raltar
Super Moderator
OSMANLI SULARlNDA YABANCI DEVLETLERİN KORSANLIĞI KARŞISINDA OSMANI DEVLETI'NİN TARAFSIZLIK KONUMU
Şenay Özdemir
Araş. Gör., Ankara Üniversitesi. Dil-Tarih Ve Coğrafya Fakültesi, Tarih Bölümü.
Türkçe'de korsan kelimesi denizde gerçekleşen gemi, mal ve adam gaspını içeren deniz haydutluğunu ifade etmektedir. Ancak Latince cursus kelimesinden gelen ve Türkçe'deki korsan kelimesine kaynaklık eden corsair kelimesinin anlamı deniz haydutluğu fiilinin aksi olarak resmi otorite tarafından verilen bir deniz görevini içermektedir. izinli korsanlık olarak ifade edeceğimiz bu görevi ifade eden bir diğer kelime ise İngilizce' de kullanılan privateering kelimesidir.Batı dillerinde deniz haydutluğunu ifade için ise piracy, pirate kelimeleri kullanılmıştır. Böylece denizde gerçekleşen gemi alma olayları bir iktidarın bilgi ve gözetimi dahilinde yapılan izinli korsanlık ile herhangi bir yasal dayanağı olmaksızın yapılan deniz haydutluğu biçiminde aslında birbirinden farklı olan iki olgu olarak gerçekleşmiştir.!Düşmanı yıpratma metotlarından biri olarak kökeni antik çağa kadar uzanan izinli korsanlık birbirleriyle savaşan devletlerin, rakibinin zenginliğini yağmalama ve yıpratma amacıyla kullandıkları önemli bir silah oldu. Birbiriyle savaş halindeki devletlerin kara orduları ile denizlerde donanmalarının çarpışmaları yanında, bu devletlerin izinli korsanları da devletlerinin mücadelelerini ülke sınırlarının bulunmadığı sulara taşıyarak deniz gücünü destekleyici bir unsur olarak rol oynadılar. XVIII. yüzyıl boyunca izinli korsan
savaşlarının görüldüğü bir alan da Akdeniz suları oldu. Bu dönemde özellikle yüzyıl boyunca bir çok kez savaş halinde olan İngiliz ve Fransız devletlerinin izinli korsanları rakibini yıpratmak amacıyla Akdeniz'de gerçekleştirdikleri deniz ticaretini hedef aldılar. Ancak rakip devletlerin izinli korsan hareketlerinin sadece savaş halinde oldukları devletlerin gemileri ile sınırlı kalmayarak tarafsız durumda bulunan devletlerin gemilerine yönelttikleri saldırıları bu sularda gerçekleşen ticaretin zarar görmesine neden oldu. Bu şekilde ticareti zarar gören devletlerden bir tanesi de Osmanlı Devleti idi. Belgelerden takip ettiğimize göre suları içerisinde gerçekleşen bu tür olayların önlenmesi Osmanlı yönetimini meşgul eden konulardan biri olmuştur.
Akdeniz'de Osmanlı sularında gerçekleşen korsanlık olaylarının ticarete etkisi üzerine daha önce Mübahat Kütükoğlu tarafından yapılmış bir çalışma mevcuttur. Ancak Kütükoğlu'nun çalışması konuyu genelolarak korsanlık
başlığı altında, İngiliz ve Fransız korsanlarının faaliyetlerinin Osmanlı ticareti üzerindeki etkileri açısından ele almıştır. Biz ise burada XVIII. Yüzyılda savaşan devletlerin izinli korsanlarının Osmanlı suları içerisindeki hareketlerini yukarıda belirttiğimiz çerçevede izinli korsanlık bağlamında değerlendirmeye çalışacağız. Bu değerlendirmede esas alacağımız nokta ise savaşan devletler karşısında Osmanlı Devleti'nin tarafsızlık konumu olacaktır. Böylece tarafsız bir devlet olarak Osmanlı sularında izinli korsan hareketlerinin sınırlarını tespit ederek, Osmanlı yönetiminin tarafsızlığının gereği olarak nasıl bir tutum izlediğini ortaya koymaya çalışacağız.
Deniz Gücünün Destek Unsuru: İzinli Korsanlık
Deniz haydutları kişisel çıkarları doğrultusunda, din, millet ayrımı gözetmeksizin ve bir yasal dayanağı olmaksızın faaliyet gösterirlerken; izinli korsanlar özellikle savaş dönemlerinde devletlerin, rakiplerine deniz yüzeyinde
zarar vermek amacı ile bazı gemi ve denizcilerine resmi bir saldırma görevi vermeleri ile faaliyet gösteriyarlardı. Savaş dönemlerinde geçerli olan ve ülke çıkarlarına hizmet eden izinli korsanlık, tanımlanmış bir düşmanın gemi, mal ve insanlarını alarak zenginliklerini yağmalama iznini gösteren bir resmi belge olan Letters Of Marque veya Letters Of Reprisal alınması ile yapılabiliyordu.Bu şekilde savaş dönemlerinde devletlerin deniz güçlerini takviye etmede kullandıkları izinli korsanlar ancak devletlerinin savaş halinde oldukları ülkelerin gemilerine saldırma iznine sahip oluyorlar ve almış oldukları ganimetin yasallığı da devlet organları tarafından kontrol ediliyordu. Bu çerçevede bir izinli korsan ile deniz haydudu arasındaki hukuksal ayrım belirgindi: Elinde bir resmi otorite tarafından verilmiş görev belgesi olan ve davranışları bu otorite tarafından belirlenmiş olan kişiler izinli korsan iken; bir görev belgesi olmaksızın kendi çıkarları doğrultusunda herhangi bir hedef üzerine saldıran kişiler ise deniz haydudu idi. Ancak teorik olarak aralarındaki fark çok belirgin olmasına rağmen pratikte bu iki eylem biçimi bir birine sıkça karışıyordu. Bunun nedeni ise izinli korsanların kendilerine tanınan sınır ve yetkilerin dışına çıkarak dost devletlerin gemi ve insanlarına da saldırmaları idi. İzinli korsanların kendilerine gösterilen hedeflerden başka gemilere yönelik saldırıları ise onların deniz haydudu kabul edilmelerine neden 0labiliyordu.İzinli korsanlığın rakibinin ticaretine zarar vermedeki büyük rolü devletleri bu silahı sık sık kullanmaya yöneltti. İngiltere, Hollanda, Fransa izinli korsanları devletleri arasındaki savaşlar nedeniyle birbirlerinin ticaret gemilerine saldırdıkları kadar Amerika'nın zengin hazinelerini taşıyan İspanya gemilerini de hedef alarak bu zengin kargolardan pay aldılar.İzinli korsanların ticaret gemilerine yönelttikleri saldırıları düşmanın maddi olarak zayıflamasına neden olurken bunun zıttı olarak karşı tarafında güçlenmesine olanak sağlıyordu. Bu şekilde Avrupa devletleri arasında
gerçekleşen savaşlarda izinli korsanlık savaşın gidişatı üzerinde önemli rol oynadı. XVII. yüzyılın sonunda pfalz Veraset Savaşı (1689-97) sırasında İngiltere ve Hollanda donanması karşısında Fransa, donanmasının fazla kuvvetli
olmamasından dolayı, bir donanma savaşı yerine korsan savaşını tercih etti. Amiral Tourville açık bir savaştan kaçınarak, donanma ile kendisini takip eden İngiliz ve Hollanda donanmalarını oyalarken Fransız izinli korsanları da İngiliz-Hollanda deniz ticaretine büyük zararlar verdiler. Savaşın son yıllarında büyük bir donanma hazırlayacak maddi güçten yoksun olan Fransa bir çok denizciye korsanlık izni verdi. 1691-97 yılları arasında Fransız korsanları 4 000 gemi aldılar. Bunlara karşılık İngiliz ve Hollanda korsanları da Fransız ticaretini hedef aldılar. Bu karşılıklı vuruşmalar sonunda ticaret hacmi daha büyük olan İzinli korsan savaşlarından etkilenen bölgelerden biri Akdeniz oldu.Özellikle İngiliz ve Fransız izinli korsanları bu sularda önemli bir hacme sahip olan rakiplerinin ticaret gemilerini aldılar. Bu saldırılardan Osmanlı sularında gerçekleşen ticaret de etkilendi. Blackham adlı bir İngiliz izinli korsan gemisinin Osmanlı sularındaki hareketi korsan savaşlarının nasıl gerçekleştiğine dair bize bir örnek vermektedir. İngiliz hükümetinden letters of marque almış olan bu gemi 1697 yılı Nisanında Osmanlı sularında dolaşırken Bozcaada'nın iki mil güneyinde İskenderiye'den gelen bir Fransız gemisine rastladı. İçinde bir Osmanlı paşası ve birkaç Türk askeri bulunan gemide padişah için yüklenmiş olan fitilin yanı sıra kargo olarak da kahve ve pirinç bulunmaktaydı. İngiliz gemisi bu gemiyi 'yasal av' olarak aldı ve İstanbul ile bir sorun yaşamak istemeyen gemi kaptanı, Paşa'yı isteği üzerine Bozcaada'ya bıraktı. Fransız gemisindeki kahve, pirinç, elbise balyası ve pamuk çuvallarını ganimet olarak alan kaptan, aldığı Fransız gemisini de yine geminin kaptanına 500 lions dolar'a satarak gemiyi içindeki mürettebatı ile Bozcaada'ya gönderdi. İngiliz kaptan bu olayla ilgili olarak başının derde girmemesi için Bozcaada'nın idarecisinden gümrük ile ilgili işlemleri halledecek bir belge istedi ve bu paşaya verdiği 100 dolar değerindeki kahve, pirinç ve nakit karşılığında kısa süre içinde aldığı geminin bir 'yasal av' ( a Lawfull Prize) olduğunu gösteren bir belge aldı.Ancak elde ettiği kardan memnun olan ve yeni avlar arayan İngiliz kaptanı için işler daha sonra umduğu gibi gelişmedi. Fransa elçisi İstanbul'da olayı şikayet ederek zararın ödenmesi için başvuruda bulunmuştu. Bunun üzerine, bu sırada İzmir limanına gelmiş olan Blackham'ın hareketine izin verilmedi. Bu konu ile ilgili yazışmaların devam ettiği süre içinde İngiltere ve Fransa arasında barış yapılınca, savaş koşullarının sona ermesi üzerine Blackham'ın korsanlık izni de sona ermiş oldu ve Ocak 1698'de geminin İzmir limanından ayrılmasına izin verildi.
İzinli Korsanlık Savaşlarında Osmanlı Devleti ve Tarafsızlık Konumu
Osmanlı Devleti'nin sularındaki deniz haydutluğunun denetlenmesi ile ilgili endişeleri, hakimiyeti altındaki deniz ve kıyı bölgelerinde yaşayan halkın can ve mal güvenliği ve bu sularda devam eden ticaretin güvenliğinin temini ile
ilgili idi. Akdeniz güvenliği konusunda deniz haydutlarının saldırıları dışında önlemeye çalıştığı bir diğer konu da yabancı devletlerin izinli korsan gemilerinin, devletleri arasında devam eden savaşta tarafsız kalmış olmasına
rağmen Osmanlı Devleti'nin suları içerisinde birbirlerine saldırınalan oldu. İzinli korsanların hareketleri savaş koşulları .içinde belirleniyor ve bu korsanların hedefleri devletlerinin savaşmakta olduğu devlet veya devletlerin
gemileri oluşturuyordu. Bu çerçevede, devam eden savaşın dışında bulunan tarafsız devletlerin gemileri için izinli korsanların bir tehlike teşkil etmemeleri gerekiyordu.ıo Nitekim izinli korsanların faaliyetlerinin meşruluğu da bu koşula göre değerlendiriliyordu. Rakip devletin gemisini alan bir izinli korsanın hareketi yasal iken, bu korsanın tarafsız bir devletin gemisine yönelttiği saldırıları yasadışı kabul edilerek, kavuşturuluyordu. Osmanlı Devleti de diğer devletlerin izinli korsanlarının kendi suları içerisindeki hareketlerini tarafsızlık konumuna bağlı olarak biçimlendirdi. Bir Fransız gemisini alan korsan hakkında yürütülen işlemlerden gördüğümüz gibi Osmanlı yönetimi korsanın deniz haydudu değil de devlet hizmetindeki izinli korsan olması halinde durumun yasallığını kabul ediyor ve yetkisini ancak bu izinli korsanın Osmanlı sularında ahidnameye aykırı davranmasının önlenmesi yönünde sınırlıyordu.Böylece tarafsızlık konumu bir devletin limanlarını savaşmakta olan devletlerin saldırılarından uzak, güvenli bölge konumuna sokuyordu. Bu limanlarda savaşan tarafların izinli korsanlarının tarafsız veya savaşmakta oldukları bir devletin gemisine ve adamlarına herhangi bir müdahalede bulunmamaları gerekiyor, aksi takdirde bu korsanlar yetkilerini aşmış olarak suç işlemiş kabul ediliyorlardı. Osmanlı Devleti'nin suları içinde diğer devletler arasındaki korsanlığı önleme yönündeki gayretleri Osmanlı deniz ticaretinin devamı ve halkın bu olaylardan zarar görmesi endişesi kadar savaşan devletler karşısında tarafsızlığının korunması gereğinden kaynaklanmıştır. İzinli korsanların hareketleri tarafsız konumdaki bir devletin suları içinde kısıtlanıyorken, devam eden bir savaş sırasında içinde bulunduğu tarafsızlık konumu bu devlete de bazı sorumluluklar yüklüyordu. Bu sorumluluklar savaşan tarafların izinli korsanlarından birine yardım etmemek, bunlar arasında taraf tutmamak ve devletin yetki alanları içinde bunların faaliyetlerini devam ettirmelerini sağlayacak destek bulmalarını önlemek yani tarafsız bölgenin her iki tarafın gemileri için de güvenli bölge olmasını temin etmek idi. Bu nedenle Osmanlı yönetimi de kaptan ve kıyı bölgelerinin yöneticilerine gönderdiği emirlerde bu konuların teminine önem verdi. Osmanlı tarafsızlığının bir göstergesi olarak denizde savaş halindeki devletlerin gemileri birbirleri ile çarpışırken rastladıklarında donanma kaptanları, zabitler ve denizde bulunanlar taraflardan birine yardım amacıyla olaya karışmayıp, bir tarafı diğerine tutmayacaklardı. Ayrıca savaşan devletlerin gemilerinin aynı anda bulunduğu bir limanda, buradan önce ayrılacak olan gemiye zaman kazandırmak amacıyla düşmanı olan bir başka geminin 24 saat geçmeden limandan ayrılmasına ve Osmanlı limanlarında savaşan devletlerden biri tarafından korsanlık amacıyla gemi hazırlanmasına izin verilmeyecekti.lİzinli korsanların ülkelerinden uzakta faaliyetlerini devam ettirecek malzeme veya personel temininde bulundukları bölgelerin olanakları önem kazanıyordu. Bölge yöneticileri ise denizci, yiyecek, mühimmat ve gerektiğindegemilerin tamir ve bakımı gibi ihtiyaçlarını karşılayarak, bulundukları bölgenin olanaklarından faydalanma konusunda bu korsanların işbirliğini sağlamaya çalıştıkları kişilerdi. Nitekim 1757 yılında 13 denizci ve 6 toplu bir İngiliz korsan gemisi Tipodorü Limanı'na gelerek Hanya Gümrük Emini Toprakçıoğlu İbrahim'in yardımı ile çoğunluğu Rum kalanı Müslüman reaya olmak üzere 60 kişi toplamış, bu gemi daha sonra Südde Limanı sahilinde bir Fransız kaptanın tüccar gemisini almıştı. Bu olaydan sonra Fransa elçisinin özellikle Gümrük Emini İbrahim'in emirlere aykırı olarak korsana yiyecek ve denizci temininde yardım etmesi üzerine yaptığı şikayet sonucunda, İbrahim hakkındaki iddianın doğruluğu halinde cezalandırılması emri çıktı. Emirlere aykırı olarak bu gemilere katılan Osmanlı reayaları ise 'müebbeden küreğe vaz" olunacaklardı. Osmanlı yönetimi sadece idarecilerin değil, halkın da bu korsanlara katılım ve yardımlarını sert yaptırımlarla önlemeye çalıştı. Özellikle kıyı bölgelerinin denizciliğe yatkın halkı bu gemilerde kendilerine kolayca yer bulabiliyordu. Ancak devletin yasaklamalarına rağmen halk kendilerine iş fırsatı sunan bu yabancı devletlerin korsan gemilerine katılmaya devam ediyordu.
Osmanlı sularında yakalanan izinli korsanların gemilerinden bir çok Osmanlı reayası çıkıyordu.ls Bu şekilde yakalanan Osmanlı reayalarının isim ve eşkalleri İstanbul' a tersaneye haber veriliyorl6 ve yukarıda görüldüğü gibi kürek cezası
ile cezalandırılıyorlardı. Alınan tedbirler Osmanlı sularındaki yabancı milletlerin korsanlarının faaliyetlerini engellemeye yeterli olmuyordu. 1756 Mart tarihli bir olay korsanlığın engellenmesi yolundaki tüm uyarı ve tedbirlere karşın bir İngiliz kaptanının Osmanlı idaresinin tüm kurallarını ihlal ederek nasıl korsanlık yaptığını gösteriyor. Vilson adlı İngiliz kaptan Akdeniz'de Osmanlı sularında ve İzmir körfezinde Fransa gemilerine saldırınca yakalanmış ve bundan sonra Osmanlı sularında korsanlık yapmayacağının İngiliz elçisi tarafından taahhüt edilmesiyle serbest bırakılmıştı. Ancak bu korsan daha sonra Boğaz Hisarları'na ve Bozcaada'ya gelerek reayadan denizci toplamak istediyse de buradaki görevlilerin buna izin vermemeleri üzerine başka adalara giderek buralardan adam topladı. Daha sonra Osmanlı suları içinde kalan Çuka Adası'na giderek Fransa'dan İzmir'e giden bir Fransız gemisini, daha sonra Kandiye'de zeytinyağı yüklü bir başka Fransız gemisini aldı; İstendil ve Mikonos Adaları arasında Fransa'dan İzmir'e gelen bir Fransız gemisini ise zorlayarak karaya düşürdü.
Devam edecek
Şenay Özdemir
Araş. Gör., Ankara Üniversitesi. Dil-Tarih Ve Coğrafya Fakültesi, Tarih Bölümü.
Türkçe'de korsan kelimesi denizde gerçekleşen gemi, mal ve adam gaspını içeren deniz haydutluğunu ifade etmektedir. Ancak Latince cursus kelimesinden gelen ve Türkçe'deki korsan kelimesine kaynaklık eden corsair kelimesinin anlamı deniz haydutluğu fiilinin aksi olarak resmi otorite tarafından verilen bir deniz görevini içermektedir. izinli korsanlık olarak ifade edeceğimiz bu görevi ifade eden bir diğer kelime ise İngilizce' de kullanılan privateering kelimesidir.Batı dillerinde deniz haydutluğunu ifade için ise piracy, pirate kelimeleri kullanılmıştır. Böylece denizde gerçekleşen gemi alma olayları bir iktidarın bilgi ve gözetimi dahilinde yapılan izinli korsanlık ile herhangi bir yasal dayanağı olmaksızın yapılan deniz haydutluğu biçiminde aslında birbirinden farklı olan iki olgu olarak gerçekleşmiştir.!Düşmanı yıpratma metotlarından biri olarak kökeni antik çağa kadar uzanan izinli korsanlık birbirleriyle savaşan devletlerin, rakibinin zenginliğini yağmalama ve yıpratma amacıyla kullandıkları önemli bir silah oldu. Birbiriyle savaş halindeki devletlerin kara orduları ile denizlerde donanmalarının çarpışmaları yanında, bu devletlerin izinli korsanları da devletlerinin mücadelelerini ülke sınırlarının bulunmadığı sulara taşıyarak deniz gücünü destekleyici bir unsur olarak rol oynadılar. XVIII. yüzyıl boyunca izinli korsan
savaşlarının görüldüğü bir alan da Akdeniz suları oldu. Bu dönemde özellikle yüzyıl boyunca bir çok kez savaş halinde olan İngiliz ve Fransız devletlerinin izinli korsanları rakibini yıpratmak amacıyla Akdeniz'de gerçekleştirdikleri deniz ticaretini hedef aldılar. Ancak rakip devletlerin izinli korsan hareketlerinin sadece savaş halinde oldukları devletlerin gemileri ile sınırlı kalmayarak tarafsız durumda bulunan devletlerin gemilerine yönelttikleri saldırıları bu sularda gerçekleşen ticaretin zarar görmesine neden oldu. Bu şekilde ticareti zarar gören devletlerden bir tanesi de Osmanlı Devleti idi. Belgelerden takip ettiğimize göre suları içerisinde gerçekleşen bu tür olayların önlenmesi Osmanlı yönetimini meşgul eden konulardan biri olmuştur.
Akdeniz'de Osmanlı sularında gerçekleşen korsanlık olaylarının ticarete etkisi üzerine daha önce Mübahat Kütükoğlu tarafından yapılmış bir çalışma mevcuttur. Ancak Kütükoğlu'nun çalışması konuyu genelolarak korsanlık
başlığı altında, İngiliz ve Fransız korsanlarının faaliyetlerinin Osmanlı ticareti üzerindeki etkileri açısından ele almıştır. Biz ise burada XVIII. Yüzyılda savaşan devletlerin izinli korsanlarının Osmanlı suları içerisindeki hareketlerini yukarıda belirttiğimiz çerçevede izinli korsanlık bağlamında değerlendirmeye çalışacağız. Bu değerlendirmede esas alacağımız nokta ise savaşan devletler karşısında Osmanlı Devleti'nin tarafsızlık konumu olacaktır. Böylece tarafsız bir devlet olarak Osmanlı sularında izinli korsan hareketlerinin sınırlarını tespit ederek, Osmanlı yönetiminin tarafsızlığının gereği olarak nasıl bir tutum izlediğini ortaya koymaya çalışacağız.
Deniz Gücünün Destek Unsuru: İzinli Korsanlık
Deniz haydutları kişisel çıkarları doğrultusunda, din, millet ayrımı gözetmeksizin ve bir yasal dayanağı olmaksızın faaliyet gösterirlerken; izinli korsanlar özellikle savaş dönemlerinde devletlerin, rakiplerine deniz yüzeyinde
zarar vermek amacı ile bazı gemi ve denizcilerine resmi bir saldırma görevi vermeleri ile faaliyet gösteriyarlardı. Savaş dönemlerinde geçerli olan ve ülke çıkarlarına hizmet eden izinli korsanlık, tanımlanmış bir düşmanın gemi, mal ve insanlarını alarak zenginliklerini yağmalama iznini gösteren bir resmi belge olan Letters Of Marque veya Letters Of Reprisal alınması ile yapılabiliyordu.Bu şekilde savaş dönemlerinde devletlerin deniz güçlerini takviye etmede kullandıkları izinli korsanlar ancak devletlerinin savaş halinde oldukları ülkelerin gemilerine saldırma iznine sahip oluyorlar ve almış oldukları ganimetin yasallığı da devlet organları tarafından kontrol ediliyordu. Bu çerçevede bir izinli korsan ile deniz haydudu arasındaki hukuksal ayrım belirgindi: Elinde bir resmi otorite tarafından verilmiş görev belgesi olan ve davranışları bu otorite tarafından belirlenmiş olan kişiler izinli korsan iken; bir görev belgesi olmaksızın kendi çıkarları doğrultusunda herhangi bir hedef üzerine saldıran kişiler ise deniz haydudu idi. Ancak teorik olarak aralarındaki fark çok belirgin olmasına rağmen pratikte bu iki eylem biçimi bir birine sıkça karışıyordu. Bunun nedeni ise izinli korsanların kendilerine tanınan sınır ve yetkilerin dışına çıkarak dost devletlerin gemi ve insanlarına da saldırmaları idi. İzinli korsanların kendilerine gösterilen hedeflerden başka gemilere yönelik saldırıları ise onların deniz haydudu kabul edilmelerine neden 0labiliyordu.İzinli korsanlığın rakibinin ticaretine zarar vermedeki büyük rolü devletleri bu silahı sık sık kullanmaya yöneltti. İngiltere, Hollanda, Fransa izinli korsanları devletleri arasındaki savaşlar nedeniyle birbirlerinin ticaret gemilerine saldırdıkları kadar Amerika'nın zengin hazinelerini taşıyan İspanya gemilerini de hedef alarak bu zengin kargolardan pay aldılar.İzinli korsanların ticaret gemilerine yönelttikleri saldırıları düşmanın maddi olarak zayıflamasına neden olurken bunun zıttı olarak karşı tarafında güçlenmesine olanak sağlıyordu. Bu şekilde Avrupa devletleri arasında
gerçekleşen savaşlarda izinli korsanlık savaşın gidişatı üzerinde önemli rol oynadı. XVII. yüzyılın sonunda pfalz Veraset Savaşı (1689-97) sırasında İngiltere ve Hollanda donanması karşısında Fransa, donanmasının fazla kuvvetli
olmamasından dolayı, bir donanma savaşı yerine korsan savaşını tercih etti. Amiral Tourville açık bir savaştan kaçınarak, donanma ile kendisini takip eden İngiliz ve Hollanda donanmalarını oyalarken Fransız izinli korsanları da İngiliz-Hollanda deniz ticaretine büyük zararlar verdiler. Savaşın son yıllarında büyük bir donanma hazırlayacak maddi güçten yoksun olan Fransa bir çok denizciye korsanlık izni verdi. 1691-97 yılları arasında Fransız korsanları 4 000 gemi aldılar. Bunlara karşılık İngiliz ve Hollanda korsanları da Fransız ticaretini hedef aldılar. Bu karşılıklı vuruşmalar sonunda ticaret hacmi daha büyük olan İzinli korsan savaşlarından etkilenen bölgelerden biri Akdeniz oldu.Özellikle İngiliz ve Fransız izinli korsanları bu sularda önemli bir hacme sahip olan rakiplerinin ticaret gemilerini aldılar. Bu saldırılardan Osmanlı sularında gerçekleşen ticaret de etkilendi. Blackham adlı bir İngiliz izinli korsan gemisinin Osmanlı sularındaki hareketi korsan savaşlarının nasıl gerçekleştiğine dair bize bir örnek vermektedir. İngiliz hükümetinden letters of marque almış olan bu gemi 1697 yılı Nisanında Osmanlı sularında dolaşırken Bozcaada'nın iki mil güneyinde İskenderiye'den gelen bir Fransız gemisine rastladı. İçinde bir Osmanlı paşası ve birkaç Türk askeri bulunan gemide padişah için yüklenmiş olan fitilin yanı sıra kargo olarak da kahve ve pirinç bulunmaktaydı. İngiliz gemisi bu gemiyi 'yasal av' olarak aldı ve İstanbul ile bir sorun yaşamak istemeyen gemi kaptanı, Paşa'yı isteği üzerine Bozcaada'ya bıraktı. Fransız gemisindeki kahve, pirinç, elbise balyası ve pamuk çuvallarını ganimet olarak alan kaptan, aldığı Fransız gemisini de yine geminin kaptanına 500 lions dolar'a satarak gemiyi içindeki mürettebatı ile Bozcaada'ya gönderdi. İngiliz kaptan bu olayla ilgili olarak başının derde girmemesi için Bozcaada'nın idarecisinden gümrük ile ilgili işlemleri halledecek bir belge istedi ve bu paşaya verdiği 100 dolar değerindeki kahve, pirinç ve nakit karşılığında kısa süre içinde aldığı geminin bir 'yasal av' ( a Lawfull Prize) olduğunu gösteren bir belge aldı.Ancak elde ettiği kardan memnun olan ve yeni avlar arayan İngiliz kaptanı için işler daha sonra umduğu gibi gelişmedi. Fransa elçisi İstanbul'da olayı şikayet ederek zararın ödenmesi için başvuruda bulunmuştu. Bunun üzerine, bu sırada İzmir limanına gelmiş olan Blackham'ın hareketine izin verilmedi. Bu konu ile ilgili yazışmaların devam ettiği süre içinde İngiltere ve Fransa arasında barış yapılınca, savaş koşullarının sona ermesi üzerine Blackham'ın korsanlık izni de sona ermiş oldu ve Ocak 1698'de geminin İzmir limanından ayrılmasına izin verildi.
İzinli Korsanlık Savaşlarında Osmanlı Devleti ve Tarafsızlık Konumu
Osmanlı Devleti'nin sularındaki deniz haydutluğunun denetlenmesi ile ilgili endişeleri, hakimiyeti altındaki deniz ve kıyı bölgelerinde yaşayan halkın can ve mal güvenliği ve bu sularda devam eden ticaretin güvenliğinin temini ile
ilgili idi. Akdeniz güvenliği konusunda deniz haydutlarının saldırıları dışında önlemeye çalıştığı bir diğer konu da yabancı devletlerin izinli korsan gemilerinin, devletleri arasında devam eden savaşta tarafsız kalmış olmasına
rağmen Osmanlı Devleti'nin suları içerisinde birbirlerine saldırınalan oldu. İzinli korsanların hareketleri savaş koşulları .içinde belirleniyor ve bu korsanların hedefleri devletlerinin savaşmakta olduğu devlet veya devletlerin
gemileri oluşturuyordu. Bu çerçevede, devam eden savaşın dışında bulunan tarafsız devletlerin gemileri için izinli korsanların bir tehlike teşkil etmemeleri gerekiyordu.ıo Nitekim izinli korsanların faaliyetlerinin meşruluğu da bu koşula göre değerlendiriliyordu. Rakip devletin gemisini alan bir izinli korsanın hareketi yasal iken, bu korsanın tarafsız bir devletin gemisine yönelttiği saldırıları yasadışı kabul edilerek, kavuşturuluyordu. Osmanlı Devleti de diğer devletlerin izinli korsanlarının kendi suları içerisindeki hareketlerini tarafsızlık konumuna bağlı olarak biçimlendirdi. Bir Fransız gemisini alan korsan hakkında yürütülen işlemlerden gördüğümüz gibi Osmanlı yönetimi korsanın deniz haydudu değil de devlet hizmetindeki izinli korsan olması halinde durumun yasallığını kabul ediyor ve yetkisini ancak bu izinli korsanın Osmanlı sularında ahidnameye aykırı davranmasının önlenmesi yönünde sınırlıyordu.Böylece tarafsızlık konumu bir devletin limanlarını savaşmakta olan devletlerin saldırılarından uzak, güvenli bölge konumuna sokuyordu. Bu limanlarda savaşan tarafların izinli korsanlarının tarafsız veya savaşmakta oldukları bir devletin gemisine ve adamlarına herhangi bir müdahalede bulunmamaları gerekiyor, aksi takdirde bu korsanlar yetkilerini aşmış olarak suç işlemiş kabul ediliyorlardı. Osmanlı Devleti'nin suları içinde diğer devletler arasındaki korsanlığı önleme yönündeki gayretleri Osmanlı deniz ticaretinin devamı ve halkın bu olaylardan zarar görmesi endişesi kadar savaşan devletler karşısında tarafsızlığının korunması gereğinden kaynaklanmıştır. İzinli korsanların hareketleri tarafsız konumdaki bir devletin suları içinde kısıtlanıyorken, devam eden bir savaş sırasında içinde bulunduğu tarafsızlık konumu bu devlete de bazı sorumluluklar yüklüyordu. Bu sorumluluklar savaşan tarafların izinli korsanlarından birine yardım etmemek, bunlar arasında taraf tutmamak ve devletin yetki alanları içinde bunların faaliyetlerini devam ettirmelerini sağlayacak destek bulmalarını önlemek yani tarafsız bölgenin her iki tarafın gemileri için de güvenli bölge olmasını temin etmek idi. Bu nedenle Osmanlı yönetimi de kaptan ve kıyı bölgelerinin yöneticilerine gönderdiği emirlerde bu konuların teminine önem verdi. Osmanlı tarafsızlığının bir göstergesi olarak denizde savaş halindeki devletlerin gemileri birbirleri ile çarpışırken rastladıklarında donanma kaptanları, zabitler ve denizde bulunanlar taraflardan birine yardım amacıyla olaya karışmayıp, bir tarafı diğerine tutmayacaklardı. Ayrıca savaşan devletlerin gemilerinin aynı anda bulunduğu bir limanda, buradan önce ayrılacak olan gemiye zaman kazandırmak amacıyla düşmanı olan bir başka geminin 24 saat geçmeden limandan ayrılmasına ve Osmanlı limanlarında savaşan devletlerden biri tarafından korsanlık amacıyla gemi hazırlanmasına izin verilmeyecekti.lİzinli korsanların ülkelerinden uzakta faaliyetlerini devam ettirecek malzeme veya personel temininde bulundukları bölgelerin olanakları önem kazanıyordu. Bölge yöneticileri ise denizci, yiyecek, mühimmat ve gerektiğindegemilerin tamir ve bakımı gibi ihtiyaçlarını karşılayarak, bulundukları bölgenin olanaklarından faydalanma konusunda bu korsanların işbirliğini sağlamaya çalıştıkları kişilerdi. Nitekim 1757 yılında 13 denizci ve 6 toplu bir İngiliz korsan gemisi Tipodorü Limanı'na gelerek Hanya Gümrük Emini Toprakçıoğlu İbrahim'in yardımı ile çoğunluğu Rum kalanı Müslüman reaya olmak üzere 60 kişi toplamış, bu gemi daha sonra Südde Limanı sahilinde bir Fransız kaptanın tüccar gemisini almıştı. Bu olaydan sonra Fransa elçisinin özellikle Gümrük Emini İbrahim'in emirlere aykırı olarak korsana yiyecek ve denizci temininde yardım etmesi üzerine yaptığı şikayet sonucunda, İbrahim hakkındaki iddianın doğruluğu halinde cezalandırılması emri çıktı. Emirlere aykırı olarak bu gemilere katılan Osmanlı reayaları ise 'müebbeden küreğe vaz" olunacaklardı. Osmanlı yönetimi sadece idarecilerin değil, halkın da bu korsanlara katılım ve yardımlarını sert yaptırımlarla önlemeye çalıştı. Özellikle kıyı bölgelerinin denizciliğe yatkın halkı bu gemilerde kendilerine kolayca yer bulabiliyordu. Ancak devletin yasaklamalarına rağmen halk kendilerine iş fırsatı sunan bu yabancı devletlerin korsan gemilerine katılmaya devam ediyordu.
Osmanlı sularında yakalanan izinli korsanların gemilerinden bir çok Osmanlı reayası çıkıyordu.ls Bu şekilde yakalanan Osmanlı reayalarının isim ve eşkalleri İstanbul' a tersaneye haber veriliyorl6 ve yukarıda görüldüğü gibi kürek cezası
ile cezalandırılıyorlardı. Alınan tedbirler Osmanlı sularındaki yabancı milletlerin korsanlarının faaliyetlerini engellemeye yeterli olmuyordu. 1756 Mart tarihli bir olay korsanlığın engellenmesi yolundaki tüm uyarı ve tedbirlere karşın bir İngiliz kaptanının Osmanlı idaresinin tüm kurallarını ihlal ederek nasıl korsanlık yaptığını gösteriyor. Vilson adlı İngiliz kaptan Akdeniz'de Osmanlı sularında ve İzmir körfezinde Fransa gemilerine saldırınca yakalanmış ve bundan sonra Osmanlı sularında korsanlık yapmayacağının İngiliz elçisi tarafından taahhüt edilmesiyle serbest bırakılmıştı. Ancak bu korsan daha sonra Boğaz Hisarları'na ve Bozcaada'ya gelerek reayadan denizci toplamak istediyse de buradaki görevlilerin buna izin vermemeleri üzerine başka adalara giderek buralardan adam topladı. Daha sonra Osmanlı suları içinde kalan Çuka Adası'na giderek Fransa'dan İzmir'e giden bir Fransız gemisini, daha sonra Kandiye'de zeytinyağı yüklü bir başka Fransız gemisini aldı; İstendil ve Mikonos Adaları arasında Fransa'dan İzmir'e gelen bir Fransız gemisini ise zorlayarak karaya düşürdü.
Devam edecek