Selçuklu İmparatorluğu devrinde büyük din adamları, fıkıh, kelâm, tefsîr, hadis, felsefe âlimleri yetişmiş, sultanlar tarafından himâye görmüşlerdir. Bu devredeki âlimlerin uzun müddet islâmî fikir ve ilim hayatında tesirleri görülmüştü.

Büyük Selçuklular devrinde şiir ve edebiyat sahasında Farsça altın devrini yaşadı. Selçuklu sultanları ve şehzadeleri de şiir ve edebiyat düşkünü idiler. Söz gelişi, Sultan Melikşâh ve Sencer'in Farsça şiir söyleyip, yazdıkları zikr ediliyor. İrân edebiyatının meşhur şâirleri Selçuklu sultanları'nın himâyelerini gördüler, onların saraylarında bulundular ve onları öven şiirler yazdılar. Irak Selçuklu Sultanları'ndan Arslan-şâh (1161-1174) ve III. Tuğrul (1176-1194) zamanın şairlerini himaye etmişlerdir.

Selçuklular'ın hâkim oldukları devrede Kirmân'da kültür faaliyetleri de dikkati çekmektedir. Kirmân Selçuklu Melikleri halkın kültür seviyesinin yükselmesi için çaba gösterdiler. Nitekim Melik I. Arslan Şâh devrindeki refah seviyesinin, zenginliğinin etraf ülkelerde yayılması bir çok bilginleri Kirmân'a çekmiştir. Oğlu Muhammed'in ise ilm-i nücûm (yıldızlar ilmi, astrologie)'a hevesi fazla idi. Ayrıca Melik Muhammed öğrenimi teşvik edici ödüller ortaya koymuştu. Onun bir de kütüphâne yaptırıp oraya beş bin kitap vakf ettiğini biliyoruz. Kirmân Selçuklu melik ve devlet adamları bazı şâir, âlim ve din bilginlerini himâye etmişlerdi. Bunlar Kirmân Selçuklu melik ve devlet adamları hakkında şiirler yazmışlardı.

Selçuklular kurdukları medreseler vasıtasıyla ilmin yayılmasına çalıştılar. Zamanın üniversitesi Nizâmiye medresesi'nde dînî bilgiler yanında tıp gibi müsbet ilimler de öğrenilmekte idi. Melikşâh zamanında bir rasad-hâne kurulmuş (1074-5), meşhur astronomi bilgini ve matematikçi Ömer Hayyam, Ebu'l-Muzaffer İsfizârî ve meymun b. Necib Vâsıtî gibi âlimler rasat işleri ile meşgul olmuşlardı. Bu ilim heyeti Sultan Melikşâh'ın "Celâlü'd-devle" lakabına nisbetle Celâlî takvimini meydana getirdiler. Filozof Muhammed b. Ahmed Beyhakî de meşhur astronomi bilgini ve matematikçilerden idi. Ebû Mansûr Abdurrahman Hâzinî de rasat ve fizik alanında Sultan Sencer devri âlimlerinden idi. Ebu'l-Kasım el-Asturlâbî Bağdad'da Selçuklu sarayında astronomi alanında çalışmalar yapmaktaydı. Tıp ilminde ise, Ebû Sa'îd Muhammed b. Ali ve Sultan Sencer'in baş tabibi olan Bahaeddin Muhammed b. Mahmûd meşhur tabibler arasında idi.

Selçuklular'ın sağladığı huzur ve sükûn ortamı içinde Anadolu'daki türlü din ve kavimlerin birlikte uyum içinde yaşamaları müşterek bir kültürün ortaya çıkmasına sebeb olmuştu. Ayrıca Anadolu muhiti taassub hislerinden uzak, felsefi düşünceleri ve tasavvufî cereyanları kabûle açık idi. Bu ortam içinde XII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayan fikrî hareketler XIII. yüzyılda Mevlanâ Celâl ed-Dîn Rûmî ve Yunus Emre gibi şahsiyetlerin yetişmesine neden olmuştu. Sultan 'Alâ' ed-Dîn Keykubâd ilim, san'at ve dine yaptığı büyük hizmetler ile Türkiye'yi en yüksek medeniyet seviyesine ulaştırmıştı.

Türkiye Selçukluları zamanında yetişmiş âlim ve şairlerden biri Kadı Burhâneddîn Ebû Nasr b. Mes'ûd Anevî (1211-2) olup, Enis el-Kulûb adlı Farsça eserini Sultan İzzeddîn I. Keykavus'a takdim etmişti. Öte taraftan XIII. yüzyılda yaşamış İbn-i Bibi Nâsıreddîn Hüseyin b. Muhammed de Türkiye Selçukluları tarihi hakkında yazdığı el-Evâmir el-'Alâiye adlı eseriyle meşhur olmuştu.

İranlı tarihçi Muhammed b. Ali er-Ravendî ise Selçuklu tarihi hakkında yazmış olduğu eseri Râhat üs-sudur ve Ayet üs-Sürûr'u Türkiye Selçuklu sultanı Gıyaseddhin Keyhusrev (1204-1210)'e takdim etmişti. Anadolu'da XIII ve XIV. yüzyıllarda yaşamış meşhur tarihçilerden biri de Kerimüddîn Mahmûd Aksarayî olup, eseri Müsâmeretü'l-Ahbâr idi. XIII. yüzyılda Anadolu'da yaşamış şâirlerden biri de Kâni'î mahlaslı Ahmed b. Mahmûd el-Tûsî idi. Zamanın bu büyük şâir ve müellifi Sultan İzzeddîn II. Keykavus adına Kelile ve Dimne hikâyelerini Farsça manzum olarak yazmıştı. Ayrıca onun kaleme aldığı otuz cildlik bir

Selçuklu Şahnâmesi kaybolmuştur. Yine aynı yüzyılda yaşamış başka bir şâir de Hâce Dehhânî olup, onun yazdığı Selçuklular Şahnâmesi de kayıb eserler arasındadır.
Selçuklular devrinde Anadolu'da gelişen Türk-İslâm medeniyeti doğudan gelen ilim ve sanat adamlarıyla da kuvvetlenmiş, özellikle bu devrede Türkiye'de büyük mutasavvıf düşünürler yetişmiş ve yaşamıştır.

Anadolu'da bir süre yaşamış en büyük sufîlerden biri olan Muhyiddîn Arabî (1165-1240), Konya'da oturmuştu. Onun fikirleri, talebesi ve manevî evlâdı Sadreddîn Konevî (öl.1274) tarafından devam ettirildi. Bu arada Moğol istilâsı önünden kaçan birçok sûfî de Anadolu'ya gelmişti. Bunlardan biri olan Necmeddîn Râzî (Dâye, öl. 1256) idi ve Sultan I. Alâeddîn Keykubâd adına Mirsâdü'l-ibâd adlı siyâset-nâme şeklinde bir eser te'lif etmişti. Büyük sûfî Mevlânâ Celâleeddîn Rûmî (öl.1273) de küçük yaşta iken babası Bahâ ed-dîn Veled ile birlikte Moğollar önünden kaçarak Anadolu'ya gelmiş ve Konya'ya yerleşmişti. Mevlevî tarikatının kurucusu Mevlânâ Celâleddîn; Divân-ı Kebîr, Mesnevî, Fîhi mâ fîh, Mevâ'iz mecâlis seb'a, Mektubât gibi ünlü eserler kaleme almıştır. Mevlânha'nın oğlu Sultan Veled (öl. 1312) de, Divân, İbtidâ-nâme, Veled-nâme ve Rebâb-nâme gibi eserler yazmıştı. Onun, Divânı'nda bazı Türkçe şiirlere tesadüf edilmiştir

Anadolu'da Türk milletinin asıl temsilcisi Yunus emre ile çağdaş başka bir Türk şairi XIII-XIV. yüzyılda yaşamış olan Ahmed Gülşehrî'dir. Bu şair, İranlı şair Attar'ın Mantıku't-Tayr adlı eserini genişleterek tercüme etmiştir. Gülşehri bu eserinde çok değerli bir sanatkâr olduğunu göstermiştir. Onun ayrıca Felek-nâme ve Kerâmet-i Ahi Evren adlı eserleri de vardır. Sonuncusu Türkçe yazılmış küçük bir manzum eserdir.

Bu arada Anadolu'da tarikat kurucuları ve bunların gelişmelerinde rol oynayan şahsiyetlere ait menkıbe kitapları büyük bir önem kazanmıştı. Bunlardan Mevlanâ, Sultan Veled ve Ulu Arif Çelebi gibi mevlevî büyüklerine ait eserler de kaleme alında. Nitekim Sipeh-sâlâr Ferîdûn b. Ahmed'in "Menâkib"ı ile Ahmed Eflakî (öl. 1360)'inin "Menâkıb el-Arîfîn" (Ariflerin Menkibeleri) adlı eserler tarihî kaynak olarak da dikkati çekmektedir. Eflâkî'nin şimdilik bilinen dört Türkçe gazeli de vardır.