ziberkan
Super Moderator
EFES (PEGASUS)
Antik Çağ yazarlarına göre Efes, Smyrna gibi M.Ö. 3000 yıllarında kurulmuştur. Ancak Smyrna kurulduğunda, Efes o dönemin önemli liman kentleri arasındadıır. Dor istilası üzerine Ege kıyılarına yerleşen İonlar Efes’e yerleşmişler, daha sonra Lidya egemenliği döneminde şehirlerini geliştirmişlerdir. İon, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı uygarlıklarının izleri bugün halen görülebilmektedir. Efesliler Roma dönemindeki depremle yerle bir olan şehirlerini Tiberius zamanında yeniden imar etmişlerdir. Ancak bu defa Hellenistik bir yapı stili yerine tüm Efes, Roma karekteri yapılarla dolmuştur. Siyasi ve ticari önemi giderek artan Efes’e Meryemana’nın da gelmesi ve St. Jean’ın burada yaşaması Efes’i aynı zamanda önemli dini bir merkez durumuna getirmiştir. Daha sonraları Sart ile Susayı bağlayan deniz yolu üzerindeki işlek limanların zamanla dolması üzerine, artık yaşanmaz hale dönüşen şehri Bizans İmparatorluğu Justinyen’in (527-565) Ayasuluk Tepesinde yaptırdığı St. Jean bazilikası etrafına yerleşmek suretiyle terk etmişlerdir. 1090 yılında şehir Türklerin eline geçmiştir. Böylece şehir tarih boyunca farklı istilalar yada depremler nedeniyle tam beş kez yeniden kurulmuştur. Bugün kalıntılarını gördüğümüz kent Efes III. Kuruluşudur. Günümüzde ise Efes, Selçuk ilçemiz sınırları içerisindedir. Yukarıda söz ettiğimiz gibi hemen tüm uygarlık kalıntılarının bulunduğu Efes ve Selçuk günümüzde ülkemizin tarihi ve arkeolojik eserler bakımından en zengin merkezidir. Özellikle Efes Harabeleri ve Efes Müzesi sahip oldukları eserler bakımından yoğun bir turist ziyaretine maruz kalmaktadır.
EFES HARABELERİ
Efes Harabelerine ilk girişte karşılaştığımız kalıntılar Vedius Gymnasion’a ait kalıntılardır.
VEDİUS GYMNASİON:
M.S. II. Yüzyılda Vedius Antonius adına zengin bir Efes’li tarafından yaptırılmıştır. Doğudaki avlusu, ortada yer alan tören salonu, soyunma odası ve hamamları ile dönemin özelliklerini karekterize eden sportif ve kültürel eğitimin yapıldığı görke mli bir yapıdır.
STADYUM
Vedius Gymnasion’dan sonra harabelere doğru sol tarafta stadyum vardır. 230x40 m. olan stadyum, Panayır Dağının kuzey yamaçlarına kurulmuş ve sağ, cephesi doğal kayalara oturtulmuştur. Roma İmparatoru Neron döneminde (M.S.54-68) yapıldığı ileri sü rülen stadyumun doğu bölümünde gladyöter oyunları için bir bölme ve yine hayvanlar için bir kısım bulunmaktadır. Sportif tüm yarışların , oyunların, olimpiyat düzenlemelerinin araba yarışlarının yapıldığı stadyum döneminin sportif ve kültürel bütün ihtiy açları karşılanmaktaydı.
AKROPOL
Stadyumun karşısında Akropol olarak kabul edilen tepede M.Ö. 6. Yüzyıla tarihlenen bir yapı mevcuttur. Tepenin kuzey batısında ise M.Ö. 350 yıllarına ait bir tapınak bulunmaktadır.
BİZANS HAMAMLARI
Stadyumdan sonra Bizans hamamları ile karşılaşılır. Yine M.S.6. Yüzyıla ait birçok küp bulunması nedeniyle ( sarhoşlar hamamı ) olarak ta anılan, büyük bir sauna ve çeşitli banyo dairelerine sahiptir.
ÇİFTE KİLİSELERİ (KONSÜL KİLİSESİ)
Bizans hamamlarının karşısında yer alan Çifte Kiliselerin Hristiyanlık dünyası için son derece özel bir önemi vardır. 431-438 yıllarında konsüllerin toplandıkları kilise 265x29.5 m. boyutlarında bir yapıdır. M.S. 11. Yüzyılda Roma döneminde bi r bazilikaya dönüşen yapı Meryemana’ya adanmış, burada yapılarn 3. Konsül toplantısında Katolizmin doğması kararları alınmıştır. Kilise dünyada Hristiyanlığın ilk yedi kilisesinden birisi olması nedeniyle bugün bile büyük önem taşımaktadır. Bazili kanın M.S.4.yüzyılda kiliseye dönüştürülmesi esnasında batı tarafına nefli bir yapı eklendiği ve batı girişinden sonra büyük bir antrium yer aldığı gözlenmektedir. Kilise kısmına geçmek için tabanı mozaikli bir nartexten geçilir. Vaftiz yerinin ortasın da vaftiz havuzu ve duvarlarında hac figürleri bulunmaktadır.
M.S.7. yüzyılda kilisenin apsisinden açılan bir kapı ile ikinci bir kilise inşa edilmiş ve böylece kiliselerin adı ‘’ Çifte Kiliseler 3 ‘’ olarak tanınmıştır. Bu yeni açılan bölüm din adamlarının ikametlerine ayrılan kısımları ihtiva eder. Me ryemana adına sunulan ilk kilise olması nedeniyle kilise ve çevresi dini bir merkez durumundadır.
LİMAN HAMAMLARI
İlk kez M.S. 2. Yüzyılda yapılan hamam, 4. Yüzyıllda İmparator Konstantinus döneminde onarıım görmüş ve bazı değişiklikler yapılmıştır.Bu yüzden buraya Konstantinus hamamları da denmektedir.
ARKADİANE (LİMAN CADDESİ)
Efes’teki harabeleri gezmek için hamamların karşısında bulunan ve limana kadar uzanan mermer döşeli bir caddeye çıkılır . Bu caddeye çıkarken takip edilen yolun sonunda çok az kalıntıları mevcut olan M.S.2. yüzyıla tarihlenen tiyatro gymnasionu y er alır . Sağ tarafta ise liman gymnasionu ve liman hamamı görülür. Limandan tiyatroya kadar uzanan cadde, gerçekte Hellenistik dönemde yapılmış olmakla beraber İmparator Arkadianus tarafından onartıldığından onun adıyla anılır.
11m. genişliğinde 530m. uzunluğunda olan bu görkemli caddenin sağında ve solunda yer alan mermer sütunlar bugün de ayaktadırlar. Bu cadde aşağıda limana bir kapı ile açılır. Yan tarafta ise dükkanlar sıralıdır, dükkanların altında bir su yolu or taya çıkarılmıştır. Şehrin sularının kesilmesi durumunda bu su yollarından geçen kaynak sularının devreye girdiği anlaşılmaktadır. Tümüyle mermer döşeli olan Arkadiane’nin zemin döşemesi altında limana kadar uzanan bir kanalizasyon vardır. Şehrin en önem li caddesi olan bu cadde daha çok törenlerin şenliklerin ve önemli geçitlerin yapıldığı bir caddedir. Kralların karşılandığı bir cok önemli gösterinin ve dini törenlerin yapıldığı bu cadde, aynı zamanda limana gelen giden tüm mal ve servetin aktığı yol o lduğundan ‘’Liman Caddesi’’ olarak anılır. ‘’Kral Yolu’’da denen bu caddenin, bu denli çeşitli isimlerle anılması önemli bir yol olduğunu gösterir.
TİYATRO GYMNASİONU
Arkadiane’in sağ tarafında yer alan ve M.S.2. yüzyıla tarihlenen Gymnasion’dan günümüze çok az kalıntı gelebilmiştir. Burada atletizim oyunlarının yapıldığı bir avlu ve bu avluyu çevreleyen portiko gözlenebilmektedir. Simetrik planlı yapının kuzeyi ndeki oturma yerleri açıkça fark edilebilir.
TİYATRO
Efes harabelerinin en güzel yapılarından biri olan tiyatro, oldukça sağlam kalmış ve bir süre öncesine kadar Efes Festivali gibi şenliklerde rahatlıkla kullanılabilmiştir. Ancak aşırı kullanımdan kaynaklanan kaymalar nedeniyle tekrar restorasyon çalışmaları başlamış ve korumaya alınmıştır.25000 kişilik tiyatronun ilk kez Hellenistik dönemde yapıldığı bilinmekte ise de bugüne gelen tiyatronun İmparator Cladius zamanında yeniden inşaasına başlandığı, İmparator Trianus M.S..98-117 döneminde tamam landığı bilinmektedir. Tiyatronun ön kısmında oldukça sağlam ve iri taşlarla yapılmış soyunma yerleri belirgin şekilde görülmektedir. Tiyatronun kuzey batısında iki iyonik sütunlu hellenistik bir çeşme yerleştirilmiştir. İlk döneminde üç katlı olan tiya tro her biri 22’şer basamaklı üç bölümden oluşur. Sahne binası 18m. yüksekliğindedir. M.S.54 yıllarında St.Paul’un bu tiyatrodan Efes’lilere seslendiği ve büyük tepkiyle karşılandığı rivayet edilir.25x40 ebatlarındaki sahnenin arka duvarları son derece s üslü ve nişler içinde heykellerin bulunduğu bir görünüm içindeydi.
MERMER CADDE
Efes’in güneydoğusunda bulunan Magnesia kapısından kuzeybatıda Koresos kapısına kadar uzanan yaklaşık 400 m.lik mermer döşeli cadde M.S. 5. Yüzyılda yeniden yapılmıştır. Altından geçen kanalizasyon sistemi denize kadar uzanır Caddenin batı kanadı İm parator Neron tarafından (M.S.58-68) yılları arasında yapılmıştır. Cadde seviyesinden yüksekte olan portikoya Ticaret Agorasının ikinci katı açılır. Mermer Cadde ile Celsus Kütüphanesi arasındaki açık alanda Auditorium’un bulunduğu, burada konuşmalar ya pılıp, şiirler okunarak söylevler verildiği bilinmektedir.
CELSUS KİTAPLIĞI
Ticari Agoranın yanında bulunan Celsus Kitaplığı M.S.135 yıllarında Asya Konsülü Julius Aguila tarafından Romalı mimar Vitruoya’ya yaptırılmıştır. 60.5 x 16.72 m. ebatlarında dıştan iki katlı, içten 15 m. tek bir salondan oluşur. Salonu çavreleyen üç katlı galerilerden duvarlara serpiştirilmiş pencerelerden ışık süzülür. Arka duvardaki bir kapıdan Celsus’un mezarına geçilir. Celsus’un burada bulunan heykeli bugün İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunmaktadır. Roma mimari özelliklerini tümüyle yansıta n yapının ön cephesinin dekorasyonu, devrinin en güzel örnekleri arasında yer alır. Ön cephe kolonları arasında yer alan dört kadın heykeli ‘’Akıl’’, ‘’Kader’’, ‘’İlim’’ ve ‘’Erdem’’ öğelerini sembolize eder. Bu heykellerin orjinalleri bugün Viyana Müz esinde bulunmaktadır. Parşomen kitap ruloları kitaplıkta nemden etkilenmemesi için iki taraflı tuğladan örülmüş kapalı raflarda korunurdu. Bu kitaplık kendi döneminde dünyanın sayılı bilim adamını ve düşünürünü yetiştirmiştir. Kitaplık ön cephesi son yıll arda geçirdiği restorasyonla büyük ölçüde eski görünümüne kavuşmuştur.
AŞK EVİ
Mermer caddeden yukarı çıkıldığında Kuretler Caddesi ile kesişen noktada Aşk Evi bulunur.M.S.1. yüzyıla tarihlenen bu ilginç ev, ana bir hol ve bu hole açılan bir çok odadan oluşmaktadır. Aşk Evinde bulunan mozaik kız portreleri bu evde çalışan k ızlara ait olsa gerek. 12000 m2’lik bir alanı kaplayan büyük binanın önceleri hamam olarak inşa edildiği sonradan Roma döneminde Aşk Evine çevrildiği düşünülmektedir. Kapladığı alan ise bugünkü modern otellerin kapladıkları alanla kıyasla çok geniştir. A şk Evinin duvarları içinde bugünün modern klima sistemine eş değer bir soğutma ve ısıtma sisteminin bulunması son derece ilginçtir. Burada şarap mahzenleri, dev ocaklar, hamamlar, havuzlar, yatak odaları, konferans salonları ile muhteşem bir kütüphanesi b ulunduğu bilinmektedir.
SKOLASTİKA HAMAMI
Efes’te yaşayaan zengin Romalı bayan Skolastiika tarafından yaptırıldığı anlaşılan hamam M.S.400 yıllarına tarihlenmektedir. Dört bölümden oluşan hamamın soğukluk bölümünde bir havuz bulunur. Ayrıca sıcak su buharı duvarlardan künklerle geçirilir. Merkezi sistemle ısıtılan hamam mermer kullanımının ilginç bir örneğidir.
HADRİAN TAPINAĞI
Kuretler Caddesinin en güzel yapılarından birisi de Hadrian Tapınağı’dır. Bu tapınaktan geriye cephe alınlığı kalmıştır. Tapınak Korint üslupta olup girişte ortada iki yuvarlak sütun ile yanlarda dikdörtgen birer paye yeralmaktadır. Alınlıktaki te mel üzerinde Hadrian adı ve Tyche (Talih Tanrıçası) kabartması görülür. Birçok Anadolu kentleri gibi, Romalıların yardımını ve dostluğunu kazanmak amacıyla Efes kenti de imparator kültü için tapınak ayırmayı gerekli buluyordu ve bu tapınak Domitian Tapına ğından sonra bir imparatora ayrılmış olan ikinci kutsal yapı idi. Kentler, adları belirtilirken özellikle tapınak koruyucuları ile anılıyorlardı. Ancak Hadrian Tapınağı bu kategoriye girmiyordu, çünkü krala bir şahıs tarafından adanmıştı.
Tapınağın arşitravında tasvir edilen mitolojik sahnelerden en ilginci Efes’in kurucusu mitolojik kral Andoklos’un yaban domuzunu öldürüşü ile ilgili sahnedir.
TRAJAN ÇEŞMESi
Hadrian Tapınağını geçtikten sonra biraz ilerde solda Trajan Çeşmesi yer alır. Çeşme 5.20X11.90 m. ebadında, büyük bir havuzu üç yanından çeviren iki katlı bir yapıdır. İmparator Trajan’ın iki kat boyunca yükselen heykelinin kaidesinden sular ha vuza akardı. M.S2. yüzyılda yapılan çeşmenin alt katında kompozit, üst katında ise korint düzeninde sütun başlıkları kullanılmıştır. Çeşmenin katlarını süsleyen heykeller Efes Müzesinde sergilenmektedir.
YAMAÇ EVLER
Celsus Kütüphanesinden Kuretler Caddesine dönüşte, sağ tarafta Bülbül Dağının yamaçlarında Efes’li zenginlerin ikamet ettikleri belirtilen evler vardı.Yakın zamanda restore edilerek orijinal durumlarına biraz daha yaklaşan bu evler, geniş merdiv enlerle caddeye dikey olarak açılmakta, duvarlarında fresk ve mozaiklerle süslü, mermer kaplamalar bulunmaktadır.
DOMiTiAN TAPINAĞI
Efes’te bir imparator adına yapılmış ilk tapınaktır. Devlet Agorasının hemen karşısında, kentin en güzel ve en merkezi yerinde, 50X500 m. ölçüsünde, tonozlu alt yapılar üstünde bir teras oluşturarak inşa edilmiştir. Meydana bakan zemin katta dük kanlar yer almaktadır. Teras ise mabet olarak kullanılmaktaydı. Yalnız başı ve kolu ele geçen Domitian`in oldukça büyük ölçülerdeki kült heykeli bugün İzmir Arkeoloji Müzesinde, tapınağın giriş altarı ise Efes Müzesinde sergilenmektedir.
DEVLET AGORASI
Sütunlarla çevrili Kuretler Caddesinde ilerlediğinizde Herakles kabartmasının yolu daralttığı zafer takından Devlet Agorasına gelinir. Devlet Agorasının altında eski çağlara ait kalıntılar da bulunmuştur. M.S.1.yüzyılda devlet kontrolünde ticaretin yapıldığı dini ve resmi törenlerin düzenlendiği Agora’da dört basamakla çıkılan Efes’in ticaret borbası gibi bir işlevi olan bazilika bulunmaktadır. Bazilika 165 m. uzunluğunda olup, M.S.1. yüzyılda Romalılarca yapılmıştır.
BELEDİYE SARAYI (PRYTANEİON)
Efes`in kutsal mekanı sayılan meclis sarayının sağ tarafında Hestia sunağı bulunmaktadır. Bu sunakta sürekli olarak bir kutsal ateş yanardı. Prytaneion politik işlerin görüldüğü ayrıca önemli törenlerin şölenlerin ve kabullerin yapıldığı yerdi. İki Efes Artemis’ininde buruda bulunmuş olması Prytaneion’un dini açıdan da son derece önemli bir mekan olduğunu göstermektedir.
ODEİON (BOULEUTERiON)
M.S.2. yüzyılda Efesli zenginlerden Publis Vedius Antonius tarafından yaptırılan Odeion`un zamanında üstü ahşap kaplamalıydı. Yaklaşık 1450 oturma yerine sahip olan Odeon resmi toplantıların yapıldığı bir yer olmakla beraber konserlerinde verildiği bir bölümdü.
ARTEMiS TAPINAĞI
Efes’lilerin ilk yerleşimlerinin bu tapınağın olduğu yerde bulunduğu bilinmektedir. Daha sonra bir depremle tapınağın yıkılması üzerine Roma imparatoru yardımı ile Efes’liler tapınağı yeniden ve daha gösterişli inşa ederler. Büyük İskender’in Ana dolu’ya çıkışından sonra tapınağın kendi adına yapılmasını istediği, ancak Efes’lilerin bunu kabul etmeyip kendi imkanlarıyla tapınağı tamamladıkları söylentiler arasında yer alır. Dünyanın yedi harikasından biri olarak bilinen Efes Artemis Tapınağının bu gün sadece temel kalıntıları bulunmaktadır.
Bakir doğa tanrıçası Artemis inancının köken itibariyle bir Anadolu inanışı olduğu ve kaynağının Hititlilerin ana tanrıçası Kibele’ye dayandığı ve Efes’te bu iki ana tanrıçanın bolluk bereket sembolü olarak anıldığı bildirilmektedir. Kuşadası yolun a girişte sağda kalıntıları görülen tapınak 127 sütunlu olup cephesindeki 36 sütunu kabartmaydı. Tapınak 125 m. uzunlukta 60 m. genişliğinde ve 25 m. yüksekliğindeydi. Tapınağın en eski kalıntıları M.Ö.6. yüzyıla kadar tarihlenmektedir. En son M.S.263 yıl ında Got’lar tarafından saldırıya uğrayan tapınak yıkılmış ve yağma edilmiştir.
St.JEAN BAZiLiKASI
Bizans imparatoru Justunyen’in M.S.6. yüzyılda St. Jean adına yaptırdığı bazilika Ayasuluk Tepesinde yer almaktadır. 40X110 m. boyutlarında batıdan girişi olan yapı haç planlı , kubbeli bir bazilikadır. Esas kilise kısmı kalın payelerin taşıdığı altı büyük kubbe ile örtülüdür. Yapının nartex bölümü de beş adet kubbe ile örtülüdür. Bazilikanın ortasında kubbe altında ve zemin seviyesi altında olan St.Jean mezarının doğusunda rahiplerin oturduğu kısımlar bulunur. Bu yapılar kiliseden yarım daire biçiminde ayrılır. Mezar alanının kuzeyinde aziz resimlerinden oluşan fresklerin bulunduğu kiliseninin restore edilen sütun başlıkları üzerinde imparator Justinyen ile karısı Theodora’nın monoğramları vardır. St.Jean’ın mezarı ortadaki kubbeli bölümün altındadır. Mezardaki bir delikten çıkan kutsal tozun iyileştirici özelliği olduğuna inanılıyordu. St. Jean’ın mezarı orta çağ boyunca Hiristiyanlık dünyasının en önemli yerlerinden biri olmuştur.
YEDİ UYUYANLAR
M.S.5. ve 6. Yüzyıla rastlayan dönemde yapıldığı sanılan Yedi Uyuyanlar Ören yeri dini bir merkez hüviyetindedir. Rivayete göre Hristiyanlığın resmi dini olarak kabulünden önce, putperestlerden kaçarak buraya sığınan yedi genç uykuya dalıp iki yüzyıl sonra uyanmışlardır. Uyandıklarında Hristiyanlık resmi din olmuştur. Bu mucize olay üzerine , öldükten sonra bu yedi gencin tekrar gömüldüğü ve adlarına büyük bir bina yaptırıldığı sanılmaktadır. Bugün kazılarda ortaya çıkarılan yapı oldukça büyük abidevi boyutlardadır ve çoğu kaya oyma mezar buluntularına, iki kilise ile katakomplara rastlamaktadır. Halen dört katı görülebilen kalıntıların yedi katlı olması muhtemeldir. Zeminde bulunan dehlizlerin dini amaçlı eğitim için kullanıldığı, buranın bir manastır hüviyeti taşıdığı izlenimini vermektedir.
MERYEM ANA EVİ
Bülbül Dağı üzerinde Hristiyanlığın kutsal anası Hz.Meryem’in Evi bulunmaktadır. Hristiyanlarca ‘’Panaya Kapulu’’ olarak ta adlandırılan kutsal yerin M.S.4. yüzyılda inşa edildiği sanılmaktadır. Hz. İsa’nın yakalanıp çarmıha gerilişinden kısa bi r süre önce annesini arkadaşı ve havarisi olan St.Jean’a teslim etmiştir. St. Jean Hz. İsa’nın çarmıha gerilişinden sonra Hz.Meryem’in Kudüs’te kalmasını sakıncalı bulduğundan onu yanına alarak kaçırmış ve buraya getirmiştir. Bu söylentiler efsanelere ka rışsa da yine gerçekliğini kanıtlayacak göstergelerde bulunmaktadır. Hiıristiyanlık dinini yaymak gibi kutsal bir görevi üstlenmiş olan St. Jean çağın en büyük kenti durumundaki Efes’i kendine hedef seçmiş Hz. Meryemi putperestlerin diyarına sokmak istemediğinden onu Bülbül Dağı eteklerinde sık ağaçlarla kaplı bir köşede yaptığı kulübede gizlemiştir. St.Jean’ın her gün gizli gizli onu ziyarete gittiği ve yiyecek içecek götürerek yokladığı bilinmektedir. Kutsal bakirenin tam 101 yaşına kadar Bülbül dağındaki bu yerde yaşadığı ve burada öldüğü kabul edilmektedir. St. Jean Meryem Ana’yı yine bu dağda ken disinden başka hiç kimsenin bilmediği bir yere götürmüştür. Hristiyanlığın yayılmasından sonra kutsal bakirenin bulunduğu yere Hristiyanlarca ‘’Haç’’ şeklinde bir kilise inşa edilmiştir. Burası kötürüm olan ve Türkiye’ye gelemeyen bir Alman rahibenin tarifleri üzerine bulunmuştur. Bunun ötesinde Meryem’in Efes’e gelip ömrünün son yıllarını burada geçirdiğini belirten bazı kanıtlar vardır.
-Hz. İsa çarmıha gerilmeden önce annesini St.Jean’a emanet edip, St. Jean’a ‘’Bu senin anan’’, Meryem’e de ‘’Bu senin oğlun’’ demiştir.
-St. Jean Efes’te yaşamış ve yine söylentiye göre incil’i yazmış,Efes’te ölmüş ve buraya gömülmüştür.
-Hz. Meryem adına ilk yedi kiliseden biri Efes’te kurulmuştur.
-Hristiyanlığın en önemli kurulu olan konsüller toplantısı birkaç kez Efes’te yapılmış, katolikliğin doğuş kararı burada alınmıştır.
-Yedi uyuyanlar kilisesi ile Mecdelli Meryem’in mezarı Panayır dağının kuzeydoğu eteğindedir.
-Efes çevresindeki Hristiyan halk, atadan kalma bir geleneği sürdürerek her yıl 15 Ağustos’da Meryem Ana’nın evinin bulunduğu Panaya Kapulu’da dinsel törenler düzenlemişlerdir.
ARKEOLOJi MüZESi
Türkiye’deki en güzel yöresel müzelerden biri Selçuk’ta bulunmaktadır. Burada, Efes örenlerinde ve çevresinde gün ışığına çıkarılmış olan eser korunmaktadır. Birinci dünya savaşından önce bulunmuş olan eserlerin çoğu Viyana Müzesi’ne götürülmüştür. B ununla beraber ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra ele geçen taşınabilir eserlerin tamamı yöresel müzeye konmuştur. Burada sergilenen en önemli eserler şunlardır: Ayasuluk Tepesinde bulunan Myken vazoları, Artemision’dan parçalar, Belevi Mausoleumu’ndan Korint sütunları ve lahit, Efes Artemisi’nin iki heykeli, Sokrates’i tasvir eden bir fresk, çeşitli anıtlardan özellikle çeşmelerden alınmış heykeller, Hadrian Tapınağı’ndan bir Theodosius kabartması ile Erken Hristiyanlık Devri’ne ait son derece değerli tam boy portreler ve büstller. belli başlı olanlarıdır.
BERGAMA
u bölümde Bergama'nın tarihini her yönü ve her yapı kalıntısının ayrıntılı olarak anlatıldığı Bergama Şehrini ve Bergama Müzesini bulabilirsiniz...
BERGAMA TARİHİ
Buluntular, Bergama ve yöresinde Prehistorik Çağ’dan bu yana yerleşildiğini kanıtlar. M.Ö. 6. Yy.’da ise Bergama Mysia Eyaleti’ne yerel olarak bağlıdır.
Bu dönemde Lidya Devleti Bergama’da etkinliğini siyasal ve ekonomik yönden benimsetmiştir.Hitit devletinin üstünlüğüde bölgede Lidya kanalıyla gerçekleştirilmiştir. Hitit konfedarasyonu ile doğu-batı köprüsü atılırken , bölge diğer bölgelere göre erken gelişimini oluşturmuştur. Persler kurucuları Kiros ile Anadolu’yu ele geçirdiklerinde Bergama kalesi Grek tiranlarının sığınak ve dinlenme yeri olmuştur.Daha sonraları Perslerin yumuşak yönetimleriyle ekonomik olanaklarını arttırıp bölgenin geleceğini hızla hazırladıkları görülüyor.
M.Ö. 334 yılında ise Makedonya Kralı Büyük İskender Çanakkale Boğazı yoluyla Anadolu’ya geçti. Granikos denilen Biga Çayı bölgesinde Pers kralı III. Darius’u ilk büyük yenilgiye uğrattı. Bu başarısını M.Ö. 333 İssos ve M.Ö. 331 de Gavgamela (Arbil) savaşlarıyla sürdürecektir. Böylece Persler İskender karşısında üç büyük yenilgiden sonra yok olacaktır. Bundan sonra Bergama’da Pers satraplığının yönetiminden çıkıp İskender’in egemenliğine girer.
İskender Bergama’yı Pers komutanı Rodoslu Memnon’un eşi dul Barsine’ye verdi.Bu dönemde Akropol’de bir şehir vardı. Bu kentte yaşayan halkın buraya Ege yoluyla gelmiş oldukları ortaya çıkmıştır. M.Ö. 323’te ise , İskender ölünce büyük bir karışıklık dönemi başladı. Roma toprakları İskender’in generalleri arasında bölüşüldü.Uzun süren karışıklıklardan sonra Bergama Lysimakhos’un egemenliği altına girdi.
İpsos savaşından sonra Bergama’yı düşüren Lysimakhos, Küçük Asya’da kaldığı sürede biriktirdiği servetini kentin yüksek kalesine saklamıştı. O sırada kentin yöneticisi bir kaza sonucu hadım kaldığı söylenen Philhetairos adında bir Paphlagonialıydı. Philhetairos , Lysimakhos’un servetini , O M.Ö. 280 yılında yenilip ölene değin saklamıştı. Daha sonra bunca servet kendisine kalınca , artık Seleukoslara bağımlı kalmasının gerekmediğini farketti ve servetinin bir bölümünü küçük krallığının savunma ekonomisini geliştirmeye ayırdı. M.Ö. 263 yılında öldüğünde varlığını yeğeni Eumenes’e bıraktı. O da bu serveti kat kat artırarak Attalos adındaki oğluna bıraktı. Bergama da Ege’de kıyısı olan bütün Seleukos devletleri gibi, artık haraç almaya başlayan Galatlarla savaşa tutuşmuştu.Bu durumu hiçbir şekilde kabullenemeyen Attalos, harekete geçip bir dizi askari manevrayla onları yenmeyi ve oturdukları toprakların sınırları içinde tutmayı başardı. Bundan sonra gözünü Seleukoslara çevirdi ve o sıralar aralarında sürmekte olan iç savaştan yararlanarak her birinin ordusunu ayrı ayrı yendi.Küçük Asya’nın batısını ele geçirinceye değin onları güneye sürdü.
Roma, Küçük Asya’da ilk kez etkili olmaya başladığında , Attaloslar hala Bergama’da hüküm sürüyorlardı. Büyük Antiokhos’un orduları Menderes’e vardığında II. Eumenes’in yardım için başvurduğu yer Roma oldu. M.S. 190’da Roma’nın Küçük Asya’yı tam olarak istila etmesi birazda bu başvurunun bir sonucudur. Bu istila , Spylos Magnesiası savaşında Antiokhos’un kesin yenilgisi ve Eumenes’ten aldığı bütün toprakları yitirmesiyle sonoçlandı. Böylece Bergama Roma’nın sığıntısı oldu.Bergama’nın etkisi bu yolla kazanılan askeri destekle giderek Kappadokia ve Armenia krallıklarına geğin ulaştı.
Bergama kentinin kendiside bu sırada varsıllığını ve önemini artırdı; son olarak İskenderiye ile boy ölçüşecek kadar büyüyüp o çağda Küçük Asya’nın en büyük tecim merkezi oldu. Yurttaşlarının kültürü, süs eşyasında becerikli ustaları ve altın kaytanlı ipek kumaşları ile sesini duyurdu. Bir başka alandaki buluşları , bugün ‘parşömen’ (pergamena) sözcüğüyle belleklerde yer etti.
Attaloslar birbiri peşi sıra kral oldular. M.Ö. 133’te III. Attalos öldüğünde çocuksuzdu ve döneminin en çok tartışılan belgelerinden biri sayılan vasiyetinde , Bergama devletini Roma’ya bıraktı.
Bu davranışı açıklamak için birçok neden ortaya sürülmüştür. Bunların içinde belki de en akla yakını , Roma emperyalizminin kazanmakta olduğu güç karşısında dayanamayacağını anlayıp teslim olmasıdır. Asıl nedeni ne olursa olsun, vasiyeti Senato’da yapılan bilmece dolu bir tartışmadan sonra Roma’da kabul edildi.Bergama’da ise haberin, özellikle köylüler ile köleler arasında yarattığı coşku daha az oldu. En nihayet Romalılar kondukları mirasın denetimini tam olarak ele geçirmek için veliaht Stratonikos’un başlattığı silahlı ayaklanmayı bastırmak gerektiğini anlamışlardı. M.Ö. 130’da eski Attalosların tüm mal varlığı , toprakları yeni kurulan Asya Eyaleti’yle birleştirildi.
Roma İmp. Çağ’ında şiddetli nüfus artışıyla beraber , şehir ovaya yayıldı.Özellikle İmp. Hadrian zamanında büyük bir yükseliş yaşadı. Asklepios kutsal alanıda bu dönemde inşa edildi.3. yy.’da Roma egemenliği gerilemeye başladı. 8.yy.’da Arap akınlarına karşı Bizanz tahkimatı oldu. 12-14. yy.’larda Bizans yerleşmesi yeniden güçlendi. 14. Yy.’dan itibaren ovada Türk şehri gelişmeye başladı.
YUKARI AGORA
1883-84 yıllarında ortaya çıkarılan bu agora, Zeus Sunağı taraçasından 14 m aşağıda ve güneye uzanmış durumdadır. Akropolün en eski yapılarındandır. Kuzey temellerindeki kalıntılar burada daha eski bir yapının olduğunu gösterir. Agora, dağ sırtının küçük düzlüğünden yararlanılarak kayaları parçalayarak açılan bu alanda 83,7x43.5m ölçüsündedir. Anayol bu alanı ikiye bölmüştür. Kuzeyden güneye 90m uzunluğunda ve bunun yarısı kadar genişlikte olan doğu tarafın agoranın ilk kurulduğu bölge olduğu daha sonra tiyatro ile ilişkisini kolaylaştırmak için genişletildiği sanılmaktadır.
Agoranın üç tarafı porticuslarla çevrilmiştir. Bunlardan kuzey kenarında az, doğu ve güney kenarında daha fazla izler bulunmuştur. Porticusların alana bakan bölümlerinde bir kat, dışa bakan bölümde ise arazinin eğimine göre üç kata kadar çıktığı anlaşılmaktadır. Dorik biçimli 3,83m boyundaki porticus sütunlarının üst bölümünden üçte ikisi derin yivli, alt tarafı ise düz işlenmiştir.
Agora alanında yüksekliği 0,48, genişliği 0,405 ve derinliği 0,385m olan çelenklerle süslü bir yazıtı olan bir sunak altlığı bulunmuştur. Agorada tunçtan bir Hermes Agoreus (Agorada duran) heykeli bulunuyordu.
Agoranın batı bölümünde, önündeki sunakları ile küçük bir Agora tapınağı bulunur. Dor ve İon düzeni karışımında, anteli prostylos tapınak şeklindedir. Bina iki basamak üzerine kurulmuş olup genişliği 7.66m ve uzunluğu 12.30m'dir. Bu tapınağın, bir heykel kaidesindeki yazıttan Dionysos için yapıldığı anlaşılmaktadır. Batı galerinin kuzey köşesindeki, tapınağa benzeyen daha eski yapının anlamı açıklanamamıştır. Kuzeyde, yolun Agoradan çıktığı yerde, sağ tarafta galerinin ucuna eklenmiş niş şeklinde bir kült yapısı vardır. Burada Bergama Sunağı'nı bulan ve kazısını yapan Karl Humann'ın (1839-1896) granit bir blok altında mezarı yer almaktadır.
40-60cm ölçüsünde sert taşlardan döşemesi olan agora Ortaçağdaki yıkımına kadar köklü bir onarım görmeden ilk yapısını korumuş, VIII.yy'da porticusların temellerine kadar sökülerek Bizans surlarının yapımında kullanılmıştır.
BÜYÜK SUNAK (ZEUS SUNAĞI)
Bergama'nın Attalos I zamanında Galatlara karşı kazandığı büyük zafer üzerine Eumenes II zamanında (M.Ö. 197- 159) Akropol'de Zeus (Athena ya da tüm tanrılar) adına bir sunak yapıldı. Sunak hakkında ilk bilgi verenlerden biri Romalı yazar L. Ampelius'tur. Dünya Harikaları adlı yapıtında "Bergama'da mermerden kırk ayak yüksekliğinde, görkemli kabartmalarla süslü büyük bir sunak vardır. Tanrılarla Gigantların savaşını göstermektedir." demektedir.
Bu kabartmalardan birkaçının bulunması ile 1877'de Akropol'de kazılar başlamış ve sunak ortaya çıkarılmıştır. Ele geçen parçaları ile Berlin Müzesi'nde tekrar yapılandırılan sunak boyutları nedeniyle bugün Berlin'de ziyaretçileri ağırlayan Pergamon Müzesi'nin yapımını (1910-1930) zorunlu kılmıştır.
Akropol'ün birinci surları dışında Athena Tapınağı'ndan 24m aşağıda bulunan 5623 metrekarelik düzlemin ortasında inşa edilmiş olan sunak, yukarı agoranın biraz üstünde bulunmaktadır. Sunak binası, kuzeyden güneye 37,70m, batıdan doğuya 36,60m'lik bir dikdörtgendir. Sunağın genişliği 34,20 ve derinliği 36,44m olup beş basamaklı bir altlık üzerinde 40 ayak (12m) yüksekliği vardır. Selinos vadisine bakan cephesinde 20m genişliğinde 28 basamaklı merdiveni bulunur. Kuzey, güney ve doğu yüzlerini kuşatan ve Tanrılarla Gigantların savaşını anlatan kabartmaları (Gigantomachia) içeren yüksek kabartmaların uzunluğu 120m dir. Bunların yüksekliği 2,30m, kalınlığı 0.50m olup genişliği 0,60 - 1,10m arasında değişmektedir. Sunak meydanının girişi doğuda ancak sunak avlusuna çıkan merdivenler batıda olduğundan sunağa gelenler merdivenli cepheye varabilmek için yapının iki yanından birini dolaşmak zorundadır. Doğudan gelindiğinde ilk olarak Zeus ve Athena kabartma grubu görülür. Frizin bu yanında güneş doğuşuyla ilgili ışık tanrıları Apollon, Artemis ve Leto tasvir edilmiştir. Karanlık kuzeyde ise yıldız tanrı Orion, kader tanrıçaları (Moira'lar) ve gece tanrıçası gibi tasvirler vardır. Güneyde başka tasvirler arasında şafak kızıllığı, güneş tanrısı Helios, batıda denizle ilgili tanrılar ailesi Okeanos, Amphitrite, Nereus ve Triton vardır. Homeros'a göre Gigantlar vahşilikleri yüzünden yok olmuş bir halk kitlesidir. Hesiodos ise "Onlar göğün ve toprağın çocuklarıdır. Parlak silahlı ve ellerinde uzun mızrakları olan savaşçılardır" der. Olympos tanrıları, Titanları sürgün ettikleri zaman, anaları toprak tanrıçası Gaia, Titanların öcünü almak için eşsiz büyüklük ve güçte olan Gigantları doğurmuştur. Gigantlar tümüyle insan kılığında gösterildiği gibi, bacakları oyluklarına kadar yılan kuyruklu da oluyordu. Böylece toprağın çocukları analarının kucağından çıkarak insan biçiminde ayağa dikiliyorlardı. Gigantlara yılan ayakları savaşta yardım ettiği gibi tanrılara da hayvanlar yardım ediyordu. Zeus'un kartalı Gigantların yılanlarına karşı savaşıyor, azgın köpekler ve Hekate'nin bir aslanı da Rea'nın yanında bulunuyordu. Yüksek kabartmalarda birbirine giren figür bolluğu vardır. Bunlar yan yana veya arka arkaya değil, birbirini kısmen örten ve kesen bir durumda düzenlenmiştir. Böylece, göğüs göğüse yapılan bir ölüm kalım savaşı, sanatçılar tarafından büyük bir ustalıkla, olağan bir karmaşadan uzak tutulmuştur. Bu kabartmalardaki tema, direkt olarak tarihsel olayların (Galatlara karşı kazanılan zafer) konu edilmesi yerine bu olayların vurguladığı düşünceye önem veren Hellen görüşüne uygun görülmektedir. Kral Eumenes II de Hellenliğin ruhsuz, duygusuz barbar bir dünya üzerindeki zaferinin sanatsal betimleme ve anlatımını önemsemiştir.
Sunağın iç yüzünde de dış yüzde olduğu gibi sütunlu galeriler planlanmış ancak tamamlanmamıştır. Duvarın iç yüzünü, Bergama krallık soyunun atası olarak kutsanan Herakles'in oğlu Telephos destanından sahneler süsler.
Antik dünyada önemli veya halka hükmeden ailelerin soylarını bir tanrı ya da büyük kahramanlara dayandırmaları yaygındı. Telephos da Attalos hanedanının hem Grek tarihinin en büyük kahramanı Zeus'un oğlu Herakles, hem de Arkadia'daki soylu ve saygıdeğer bir Grek ailesi ile bağlantılarını sağlıyordu. Telephos'un yaşamından bölümlere antik şiirlerde ve Aeschylus, Sophokles, ve Euripides' in klasik dramalarında rastlanmaktadır. Telephos frizinde diğer eserlerdeki gibi bütün olay aynı zaman ve mekanda geçmemektedir. Bu anlamda bu friz heykelcilikte yeni bir anlatım şeklinin oluşmasında öncülük etmiştir.
Efsane Arkadia'da başlar. Apollo kahinleri Arkadia Kralı Aleos'a oğullarının kızı Auge'nin soyundan gelen biri tarafından öldürüleceği hakkında uyarırlar. Kral bunu engellemek için kızını Athena baş rahibesi yapar. Kralın huzuruna gelen Herakles bir meşe koruluğunda Auge'ye rastlar. Kral Aleos Auge'nin Herakles'ten olan bebeğini Parthenion dağlarına bırakır, kızı Auge'yi de bir kayığa bindirip denize bırakır. Auge Mysia kıyılarına sürüklenir. Burada Kral Teuthras Auge'yi karşılar ve evlat edinir. Auge Bergama'da tanrıçası olan Athena kültünü kurar. Bu sırada Herakles oğlu Telephos'u onu sütüyle besleyen bir aslan ile birlikte bulur. Dağ perileri de çocuğa bakmaktadır.
Çocukluğu hakkında diğer olaylar saklanamamıştır. Gençliğinde Telephos bir kahin tarafından annesini aramak üzere Mysia'ya gönderilir. Telephos Kral Teuthras tarafından karşılanır ve tanıyamadığı annesi, Auge, ona Mysia için savaşması için silahlar getirir. Kral Teuthras Telephos ile Auge'yi evlendirir, ancak ilk gece yataklarındaki bir yılan anne ile oğulun birbirlerini tanımasını sağlar. Telephos daha sonra Mysia kralı olur ve Truva için yola çıkan ancak yanlışlıkla Mysia kıyılarına çıkan Grekler ile büyük bir savaşa girer. Karısı Hiera da Mysia kadınlarının başında savaşa girer. Antik kaynaklara göre Hiera o kadar güzeldir ki, savaşta öldüğünde düşman geri çekilmiş ve gömülmesi için ateşkes ilan edilmişti. Mysialılar Grekleri püskürtür, ancak Telephos Achilles tarafından Telephos'un hediyeler sunmadığı Dionysos'un bir sarmaşığa takılmasını sağlamasıyla yaralanır. Yarası iyileşmeyince, bir kahine danışır ve ona "Yarayı açan iyileştirecektir" denir. Bunun üzerine Telephos bir gemi ile Argos'a (Yunanistan) gider ve Kral Agamemnon huzurunda kimliğini saklar. Bir şölen sırasında yarasını gösterip kimliğini açıklar. İçlerine kadar sızmış olan düşmanlarına karşı Greklerin öfkesi Telephos'u korkutur ve o da Agamemnon'un oğlu Orestes'i rehin alır. Telephos Achilles'in mızrağının tozu ile iyileştirilir. Sunaktaki diğer paneller Bergama'nın önemli kültleri ile ilgili sahneleri gösterir. Dionysos'un onurlandırılması ve oturmuş tanrıça için yapılan sunak gösterilmiştir. Son panel ise ölen kahramanın cenazesinden bir sahne olabilir.
HEROON
Özellikle Attalos I ve Eumenes II gibi önemli krallara gösterilen saygı ve onların tanrılara yaklaştığı inancı ile yapılan krallar kültünün kutsal yapısı üst esas kalenin kapısı önünde sütunlu bir avlu etrafında büyük bir yapı halinde inşa edilmiştir. Asıl kült odası kültle ilgili yemek törenlerinde toplantı odası olabileceği düşünülen geniş bir galerinin arkasındadır. Son şeklini Roma İmparatorluk Çağı'nda alan kare şeklindeki kült odasının arka duvarına bir podyum yerleştirilmiştir. Sütunlarla bezeli kule şeklindeki üst yapısı üst kat görünümündedir. İçinde mezar bulunamayan Heroon'un batıdaki yoldan iki girişi vardır ve iç avluya uzun koridorlardan ulaşılır. Çevredeki evler gibi Heroon'un da kendine özel sarnıcı vardır. Heroon'un altında krallar kültüne hizmet ettiği düşünülen daha basit Hellenistik bir yapı bulunmuştur.
Antik Çağ yazarlarına göre Efes, Smyrna gibi M.Ö. 3000 yıllarında kurulmuştur. Ancak Smyrna kurulduğunda, Efes o dönemin önemli liman kentleri arasındadıır. Dor istilası üzerine Ege kıyılarına yerleşen İonlar Efes’e yerleşmişler, daha sonra Lidya egemenliği döneminde şehirlerini geliştirmişlerdir. İon, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı uygarlıklarının izleri bugün halen görülebilmektedir. Efesliler Roma dönemindeki depremle yerle bir olan şehirlerini Tiberius zamanında yeniden imar etmişlerdir. Ancak bu defa Hellenistik bir yapı stili yerine tüm Efes, Roma karekteri yapılarla dolmuştur. Siyasi ve ticari önemi giderek artan Efes’e Meryemana’nın da gelmesi ve St. Jean’ın burada yaşaması Efes’i aynı zamanda önemli dini bir merkez durumuna getirmiştir. Daha sonraları Sart ile Susayı bağlayan deniz yolu üzerindeki işlek limanların zamanla dolması üzerine, artık yaşanmaz hale dönüşen şehri Bizans İmparatorluğu Justinyen’in (527-565) Ayasuluk Tepesinde yaptırdığı St. Jean bazilikası etrafına yerleşmek suretiyle terk etmişlerdir. 1090 yılında şehir Türklerin eline geçmiştir. Böylece şehir tarih boyunca farklı istilalar yada depremler nedeniyle tam beş kez yeniden kurulmuştur. Bugün kalıntılarını gördüğümüz kent Efes III. Kuruluşudur. Günümüzde ise Efes, Selçuk ilçemiz sınırları içerisindedir. Yukarıda söz ettiğimiz gibi hemen tüm uygarlık kalıntılarının bulunduğu Efes ve Selçuk günümüzde ülkemizin tarihi ve arkeolojik eserler bakımından en zengin merkezidir. Özellikle Efes Harabeleri ve Efes Müzesi sahip oldukları eserler bakımından yoğun bir turist ziyaretine maruz kalmaktadır.
EFES HARABELERİ
Efes Harabelerine ilk girişte karşılaştığımız kalıntılar Vedius Gymnasion’a ait kalıntılardır.
VEDİUS GYMNASİON:
M.S. II. Yüzyılda Vedius Antonius adına zengin bir Efes’li tarafından yaptırılmıştır. Doğudaki avlusu, ortada yer alan tören salonu, soyunma odası ve hamamları ile dönemin özelliklerini karekterize eden sportif ve kültürel eğitimin yapıldığı görke mli bir yapıdır.
STADYUM
Vedius Gymnasion’dan sonra harabelere doğru sol tarafta stadyum vardır. 230x40 m. olan stadyum, Panayır Dağının kuzey yamaçlarına kurulmuş ve sağ, cephesi doğal kayalara oturtulmuştur. Roma İmparatoru Neron döneminde (M.S.54-68) yapıldığı ileri sü rülen stadyumun doğu bölümünde gladyöter oyunları için bir bölme ve yine hayvanlar için bir kısım bulunmaktadır. Sportif tüm yarışların , oyunların, olimpiyat düzenlemelerinin araba yarışlarının yapıldığı stadyum döneminin sportif ve kültürel bütün ihtiy açları karşılanmaktaydı.
AKROPOL
Stadyumun karşısında Akropol olarak kabul edilen tepede M.Ö. 6. Yüzyıla tarihlenen bir yapı mevcuttur. Tepenin kuzey batısında ise M.Ö. 350 yıllarına ait bir tapınak bulunmaktadır.
BİZANS HAMAMLARI
Stadyumdan sonra Bizans hamamları ile karşılaşılır. Yine M.S.6. Yüzyıla ait birçok küp bulunması nedeniyle ( sarhoşlar hamamı ) olarak ta anılan, büyük bir sauna ve çeşitli banyo dairelerine sahiptir.
ÇİFTE KİLİSELERİ (KONSÜL KİLİSESİ)
Bizans hamamlarının karşısında yer alan Çifte Kiliselerin Hristiyanlık dünyası için son derece özel bir önemi vardır. 431-438 yıllarında konsüllerin toplandıkları kilise 265x29.5 m. boyutlarında bir yapıdır. M.S. 11. Yüzyılda Roma döneminde bi r bazilikaya dönüşen yapı Meryemana’ya adanmış, burada yapılarn 3. Konsül toplantısında Katolizmin doğması kararları alınmıştır. Kilise dünyada Hristiyanlığın ilk yedi kilisesinden birisi olması nedeniyle bugün bile büyük önem taşımaktadır. Bazili kanın M.S.4.yüzyılda kiliseye dönüştürülmesi esnasında batı tarafına nefli bir yapı eklendiği ve batı girişinden sonra büyük bir antrium yer aldığı gözlenmektedir. Kilise kısmına geçmek için tabanı mozaikli bir nartexten geçilir. Vaftiz yerinin ortasın da vaftiz havuzu ve duvarlarında hac figürleri bulunmaktadır.
M.S.7. yüzyılda kilisenin apsisinden açılan bir kapı ile ikinci bir kilise inşa edilmiş ve böylece kiliselerin adı ‘’ Çifte Kiliseler 3 ‘’ olarak tanınmıştır. Bu yeni açılan bölüm din adamlarının ikametlerine ayrılan kısımları ihtiva eder. Me ryemana adına sunulan ilk kilise olması nedeniyle kilise ve çevresi dini bir merkez durumundadır.
LİMAN HAMAMLARI
İlk kez M.S. 2. Yüzyılda yapılan hamam, 4. Yüzyıllda İmparator Konstantinus döneminde onarıım görmüş ve bazı değişiklikler yapılmıştır.Bu yüzden buraya Konstantinus hamamları da denmektedir.
ARKADİANE (LİMAN CADDESİ)
Efes’teki harabeleri gezmek için hamamların karşısında bulunan ve limana kadar uzanan mermer döşeli bir caddeye çıkılır . Bu caddeye çıkarken takip edilen yolun sonunda çok az kalıntıları mevcut olan M.S.2. yüzyıla tarihlenen tiyatro gymnasionu y er alır . Sağ tarafta ise liman gymnasionu ve liman hamamı görülür. Limandan tiyatroya kadar uzanan cadde, gerçekte Hellenistik dönemde yapılmış olmakla beraber İmparator Arkadianus tarafından onartıldığından onun adıyla anılır.
11m. genişliğinde 530m. uzunluğunda olan bu görkemli caddenin sağında ve solunda yer alan mermer sütunlar bugün de ayaktadırlar. Bu cadde aşağıda limana bir kapı ile açılır. Yan tarafta ise dükkanlar sıralıdır, dükkanların altında bir su yolu or taya çıkarılmıştır. Şehrin sularının kesilmesi durumunda bu su yollarından geçen kaynak sularının devreye girdiği anlaşılmaktadır. Tümüyle mermer döşeli olan Arkadiane’nin zemin döşemesi altında limana kadar uzanan bir kanalizasyon vardır. Şehrin en önem li caddesi olan bu cadde daha çok törenlerin şenliklerin ve önemli geçitlerin yapıldığı bir caddedir. Kralların karşılandığı bir cok önemli gösterinin ve dini törenlerin yapıldığı bu cadde, aynı zamanda limana gelen giden tüm mal ve servetin aktığı yol o lduğundan ‘’Liman Caddesi’’ olarak anılır. ‘’Kral Yolu’’da denen bu caddenin, bu denli çeşitli isimlerle anılması önemli bir yol olduğunu gösterir.
TİYATRO GYMNASİONU
Arkadiane’in sağ tarafında yer alan ve M.S.2. yüzyıla tarihlenen Gymnasion’dan günümüze çok az kalıntı gelebilmiştir. Burada atletizim oyunlarının yapıldığı bir avlu ve bu avluyu çevreleyen portiko gözlenebilmektedir. Simetrik planlı yapının kuzeyi ndeki oturma yerleri açıkça fark edilebilir.
TİYATRO
Efes harabelerinin en güzel yapılarından biri olan tiyatro, oldukça sağlam kalmış ve bir süre öncesine kadar Efes Festivali gibi şenliklerde rahatlıkla kullanılabilmiştir. Ancak aşırı kullanımdan kaynaklanan kaymalar nedeniyle tekrar restorasyon çalışmaları başlamış ve korumaya alınmıştır.25000 kişilik tiyatronun ilk kez Hellenistik dönemde yapıldığı bilinmekte ise de bugüne gelen tiyatronun İmparator Cladius zamanında yeniden inşaasına başlandığı, İmparator Trianus M.S..98-117 döneminde tamam landığı bilinmektedir. Tiyatronun ön kısmında oldukça sağlam ve iri taşlarla yapılmış soyunma yerleri belirgin şekilde görülmektedir. Tiyatronun kuzey batısında iki iyonik sütunlu hellenistik bir çeşme yerleştirilmiştir. İlk döneminde üç katlı olan tiya tro her biri 22’şer basamaklı üç bölümden oluşur. Sahne binası 18m. yüksekliğindedir. M.S.54 yıllarında St.Paul’un bu tiyatrodan Efes’lilere seslendiği ve büyük tepkiyle karşılandığı rivayet edilir.25x40 ebatlarındaki sahnenin arka duvarları son derece s üslü ve nişler içinde heykellerin bulunduğu bir görünüm içindeydi.
MERMER CADDE
Efes’in güneydoğusunda bulunan Magnesia kapısından kuzeybatıda Koresos kapısına kadar uzanan yaklaşık 400 m.lik mermer döşeli cadde M.S. 5. Yüzyılda yeniden yapılmıştır. Altından geçen kanalizasyon sistemi denize kadar uzanır Caddenin batı kanadı İm parator Neron tarafından (M.S.58-68) yılları arasında yapılmıştır. Cadde seviyesinden yüksekte olan portikoya Ticaret Agorasının ikinci katı açılır. Mermer Cadde ile Celsus Kütüphanesi arasındaki açık alanda Auditorium’un bulunduğu, burada konuşmalar ya pılıp, şiirler okunarak söylevler verildiği bilinmektedir.
CELSUS KİTAPLIĞI
Ticari Agoranın yanında bulunan Celsus Kitaplığı M.S.135 yıllarında Asya Konsülü Julius Aguila tarafından Romalı mimar Vitruoya’ya yaptırılmıştır. 60.5 x 16.72 m. ebatlarında dıştan iki katlı, içten 15 m. tek bir salondan oluşur. Salonu çavreleyen üç katlı galerilerden duvarlara serpiştirilmiş pencerelerden ışık süzülür. Arka duvardaki bir kapıdan Celsus’un mezarına geçilir. Celsus’un burada bulunan heykeli bugün İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunmaktadır. Roma mimari özelliklerini tümüyle yansıta n yapının ön cephesinin dekorasyonu, devrinin en güzel örnekleri arasında yer alır. Ön cephe kolonları arasında yer alan dört kadın heykeli ‘’Akıl’’, ‘’Kader’’, ‘’İlim’’ ve ‘’Erdem’’ öğelerini sembolize eder. Bu heykellerin orjinalleri bugün Viyana Müz esinde bulunmaktadır. Parşomen kitap ruloları kitaplıkta nemden etkilenmemesi için iki taraflı tuğladan örülmüş kapalı raflarda korunurdu. Bu kitaplık kendi döneminde dünyanın sayılı bilim adamını ve düşünürünü yetiştirmiştir. Kitaplık ön cephesi son yıll arda geçirdiği restorasyonla büyük ölçüde eski görünümüne kavuşmuştur.
AŞK EVİ
Mermer caddeden yukarı çıkıldığında Kuretler Caddesi ile kesişen noktada Aşk Evi bulunur.M.S.1. yüzyıla tarihlenen bu ilginç ev, ana bir hol ve bu hole açılan bir çok odadan oluşmaktadır. Aşk Evinde bulunan mozaik kız portreleri bu evde çalışan k ızlara ait olsa gerek. 12000 m2’lik bir alanı kaplayan büyük binanın önceleri hamam olarak inşa edildiği sonradan Roma döneminde Aşk Evine çevrildiği düşünülmektedir. Kapladığı alan ise bugünkü modern otellerin kapladıkları alanla kıyasla çok geniştir. A şk Evinin duvarları içinde bugünün modern klima sistemine eş değer bir soğutma ve ısıtma sisteminin bulunması son derece ilginçtir. Burada şarap mahzenleri, dev ocaklar, hamamlar, havuzlar, yatak odaları, konferans salonları ile muhteşem bir kütüphanesi b ulunduğu bilinmektedir.
SKOLASTİKA HAMAMI
Efes’te yaşayaan zengin Romalı bayan Skolastiika tarafından yaptırıldığı anlaşılan hamam M.S.400 yıllarına tarihlenmektedir. Dört bölümden oluşan hamamın soğukluk bölümünde bir havuz bulunur. Ayrıca sıcak su buharı duvarlardan künklerle geçirilir. Merkezi sistemle ısıtılan hamam mermer kullanımının ilginç bir örneğidir.
HADRİAN TAPINAĞI
Kuretler Caddesinin en güzel yapılarından birisi de Hadrian Tapınağı’dır. Bu tapınaktan geriye cephe alınlığı kalmıştır. Tapınak Korint üslupta olup girişte ortada iki yuvarlak sütun ile yanlarda dikdörtgen birer paye yeralmaktadır. Alınlıktaki te mel üzerinde Hadrian adı ve Tyche (Talih Tanrıçası) kabartması görülür. Birçok Anadolu kentleri gibi, Romalıların yardımını ve dostluğunu kazanmak amacıyla Efes kenti de imparator kültü için tapınak ayırmayı gerekli buluyordu ve bu tapınak Domitian Tapına ğından sonra bir imparatora ayrılmış olan ikinci kutsal yapı idi. Kentler, adları belirtilirken özellikle tapınak koruyucuları ile anılıyorlardı. Ancak Hadrian Tapınağı bu kategoriye girmiyordu, çünkü krala bir şahıs tarafından adanmıştı.
Tapınağın arşitravında tasvir edilen mitolojik sahnelerden en ilginci Efes’in kurucusu mitolojik kral Andoklos’un yaban domuzunu öldürüşü ile ilgili sahnedir.
TRAJAN ÇEŞMESi
Hadrian Tapınağını geçtikten sonra biraz ilerde solda Trajan Çeşmesi yer alır. Çeşme 5.20X11.90 m. ebadında, büyük bir havuzu üç yanından çeviren iki katlı bir yapıdır. İmparator Trajan’ın iki kat boyunca yükselen heykelinin kaidesinden sular ha vuza akardı. M.S2. yüzyılda yapılan çeşmenin alt katında kompozit, üst katında ise korint düzeninde sütun başlıkları kullanılmıştır. Çeşmenin katlarını süsleyen heykeller Efes Müzesinde sergilenmektedir.
YAMAÇ EVLER
Celsus Kütüphanesinden Kuretler Caddesine dönüşte, sağ tarafta Bülbül Dağının yamaçlarında Efes’li zenginlerin ikamet ettikleri belirtilen evler vardı.Yakın zamanda restore edilerek orijinal durumlarına biraz daha yaklaşan bu evler, geniş merdiv enlerle caddeye dikey olarak açılmakta, duvarlarında fresk ve mozaiklerle süslü, mermer kaplamalar bulunmaktadır.
DOMiTiAN TAPINAĞI
Efes’te bir imparator adına yapılmış ilk tapınaktır. Devlet Agorasının hemen karşısında, kentin en güzel ve en merkezi yerinde, 50X500 m. ölçüsünde, tonozlu alt yapılar üstünde bir teras oluşturarak inşa edilmiştir. Meydana bakan zemin katta dük kanlar yer almaktadır. Teras ise mabet olarak kullanılmaktaydı. Yalnız başı ve kolu ele geçen Domitian`in oldukça büyük ölçülerdeki kült heykeli bugün İzmir Arkeoloji Müzesinde, tapınağın giriş altarı ise Efes Müzesinde sergilenmektedir.
DEVLET AGORASI
Sütunlarla çevrili Kuretler Caddesinde ilerlediğinizde Herakles kabartmasının yolu daralttığı zafer takından Devlet Agorasına gelinir. Devlet Agorasının altında eski çağlara ait kalıntılar da bulunmuştur. M.S.1.yüzyılda devlet kontrolünde ticaretin yapıldığı dini ve resmi törenlerin düzenlendiği Agora’da dört basamakla çıkılan Efes’in ticaret borbası gibi bir işlevi olan bazilika bulunmaktadır. Bazilika 165 m. uzunluğunda olup, M.S.1. yüzyılda Romalılarca yapılmıştır.
BELEDİYE SARAYI (PRYTANEİON)
Efes`in kutsal mekanı sayılan meclis sarayının sağ tarafında Hestia sunağı bulunmaktadır. Bu sunakta sürekli olarak bir kutsal ateş yanardı. Prytaneion politik işlerin görüldüğü ayrıca önemli törenlerin şölenlerin ve kabullerin yapıldığı yerdi. İki Efes Artemis’ininde buruda bulunmuş olması Prytaneion’un dini açıdan da son derece önemli bir mekan olduğunu göstermektedir.
ODEİON (BOULEUTERiON)
M.S.2. yüzyılda Efesli zenginlerden Publis Vedius Antonius tarafından yaptırılan Odeion`un zamanında üstü ahşap kaplamalıydı. Yaklaşık 1450 oturma yerine sahip olan Odeon resmi toplantıların yapıldığı bir yer olmakla beraber konserlerinde verildiği bir bölümdü.
ARTEMiS TAPINAĞI
Efes’lilerin ilk yerleşimlerinin bu tapınağın olduğu yerde bulunduğu bilinmektedir. Daha sonra bir depremle tapınağın yıkılması üzerine Roma imparatoru yardımı ile Efes’liler tapınağı yeniden ve daha gösterişli inşa ederler. Büyük İskender’in Ana dolu’ya çıkışından sonra tapınağın kendi adına yapılmasını istediği, ancak Efes’lilerin bunu kabul etmeyip kendi imkanlarıyla tapınağı tamamladıkları söylentiler arasında yer alır. Dünyanın yedi harikasından biri olarak bilinen Efes Artemis Tapınağının bu gün sadece temel kalıntıları bulunmaktadır.
Bakir doğa tanrıçası Artemis inancının köken itibariyle bir Anadolu inanışı olduğu ve kaynağının Hititlilerin ana tanrıçası Kibele’ye dayandığı ve Efes’te bu iki ana tanrıçanın bolluk bereket sembolü olarak anıldığı bildirilmektedir. Kuşadası yolun a girişte sağda kalıntıları görülen tapınak 127 sütunlu olup cephesindeki 36 sütunu kabartmaydı. Tapınak 125 m. uzunlukta 60 m. genişliğinde ve 25 m. yüksekliğindeydi. Tapınağın en eski kalıntıları M.Ö.6. yüzyıla kadar tarihlenmektedir. En son M.S.263 yıl ında Got’lar tarafından saldırıya uğrayan tapınak yıkılmış ve yağma edilmiştir.
St.JEAN BAZiLiKASI
Bizans imparatoru Justunyen’in M.S.6. yüzyılda St. Jean adına yaptırdığı bazilika Ayasuluk Tepesinde yer almaktadır. 40X110 m. boyutlarında batıdan girişi olan yapı haç planlı , kubbeli bir bazilikadır. Esas kilise kısmı kalın payelerin taşıdığı altı büyük kubbe ile örtülüdür. Yapının nartex bölümü de beş adet kubbe ile örtülüdür. Bazilikanın ortasında kubbe altında ve zemin seviyesi altında olan St.Jean mezarının doğusunda rahiplerin oturduğu kısımlar bulunur. Bu yapılar kiliseden yarım daire biçiminde ayrılır. Mezar alanının kuzeyinde aziz resimlerinden oluşan fresklerin bulunduğu kiliseninin restore edilen sütun başlıkları üzerinde imparator Justinyen ile karısı Theodora’nın monoğramları vardır. St.Jean’ın mezarı ortadaki kubbeli bölümün altındadır. Mezardaki bir delikten çıkan kutsal tozun iyileştirici özelliği olduğuna inanılıyordu. St. Jean’ın mezarı orta çağ boyunca Hiristiyanlık dünyasının en önemli yerlerinden biri olmuştur.
YEDİ UYUYANLAR
M.S.5. ve 6. Yüzyıla rastlayan dönemde yapıldığı sanılan Yedi Uyuyanlar Ören yeri dini bir merkez hüviyetindedir. Rivayete göre Hristiyanlığın resmi dini olarak kabulünden önce, putperestlerden kaçarak buraya sığınan yedi genç uykuya dalıp iki yüzyıl sonra uyanmışlardır. Uyandıklarında Hristiyanlık resmi din olmuştur. Bu mucize olay üzerine , öldükten sonra bu yedi gencin tekrar gömüldüğü ve adlarına büyük bir bina yaptırıldığı sanılmaktadır. Bugün kazılarda ortaya çıkarılan yapı oldukça büyük abidevi boyutlardadır ve çoğu kaya oyma mezar buluntularına, iki kilise ile katakomplara rastlamaktadır. Halen dört katı görülebilen kalıntıların yedi katlı olması muhtemeldir. Zeminde bulunan dehlizlerin dini amaçlı eğitim için kullanıldığı, buranın bir manastır hüviyeti taşıdığı izlenimini vermektedir.
MERYEM ANA EVİ
Bülbül Dağı üzerinde Hristiyanlığın kutsal anası Hz.Meryem’in Evi bulunmaktadır. Hristiyanlarca ‘’Panaya Kapulu’’ olarak ta adlandırılan kutsal yerin M.S.4. yüzyılda inşa edildiği sanılmaktadır. Hz. İsa’nın yakalanıp çarmıha gerilişinden kısa bi r süre önce annesini arkadaşı ve havarisi olan St.Jean’a teslim etmiştir. St. Jean Hz. İsa’nın çarmıha gerilişinden sonra Hz.Meryem’in Kudüs’te kalmasını sakıncalı bulduğundan onu yanına alarak kaçırmış ve buraya getirmiştir. Bu söylentiler efsanelere ka rışsa da yine gerçekliğini kanıtlayacak göstergelerde bulunmaktadır. Hiıristiyanlık dinini yaymak gibi kutsal bir görevi üstlenmiş olan St. Jean çağın en büyük kenti durumundaki Efes’i kendine hedef seçmiş Hz. Meryemi putperestlerin diyarına sokmak istemediğinden onu Bülbül Dağı eteklerinde sık ağaçlarla kaplı bir köşede yaptığı kulübede gizlemiştir. St.Jean’ın her gün gizli gizli onu ziyarete gittiği ve yiyecek içecek götürerek yokladığı bilinmektedir. Kutsal bakirenin tam 101 yaşına kadar Bülbül dağındaki bu yerde yaşadığı ve burada öldüğü kabul edilmektedir. St. Jean Meryem Ana’yı yine bu dağda ken disinden başka hiç kimsenin bilmediği bir yere götürmüştür. Hristiyanlığın yayılmasından sonra kutsal bakirenin bulunduğu yere Hristiyanlarca ‘’Haç’’ şeklinde bir kilise inşa edilmiştir. Burası kötürüm olan ve Türkiye’ye gelemeyen bir Alman rahibenin tarifleri üzerine bulunmuştur. Bunun ötesinde Meryem’in Efes’e gelip ömrünün son yıllarını burada geçirdiğini belirten bazı kanıtlar vardır.
-Hz. İsa çarmıha gerilmeden önce annesini St.Jean’a emanet edip, St. Jean’a ‘’Bu senin anan’’, Meryem’e de ‘’Bu senin oğlun’’ demiştir.
-St. Jean Efes’te yaşamış ve yine söylentiye göre incil’i yazmış,Efes’te ölmüş ve buraya gömülmüştür.
-Hz. Meryem adına ilk yedi kiliseden biri Efes’te kurulmuştur.
-Hristiyanlığın en önemli kurulu olan konsüller toplantısı birkaç kez Efes’te yapılmış, katolikliğin doğuş kararı burada alınmıştır.
-Yedi uyuyanlar kilisesi ile Mecdelli Meryem’in mezarı Panayır dağının kuzeydoğu eteğindedir.
-Efes çevresindeki Hristiyan halk, atadan kalma bir geleneği sürdürerek her yıl 15 Ağustos’da Meryem Ana’nın evinin bulunduğu Panaya Kapulu’da dinsel törenler düzenlemişlerdir.
ARKEOLOJi MüZESi
Türkiye’deki en güzel yöresel müzelerden biri Selçuk’ta bulunmaktadır. Burada, Efes örenlerinde ve çevresinde gün ışığına çıkarılmış olan eser korunmaktadır. Birinci dünya savaşından önce bulunmuş olan eserlerin çoğu Viyana Müzesi’ne götürülmüştür. B ununla beraber ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra ele geçen taşınabilir eserlerin tamamı yöresel müzeye konmuştur. Burada sergilenen en önemli eserler şunlardır: Ayasuluk Tepesinde bulunan Myken vazoları, Artemision’dan parçalar, Belevi Mausoleumu’ndan Korint sütunları ve lahit, Efes Artemisi’nin iki heykeli, Sokrates’i tasvir eden bir fresk, çeşitli anıtlardan özellikle çeşmelerden alınmış heykeller, Hadrian Tapınağı’ndan bir Theodosius kabartması ile Erken Hristiyanlık Devri’ne ait son derece değerli tam boy portreler ve büstller. belli başlı olanlarıdır.
BERGAMA
u bölümde Bergama'nın tarihini her yönü ve her yapı kalıntısının ayrıntılı olarak anlatıldığı Bergama Şehrini ve Bergama Müzesini bulabilirsiniz...
BERGAMA TARİHİ
Buluntular, Bergama ve yöresinde Prehistorik Çağ’dan bu yana yerleşildiğini kanıtlar. M.Ö. 6. Yy.’da ise Bergama Mysia Eyaleti’ne yerel olarak bağlıdır.
Bu dönemde Lidya Devleti Bergama’da etkinliğini siyasal ve ekonomik yönden benimsetmiştir.Hitit devletinin üstünlüğüde bölgede Lidya kanalıyla gerçekleştirilmiştir. Hitit konfedarasyonu ile doğu-batı köprüsü atılırken , bölge diğer bölgelere göre erken gelişimini oluşturmuştur. Persler kurucuları Kiros ile Anadolu’yu ele geçirdiklerinde Bergama kalesi Grek tiranlarının sığınak ve dinlenme yeri olmuştur.Daha sonraları Perslerin yumuşak yönetimleriyle ekonomik olanaklarını arttırıp bölgenin geleceğini hızla hazırladıkları görülüyor.
M.Ö. 334 yılında ise Makedonya Kralı Büyük İskender Çanakkale Boğazı yoluyla Anadolu’ya geçti. Granikos denilen Biga Çayı bölgesinde Pers kralı III. Darius’u ilk büyük yenilgiye uğrattı. Bu başarısını M.Ö. 333 İssos ve M.Ö. 331 de Gavgamela (Arbil) savaşlarıyla sürdürecektir. Böylece Persler İskender karşısında üç büyük yenilgiden sonra yok olacaktır. Bundan sonra Bergama’da Pers satraplığının yönetiminden çıkıp İskender’in egemenliğine girer.
İskender Bergama’yı Pers komutanı Rodoslu Memnon’un eşi dul Barsine’ye verdi.Bu dönemde Akropol’de bir şehir vardı. Bu kentte yaşayan halkın buraya Ege yoluyla gelmiş oldukları ortaya çıkmıştır. M.Ö. 323’te ise , İskender ölünce büyük bir karışıklık dönemi başladı. Roma toprakları İskender’in generalleri arasında bölüşüldü.Uzun süren karışıklıklardan sonra Bergama Lysimakhos’un egemenliği altına girdi.
İpsos savaşından sonra Bergama’yı düşüren Lysimakhos, Küçük Asya’da kaldığı sürede biriktirdiği servetini kentin yüksek kalesine saklamıştı. O sırada kentin yöneticisi bir kaza sonucu hadım kaldığı söylenen Philhetairos adında bir Paphlagonialıydı. Philhetairos , Lysimakhos’un servetini , O M.Ö. 280 yılında yenilip ölene değin saklamıştı. Daha sonra bunca servet kendisine kalınca , artık Seleukoslara bağımlı kalmasının gerekmediğini farketti ve servetinin bir bölümünü küçük krallığının savunma ekonomisini geliştirmeye ayırdı. M.Ö. 263 yılında öldüğünde varlığını yeğeni Eumenes’e bıraktı. O da bu serveti kat kat artırarak Attalos adındaki oğluna bıraktı. Bergama da Ege’de kıyısı olan bütün Seleukos devletleri gibi, artık haraç almaya başlayan Galatlarla savaşa tutuşmuştu.Bu durumu hiçbir şekilde kabullenemeyen Attalos, harekete geçip bir dizi askari manevrayla onları yenmeyi ve oturdukları toprakların sınırları içinde tutmayı başardı. Bundan sonra gözünü Seleukoslara çevirdi ve o sıralar aralarında sürmekte olan iç savaştan yararlanarak her birinin ordusunu ayrı ayrı yendi.Küçük Asya’nın batısını ele geçirinceye değin onları güneye sürdü.
Roma, Küçük Asya’da ilk kez etkili olmaya başladığında , Attaloslar hala Bergama’da hüküm sürüyorlardı. Büyük Antiokhos’un orduları Menderes’e vardığında II. Eumenes’in yardım için başvurduğu yer Roma oldu. M.S. 190’da Roma’nın Küçük Asya’yı tam olarak istila etmesi birazda bu başvurunun bir sonucudur. Bu istila , Spylos Magnesiası savaşında Antiokhos’un kesin yenilgisi ve Eumenes’ten aldığı bütün toprakları yitirmesiyle sonoçlandı. Böylece Bergama Roma’nın sığıntısı oldu.Bergama’nın etkisi bu yolla kazanılan askeri destekle giderek Kappadokia ve Armenia krallıklarına geğin ulaştı.
Bergama kentinin kendiside bu sırada varsıllığını ve önemini artırdı; son olarak İskenderiye ile boy ölçüşecek kadar büyüyüp o çağda Küçük Asya’nın en büyük tecim merkezi oldu. Yurttaşlarının kültürü, süs eşyasında becerikli ustaları ve altın kaytanlı ipek kumaşları ile sesini duyurdu. Bir başka alandaki buluşları , bugün ‘parşömen’ (pergamena) sözcüğüyle belleklerde yer etti.
Attaloslar birbiri peşi sıra kral oldular. M.Ö. 133’te III. Attalos öldüğünde çocuksuzdu ve döneminin en çok tartışılan belgelerinden biri sayılan vasiyetinde , Bergama devletini Roma’ya bıraktı.
Bu davranışı açıklamak için birçok neden ortaya sürülmüştür. Bunların içinde belki de en akla yakını , Roma emperyalizminin kazanmakta olduğu güç karşısında dayanamayacağını anlayıp teslim olmasıdır. Asıl nedeni ne olursa olsun, vasiyeti Senato’da yapılan bilmece dolu bir tartışmadan sonra Roma’da kabul edildi.Bergama’da ise haberin, özellikle köylüler ile köleler arasında yarattığı coşku daha az oldu. En nihayet Romalılar kondukları mirasın denetimini tam olarak ele geçirmek için veliaht Stratonikos’un başlattığı silahlı ayaklanmayı bastırmak gerektiğini anlamışlardı. M.Ö. 130’da eski Attalosların tüm mal varlığı , toprakları yeni kurulan Asya Eyaleti’yle birleştirildi.
Roma İmp. Çağ’ında şiddetli nüfus artışıyla beraber , şehir ovaya yayıldı.Özellikle İmp. Hadrian zamanında büyük bir yükseliş yaşadı. Asklepios kutsal alanıda bu dönemde inşa edildi.3. yy.’da Roma egemenliği gerilemeye başladı. 8.yy.’da Arap akınlarına karşı Bizanz tahkimatı oldu. 12-14. yy.’larda Bizans yerleşmesi yeniden güçlendi. 14. Yy.’dan itibaren ovada Türk şehri gelişmeye başladı.
YUKARI AGORA
1883-84 yıllarında ortaya çıkarılan bu agora, Zeus Sunağı taraçasından 14 m aşağıda ve güneye uzanmış durumdadır. Akropolün en eski yapılarındandır. Kuzey temellerindeki kalıntılar burada daha eski bir yapının olduğunu gösterir. Agora, dağ sırtının küçük düzlüğünden yararlanılarak kayaları parçalayarak açılan bu alanda 83,7x43.5m ölçüsündedir. Anayol bu alanı ikiye bölmüştür. Kuzeyden güneye 90m uzunluğunda ve bunun yarısı kadar genişlikte olan doğu tarafın agoranın ilk kurulduğu bölge olduğu daha sonra tiyatro ile ilişkisini kolaylaştırmak için genişletildiği sanılmaktadır.
Agoranın üç tarafı porticuslarla çevrilmiştir. Bunlardan kuzey kenarında az, doğu ve güney kenarında daha fazla izler bulunmuştur. Porticusların alana bakan bölümlerinde bir kat, dışa bakan bölümde ise arazinin eğimine göre üç kata kadar çıktığı anlaşılmaktadır. Dorik biçimli 3,83m boyundaki porticus sütunlarının üst bölümünden üçte ikisi derin yivli, alt tarafı ise düz işlenmiştir.
Agora alanında yüksekliği 0,48, genişliği 0,405 ve derinliği 0,385m olan çelenklerle süslü bir yazıtı olan bir sunak altlığı bulunmuştur. Agorada tunçtan bir Hermes Agoreus (Agorada duran) heykeli bulunuyordu.
Agoranın batı bölümünde, önündeki sunakları ile küçük bir Agora tapınağı bulunur. Dor ve İon düzeni karışımında, anteli prostylos tapınak şeklindedir. Bina iki basamak üzerine kurulmuş olup genişliği 7.66m ve uzunluğu 12.30m'dir. Bu tapınağın, bir heykel kaidesindeki yazıttan Dionysos için yapıldığı anlaşılmaktadır. Batı galerinin kuzey köşesindeki, tapınağa benzeyen daha eski yapının anlamı açıklanamamıştır. Kuzeyde, yolun Agoradan çıktığı yerde, sağ tarafta galerinin ucuna eklenmiş niş şeklinde bir kült yapısı vardır. Burada Bergama Sunağı'nı bulan ve kazısını yapan Karl Humann'ın (1839-1896) granit bir blok altında mezarı yer almaktadır.
40-60cm ölçüsünde sert taşlardan döşemesi olan agora Ortaçağdaki yıkımına kadar köklü bir onarım görmeden ilk yapısını korumuş, VIII.yy'da porticusların temellerine kadar sökülerek Bizans surlarının yapımında kullanılmıştır.
BÜYÜK SUNAK (ZEUS SUNAĞI)
Bergama'nın Attalos I zamanında Galatlara karşı kazandığı büyük zafer üzerine Eumenes II zamanında (M.Ö. 197- 159) Akropol'de Zeus (Athena ya da tüm tanrılar) adına bir sunak yapıldı. Sunak hakkında ilk bilgi verenlerden biri Romalı yazar L. Ampelius'tur. Dünya Harikaları adlı yapıtında "Bergama'da mermerden kırk ayak yüksekliğinde, görkemli kabartmalarla süslü büyük bir sunak vardır. Tanrılarla Gigantların savaşını göstermektedir." demektedir.
Bu kabartmalardan birkaçının bulunması ile 1877'de Akropol'de kazılar başlamış ve sunak ortaya çıkarılmıştır. Ele geçen parçaları ile Berlin Müzesi'nde tekrar yapılandırılan sunak boyutları nedeniyle bugün Berlin'de ziyaretçileri ağırlayan Pergamon Müzesi'nin yapımını (1910-1930) zorunlu kılmıştır.
Akropol'ün birinci surları dışında Athena Tapınağı'ndan 24m aşağıda bulunan 5623 metrekarelik düzlemin ortasında inşa edilmiş olan sunak, yukarı agoranın biraz üstünde bulunmaktadır. Sunak binası, kuzeyden güneye 37,70m, batıdan doğuya 36,60m'lik bir dikdörtgendir. Sunağın genişliği 34,20 ve derinliği 36,44m olup beş basamaklı bir altlık üzerinde 40 ayak (12m) yüksekliği vardır. Selinos vadisine bakan cephesinde 20m genişliğinde 28 basamaklı merdiveni bulunur. Kuzey, güney ve doğu yüzlerini kuşatan ve Tanrılarla Gigantların savaşını anlatan kabartmaları (Gigantomachia) içeren yüksek kabartmaların uzunluğu 120m dir. Bunların yüksekliği 2,30m, kalınlığı 0.50m olup genişliği 0,60 - 1,10m arasında değişmektedir. Sunak meydanının girişi doğuda ancak sunak avlusuna çıkan merdivenler batıda olduğundan sunağa gelenler merdivenli cepheye varabilmek için yapının iki yanından birini dolaşmak zorundadır. Doğudan gelindiğinde ilk olarak Zeus ve Athena kabartma grubu görülür. Frizin bu yanında güneş doğuşuyla ilgili ışık tanrıları Apollon, Artemis ve Leto tasvir edilmiştir. Karanlık kuzeyde ise yıldız tanrı Orion, kader tanrıçaları (Moira'lar) ve gece tanrıçası gibi tasvirler vardır. Güneyde başka tasvirler arasında şafak kızıllığı, güneş tanrısı Helios, batıda denizle ilgili tanrılar ailesi Okeanos, Amphitrite, Nereus ve Triton vardır. Homeros'a göre Gigantlar vahşilikleri yüzünden yok olmuş bir halk kitlesidir. Hesiodos ise "Onlar göğün ve toprağın çocuklarıdır. Parlak silahlı ve ellerinde uzun mızrakları olan savaşçılardır" der. Olympos tanrıları, Titanları sürgün ettikleri zaman, anaları toprak tanrıçası Gaia, Titanların öcünü almak için eşsiz büyüklük ve güçte olan Gigantları doğurmuştur. Gigantlar tümüyle insan kılığında gösterildiği gibi, bacakları oyluklarına kadar yılan kuyruklu da oluyordu. Böylece toprağın çocukları analarının kucağından çıkarak insan biçiminde ayağa dikiliyorlardı. Gigantlara yılan ayakları savaşta yardım ettiği gibi tanrılara da hayvanlar yardım ediyordu. Zeus'un kartalı Gigantların yılanlarına karşı savaşıyor, azgın köpekler ve Hekate'nin bir aslanı da Rea'nın yanında bulunuyordu. Yüksek kabartmalarda birbirine giren figür bolluğu vardır. Bunlar yan yana veya arka arkaya değil, birbirini kısmen örten ve kesen bir durumda düzenlenmiştir. Böylece, göğüs göğüse yapılan bir ölüm kalım savaşı, sanatçılar tarafından büyük bir ustalıkla, olağan bir karmaşadan uzak tutulmuştur. Bu kabartmalardaki tema, direkt olarak tarihsel olayların (Galatlara karşı kazanılan zafer) konu edilmesi yerine bu olayların vurguladığı düşünceye önem veren Hellen görüşüne uygun görülmektedir. Kral Eumenes II de Hellenliğin ruhsuz, duygusuz barbar bir dünya üzerindeki zaferinin sanatsal betimleme ve anlatımını önemsemiştir.
Sunağın iç yüzünde de dış yüzde olduğu gibi sütunlu galeriler planlanmış ancak tamamlanmamıştır. Duvarın iç yüzünü, Bergama krallık soyunun atası olarak kutsanan Herakles'in oğlu Telephos destanından sahneler süsler.
Antik dünyada önemli veya halka hükmeden ailelerin soylarını bir tanrı ya da büyük kahramanlara dayandırmaları yaygındı. Telephos da Attalos hanedanının hem Grek tarihinin en büyük kahramanı Zeus'un oğlu Herakles, hem de Arkadia'daki soylu ve saygıdeğer bir Grek ailesi ile bağlantılarını sağlıyordu. Telephos'un yaşamından bölümlere antik şiirlerde ve Aeschylus, Sophokles, ve Euripides' in klasik dramalarında rastlanmaktadır. Telephos frizinde diğer eserlerdeki gibi bütün olay aynı zaman ve mekanda geçmemektedir. Bu anlamda bu friz heykelcilikte yeni bir anlatım şeklinin oluşmasında öncülük etmiştir.
Efsane Arkadia'da başlar. Apollo kahinleri Arkadia Kralı Aleos'a oğullarının kızı Auge'nin soyundan gelen biri tarafından öldürüleceği hakkında uyarırlar. Kral bunu engellemek için kızını Athena baş rahibesi yapar. Kralın huzuruna gelen Herakles bir meşe koruluğunda Auge'ye rastlar. Kral Aleos Auge'nin Herakles'ten olan bebeğini Parthenion dağlarına bırakır, kızı Auge'yi de bir kayığa bindirip denize bırakır. Auge Mysia kıyılarına sürüklenir. Burada Kral Teuthras Auge'yi karşılar ve evlat edinir. Auge Bergama'da tanrıçası olan Athena kültünü kurar. Bu sırada Herakles oğlu Telephos'u onu sütüyle besleyen bir aslan ile birlikte bulur. Dağ perileri de çocuğa bakmaktadır.
Çocukluğu hakkında diğer olaylar saklanamamıştır. Gençliğinde Telephos bir kahin tarafından annesini aramak üzere Mysia'ya gönderilir. Telephos Kral Teuthras tarafından karşılanır ve tanıyamadığı annesi, Auge, ona Mysia için savaşması için silahlar getirir. Kral Teuthras Telephos ile Auge'yi evlendirir, ancak ilk gece yataklarındaki bir yılan anne ile oğulun birbirlerini tanımasını sağlar. Telephos daha sonra Mysia kralı olur ve Truva için yola çıkan ancak yanlışlıkla Mysia kıyılarına çıkan Grekler ile büyük bir savaşa girer. Karısı Hiera da Mysia kadınlarının başında savaşa girer. Antik kaynaklara göre Hiera o kadar güzeldir ki, savaşta öldüğünde düşman geri çekilmiş ve gömülmesi için ateşkes ilan edilmişti. Mysialılar Grekleri püskürtür, ancak Telephos Achilles tarafından Telephos'un hediyeler sunmadığı Dionysos'un bir sarmaşığa takılmasını sağlamasıyla yaralanır. Yarası iyileşmeyince, bir kahine danışır ve ona "Yarayı açan iyileştirecektir" denir. Bunun üzerine Telephos bir gemi ile Argos'a (Yunanistan) gider ve Kral Agamemnon huzurunda kimliğini saklar. Bir şölen sırasında yarasını gösterip kimliğini açıklar. İçlerine kadar sızmış olan düşmanlarına karşı Greklerin öfkesi Telephos'u korkutur ve o da Agamemnon'un oğlu Orestes'i rehin alır. Telephos Achilles'in mızrağının tozu ile iyileştirilir. Sunaktaki diğer paneller Bergama'nın önemli kültleri ile ilgili sahneleri gösterir. Dionysos'un onurlandırılması ve oturmuş tanrıça için yapılan sunak gösterilmiştir. Son panel ise ölen kahramanın cenazesinden bir sahne olabilir.
HEROON
Özellikle Attalos I ve Eumenes II gibi önemli krallara gösterilen saygı ve onların tanrılara yaklaştığı inancı ile yapılan krallar kültünün kutsal yapısı üst esas kalenin kapısı önünde sütunlu bir avlu etrafında büyük bir yapı halinde inşa edilmiştir. Asıl kült odası kültle ilgili yemek törenlerinde toplantı odası olabileceği düşünülen geniş bir galerinin arkasındadır. Son şeklini Roma İmparatorluk Çağı'nda alan kare şeklindeki kült odasının arka duvarına bir podyum yerleştirilmiştir. Sütunlarla bezeli kule şeklindeki üst yapısı üst kat görünümündedir. İçinde mezar bulunamayan Heroon'un batıdaki yoldan iki girişi vardır ve iç avluya uzun koridorlardan ulaşılır. Çevredeki evler gibi Heroon'un da kendine özel sarnıcı vardır. Heroon'un altında krallar kültüne hizmet ettiği düşünülen daha basit Hellenistik bir yapı bulunmuştur.