Kültür patlaması
ABD’nin gerçekten kendine özgü bir kültürü var mıdır? Genç, heterojen, maddeci bir ulus kültürel alanda Fransa, İngiltere ya da Almanya gibi yaşlı uluslarla rekabet edebilir mi? 17. yüzyılda ilk Protestan İngiliz kolonileriyle gelen püritanizmin etkisini uzun süre taşıyan Amerikalılar, çalışmayı en yüce değer, kültürü de ayıplanacak bir hafiflik, hatta bir günah olarak kabul etmişlerdi. Sınır boyunca, tüm çabalarını doğayı ehlileştirmek için harcadılar ve yalnızca İncil okudular. 19. yüzyılda gelen ve yoksulluğun izlerini taşıyan göçmenler ise, özellikle konfor ve refah arzuluyorlardı. Onların gözünde eğitim, gelecekte ancak çocuklarının yararlanabileceği bir lükstü.
Kuşkusuz, 18. ve 19. yüzyıl Amerikan ressamları ya da Fenimore Cooper, Edgar Poe ve Mark Twain gibi yazarlar haklı bir üne kavuşmuşlardır. Ama Amerikan kültürü gerçek atılımını 1945’ten sonra gerçekleştirdi.
1945 sonrası kültür atılımı
1945’ten sonra, ABD’deki kültür atılımı geleneksel alanlarda kendini göstermeye başladı. Amerikalı romancılardan Ernest Hemingway 1954’te, John Steinbeck de 1962’de Nobel edebiyat ödülünü aldılar. Amerikalı ressamlar ise soyut dışavurumculuğa (Pol-lock) ve pop art'a (Andy Warhol, Roy Lichtenstein) yöneldiler.
Öte yandan, Avrupa da ABD’nin kültürel açıdan zenginleşmesine katkıda bulunuyordu. Nazilerin Almanya’da iktidara gelmesiyle ülkesinden kovulan yaratıcı Walter Grotius, bu katkıya mimarî alanından iyi bir örnektir. Güneyli siyahlar ise, ritmli melodilerle söylenen duaları (gospel) ve önce caz, ardından da rock’n roll müziğine esin kaynağı olan blues’lanyla müzikte devrim yaptılar.
Amerikan kültürünün özgünlüğü, ona hayat veren düşünce biçiminden kaynaklanıyordu. 1920’lerdeki refah ortamında doğan eğlence anlayışı, 1945’ten sonra yaşanan ekonomik büyümeyle birlikte yeniden canlandı. Kültürün yalnızca seçkinlerin tekelinde olmadığı, her bireyin zenginleşmesine katkıda bulunduğundan herkes tarafından erişilebilir olması gerektiği fikri geçerliydi. Amerikalılar sanatları sevmeyi öğrendiler. Washington, Boston ya da New York’ta (Museum of Modern Art, Frick Collection) bulunan büyük müzeler, özel ya da devlete ait önemli koleksiyonları sergiliyorlardı. Okullarda sanat eğitimi veriliyor, edebiyat eserleri cep kitabı biçiminde yeniden basılıyor ve daha ucuza satılıyordu.
ALINTIDIR
ABD’nin gerçekten kendine özgü bir kültürü var mıdır? Genç, heterojen, maddeci bir ulus kültürel alanda Fransa, İngiltere ya da Almanya gibi yaşlı uluslarla rekabet edebilir mi? 17. yüzyılda ilk Protestan İngiliz kolonileriyle gelen püritanizmin etkisini uzun süre taşıyan Amerikalılar, çalışmayı en yüce değer, kültürü de ayıplanacak bir hafiflik, hatta bir günah olarak kabul etmişlerdi. Sınır boyunca, tüm çabalarını doğayı ehlileştirmek için harcadılar ve yalnızca İncil okudular. 19. yüzyılda gelen ve yoksulluğun izlerini taşıyan göçmenler ise, özellikle konfor ve refah arzuluyorlardı. Onların gözünde eğitim, gelecekte ancak çocuklarının yararlanabileceği bir lükstü.
Kuşkusuz, 18. ve 19. yüzyıl Amerikan ressamları ya da Fenimore Cooper, Edgar Poe ve Mark Twain gibi yazarlar haklı bir üne kavuşmuşlardır. Ama Amerikan kültürü gerçek atılımını 1945’ten sonra gerçekleştirdi.
1945 sonrası kültür atılımı
1945’ten sonra, ABD’deki kültür atılımı geleneksel alanlarda kendini göstermeye başladı. Amerikalı romancılardan Ernest Hemingway 1954’te, John Steinbeck de 1962’de Nobel edebiyat ödülünü aldılar. Amerikalı ressamlar ise soyut dışavurumculuğa (Pol-lock) ve pop art'a (Andy Warhol, Roy Lichtenstein) yöneldiler.
Öte yandan, Avrupa da ABD’nin kültürel açıdan zenginleşmesine katkıda bulunuyordu. Nazilerin Almanya’da iktidara gelmesiyle ülkesinden kovulan yaratıcı Walter Grotius, bu katkıya mimarî alanından iyi bir örnektir. Güneyli siyahlar ise, ritmli melodilerle söylenen duaları (gospel) ve önce caz, ardından da rock’n roll müziğine esin kaynağı olan blues’lanyla müzikte devrim yaptılar.
Amerikan kültürünün özgünlüğü, ona hayat veren düşünce biçiminden kaynaklanıyordu. 1920’lerdeki refah ortamında doğan eğlence anlayışı, 1945’ten sonra yaşanan ekonomik büyümeyle birlikte yeniden canlandı. Kültürün yalnızca seçkinlerin tekelinde olmadığı, her bireyin zenginleşmesine katkıda bulunduğundan herkes tarafından erişilebilir olması gerektiği fikri geçerliydi. Amerikalılar sanatları sevmeyi öğrendiler. Washington, Boston ya da New York’ta (Museum of Modern Art, Frick Collection) bulunan büyük müzeler, özel ya da devlete ait önemli koleksiyonları sergiliyorlardı. Okullarda sanat eğitimi veriliyor, edebiyat eserleri cep kitabı biçiminde yeniden basılıyor ve daha ucuza satılıyordu.
ALINTIDIR