Edirnenin Ötesinde Bıraktıklarımız

ziberkan Çevrimdışı

ziberkan

Super Moderator
Edirne'nin Ötesinde Bıraktıklarımız

1912’deki Balkan Savaşı’na dek, İstanbul’dan yola çıkıp, Adriyatik denizine kadar Devlet-i Ali Osmaniye’nin sınırları içinde gitmek mümkündü. Tüm Batı Trakya, Makedonya, Arnavutluk, hatta bugünkü Yugoslavya’nın sınırları içinde yer alan Kosova ve Sancak bile Osmanlı egemenliği altındaydı. Dahası, sözkonusu “Rumeli” toprakları üzerinde yaşayan ahalinin de çoğunluğu Türk ya da Müslümandı. Edirne'den geride kalanlar Devlet-i Ali Osmaniye’nin mirasını, ya da bir başka deyişle Türkiye’nin “hayat sahasını”, muhafaza ettiler.

Bu uzun vadeli stratejik gözle Balkanlar’a bakıldığında, Türkiye’nin doğal sınırlarının Edirne’den çok daha ötelere uzandığı görülür. 1912’deki Balkan Savaşı’na dek, İstanbul’dan yola çıkıp, Adriyatik denizine kadar Devlet-i Ali Osmaniye’nin sınırları içinde gitmek mümkündü. Tüm Batı Trakya, Makedonya, Arnavutluk, hatta bugünkü Yugoslavya’nın sınırları içinde yer alan Kosova ve Sancak bile Osmanlı egemenliği altındaydı. Selanik, İmparatorluğun ikinci büyük kentiydi. Dahası, sözkonusu “Rumeli” toprakları üzerinde yaşayan ahalinin de çoğunluğu Türk ya da Müslümandı: Batı Trakya ve Makedonya’da zamanında Anadolu’dan göçmüş olan Türkler, Müslüman Pomaklar, hatta Müslüman Slavlardan oluşan bir Türk -İslam, ağırlığı oluşturuyordu. Arnavutluk, Kosova ve Batı Makedonya’da yaşayan Arnavutlar da, Müslüman olmaları hasebiyle, Devlet-i Ali’nin “has” tebasından sayılıyordu.

Ama İttihatçıların hataları ile Rusya’nın desteklediği Pan-Slavik Balkan ittifakı aynı zaman diliminde çakıştı ve 1912’de tüm bu topraklar Devlet-i Ali’nin elinden çıktı. O tarihten sonra da, anavatana büyük göçler yaşandı. Türk-İslam ahalinin önemli bir bölümü, Sırp, Bulgar ya da Yunan egemenliği altında yaşamak yerine “exodus”ü tercih etti.

Geride kalanlar, büyük zorluklarla karşılaşmışlar, asimilasyona zorlanmışlar, hatta kimi zaman katledilmişlerdi. Ama, farkında olarak ya da olmayarak, büyük bir misyonu sürdürdüler. Devlet-i Ali Osmaniye’nin mirasını, ya da bir başka deyişle Türkiye’nin “hayat sahasını”, muhafaza ettiler.
 
Geri
Üst