarında ücret asgari ücretin altına inmez.

Emek talebi arttığında,kısa dönemde emek nadir olduğundan ücretler artacaktır.Fakat ücretler ona ayrılan fonlara bağlıdır. Emek talebinin artması,milli gelirin gittikçe artmasına,bu da kişi başına düşen milli gelirin yani büyümenin olduğuna işarettir. Milli gelir arttıkça yükselen ücretler, ülkenin gittikçe zenginleştiğini gösteren bir göstergedir.

Bununla birlikte Smith'e göre ücret artışı doğumların ve nüfusun artışına sebep olacaktır, bu da bir yandan karları azaltacaktır.Ayrıca ücretlerin yükselmesi fiyatları arttırır.Fakat Smith bu konuda biraz yanılmıştır;kişi başına gelir dünyada önceye göre daha fazla olmasına rağmen nüfus düşmektedir.


İş Bölümü (Division of Labor) [değiştir]A.Smith'in Ulusların Zenginliği adlı kitabında en ünlü bölüm iş bölümüyle ilgili olan ilk bölümdür.18. yüzyılda yazılmış olmasına rağmen bugün için bile çok doğru gelmektedir.Smith bu bölümde iş bölümünün üretimi nasıl arttırdığını toplu iğne üretimiyle ilgili bir örnekle açıklar. Tek bir kişi,yapılması için on aşaması olan bir iğneden günde sadece on tane yapabilmektedir;fakat her aşamayı yazlızca bir kişi yapsa yani on kişi çalıştırsak bir günde üretilen iğne sayısı 4800'e çıkıyor;ama her biri her aşamayı yapsaydı sadece 100 iğne üretilecekti.Bu demek oluyor ki,iş bölümü iğne üretimini 48 kat arttırmış.Ayrıca işçinin belli bir aşamada uzmanlaşması o teknolojiyi kullanmanın yeni yolları bulunarak arttırılabilir,bu da daha hızlı üretime sebep olur.

Uluslararası bakımdan iş bölümü,dünyayı çok geniş bir atölye haline getirmiştir. Bu atölyede emek en elverişli yere gidecek,en az zamanı gerektiren faaliyetleri arayacaktır.İş bölümü üretimi arttıracağından dolayı piyasaların genişlemesini ve büyük piyasaları zorunlu kılacaktır.

A.Smith'in iş bölümünü kullanarak uluslararası iktisada en büyük katkısı Mutlak Üstünlük (absulute advantage) teorisi olmuştur.Bu teoriye göre bir ülke hangi malı daha ucuza üretiyorsa kaynaklarını o mala tahsis etmelidir;böylece üstün olduğu malda daha etkin üretim yapabilmektedir.Bu yolla tüm ülkeler birbirlerine muhtaç olmaktadır ama bu sayede üretim çok fazla artmaktadır.

Smith [[laissez-faire, laissez-passer]] (bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler) ilkesini benimsemiştir. Üretim faktörlerinin bir kesimden diğerine serbestçe geçebilmesi gerekmektedir, bu geçişi sağlayan en önemli etken de fiyattır.

Devlet ekonomik hayata müdahale etmemelidir.Devletin müdahalesi özel sektörün üretemediği veya yapamadığı konularda olmalıdır;savunma, güvenlik, adalet gibi. Eğer devlet çok vergi alırsa, vergiler üretimi kısacağından dolayı ülke durgunlukla karşı karşıya kalabilir.Bu müdahale hem iç hem de dış ekonomi için geçerlidir.Eğer devlet vergilerle bir malın ithalatını azaltırsa bu, içerde o malın üretiminin tekelleşmesini arttırmaktadır.Uluslararası iş bölümünden yararlanmak için ürünlerin ülkeler arasında serbestçe mübadele edilmesi gerekir.

Ekonomik hayat mal ve hizmet üretimi olduğu için,Smith üretime önem vermiştir.Üretimin artırılması emeğin verimine bağlıdır.Verimlilik artışı iş bölümü,tam rekabet, iktisadi hürriyet,tasarruf ve sermaye birikimi ile mümkündür.


Para [değiştir]A.Smith'e göre para bir mübadele aracıdır.Üretim arttıkça mübadele edilecek daha fazla mal olacağından daha fazla paraya ihtiyaç duyulacaktır.Bir ülkenin fazla parasının olması servet artışı olduğunu göstermez;fazla para oluşu fiyatlar genel düzeyini arttırır.

Smith'e göre paranın değeri de öbür malların değeri gibi ölçülür.Değer emeğe bağlıdır.Malın da paranın da değeri ona harcanan emeğe bağlıdır.

Bu sebeplerden dolayı emek mübadele değerinin gerçek ölçütüdür.Yani sonuç olarak malların mübadele edilmesi aynı zamanda emeğin mübadele edilmesi anlamına gelmektedir.Emek değeri kendine eşit emek değeri ile değiştir(il)ecektir.Bu bakımdan bakıldığında gerçekten mübadele edilen altın,gümüş,para,döviz değil emektir.Güçlükle elde edilen mallar pahalı,az emek harcanarak üretilen mallar ise daha ucuz olur.

TEORİLERİ

Fiyat Teorisi [değiştir]Adam Smith'e göre bir real fiyat bir de nominal fiyat vardır.Real fiyat malın elde edilmesinde yapılan masraflardır;emeğe bağlıdır;uzun dönemde tüm mallarda real fiyat geçerlidir yani emeğe bağlıdır.Nominal fiyat ise kısa dönem içerisinde arz ile talep dengesinin değişmesinden veya piyasa koşullarının değişmesinden kaynalanan fiyattır.

Piyasa fiyatı;malın miktarı ve bu malı alabileceklerin talebi ile oluşur.Burada iki terimin ayrımı yapılmalıdır:efektif talep,malı veya hizmeti ödeme durumunda olanların talebidir. Mutlak talepten ayrılır;mutlak talep,mala veya hizmete sahip olma arzusudur.

Bir mala olan efektif talep artarsa o malın fiyatı yükselecektir;fakat piyasa fiyatı yüksek olduğundan dolayı firmalar o malda yüksek kar olduğunu düşünüp piyasaya girecektir;bu,firma sayısı artışı dolayısıyla arzı artıracak arz artışı efektif talep artışı ile dengeye gelecek ve fiyatlar düşecektir.Ayrıca bu olayın tam tersi de söz konusudur.

Smith arz ve talep dengesinin tarım ve sanayi kesiminde değiştiğini vurgulamaktadır. Tarım kesimi genellikle geçen yılların fiyatlarına (göre?) arzlarını belirlemektedir.Fakat,sanayi sektöründeki fiyat değişiklikleri arza ve talebe daha çabuk etki etmektedir


Rant Teorisi [değiştir]Adam Smith beş türlü ranttan bahsetmektedir:

a-Net hasıla
b-Topraktan üretim yapabilmek için toprak sahiplerine verilen bedel kira(rent).
c-Toprak sahiplerinin monopolcü durumlarından dolayı elde ettikleri kar:Bu anlayış 2. anlayışla benzerlik gösterir.
d-Piyasalara uzaklık rantı etkiler:Piyasalara yakın toprakların kirası yüksek,uzak yerlerin düşüktür.
e-Nadirlik rantı:Nadirlik rantı bir malın piyasada az ama talebinin yüksek olmasından dolayı mala harcanan emeğe göre fiyatının yüksek olmasından dolayı elde edilen kardır.

Değer Teorisi [değiştir]A.Smith'e göre bir malın iki çeşit değeri vardırBirincisi o malın kişiye sağladığı fayda, ikincisi o malın başka mallarla mübadele değeri.

Birinci değeri genelde kişiden kişiye değişir,kişinin verdiği değere bağlıdır ve toplum açısından hesaplanması zordur.

İkinci (mübadele) değeri, bu malın diğer mal birimleriyle mübadele edilen miktarına eşittir. Değer o malın elde ediminde harcanan emeğe bağlı olduğuna göre,mübadele edilen mallar değil emektir.Emek mübadele değerinin ölçüsüdür.

Bazen en faydalı malların mübadele değerleri çok az,faydası olan malların ise mübadele değerleri fazla olabilir.Buna en iyi örnek su ve elmastır.Suyun faydası elmasın sağladığı faydadan çok daha fazladır ama elmas suya göre çok daha pahalıdır.Çünkü elmasın elde edilmesinde çok büyük emek harcanmış ve mübadele değerini yükseltmiştir.Ayrıca nadirlik rantından da söz edebiliriz.

_________________________________________________

Vikipedi'den alıntıdır.