Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Ermeniler'in 1915 yılında Osmanlı Devleti'ne destek oldukları gerekçesiyle 35 bin Süryaniyi katlettiğini söyledi.
Hollanda Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü ve Osmanlı Hukuku uzmanı Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, görev yaptığı üniversitenin faaliyetleri, Avrupa’da İslami gelişim ve Ermeni meselesi üzerine bilgi verdi. Prof. Dr. Akgündüz, Osmanlı arşivlerinde son ortaya çıkan bir belgeyle Ermeniler’in 1915 yılında Osmanlı Devleti’ne destek oldukları sebebiyle 35 bin Süryaniyi katlettiğini söyledi.
www. analitikbakis.com sitesinin haberine göre, Ümraniye Afiyet Hastanesi tarafından düzenlenen bir yemekli sohbet toplantısına katılan Hollanda Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü ve Osmanlı Hukuku uzmanı Prof. Dr. Ahmet Akgündüz çeşitli konularda bilgi vererek, dinleyicileri aydınlattı. Prof. Dr. Akgündüz, görev yaptığı üniversitenin faaliyetleri, Avrupa’da İslami gelişim ve Ermeni meselesi üzerine bilgi verdi.
AVRUPA’NIN İKİ YÜZÜ
Prof. Dr. Akgündü, sohbet toplantısında öncelikle Avrupa’daki İslami gelişim ve Hollanda Rotterdam İslam Üniversitesi’nin faaliyetleri hakkında bilgi verdi. 11 Eylül sonrası batının Müslümanlara ve özellikle Müslüman Arapların da batıya bakışının daha olumsuz bir hal aldığını söyleyen Prof. Dr. Akgündüz, Avrupa’da resmi istatistiklere göre halen 21 milyon, ABD’de 7-10 milyon arası Müslümanın yaşadığını söyledi. Avrupa’nın 2 dini olduğunu söyleyen Prof. Dr. Akgündüz, bunlardan ilkinin dinsiz felsefenin ve her türlü ahlaksızlığın membaı olan Avrupa olduğunu belirtti. Avrupa’nın bu yönünü tek gözlü ve pozitivist olarak nitelendiren Akgündüz, bu durumun Avrupalılar’ın başına bela olduğunu söyledi. Bu tarz bir felsefenin toplumsal yaşamda olumsuz sonuçları olduğunu belirten Prof. Dr. Konuyla ilgili ilginç bir istatistik vererek, her100 Hollandalı’nın 33’ünün evlendiğini ve bu yüzde 33’ün yüzde 60’ının da bir yılda boşandığını ifade etti.
Avrupa’nın ikinci bir yüzü olduğunu söyleyen Prof. Dr. Akgündüz Osmanlı ve Endülüs yoluyla İslamiyet’ten aldığı derslerle, Hristiyanlığın bozulmayan hükümlerinden ve insanlığın tarih boyu elde ettiği birikimlerden istifade ederek teknolojinin ve bilimin kaynağı olmuş bir Avrupa olduğunu anlattı. Prof. Dr. Akgündüz, Müslümanların ikinci Avrupa’yla küs olmadığını ya da herhangi bir probleminin bulunmadığını ifade etti.
Avrupa’da kimi dini çevrelerin kendilerini Rotterdam İslam Üniversitesi’nde başarılı olmak adına takiyye yapmak ve samimiyetsizlikle suçladığını ifade eden Akgündüz, kendilerinin bu çevreleri Hz. Muhammed’in bir hadisinden örnek vererek onları ikna ettiğini söyledi. Bu hadisin “Ahir zamanda Hıristiyanlarla barış sözleşmesi yapacaksınız. Sonra siz ve Hıristiyanlar sizin dışınızda müşterek bir düşmana karşı savaşacaksınız. Galip gelip büyük kazanımlar elde edeceksiniz. Sonra da huzurlu ve sakin bir dönem yaşayacaksınız” şeklinde olduğunu belirten Prof. Dr. Akgündüz İslam alimlerinin bu düşmanı dinsizlik ve ahlaksızlık olarak tanımladığını belirtti. Prof. Dr. Akgündüz, bununla birlikte kainatta hayrın şerre galip geleceğini inandıklarını ve Avrupa’daki dinsizliğin de şer olduğunu söyledi. Prof. DR. Akgündüz, gelecekte şerrin galip gelmesine yüzde 5 ihtimal verdiğini, yüzde 95 ise şerrin mağlup olup hayrın galip geleceğini Avrupalı kilise çevrelerine ifade ettiğini dile getirdi. Yine Hz. Muhammed’in bir hadisine dayanarak huzurlu ve mutlu yaşanacak sürenin 60-70 sene olduğunu dile getiren Prof. Dr. Akgündüz, Hz. Muhammed’in hadislerinde belirttiği şekilde bir yaşamı sürmek üzere Rotterdam İslam Üniversitesi’nde olduğunu anlattığını söyledi.
Avrupa’da halen Müslümanlara karşı çifte standart, ayrımcılık ve düşmanlık olduğunu, Hollandılılar’ın yüzde 62’sinin Müslümanlardan nefret ettiğini dile getiren Prof. Dr. Akgündüz, bu kesimin çoğunluk olmasına rağmen etkilerinin az olduğunu söyledi. Buna karşın Müslümanlara dost olan Hollandalılar’ın ise kendilerine destek verdiklerini ve bilinçli bir şekilde yardımcı olduklarını ifade etti.
PAPA HZ. MUHAMMED’İN PEYGAMBERLİĞİNİ KABUL ETTİ
Hıristiyanların, 20. yüzyılın 2. yarısına kadar Müslümanları kendilerine göre “kafir”, yani konuşulmaması gereken varlıklar olarak telakki ettiğini kaydeden Prof. Dr. Akgündüz, Papa tarafından 1960’lı yıllarda toplanan bir konsilde, “Müslümanlık da bir kültürdür, diyaloğa geçilebilir” şeklinde bir karar çıktığını söyledi. Prof. Dr. Akgündüz 5-11 Mayıs 1984 tarihleri arasında Papa’nın da katıldığı Avusturya’nın başkenti Viyana yakınlarındaki bir kasabada toplanan konsil sonuçlarının ise yayınlanmadığını ve bunun sebebinin ise bu konsilde İslam diniyle ilgili alınan kararların Hıristiyan dünyasının tepkisini çekmesinden korkmalarından kaynaklandığını söyledi. Bu konsilde alınan kararların çok önemli olduğunu söyleyen Prof. Dr. Akgündüz, kararların şu şekilde olduğunu ifade etti:
“1- Müslümanların Allah’ı ile Hıristiyanların Tanrı’sı arasında hiçbir fark yoktur.
2- Hz. Muhammed sahte bir peygamber değil, İbrahim’den beri devam eden peygamberlik zincirinin son halkasıdır. Bir hristiyan onun peygamberliğini kabul etmekle dinden çıkmaz.
3- Kur’an-ı Kerim Allah’ın kelamıdır. Kur’an’ın özüyle Tevrat ve İncil’in özü aynıdır.”
Prof. Dr. Akgündüz, daha sonra Bu konsilin kararlarıyla ilgili olarak 150 adet bildiri kitapçığı bastırıldığını fakat Türkiye, Suriye ve Mısır Başpiskoposlarının “Bu konsil kararları yayınlanırsa bizim ülkelerimizde Hıristiyan kalmaz” şeklindeki itirazları üzerine bu kararların yayınlanmasından vazgeçildiğini anlattı.
ERMENİLER 35 BİN SÜRYANİYİ KATLETTİ
Konuşmasının devamında Ermeni meselesinin bir Türk-Ermeni meselesi olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Akgündüz, meselenin aslında Ermeni-Müslüman meselesi olduğunu kaydetti. Ermenilerin 850 bine yakın Müslümanı katlettiğini savunan Prof. Dr. Akgündüz, bunun içerisinde yüzbinlerce Kürt, Arap, Gürcü ve Kafkas Müslüman olduğunu anlattı. Prof. Dr. Akgündüz, Osmanlı arşivlerinden edindiği yeni bir belgeye dayanarak Müslüman nüfusla birlikte 35 bine yakın Süryani’nin de katledildiğini bildirdi. Prof. Dr. Akgündüz, Ermenilerin Osmanlı’ya yardım ettikleri gerekçesiyle 7 Süryani köyünü yok ettiklerini ifade etti.
Osmanlıların soykırım yapmadığını belirten Prof. Dr. Akgündüz, şeri bir devlet olan Osmanlı kanunlarının soykırıma müsaade etmediğini söyledi. Soykırımı bir milletin toptan yok edilmesi olarak tanımlayan Prof. Dr. Akgündüz, bunun İslam dinine göre ne barış ne de savaş döneminde mümkün olduğunu anlattı.
1915’te alınan kararın adının tehcir olduğunu ifade eden Prof. Dr. Akgündüz, tehcirin bir bölgedeki insanların bir başka bölgeye sürülmesi olduğunu bildirdi. Prof. Dr. Akgündüz, Osmanlı ve ABD arşivlerine göre 438 bin Ermeni’nin tehcir edildiğini söyledi. Prof. Dr. Akgündüz, Osmanlı’nın aldığı tehcir kararının şu şekilde olduğunu ifade etti:
“Savaş alanlarına komşu olan yerlerdeki Ermenilerin bir kısmının Osmanlı sınırlarını devletin düşmanlarına karşı korumakla yükümlü bulunan ordunun hareketlerini zorlaştırmasından, askeri mühimmat ve erzak naklini güçleştirmelerinden, düşmanla işbirliği yaparak, özellikle de düşman saflarına katılarak memleket içinde askeri kuvvetlere ve masum ahaliye silahlı olarak hücum ettiklerinden, Osmanlı kasaba ve şehirlerine musallat olarak adam öldürmek, yağlamak, düşmanın harp kuvvetlerine erzak tedarik ederek, askeri alanları onlara göstermek gibi suçları işledikleri bir vakıadır. Bunun üzerine devletin birliğini tehdit eden unsurların savaş alanlarından uzaklaştırılması, asilere hareket üssü ve sığınak teşkil eden köylerin ve kasabaların dağıtılması zarurettir. Bunun için;
1- Van, Bitlis, Erzurum vilayetleri, Adana merkez, Kozan ve Mersin merkez istisna olmak üzere Adana, Kozan, Cebeli Bereket sancakları, Maraş merkez müstesna olmak üzere Maraş sancağı, İskenderun ve Antakya’nın köy ve kasabaları; bütün buralarda oturan Ermeni nüfusun tamamının emin bir şekilde çıkarılarak yine Osmanlı Devletine bağlı olan Lübnan, Gazze, Şam, Halep, Musul, Tikrit ve Bağdat gibi yerlere yerleştirilmeleri.
2- Devletin güvenliğini sağlamak için yapılan bu icraat için; bütün Ermenilerin güvenliğini sağlamak için özel bir tabur görevlendirilmeli.
3- Köylerde ve kasabalarda tespit edilen Ermenilerin vakti gelenlerin tespit edilen iskan mahallerine refah içinde ve zarar görmeden ulaştırılmaları ve yerleştirilmeleri. Ancak can ve mallarının korunmasıyla yetinilmeyip ulaştıklarında tespit edilen yerlere iskan edilinceye kadar göçmenlere ait fondan bütün geçim kaynaklarının temin edilmesi. Ayrıca ulaştıkları yerlerde kendilerine ev ve arazi tahsis edilmesi.
4- Eğer sanat erbabı veya fabrikatörse işini kuracak kadar sermaye verilmesi, hükümetin bütün imkanlarının seferber edilmesi.
5- Bu vilayetlerde kalan gayri menkul mallarının teker teker yazılarak, cinsleri ve kıymetleri teker teker tespit edilerek, aynı cins aynı ve aynı kıymette arazilerin onlara tahsis edilmesi”
Prof. Dr. Akgündüz, son olarak tehcir sırasında Ermeni ve Müslüman halklar arasında karşılıklı olarak lokal mukatele (karşılıklı birbirini öldürme) yapıldığını, ancak Osmanlı Devleti’nin bu mukatele sırasında suç işleyen kimi devlet görevlilerini de cezalandırdığını söyledi. Prof. Dr. Akgündüz, bu mukatelenin ise asla soykırım olarak nitelendirilemeyeceğini sözlerine ekledi.
Kaynak: cafesiyaset