ÖSS, KPSS Hazırlık Notları

ziberkan Çevrimdışı

ziberkan

Super Moderator
ÖSS, KPSS Hazırlık Notları

Tarihe Giriş ve İlkçağ Uygarlıkları
Tarih Nedir ?

Tarih, geçmiş insan topluluklarının, savaşlarını ve barışlarını, kültür ve uygarlıklarını, sosyo-ekonomik yapılarını, neden-sonuç ilişkisi içinde zaman ve yer göstererek, belgelere dayalı, inceleyen bilim dalıdır.

Tarih Çeşitleri :

Genel Tarih : İnsanoğlunun yeryüzündeki bütün geçmişini siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel tarihini başlangıçtan günümüze inceler.
Örneğin : Dünya Tarihi
Özel Tarih : Sadece bir devlet ya da milletin siyasi ekonomik ve kültürel tarihini inceler.
Örneğin :Türkiye Cumhuriyeti Tarihi
Siyasi Tarih : Uluslararası siyasi olayları savaşları barışları ve ittifakları inceler.
Örneğin : Osmanlı Siyasi Tarihi
Uygarlık Tarihi : Bütün ulusların meydana getirdikleri uygarlık eserlerini kültür ve medeniyet ürünlerini inceler.
Örneğin : Çin Uygarlığı

Tarih Anlayışları :

Hikayeci Tarih : Tarihi olayları neden-sonuç ilişkisi belirtmeden, belgelere dayandırmadan, efsanelere göre inceler. İlk temsilcisi Heredot'tur.
Öğretici Tarih : Tarihi olaylardan ders almak ve liderleri örnek alarak yönlendirici rol oynamak amaçlanır.
Sosyal Tarih : Toplumların her türlü faaliyetlerini inceler.
Bilimsel Tarih : Olayları neden-sonuç ilişkisi içinde bilimsel olarak inceler. Tarih bilinci bu sayede ortaya çıkmıştır.

Tarihe Yardımcı Bilim Dalları :

Filoloji : Dil Bilimidir. Toplumların dillerini inceler.
Coğrafya : Coğrafi bölgelerin özelliği ve iklimi tarihi olayların değerlendirilmesinde etkilidir.
Örneğin Fenikelilerin deniz ticareti ile uğraşmalarının nedeni coğrafyalarının tarıma elverişli olmamasıdır.
Kronoloji : Takvim bilimidir. Tarihi olayların oluş sırasını verir.
Paleografya : Toplumların eskiden kullandıkları yazıları inceler. (Mısır hiyeroglifi, Sümerlerin çivi yazısı, Türklerin Orhun ve Uygur abideleri gibi) Bu bilim dalı tarih öncesi dönemlerin aydınlatılmasında etkili değildir.
Antropoloji : İnsan ırklarını inceleyerek sınıflandıran bilim dalıdır.
Diplomatik : Fermanlar, beratlar ve dönemin yazışmalarını inceler. Siyaset bilimi olarak da adlandırılır. Başlangıç noktası Kadeş Barışının imzalanmasıdır.
Etnografya : Toplumların öz kültürlerini inceleyen bilim dalıdır.
Arkeoloji : Kazı bilimidir. Tarih öncesi dönemlerin aydınlatılmasında yararlanılmaktadır.
Sosyoloji : Toplum bilimidir. Tarihi olayları sosyoloji konularını hesaba katarak inceler.
Kimya : C14 metodunu kullanarak eski kullanılmış araç ve gereçlerin yaşları hakkında bilgi verir.
Nümizmatik : Eski paraları inceleyerek, toplumların ekonomik yapısı hakkında bilgi verir.
Epigrafi : Kitabeleri inceler. Örneğin : Göktürk ve Kültepe yazıtları.
Toponomi : Yer adlarını inceleyerek tarihe yardımcı olur.
Heraldik : Mühür bilimidir. Eski mühürleri inceler.
TARİH ÖNCESİ DEVİRLER ve TARİH DEVİRLERİ
İnsan topluluklarının o dönemde kullandığı ve günümüze kadar gelebilen kalıntılardan yola çıkılarak iki bölüme ayrılır.

TAŞ DEVRİ

KABA TAŞ DEVRİ
İnsanlığın en ilkel ve en uzun dönemidir. Bu dönemde henüz araç ve gereç yapımı başlamamıştır. İnsanlar kendilerini korumak için doğadaki sivri taşları olduğu gibi kullanmıştır.
YONTMA TAŞ DEVRİ
Bu dönemde insanlar taşları yontarak ilk defa araç ve gereç yapmışlardır. Bu aletler savunma ve avlanma amacıyla yapılmıştır. İnsan doğanın asalağı durumundadır. Tüketici, avcı ve toplayıcıdır. Ekonomik etkinliklerden ötürü göçebe bir yaşam sürmüşlerdir Mağara duvarlarına hayvan resimleri yapmışlardır. Dönemin sonlarına doğru ateş denetim altına alınmıştır. (Ateş önce insanları soğuktan ve yırtıcı hayvanlardan korumuş, daha sonraki dönemlerde ise insanlığın gelişimine önemli katkılarda bulunmuştur. Toprak kapların yapımında madenlerin işlenmesinde olduğu gibi) Yontma Taş Devrinin sonlarına doğru buzullar çözülmüş, iklim yumuşamıştır.
CİLALI TAŞ DEVRİ
Bu dönemde alet yapımı gelişmiş sert ve düzgün aletler yapılmıştır. Taşın yanısıra ilk defa topraktan da araç gereçler yapılmıştır. (Toprakkaplar yapılmış, seramiksanatı ilerlemiştir.) İnsanlık için güzel bir dönemin başlangıcıdır. İnsan doğanın asalağı olmaktan kurtulmuş ilk defa üretim faaliyetlerini başlatmıştır. İlk defa tarım başlamış, hayat tarzı değişerek yerleşik yaşama geçilmiştir. Bunun sonucunda ilk köyler kurulmuş, hayvanlar evcilleştirilmiştir. Menhir ve Dolmen adı verilen anıtlar dikilmiştir. Bitki liflerinden elbiseler dikilmiştir.

MADEN DEVRİ

BAKIR DEVRİ
İşlemesi kolay olduğu için ilk kullanılan madenler bakır, altın ve gümüştür. Ancak doğada fazla bulunduğu için bakırdan daha fazla araç ve gereç yapılmış ve döneme damgasını vurmuştur.
TUNÇ DEVRİ
Bakır ve kalayın karışımından tunç elde edilmiş ve böylece daha sert dayanıklı araç gereçler yapılmıştır. Bu dönemde karasaban bulunmuş ve tarımda gelişim sağlanmıştır. Tüketim fazlası üretim elde edilmiş bu da ticaretin gelişmesini sağlamıştır. İlk şehir ve devlet yapıları kurulmuştur.
DEMİR DEVRİ
Demirin yüksek ısıda işlenebilmeye başlanması ile sanayide önemli gelişmeler sağlanmıştır. Ticaret hızlanmış ve dönemin sonlarına doğru yazı icat edilmiştir.

TARİH DEVİRLERİ

Tarih, yazının icadı ile başlayan zaman dilimi içerisinde devirlere ayrılırken, insanlık tarihini etkileyen büyük ve önemli olay ve buluşlara göre dört bölüme ayrılır.
İLK ÇAĞ
Yazının bulunmasıyla başlayıp (M.Ö. 4000-3500) Batı Roma İmparatorluğunun yıkılışına kadar sürer. En uzun süren çağ olarak bilinir.
ORTA ÇAĞ
Batı Roma İmparatorluğunun yıkılışından (476), İstanbul'un Türkler tarafından fethine kadar (1453) sürer.
YENİ ÇAĞ
İstanbul'un fethinden, 1453 tarihinde başlayıp, 1789 tarihli Fransız İhtilaline kadar sürer.
YAKIN ÇAĞ
1789 Fransız İhtilali ile başlayıp, günümüze kadar sürer.
Çin-Hint-İskit Medeniyetleri

ÇİN MEDENİYETİ SİYASİ TARİHİ
Çin'in tarihi Yontma Taş Devri'nde başlamıştır.
Şensi ve Kansu'da Türk kültürü etkili olmuştur.
Tunguz, Moğol, Türk ve Tibet kültürleri Çin'de etkili olmuştur.

ÇİN MEDENİYETİ KÜLTÜR VE UYGARLIK
Çin'de egemen olan dinlerin başında, Taoizm, Konfüçyüsçülük ve Budizm gelir. İpek üretimi sayesinde İpek yolu gelişti.
Çinliler Çin yazısını kullandılar.
M.Ö. XI' yy'da mürekkep kullandılar.
M.Ö. 105'li yıllarda kağıdı icat ettiler.
M.S. 650'de matbaayı kullandılar.

HİNT MEDENİYETİ SİYASİ TARİHİ
En eski medeniyetler İndus Medeniyetleri'dir. Hindistan'daki ilk medeniyet Sint Medeniyeti'dir.
İndus ve Ganj nehirleri verimliliği artıran etkendir.
Güçlü devletler oluşamamış, küçük prenslikler ortaya çıkmıştır.
Kast örgütünü Ariler kurmuştur.

HİNT MEDENİYETİ KÜLTÜR VE UYGARLIK
Eski Hint Medeniyeti'nde en önemli toplumsal kurum KAST Teşkilatı'ydı. Kast Teşkilatı beş bölümden oluşurdu.
1. Brahmanlar : Din adamları
2. Ksatriyalar : Askerler ve soylular
3. Vaysiyalar : Sanatkar, tüccar ve köylüler
4. Südralar : İşçiler
5. Paryalar

İSKİT MEDENİYETİ SİYASİ TARİHİ
İskitler, M.Ö. XI. yy. ile M.S. II. yy. arasında yaşamışlardır.
Göçebe-atlı kavimlerin en büyüğüdürler.
Diğer adları Sakalar olup, tarihte Önemli rol oynayan ilk Türk topluluğudur.
M.Ö. VII. Yüzyıllarda Tuna Nehri'ne ulaştılar.
İskitler, Yakut Türkleri'nin atalarıdır.

İSKİT MEDENİYETİ KÜLTÜR VE UYGARLIK
İskitler ölümden sonraki hayata inandıkları için ölülerini Kurgan olarak bilinen çadır mezarlara gömerlerdi.
İskitler, en eski Türk dini olan Şamanizme inanırlardı.
İskitlerin Asya'daki mücadeleleri Alper Tunga Destanı'nda anlatılmıştır

Mezopotamya Medeniyetleri

AKADLAR SİYASİ TARİHİ
Akadlar, Sami Soyundan gelir.
Başkent Akad olmak üzere, M.Ö. 2350 yılında Kral Sargon önderliğinde krallıklarını kurdular.
Kısa sürede tüm Mezopotamya'ya hakim olduktan sonra Sümer Medeniyeti'nin yayılmasını sağladılar.
Kral Sargon önderliğinde tarihteki ilk büyük imparatorluğu kurdular.
Akad Krallığı, M.Ö. 2150 tarihinde Uruk Krallığı tarafından yıkıldı.

AKADLAR KÜLTÜR VE UYGARLIK
Akadlar, Sümer Uygarlığı'nı devam ettirerek büyükbir imparatorluk kurdular.
Tarihte ilk kez daimi ordu kuranlar Akadlar olmuştur.

ASURLULAR SİYASİ TARİH
Asurlular, Sami ırkına mensuptur.
M.Ö. 2000'lerde Mezopotamya'ya geldiler.
Başkentleri en önemli ticari merkezleri Asur kentiydi.
Tüccar bir kavim olan Asurlular, en çok Anadolu'da ticaret yapmışlardır.
Asurluların varlığına M.Ö. 612'de Medler, Babilliler ve İskitler tarafından son verildi.

ASURLULAR KÜLTÜR VE UYGARLIK
Asurlular daha çok Anadolu'da yaptıkları ticaret ile tanınırlar.
Anadolu'da ticari koloniler kurdular.
Anadolu'da, Asur Pazar yerlerine KARUM denir.
Büyük bir askeri imparatorluk kurdular.
Güçlü orduları ve şiddetli kanunları vardı.
En ünlü tanrıları Asur'du.
Mezopotamya'da ölümden sonra hayat inancı olmadığından, anıt mezarlara hiç rastlanmaz.

BABİLLİLER SİYASİ TARİH
Sami soyundan gelen Amurrular'a Babilliler denir.
Başkent Babil olmak üzere M.Ö. XIX. yy'da Mezopotamya'nın en güçlü devletini kurdular.
Birinci Babil Devleti'ni M.Ö. 1594'te Hititler yıktı.
İkinci Babil Devleti'ni M.Ö. 539'da Persler yıktı.

BABİLLİLER KÜLTÜR VE UYGARLIK
Babilliler, Kral Hammurabi zamanında mutlak krallığa dayalı büyük bir imparatorluk kurdular.
Sümer Kralı Urukagina tarafından yazdırılan ilk kanunlardan sonra Mezopotamya'da bilinen diğer bir kanun ise Hammurabi Kanunları'dır.
Babilliler, astronomi çalışmaları yapmışlar, burçları bulmuşlar ve yılı 354 güne bölmüşlerdir.
Babillilere ait en önemli sanat eserleri şunlardı : Hammurabi Steli, Babil Kulesi ve Babil'in Asma Bahçeleri.

SÜMERLER SİYASİ TARİHİ
Mezopotamya'da kurulan ilk devlet Sümerler'dir.
Sümerlere ait en önemli şehirler, Lagaş, Uruk, Endu, Kalde ve Kaş'tı.
Sümerler, M.Ö. 1950'de Elamlar tarafından yıkıldı.
Çivi yazısını icat eden Sümerler böylelikle tarihi devirleri başlatmış oldular.

SÜMERLER KÜLTÜR VE UYGARLIK
Sümerler krallarına Patesi adını verirlerdi.
Yazı, tarihte ilk defa Sümerler tarafından kullanıldı.
Tarihte bilinen en eski kanunlarda Sümerler'e aittir.
Doğa güçlerine inanan Sümerler'de en ünlü tanrılar, Anu (Gök tanrısı), Enlil (Yeryüzü tanrısı), Enki (Okyanus tanrısı)'dır.
Sümerlerde en önemli sanat eserleri zigguratlardır.

Sümerler meydana getirdikleri yüksek uygarlık seviyesinde bilimde de ileri gitmişler bilim alanında şu çalışmaları yapmışlardır.
1. Ayı 30, yılı 360 gün olarak hesapladılar.
2. Gece ve gündüzü 12'şer saate böldüler.
3. Bir yılı 12 ay olarak hesapladılar.
4. Ay ve Güneş tutulmasını hesapladılar.
5. Aritmetik ve geometrinin temellerini attılar.
6. Çarpma ve bölme cetvellerini buldular.
7. Daireyi 360 dereceye böldüler.
İbrani-İran-Fenike Medeniyetleri

İBRANİ MEDENİYETİ SİYASİ TARİHİ
İbraniler Sami asıllı bir kavimdir.
M.Ö. XVII. yy'da Filistin'de ilk devletlerini kurdular.
İbrani Devleti, Hz. Süleyman zamanında İsrail Devleti ve Yahudi Devleti olmak üzere ikiye ayrıldılar.
Eski İsrail Devleti'ni Asurlular yıktı.
Eski Yahudi Devleti'ni, Babilliler yıktı.
1948'de İsrail Devleti yeniden kuruldu.

İBRANİ MEDENİYETİ KÜLTÜR VE UYGARLIK
Yahudiler, tek tanrılı din olan Museviliğe inandılar. Musevilik, sadece Yahudilere ait bir dindir.
İbranilere ait en önemli sanat eseri, Kudüs'teki Hz. Süleyman Tapınağı (Mescid-i Aksa)'dır.

İRAN MEDENİYETİ SİYASİ TARİHİ
İran Medeniyeti'ni, Medler ve Persler meydana getirdi.
Medleri M.Ö. 550'de Persler yıktı.
Persleri M.Ö. 330'da Büyük İskender yıktı.

İRAN MEDENİYETİ KÜLTÜR VE UYGARLIK
Devlet yönetiminde mutlak krallık vardı.
Kral, tanrı Ahuramazda'nın yeryüzündeki temsilcisi.
İranlılar Zerdüştlük dinine inandılar.

FENİKELİLER SİYASİ TARİH
Fenikeliler Sami asıllı bir kavimdir.
M.Ö. 2000 yılında devletlerini kurdular.
Toprakları tarıma elverişli olmadığı için deniz ticareti yaptılar.
Asurlular, Babilliler ve Persler tarafından yıkıldılar.

FENİKELİLER KÜLTÜR VE UYGARLIK
Fenikeliler daha çok deniz ticaretiyle uğraştılar. Deniz ticareti sonucunda bir çok koloni elde ettiler.
Kendilerine özgü 22 harflik bir Fenike Alfabesi kullandılar.
Ön Asya Uygarlığı'nı Ege Havzası'na taşıdılar.
Mısır Medeniyetleri

MISIR MEDENİYETİ SİYASİ TARİH
Eski Mısır'ın tarihi M.Ö. 3000 yıllarında başlar.
M.Ö. 333 yılında Büyük İskender'in Mısır'ı almasıyla son bulur.

MISIR MEDENİYETİ KÜLTÜR VE UYGARLIK
Mısır'da monarşik-bürokratik devlet yapısı vardı.
Devlet yönetiminde en tepede firavunlar bulunur, firavunlar tanrının oğlu sayılırdı.
Firavunlar tanrının oğlu olduğundan ilah-kral anlayışı görülürdü.
Vezirlik ilk kez Mısır'da görülmüştür.
Mısırlıların en önemli tanrıları Amon-Ra ve Ösiris'ti.
Mumyacılık ve tıp alanında ilerlemişlerdi.

24 harflik hiyeroglif denen bir resim yazısı kullanılmıştır.
Mısır bilimini Nil Nehri'nin hareketliliği etkilemiştir.
Yılı 365 gün ve 12 ay olarak hesapladılar.
Matematikte ve tıpta ileri gittiler.
Önemli sanat eserleri :
Piramitler
Amon Tapınağı
Beni Hasan Mezarları
Labirentler
Anadolu Medeniyetleri

HİTİTLER SİYASİ TARİH
Anadolu'da ilk devlet kuranlar Hattiler'dir.
Hattilerin başkenti Alacahöyük'tü.
Hititler M.Ö. 2000'lerde devletlerini kurdular. Hititlerin başkenti Hattuşaştır.
M.Ö. 1280'de Mısırlılarla savaştılar.
Mısır savaşı sonunda tarihte bilinen ilk antlaşma olan KADEŞ Antlaşması imzalandı.
Hititler, M.Ö. 1200'de Asurlular'ın ve Frigler'in saldırısı sonunda yıkıldı.

HİTİTLER KÜLTÜR VE UYGARLIK
Hititlerdekralın yetkileri pankuş meclisi ile sınırlandırıldı.
Hititler, anayasa ile taht kavgalarını engellediler.
Hititler'demerkezi krala Tabarna denirdi.
Kraldan sonra ana kraliçe Tavananna söz sahibiydi.
Hititlere ait en önemli sanat eserleri, Alacahöyükteki Sfenks, Yazlıkaya Kabartması ve İvriz Kabartması'dır.

Anadolu'da feodal bir tımar sistemi vardı. Hititler'in,güçlü orduları vardı.
Hititler, Asurlular'dan öğrendikleri çivi yazısını kullandılar.
Hititler hiyeroglif yazısı da kullandılar. Hititler'in tanrılar için yazdıkları yıllıklara Anal denir. Evliliği sözleşmeye dayandırıp aile hukuku meydana getirdiler.
Anadolu ekonomisi tarıma dayalıydı.
Hititler dokumacılıkta ilerlediler.
Hitit ülkesine Bin Tanrı İli denir.
Hititler'de öbür dünya inancı yaygın değildi.
Teşup ve karısı Hepat Hitit tanrılarıdır.

FRİGYALILAR SİYASİ TARİH
M.Ö. 750 Yıllarında kuruldu.
Başkenti Gordion, yani Yassıhöyüktü.
M.Ö. 676 yılında Kimmerler ve Lidyalıların saldırısı sonunda yıkıldı.

FRİGYALILAR KÜLTÜR VE UYGARLIK
Frigyalılar Kaya mimarisi, dokumacılık ve kilimcilikte ileri gittiler.
En önemli sanat eseri Midas Mezarı'dır.
Frigyalılar Fenike harf yazısını kullandılar
Tarımı koruyucu yasalar yaptılar.

LİDYALILAR SİYASİ TARİH
Lidya Devleti M.Ö. 687'de kuruldu.
Başkentleri Sart'tı.
M.Ö. 546 yılında Persler'in saldırısı sonunda yıkıldı.

LİDYALILAR KÜLTÜR VE UYGARLIK
Lidyalılar mimaride ileri gittiler.
Kuyumculuk ve heykelcilikte ilerlediler.
Paralı askerlerden oluşan bir ordu kurdular.
Fenike harf yazısını kullandılar.
Tarihte parayı ilk defa Lidyalılar kullandı.
Dünyanın en eski serbest pazar şehri Sart'ı kurdular.
Sart'tan başlayan ve Ninova'da biten Kral Yolu'nu yaptılar.
Kibele, Artemis, Zeus ve Apollo gibi Yunan tanrılarına taptılar.

İYONYALILAR SİYASİ TARİH
İyonya Devleti, Batı Anadolu'da Akalar tarafından kuruldu.
Batı Anadolu'da polis (Şehir devletleri) kurdular.
Bu polislerin en önemlileri Milet, Foça, Efes ve İzmir'dir.
M.Ö. VII. Yüzyılda Lidyalılar'ın ve Persler'in saldırısı sonunda yıkıldı.

İYONYALILAR KÜLTÜR VE UYGARLIK
İyonyalılar, önce monarşi ve oligarşi ile daha sonra demokrasi ile yönetildiler.
Zaman zaman tiran yönetimi de görüldü.
İyonyalılar daha çok dini mimaride ileri gittiler.
En önemli sanat eserleri, Artemis Tapınağı ve Apollo Tapınağı'dır.
Fenike harf yazısını kullandılar.
Özgür düşünce, demokrasi ve bilimde ileri gittiler.
Denizcilikle uğraştılar, koloniler kurdular.
İyonyalılarda, öbür dünya inancı yoktu.

URARTULAR SİYASİ TARİH
Urartu Devleti M.Ö. IX. Yüzyılda Hurriler tarafından kuruldu.
Başkentleri Tuşpa, yani bugünkü Van'dı.
M.Ö. 600 yılında,İskitler ve Medler'in saldırısı sonunda yıkıldı.

URARTULAR KÜLTÜR VE UYGARLIK
Mimaride oldukça ilerleyen Urartular, bir çok kale, bend ve kanal yaptılar.
Urartular'dan günümüze kadar gelen en önemli sanat eserleri, Van Kalesi, Çavuştepe Kalesi ve Altıntepe Kalesi'dir.
Urartular, çivi yazısını kullandılar.
Mezopotamya'nın aksine Anadolu'da ölümden sonra hayata inanış görüşmüştür.
Roma-Yunan-Helen Medeniyetleri

ROMA MEDENİYETİ SİYASİ TARİH
Roma şehir Devleti, M.Ö. 753'de Etrüskler tarafından kuruldu.
M.S. 395 yılında Batı Roma ve Doğu Roma olmak üzere ikiye ayrıldı.
Batı Roma İmparatorluğu, M.S. 476'da yıkıldı.
Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans), 1453'te Fatih Sultan Mehmet tarafından yıkıldı.
Krallık Devri (M.Ö. 753-M.Ö. 510)
Cumhuriyet Devri (M.Ö. 510-M.Ö. 27)
İmparatorluk Devri (M.Ö. 27-M.S. 395)
Bizans İmparatorluğunun yıkılması ile Orta Çağ bitti, Yeni Çağ başladı.

ROMA MEDENİYETİ KÜLTÜR VE UYGARLIK
Roma halkı üç gruba ayrılırdı. Bunlar :
Patriciler : Her türlü hakka sahip olanlar. (Yönetime katılabiliyor)
Plepler : Hiç bir siaysi hakkı olmayan çiftçi, köylü ve sanatkarlar.
Köleler : Ne siyasi ne de toplumsal hakka sahip.
Roma medeniyeti denince akla ilk gelen On İki levha Kanunları'dır.
Roma Medeniyeti'nden günümüze kalan en önemli sanat eserleri şunlardır :
Aspendos Tiaytrosu (Antalya)
Ogust Mabedi (Ankara)
Elmadağ Su Yolu (Ankara)
Roma Hamamı (Ankara)
Bozdoğan Kemeri (İstanbul)
Çemberlitaş (İstanbul)

YUNAN MEDENİYETİ SİYASİ TARİH
Ege medeniyetini meydana getiren medeniyetler şunlardır. Yunan medeniyeti, Makedonya Medeniyeti, Trakya Medeniyeti, Anadolu Medeniyeti, Girit Medeniyeti ve Rodos Medeniyeti. Yunan Medeniyeti, M.Ö. 1200 yılında Dorlar tarafından kuruldu.
Yunan Medeniyeti denince akla Polis (şehir devletleri) gelir.
Yunan Medeniyeti'ne ait en önemli polisler şunlardır. Atina, Isparta, Korint, Tebai, Larissa, Magara.

YUNAN MEDENİYETİ KÜLTÜR VE UYGARLIK
Tarihte bilinen ilk demokrasi denemeleri Yunanistan'da görülür.
Yunanistan!da sınıf farkını ortadan kaldırmak için Drakon, Solon ve Kleistenes Kanunları ortaya çıkmıştır. Yunanistan'da felsefenin öncülerinden Sokrates, Platon, Aristotales ve Thukidides yetişmiştir.
Eski Yunan'da sanat alanında heykelciliğe önem verilmiştir.

HELEN MEDENİYETİ SİYASİ TARİH
Makedonya kralı Büyük İskender, M.Ö. IV. yy.'da Doğu'ya bir sefer yaptı.
Bu sefer sonunda Hellenizm Uygarlığı doğdu.
Helen Medeniyeti'ne ait en önemli kültür merkezleri İskenderiye ve Antakya'dır.

HELEN MEDENİYETİ KÜLTÜR VE UYGARLIK
Helen Medeniyeti'nde daha çok pozitif bilimlerde ilerleme görülmüştür.
Helen Medeniyeti'nden günümüze kalan en önemli sanat eserleri, Zeus sunağı ve İskender Lahiti'dir.
 
ziberkan Çevrimdışı

ziberkan

Super Moderator
İslam Tarihi, İslamiyet Öncesi ve Sonrası Türk Tarihi

İslamiyet'ten Önce Orta Asya'da Kurulan Türk Devletleri



Türkler'in İlk Ana Yurdu

Türkler'in ilk ana yurdu Orat Asya'da; Batı'da Hazar Denizi'nden Doğu'da Kingan Dağları'na, Kuzey'de Altay Dağları'ndan Güney'de Hindukuş ve Karanlık Dağları'na kadar uzanan bölgedir.

Bu bölge, coğrafi yapısı ve iklim şartlarının da elverişli olması nedeniyle Türkler tarafından Ana Yurt olarak tercih edilmiştir.

Göçebe kültürünün sonucunda şu durum ortaya çıkmıştır.

Merkezi yapı güçlenememiş,

Teşkilatçı özellik gelişememiş,

Mimari ve şehircilik ortaya çıkmamış,

Ekonomi, hayvancılığa dayalı kalmış,

Askeri yapıysa gelişmiştir.





Türkler'in Orta Asya'dan Göç Etmenlerinin Nedenleri :

Topraklarının tarıma elverişsiz olması,

Hayvanlar için otlakların yetersiz olması,

İklim koşullarının değişmesi nedeniyle kuraklık ve şiddetli kış yaşanması,

Türk boyları ve yabancı kavimlerle yapılan mücadelelerdir.





Asya Hun (Büyük Hun) Devleti

Merkez Ötügen olmak üzere Orhun ve Selenga nehirleri çevresinde kuruldu.

Tarihte bilinen ilk Türk devletidir. Devletin kurucusu ve ilk hükümdarı Teoman'dır.

Çinlilere karşı seferler yaptılar, Çinliler de bu seferleri durdurmak için Çin Seddi'ni yapmak zorunda kalmışlardır.

Teoman'ın oğlu Meta Han döneminde; diğer Türk devletlerine de örnek olacak "onluk sistem"e dayalı ilk düzenli Türk ordusu kuruldu.

Asya Hun Devleti'nin Yıkılışı

Mete Han'ın ölümünden sonra oğulları ülkeyi iyi yönetemediler.

Çin entrikaları ve bu devletle yapılan savaşlar ülkeyi zayıflattı.

İpek Yolu'nun Çin kontolüne geçmesi nedeniyle Hun ekonomisi bozuldu.

Artan Çin baskısı nedeniyle ülke iyice zayıflayarak Doğu ve Batı olarak ikiye ayrıldı.





Kavimler Göçü :

Çin baskısından kaçan Kuzey Hunları, M.S. 375'de Batı'ya göç etmeye başladılar. Hun göçleri sonunda Karadeniz'in Kuzeyi'ndeki Germen kavimleri Batı'ya göç etti. Doğu Germen kavimlerinin göçü sonucunda , Roma İmaparatorluğu, M.S. 395 tarihinde, Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrıldı.

UYARI : Avrupa'ya ve Anadolu'ya ilk Türk akını bu dönemde düzenlenmiştir. Bu akınlar Anadolu'ya yerleşme ve yurt edinme amacı taşımamaktadır.





Avrupa Hun Devleti

M.S. 400'lerde başkent Etzelburg olmak üzere Avrupa Hun Devleti kuruldu. Bu sırada Hun hükümdarı Balamir'di.

Avrupa Hunları'nın en ünlü hükümdarı Attila'dır.

Attila, 447 yılında büyük bir ordu ile Doğu Roma (Bizans) üzerine yürüdü ve onları vergiye bağladı.

451 yılında Batı Roma İmparatorluğu üzerine ve 452 yılında da İtalya üzerien iki büyük sefer yaptı.





Göktürk Devleti

552'de Avarlar'a karşı isyan ederek, Bumin Kağan önderliğinde Ötügen merkez olmak üzere kuruldu.

Tarihte Türk ismini devlet isimlerinde kullanan ilk topluluktur.

Bumin Kağan'ın yerine geçen Mukan Kağan zamanında devlet en parlak dönemini yaşadı.

İstemi Yabgu döneminde Bizans ile Sasani Devleti'ne karşı büyük mücadeleler yapıldı.

Göktürk Devleti, Çin entrikaları sonucu, 582 yılında Doğu ve Batı Göktürkler olarak ikiye ayrıldı.

UYARI : Bu dönemde İpek Yolu, Göktürk, Sasani ve Bizans Devletleri'ni karşı karşıya getirmiştir. İlk Türk-Bizans ittifakı Sasaniler'e karşı bu dönemde olmuştur (571). Hedef doğu-batı ticaretini ele geçirmektir.





II. Göktürk (Kutluk) Devleti

682 yılında Kutluk Kağan önderliğinde kuruldu.

Ünlü hükümdarları Bilge Kağan döneminde, vezirleri Kültigin ve Tonyukuk ile birlikte, en parlak dönemlerini yaşadılar.

Bilge Kağan'ın ölümünden sonra zayıflayarak Basmil, Karluk ve Uygurlar'ın isyanı sonucu yıkıldılar.

UYARI : Türk tarihinin ve Türk edebiyatının ilk yazılı kaynağı olarak kabul edilen Orhun yazıtları bu dönemde yazılmıştır. Bu yazıtlarda Göktürk Tarihi ve Türk Uygarlığı hakkında önemli bilgiler verilmektedir.





Uygur Devleti

Yerleşik yaşamı benimseyen ilk Türk topluluğudur.

Budizm ve Maniheizm'i benimsediler.

Çin'den sonra matbaayı geliştirerek ikinci kez kullanılan ve hareketli harfleri icat ettiler.

840 yılında Kırgız Türkleri tarafından yıkıldılar.

UYARI : Budizm ve Maniheizm Uygurların hem mimari alanında hem de savaşçı özelliklerini kaybetmelerinde etkili olmuştur.

Kırgızlar, Uygurları yıkarak Türk yurdunun Moğollar'ın eline geçmesine neden olmuşlardır. Bu yüzden Türk tarihinde olumsuz anılmışlardır.





Avarlar

En ünlü hükümdarları Bayan Kağan döneminde Doğu Roam İmparatorluğu üzerien bir çok sefer yaptılar.

Sasanilerle birleşerek ilk defa İstanbul'u kuşattılar fakat ele geçiremediler.

Hristiyanlığı kabul eden Türk topluluklarındandırlar.

istanbul'u ikinci defa kuşattılar fakat bundaki başarısızlıkları zayıflamalarına sebep oldu ve 805 yılında Franklar'ın saldırısı sonucunda yıkıldılar.

UYARI : İslamiyet'i kabul eden boylar bugünkü Kazan Türklerinin temelini oluşturur.





Bulgarlar

Orta Asya'dan ve Oğuzlar'dan koparak Batı'ya göç eden kabilelerin birleşmesiyle oluştular.

Bir kısım Bulgar Türkleri Volga Nehri çevresine gelerek İdil (Volga) Bulgar Devleti'ni kurdular. Bu devlet 1236 yılında Altın Ordu Devleti tarafından yıkıldı.

Türk boylarına gelen diğer Bulgar Türkleri burada Tuna Bulgar Devleti'ni kurdular. Tuna Bulgarları zamanla Slavlaşarak ve IX. yüzyılda da Hristiyanlığı kabul ederek tarih sahnesinden silindiler.





Hazarlar

Hazar Türkleri tarafından Karadeniz'in kuzeyi ile Kafkaysa arasında kuruldu.

Hz. Ömer ve Hz. Osman zamanında İslam ordusu ile mücadele ettiler.

Hazar Türkleri, Museviliği kabul eden ilk Türk topluluğu olduklarından İslamiyet'in Avrupa'da yayılmamasında etkili oldular.

UYARI : Museviliği daha çok merkez yönetiminde bulunanlar kabul etmişlerdir. Halk arasında ise daha çok Hristiyanlık, Müslümanlık ve Şamanizm görülür.





Macarlar

Macar boyları Peçenek baskısı sonunda bugünkü Macaristan'a yerleştiler.

Avrupa'nın batısına ve güneyine akınlar yaptılar.

995 yılında Germen Kralı'nın karşı akını sonucunda büyük yenilgi aldılar.

Bu tarihten itibaren yavaş yavaş Hristiyanlaşarak kültürel özelliklerini kaybettiler.

UYARI : Macarlar, Hristiyanlığın Katolik mezhebini benimseyen tek Türk boyudur. Dinlerindeki değişim devlet yapılarına yansımış, boylar birliğine dayalı siyasi yapıdan, krallık sistemine dayalı bir yapıya geçmişlerdir.

macarlar aynı zamanda, Germenlerin Balkanlara inmesi ve Balkanlardaki Slavlarla kuzeydeki Slavların birleşmesini engellemişlerdir.





Peçenekler

Göktürk ve Uygur hakimiyetinde yaşadıktan sonra, X. yüzyılda Batı'ya göç ettiler. Macar ve Rus tarihinde etkili oldular.

XI. yüzyılda Hristiyanlığı kabul ettiler.

Malazgirt Savaşı'nda Oğuzlarla birlikte Bizans ordusuda yer aldılar.

1091 'de Kıpçaklarla yaptıkları bir savaşta yenildiler ve giderek dağıldılar.

UYARI: Peçenekler, Bizans ordusunda ücretli asker olarak görev almıştır. Bizans, Peçenekler'in bazılarını da Anadolu'ya yerleştirmiştir.





Kıpçaklar (Kumanlar)

Kıpçaklar, XI. yüzyılın başlarında Moğollar'ın baskısıyla Orta Asya'dan göç ederek Doğu Avrupa'ya geldiler.

Ruslarla büyük mücadeleler sonucunda Ruslar'ın Karadeniz'e inmelerini engellediler.

Zamanla ortadan kalktılar.

UYARI : Kıpçakların Seyhun Irmağı boylarında Oğuzlarla yaptıkları savaşlar, Dede Korkut Hikayeleri'ne konu olmuştur.





Oğuzlar

Oğuzlar başta Selçuklu ve Osmanlı olmak üzere daha bir çok Türk devletinin kurucuları olarak bilinirler.

Göktürk Devleti yıkıldıktan sonra Uygurların hakimiyeti altına girdiler.

Uygurların yıkılmasından sonra başkent Yenikent olmak üzere devlet kurdular.

Malazgirt Savaşı'nda, Bizans ordusunda yer aldılar.

UYARI : Oğuzların tarihte büyük devletlerin kuruluşunda etkili olmaları Türk toplulukları içinde en önemli boy kabul edilmelerine neden olmuştur. Türk toplulukları içinde İslamiyet'i kabul eden Oğuzlara "Türkmen" denilmiştir.

Uzların bir kısmı Hristiyanlığı kabul ederek Hristiyanlaşmışlar, Kafkasya'nın güneyine inen diğer bir kısmı ise İslamiyet'i kabul ederek Müslümanlaşmışlardır.





Türgeş Devleti

I. ve II. Göktürk Devletleri hakimiyetinde yaşadıktan sonra VII. yüzyılda Balasagun merkez olmak üzere devletlerini kurdular.

Sulu Kağan önderliğinde Emevilerle uzun yıllar mücadele ettiler.

Yerleşik yaşamı benimsediler ve tarihte parayı kullanan ilk Türk topluluğu oldular.

766 yılında Karluklar tarafından hakimiyetlerine son verildi.

UYARI: İslamiyet'in Orta Asya'da yayılmasını bir süre engellemişler böylece Orta Asya Türkleri'nin Araplaşmasını önlemişlerdir.





Karluklar

VI. yüzyılda Doğu Göktürk Devleti'ne bağlı olarak, Altay Dağları'nın batısında Kara İrtiş Nehri boylarında yaşadılar.

Talas Savaşı'nde Müslümanlar'ın tarafını tutarak Orat Asya'nın Çinlileşmemesinde önemli rol oynadılar.

Talas Savaşı'ndan sonra İslamiyet'i kabul ederek Müslüman olan ilk Türk boylarından biri oldular.





Sabirler

Ural Dağları'nın Güneyineve Kuzey Kafkasya'ya yerleştiler.

VI. yüzyıldan itibaren Doğu Avrupa'ya kadar inerek bu bölgedeki Bizans ve Sasani Devleti ile mücadele ettiler.

557 yılında Avarlarla yaptıkları savaşta yenilip, bu tarihten itibaren gittikçe zayıflayarak tarih sahnesinden silindiler.

Sibirya bölgesi, Sibirlerin bu bölgede yaşamalarından dolayı bu adı almıştır.



İlk Türk Devletlerinde Kültür ve Uygarlık



Devlet Yönetimi



Uygurlar dışında bütün Türk Devletleri göçebe devlet şeklinde yaşamışlardır.

Aileler obaları, obalar boyları, boylar ise budunları meydana getirirdi.

Devlet, hanedanın ortak malı kabul edilirdi.

Hakanın yetkileri "Kurultay" denilen danışma meclisi ile sınırlandırılmıştı.

UYARI : Bu durum Türk devletlerinde taht mücadelelerine sebep olmuştur. Bu yüzden Türk devletleri çok kısa sürelerde yıkılmıştır. Devlet kuzey-güney, doğu-batı, sağ-sol olmak üzere ikiye ayrılırdı. Sağı hükümdarlar yönetirdi. Senede iki kez toplanan Kurultay adı verilen bir meclis vardır. Boy beylerinden oluşurdu. Önemli kararlar alınırdı.

Kurultay, Türklerde askeri yapıda demokrasinin olduğunu gösterir.





Hukuk



İslamiyet öncesinde kurulan Türk devletlerinde yazılı hukuk kurallarına rastlanmaz.

Genelde, sosyal hayatı düzenleyen sözlü hukuk kuralları yani töreler baskındır.

Devlet yapısında töreyi uygulayan adalet teşkilatının başı hükümdardır.

Töre hükümleri ile çok ağır cezalar verildiği görülmüştür.





Ordu



İlk Türk devletlerinde kadın-erkek her Türk asker sayılırdı.

İlk düzenli Türk ordusu Asya Hun İmparatoru Mete Han tarafından kuruldu.

Ordunun başında başbuğ denilen başkomutan bulunurdu.

Türkler savaşlarda en çok sahte ricat denilen geri çekilme taktiğini uygulayarak başarılı oldular.

UYARI : Mete Han tarafından kurulan ordu, Türk Kara Kuvvetleri'nin temeli olarak kabul edilmiş ve Çin, Moğol, İran, Bizans ve Roma'yı da etkilemiştir.





Din



Tek bir tanrının varlığına inanılmış, Tanrı'ya "tengri" adı verilmişti.

Bu tanrı Gök tanrı olarak da bilinmekteydi.

Doğa da bir takım gizli güçlere inanılırdı.

Şamanizm yani iyi ruh ile kötü ruhun varlığına inanılan bir inançta yaygındı.

Öldükten sonra yaşama inanç vardı.

UYARI : İslamiyet öncesi Türklerde görülen tek Tanrı inancı, İslamiyet'in kabul edilmesinde etkili olmuştur. Bu Türklerde öldükten sonra yaşama inanılır, mezarlara Balbal'lar dikilirdi. (Balbal, öldürülen düşman sayısı kadar dikilirdi.)





Ekonomik Hayat



Bozkır kültürünün bir sonucu olarak göçebe ve yarı göçebe bir hayat sürmüşlerdir.

Göçebe hayatın bir sonucu olarak hayvancılık zorunlu geçim kaynağı olmuştur.

Bununla birlikte balıkçılık, tarım ve yağmacılık da ekonomik hayatta önemli yer almıştır.





Dil ve Edebiyat



Türklerde görülen en eski dil Göktürkçe ve alfabe olarak da Göktürk alfabesidir.

VII. yüzyılda Göktürkler tarafından Göktürk alfabesi ile yazılan Orhun kitabeleri bilinen en eski Türk yazıtları olarak kabul edilir.

Uygurlar da Uygur alfabesini kullanmışlar ayrıca hareketli harfleri bulmuş ve matbaayı kullanmışlardır.





Bilim ve Sanat



Oniki hayvanlı Türk takvimini meydana getirmişlerdir.

Bilim adamlarından meydana gelen ve Keneş Meclisi adı verilen bir meclisi meydana getirmişlerdir.

Göçebe hayat sürdükleri için taşınabilir sanat eserleri olarak kemer, kılıç, at koşumu gibi el sanatları ile uğraşmışlardır.

Uygurlar döneminde Maniheist mabetler yapılmış, mezar anıtları ve saray yapılarına da rastlanmıştır.



İslamiyet'in Doğuşu



Dünyanın Durumu



Arap Yarımadası'nın kuzeyinde Bizans İmparatorluğu, Doğu'da Sasani Devleti, Mısır'da Romalılar, Orta Asya'da Göktürk Devleti, Avrupa'da Kavimler Göçü sonrasında Batı Roma İmparatorluğu yıkılmıştı.





Arap Yarımadası'nın Durumu



Arap yarımadası; Uzak Doğu, Afrika ve Akdeniz ülkeleri arasındaki ticaret yolu üzerinde köprü görevi yapmaktaydı.

En yaygın din çok tanrılı putperestlikti.

Bu dinin en büyük putları olan Lat, Menat, Hubel ve Uzza, Hz. İbrahim'in yapmış olduğu Kabe'de bulunmaktaydı.

Arap Yarımadası'nın en önemli bölgesi; Mekke ve Medine'nin de içinde bulunduğu Hicaz bölgesiydi.

Mekke'ye V. yüzyıldan itibaren Hz. İsmail soyundan gelen Kureyş Kabilesi hakimdi.



Hz. Muhammed Dönemi



Hz. Muhammed'in Doğuşundan İlk Vahye



Hz. Muhammed 570 yılında Mekke'de dünyaya geldi.

25 yaşında Hz. Hatice ile evlendi.

610 yılında Hz. Cebrail, kendisine Kur'an-ı Kerim'in ilk ayetlerini getirdi.

Ona ilk inananlar, eşi Hz. Hatice, amcasının oğlu Ali, Mekke'li tüccarlardan Ebubekir ve azat ettiği kölesi Zeyd'di.

621'de Medine'li 12 Müslüman Hz. Muhammed'e biat etti.





Hicret



622 yılında Mekke'li Müslümanlar artan baskıdan kurtulmak ve İslamiyet'i yaymak amacıyla Mekke'den Medine'ye göç ettiler.

Medine'liler de Akabe Biat'ından sonra Müslümanlar'ı kendi şehirlerine çağırmışlardı.

Hicret sonunda İslamiyet daha güvenli bir ortamda yayılma olanağı buldu.

Hicret sonunda Medine halkı üç gruba ayrıldı: Muhacirler, Ensar ve Yahudiler.

Siyasi ve askeri bakımdan Hz. Muhammed'in liderliği kabul edildi.





Hz. Muhammed'in Savaşları



Bedir



Bedir savaşı Medineli Müslümanlarla Mekkeliler arasında yapılan ilk savaştır.

624 yılında Bedir Kuyusu çevresinde yapılmıştır.

Savaş Müslümanlar'ın zaferi ile sonuçlandı.

Savaş sonunda, diğer İslam Devletleri içinde örnek oluşturacak ganimet paylaşma geleneği başladı.

Savaşta ele geçirilen Mekkeli esirler, Müslümanlar'a okuma yazma öğretme koşuluyla serbest bırakıldı.

Bedir Zaferi ile birlikte bedir Kuyuları ve Şam ticaret yolu Müslümanlar'ın eline geçti.





Uhud



Bedir Savaşı'nın Müslümanlar'ın zaferi ile bitmesi üzerine Ebu Süfyan komutasındaki Mekkeliler, Bedir Savaşı'nın intikamını almak amacıyla 625 yılında Medine üzerine yürüdü.

700 kişiden olaşan İslam ordusu da Uhud Dağı'nın olduğu yere geldi ve bu dağın eteklerine okçular yerleştirip savaşa başlandı.

Savaşı tam Müslümanlar kazanmak üzereyken, okçuların yerlerini terketmeleri ile savaşın kaderi Müslümanlar'ın aleyhine değişti ve islam ordusu ilk yenilgisini almış oldu.



UYARI : Bu savaşın sonucu İslamiyet'in yayılmasına engel olmadı. Müslümanlar Uhud Savaşı'nda yenilmesine rağmen İslamiyet yayılmasını devam ettirmişti. Hz. Muhammed, Mekke ve Medine arasında yaşayan kabilelerle iyi geçinerek Mekke'yi siyasi açıdan yalnız bırakma politikası izlemiştir.





Hendek



Mekkeliler Uhud galibiyeti ile istedikleri sonuca ulaşamamış, İslamiyet'in hızla yayılmasını önleyememişlerdi.

İslamiyet'i tamamen yok etmek isteyen Mekkeliler, Ebu Süfyan komutasında yeni bir orduyla, 627 yılında Medine üzerine yürüdüler.

İran'lı Salman-ı Farisi'nin önerisi üzerine şehrin etrafına hendek kazıldı.

Mekkeliler alışık olmadıkları bu savunma tekniği karşısında geri dönmek zorunda kaldılar.

Hendek Savaşı Mekkeliler'in, Müslümanlar üzerine son saldırısı oldu. Bu savaştan sonra Müslümanlar saldırı gücü elde ederken Mekkeli müşrikler savunmaya çekildiler.





Hudeybiye Barışı



Müslümanlar hac vazifesini yerie getirmek amacıyla 1500 kişiyle Mekke'ye doğru yola çıktı.

Hudeybiye Kuyusu'na gelindiğinde Mekkelilerle bir antlaşma yapıldı. Bu antlaşmaya göre;

1. Taraflar birbirleri ile 10 yıl süreyle savaşmayacaklar,

2. Arap kabileleri istedikleri tarafa geçebilecekler ancak iki taraf da kendisine bağlı olan kabileye askeri yardımda bulunmayacak,

3. Velisinin izni olmayan Mekkeli bir genç, İslamiyet'i kabul etmesi halinde Medine'ye alınmayacak fakat Müslümanlar'dan Mekke tarafına geçen olursa kabul edilecek,

4. Müslümanlar hac ziyaretini ertesi yıl da yerine getirebileceklerdi.





Hayber'in Fethi



Hz. Muhammed, 629 yılında Şam kervan yolu üzerinde bulunan Yahudi yerleşim yeri olan Hayber Kalesi'ne sefer düzenledi.

Hayber'de bulunan Yahudilerin Şam ticaret yolunda Müslüman ticaret kervanlarına zrar vermesi ve Yahudilerin Mekkelileri kışkırtarak Hendek Savaşı'na sebep olmaları nedeniyle kale kuşatıldı.

Kale kısa sürede Müslümanlar'ın eline geçti ve Şam ticaret yolunun güvenliği sağlanmış oldu.

Bu fetih sonunda Yahudilerden ilk defa haraç vergisi alındı.



UYARI : Bu fetihten sonra Arabistan Yarımadası'nda Müslümanlar'a olumsuz etkide bulunabilecek önemli Yahudi yerleşim bölgesi kalmadı.

Hayber, Müslümanlar'ın fethettiği ilk yerdir. Böylece İslam Devleti'nde fetih politikası başlamıştır.





Mu'te Seferi



İslamiyet'in ilk yıllarında İslamiyet'e davet edilen Gassaniler, bu davet için gönderilen elçiyi öldürmüşlerdi.

629 yılında bir Müslüman keşif kolu Gassanilerce pusuya düşürülüp öldürülmüştü.

Hz. Muhammed, Gassaniler üzerine kalabalık bir ordu gönderdi.

İslam ordusu Lut Gölü'nün güneyinde Gassaniler'i himaye eden Bizans ordusu ile çarpıştı, savaş Müslümanlar'ın aleyhine sonuçlandı.



UYARI : Gassaniler Bizans'la sınır komşusuydu. Gassaniler bu yüzden Bizans'ın etkisinde kaldıkları için Hristiyanlığı kabul etmişlerdir. Mu'te Savaşı Müslümanlarla Bizans ordusu arasında yapılan ilk savaş olarak kabul edilmektedir.





Mekke'nin Fethi



Hz. Muhammed, 630 ylında büyük bir ordu ile Mekke üzerine yürüdü.

Mekke üzerien yürümesinin sebebi Mekkeliler'in Hudeybiye Barış Antlaşması'nın maddelerini ihlal etmesiydi.

Mekkeliler Hz. Muhammed'e karşı koyamayacaklarını anlayınca, Müslümanlar önemli bir direnişle karşılaşmadan şehre girdi.

Hz. Muhammed Kabe'ye gelerek bütün putları kırdırdı.

Fetih'ten sonra Mekkeliler kitleler halinde İslamiyet'i kabul etti.





Huneyn Savaşı



Mekke'nin fethinden sonra civardaki bazı putperest kabileler, başta Havazin Kabilesi olmak üzere Mekke'yi geri almak için 630 yılında Huneyn denilen yerde toplanmaya başlamışlardı.

Hz. Muhammed büyük bir ordu ile Huneyn Vadisi'ne yürüdü.

Yapılan savaşta İslam ordusu zafer kazandı.

Bu savaşta putperestlere Taif kenti yardım etmişti.



UYARI : Huneyn Savaşı ile Arap Yarımadası'ndaki son putperest tehlike önlendi.





Taif Seferi



Huneyn Savaşı'nda Taifliler'in putperestlere yardım etmesi üzerine, Hz. Muhammed 630 yılında Taif üzerine bir sefer düzenledi.

Müslümanlar Taif Kenti'ni kuşattılar, fakat surlarla çevrili kenti alamadılar.

Ertesi yıl Taifliler elçi göndererek İslamiyet'i kabul ettiler.



UYARI : Böylece, Hz. Muhammed döneminde Hicaz tamamen Müslümanlaştı.





Tebük Seferi



Bizans İmparatoru Heraklius'un Arabistan üzerine büyük bir sefer yapacağı haberinin alınması üzerine,

Hz. Muhammed 631 yılında 30.000 kişilik bir ordu ile Bizanslıları durdurmak için yola çıktı.

Tebük denilen yere gelindiğinde haberin asılsız olduğu anlaşıldı.

Tebük seferi sırasında, bölgedeki bir çok Arap kabilesi İslamiyet'i kabul ettiği için, sefer Müslümanlar açısından faydalı oldu.



UYARI : Tebük Seferi ile Gassaniler'in Müslüman olması ve Suriye fetihleri için ortam hazırlamıştır.





Veda Haccı ve Hz. Muhammed'in Son Yılları



Hz. Muhammed 632 tarihinde hac görevini yerine getirmek için 125 bin kişilik bir toplulukla Mekke'ye geldi.

peygamber Müslümanlar'a Kur'an'ın tamamlandığını bildirdi.

Hz. Muhammed'in bu haccına "Veda Haccı", okuduğu hutbeye de "Veda Hutbesi" denir. Hutbede, Peygamber insanlara Allah'tan başka ilah olmadığını, kadınlara ve kölelere iyi muamele edilmesini, Cahiliye Devri'nden kalma kan davalarından vazgeçilmesini söyledi.

Hz Muhammed Medine'ye döndükten sonra hastalanarak 8 Haziran 632'de 63 yaşında vefat etti.

Arap Yarımadası'nda putperestliksona ermiş İslamiyet yayılmış, siyasal birlik sağlanmış, İslam Devleti'nin temelleri de atılmıştı.



Dört Halife Dönemi



Hz. Ebubekir Dönemi



Hz. Muhammed'in ölümü üzerine Hz. Ebubekir 632 yılında halife seçildi.

Bu arada Arabistan'da bazı kabileler dinden dönmüş,Yemen'de de yalacı peygamberler ortaya çıkmıştı.

Halid Bin Velid komutasındaki İslma ordusu Yemen'e gönderilerek yalancı peygamberler ortadan kaldırıldı.

Başka bir İslam ordusu Irak ve Suriye üzerine gönderildi.

634 yılında yapılan Yermuk Savaşı ile Bizans orduları yenildi ve Suriye kapıları Müslümanlar'a açıldı.

Hz. Ebubekirdöndeminde Kur'an-ı Kerim'in ayetleri toplandı ve bir kitap haline getirildi.

Hz. Ebubekir 634 yılında hastalandı ve 63 yaşında vefat etti.



UYARI : Hz. Muhammed'in yaymış olduğu İslamiyet, Hz. Ebubekir döneminde iyice kökleşmiştir.





Hz. Ömer Dönemi



Hz. Ebubekir'in vefatı üzerine 634 yılında Hz. Ömer halife seçildi.

635 yılında yapılan Ecnadin Savaşı sonunda İslam orduları galip geldi ve Suriye Müslümanlar'ın denetimine girdi.



UYARI : Bu savaşla İran yolu Müslümanlar'a açıldı.



Suriye'nin yanı sıra Filistin ve Kudüs de denetim altına alındı.



UYARI : Suriye'nin denetim altına alınması ile birlikte İslam dünyası Anadolu ile komşu olmuştur.



632 yılında Amr İbn-ül As komutasındaki islam ordusu, Bizans'ın elinde bulunan Mısır'ı fethetti.



UYARI : Mısır'ın alınması ile İslamiyet ilk defa Kuzey Afrika'da yayılmaya başladı. Böylece, Bizans İmparatorluğu'nun Kuzey Afrika'daki egemenliği sarsıldı.



634 yılında Ebu Ubeyde komutasındaki İslam ordusu Köprü Savaşı'nda Sasanilere yenildi. Sa'd Bin Ebi Vakkas komutasında yeni bir ordu , 636 yılında Kadisiye Savaşı'nda Sasani ordusunu yendi ve bütün Irak'ı ele geçirdi.



UYARI : Bu dönemde, Suriye, Filistin ve Kudüs'ün Müslümanlar tarafından alınması ile Bizans'ın Orta Doğu'daki varlığı sona erdi.



Sasani ordusu, 642 yılında yapılan Nihavend Savaşı ile tekrar yenildi. Bu savaş ile Sasani Devleti sona erdi.



Hz. Ömer Dönemindeki Teşkilatlanma Çalışmaları



Hz. Ömer zamanında bir çok fetihler yapıldığı için devlette teşkilatlanmaya olan ihtiyaç arttı.

Teşkilatlanmada Sasani ve Bizans etkisi görülür.

Mali ve askeri özellik taşıyan ilk "divan örgütü" kuruldu.

Fethedilen yerler, ilk defa yönetim birimlerine ayrıldı.

Adli teşkilatlanmaya önem verildi.

İslam Devleti'nde ilk kadı bu dönemde atandı.

Hicri takvim düzenlendi.





Hz. Osman Dönemi



Hz. Ömer'in ölümü üzerine 644 tarihinde, Emevi soyundan Hz. Osman halife seçildi.

Abdullah Bin Sa'd komutasında İslam ordusu Tunus bölgesini aldı.

Suriye valisi Muaviye, 649 yılında Kıbrıs, Rodos ve Girit'i fethetti.

Azerbaycan'ın fethi tamamlandı.

Trablusgarp, Tunus, Horasan ve Harezm ele geçirildi.

Kur'an-ı Kerim çoğaltıldı.



UYARI : Bu, Kur'an-ın değişmeden günümüze kadar gelmesini sağladı.



Hz. Osman Emevi kökenli olduğu için kendi sülalesinden olan kişileri devlet içinde önemli mevkilere getirdi.



UYARI : Bu durum İslam dünyasında ileride ortaya çıkacak ayrılıklar için zemin oluşturmuştur.



Hz. Osman, 656 yılında bir ayaklanma sırasında öldürüldü.





Hz. Ali Dönemi



Hz. Osman'ın ölümü üzerine Hz. Muhammed'in damadı ve amcası Ebu Talib'in oğlu olan Hz. Ali halife seçildi. Hz. Ali'nin halifeliği Emeviler sülalesinin hoşuna gitmedi.

656 yılında iki taraf Kufe şehri yakınlarında bir araya geldi.

Yapılan savaşta Hz. Ali galip geldi.



UYARI :Bu olaydan sonra Hz. Ali güvenlik gerekçesiyle devletin merkezini Kufe'ye taşıdı. Böylece, İslam Devleti'nin merkezi ilk defa değişti.



Hz. Ali, 657 yılında Muaviye'nin üzerine yürüdü.

Sıffin Savaşı'ndea Muaviye'nin hile yapması üzerine sonuç alınamadı ve hakeme başvuruldu.



UYARI : Bu savaş Müslümanlar arasında yapılan ilk savaştır.



Hakem Olayı



Sıffin Savaşı'nda bir sonuç alınamayınca taraflar, iki taraftan da seçilecek birer hakemin kararına başvurmayı gerekli gördü.

Hz. Ali'nin hakemi Ebu Musa el-Eş'ari, Muaviye'nin hakemi ise Amr İbn-ül As oldu.

Hakemler Muaviye'nin entrikası sonucu onu halife seçti.

Müslümanlar üç gruba ayrıldı.

1. Hz. Ali taraftarları; Şiiler

2. Muaviye taraftarları; Sunniler

3. Tarafsızlar (Hariciler)



UYARI : Bu olayla İslam dünyasında ilk ayrılıklar başlamış ve mezhep ayrılıklarının temeli atılmıştır.



Hariciler'in ayaklanması sonunda 661 yılında Hz. Ali öldürüldü.



UYARI : Hz. Ali döneminde Müslümanlar arasında yapılan savaşlardan dolayı fetihler durgun geçmiş ve Tunus kaybedilmiştir.
 
ziberkan Çevrimdışı

ziberkan

Super Moderator
İslam Tarihi, İslamiyet Öncesi ve Sonrası Türk Tarihi

Emeviler Dönemi



Muaviye Dönemi



Hz. Osman zamanında Şam valiliğine getirilen Muaviye, 661 yılında halife oldu.

Muaviye Emevi Devleti'nin ilk hükümdarıdır.

Bu dönemde halifelik seçim sisteminden çıkarılarak saltanat haline getirildi.

İstanbul kuşatıldı fakat alınamadı.



UYARI : İslam tarihinde ilk defa Emeviler İstanbul'u kuşatmıştır.



Ölmeden önce oğlu Yezid'i halife tayin etti ve böylece halifelik resmen saltanat haline geldi.





Yezid Dönemi



Muaviye 680 yılında öldükten sonra yerine oğlu Yezid halife oldu.

Kufeliler de Hz. Hüseyin'i halife seçtiler.



UYARI : Bu dönemde Kuzey Afrka'nınfethi tamamlanmasına rağmen, Berberilerin ayaklanması ile bölge tekrar elden çıkmıştır. Kuzey Afrika ancak Abdülmelik zamanında kontrol altına alınabilmiştir.



Yezid ve Hz. Hüseyin taraftarları 681 yılında Kerbela denilen yerde karşılaştı ve Hz. Hüseyin ve taraftarları, Yezid ordusu tarafından öldürüldü.

İslamiyet toplumu bu olaydan sonra Sunniler ve Şiiler olarak ikiye ayrıldı.





Abdülmelik Dönemi



Yezid'in 683 yılında ölmesi ile II. Muaviye halife oldu.

II. Muaviye, 685 yılında halifeliği Abdülmelik'e bıraktı.

Bizans, Kuzey Afrika, Anadolu ve Hindistan üzerine seferler düzenlendi.



UYARI : Bu fetihler sırasında Kuzey Afrika'da yaşayan Berberiler kitleler halinde İslamiyet'i kabul etmeye başladılar.



Bizanslar, Kuzey Afrika'dan tamamen çıkartılarak sınırlar, Atlas Okyanusu'na dayandırıldı.

Arapça resmi dil oldu ve ilk İslam parası olan sikke bastırıldı.



UYARI : Böylece İslam Devleti'nin ekonomisi Bizans ve Sasani etkisinden kurtulmaya başlamıştır.







Velid Dönemi



Abdülmelik'in 705 yılında ölümü üzerine oğlu Velid halife oldu.

Tarık Bin Ziyad komutasında İspanya'ya geçildi.

711 yılında Kadisk'de Vizigot ordusu yenilgiye uğratıldı.



UYARI : Puvatya Savaşı (732) ile Müslümanlar'ın Avrupa'daki ilerleyişi duruduruldu.



Şarl Martel ile 732 tarihinde yapılan Puvatya Savaşı'nda yenilindi ve İspanya'ya geri çekilindi.







Emevi Devleti'nin Yıkılışı



1. Devlet yönetiminde meydana gelen bozukluklar

2. Emeviler'in Arap milliyetçiliği yaparak Müslümanlar arasında ikilik çıkarmaları



UYARI : Bu politikalarından dolayı İranlılar ve Türkler Emeviler'e karşı sürekli ayaklanmışlar ve yıkılmalarında etkili olmuşlardır. Örnek olarak Horasan valisi Kuteybe Bin Müslim'in isyanını verebiliriz.



3. Halifelerin, fetihlerde ordunun başında bulunmayıp, saraya kapanmaları

4. Abbasoğulları'nın, Emeviler aleyhinde propagandaları

5. Muaviye ve Yezid döneminde Müslümanlar'a ve Hz. Muhammed'in soyundan gelenlere yapılan kötü muameleler

6. Şii ve Harici grupların aleyhte çalışmaları



Abbasiler Dönemi



Abbasi Hükümdarları



Ebu'l Abbas Dönemi





Abbasi Devleti, Hz. Muhammed'in amcası Abbas'ın torunlarından Ebu'l Abbas tarafından 750 tarihinde kuruldu.

Abbasi hükümdarları, Emeviler gibi Arap üstünlüğüne dayalı bir devlet kurmadılar.

Ebu'l Musa, Haşimiye şehrini devlet merkezi yaptı, iç karışıklıklarla uğraştı, kanlı bir şekilde siyasi birliği sağladı.



UYARI : Ebu'l Abbas, siyasi birliği sağlarken yaptığı çalışmalar yüzünden "Seffah" (kan dökücü) lakabını almıştır.





Ebu Cafer El- Mansur Dönemi





Ebu Cafer El-Mansur, 754 yılında halife oldu.

754 yılında Abbasi Devleti'nin başkenti Bağdat'a taşındı.

751 yılında Çinlilerle Talas savaşı yapıldı.

Bu dönemde kültür hareketleri oldukça ilerledi.





Harun Reşit Dönemi





Harun Reşit, 786 yılında Abbasi Devleti'nin başına geçti.

Bu dönem Abbasilerin en parlak dönemi oldu.



UYARI : Binbir Gece Masalları'nda geçen Bağdat halifesi Harun Reşit'tir. Binbir Gece Masalları'nda özellikle bu dönemdeki İslam hazinesinin zenginliği vurgulanır.



Anadolu'ya akınlar yapıldı, İstanbul kuşatıldı fakat başarılı olunamadı.

Bu dönemde de iç isyanlar sürdü.





Me'mun Dönemi





Harun Reşit'in ölümü üzerine yerine oğlu Emin geçti.

Kısa süre sonra yerine Harun Reşit'in diğer oğlu Me'mun geçti.

Mu'tezile Mezhebi bu dönemde ortaya çıktı.

Bu dönemde Antik Çağ Yunan eserleri Arapça'ya çevrildi.



UYARI : Arap-İslam Devleti kültür ve sanat alanında dışarıdan (Helenizm'den) en çok bu dönemde etkilenmiştir.





Mu'tasım Dönemi





Me'mun'un ölümü üzerine 833 yılında kardeşi Mu'tasım halife oldu.

Bizans sınırlarında "Avasım" denilen Türk ordugahları kurdurdu.



UYARI : Avasım kentlerinin oluşturulma nedeni; İslam dünyasına karşı Bizans saldırılarını kırmaktır.



Mu'tasım'ın ölümü üzerine merkez otorite zayıfladı.



UYARI : Türkler'in sınır boylarında, yerleşim yerlerinden uzak bölgelerde Emir'ül Ümera görevi verilerek merkezden uzaklaştırılmasının ve ordugahlarda toplanmasının nedenleri savaşçı özelliklerini kaybetmelerini önlemek ve merkezde tehlike oluşturmalarını engellemekti.



Devlete bağlı Tavaif-i Mülk'ler bağımsızlıklarını ilan etti.





Abbasi Devleti'nin yıkılışı





Abbasi Devleti'nin Yıkılma Nedenleri

Abbasi Devleti, Mu'tasım'ın ölümü ile zayıfladı ve Moğollar'ın Bağdat'ı istilası ile yıkıldı.

Selçukluların yıkılması ile koruyucuları ortadan kalktı.

Şiilerin ve Emevilerin olumsuz çalışmalarından zarar gördü.

Zayıflama döneminde fetihlerin durgun geçmesi nedeniyle ekonomi zayıfladı.

Moğol Hükümdarı Hülagu'nun Bağdat'ı istilası ile Abbasi Devleti ortadan kalktı.





Endülüs Emevi Devleti



Abbasi Devleti yıkıldıktan sonra Abdurrahman bin Muaviye tarafından Kurtuba merkez olmak üzere 756 yılında kuruldu.

Endülüs Emevi Devleti askeri alanda değil, bilim ve kültür alanında ileri gitti.

En parlak dönemini III. Abdurrahman zamanında yaşadı.

Endülüs Emevileri zamanında yapılan Kurtuba Medresesi dünyanın en ünlü medresesidir.



UYARI : Bu medrese Avrupa Üniversiteleri'nin temelini oluşturmuştur. Buradan eski Yunan ve Roma dönemine ait eserler hakkında da Avrupa'ya ilk bilgiler yayılmıştır.



Franklar'ın saldırıları sonucunda zayıfladı ve 1031 yılında yıkıldı.

Endülüs Emevi Develeti'nden sonra bölgede Beni Ahmer Devleti kuruldu.

Beni Ahmer Devleti 1492'de yıkıldı.





Beni Ahmer Devleti



Endülüs Emevi Devleti'nin yıkılmasından sonra, Gırnata merkez olmak üzere kuruldu.

Kısa sürede güçlenerek deniz ticaret filosu kurdu.

Elhamra Sarayı gibi büyük eserlerle mimaride ilerledi.

İspanya'da XV. yüzyılda Hristiyan birliğinin kurulması ile Hristiyan saldırıları sonucunda yıkıldı.

Böylece İspanya'da Müslüman etkinliği sona erdi.



İslam Kültür ve Uygarlığı



Devlet Yönetimi



Devletin başında bulunan kişi, hem dini, hem de siyasi açıdan tüm yetkilere sahipti.

İslamiyetin kurulduğu ilk yıllarda, devlet başkanı Hz. Muhammed idi.

Hz. Muhammed'den sonra devlet başkanlığı görevi için halifeler seçildi.

Halifeler, Hz. Muhammed'in peygamberlik görevi dışındaki dünyevi bütün görevlerini yerine getirdiler.

Hz. Ömer döneminde sınırların genişlemesi ile devlet yapısında yenilikler yapılarak vali ve kadılar atanmaya başlandı.

Devlet hazinesi olarak bilinen Beytül Mal oluşturuldu.

Emeviler Dönemi'nde halifelik babadan oğula geçmeye başladı.



UYARI : Hz. Muhammed'in ölümünden sonra ilk dört halife (Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali) seçimle belirlenmiştir.



Emeviler Dönemi'nde sınırların genişlemesi ile yeni devlet görevlileri ortaya çıktı.





Ordu



Sınırların genişlemesi ile ordu önem kazanmaya başladı.

Hz. Muhammed ve Hz. Ebubekir döneminde düzenli bir İslam ordusu yoktu.

İslam Devleti'nde, eli silah tutan her erkek asker olarak kabul edilirdi.

İlk düzenli İslam ordusu Hz. Ömer devrinde kuruldu.

Abbasiler devrinde, Türkler ve diğer milletler İslam ordusunda görev almaya başladı.

Hz. Osman devrinde ilk defa donanma kuruldu.





Sosyal Hayat



Sosyal hayata dair düzenlemeler Kur'an-ı Kerim'den alınırdı.

İslamiyette insanlar arasında fark olmamasına rağmen, Emeviler Dönemi'nde Araplar kendilerini diğer uluslardan üstün görmüşlerdi.

Arap olmayan Müslümanlar ise Mevali olarak adlandırılmıştı.

Abbasiler döneminde Araplarla Mevali eşit duruma geldi.

İslam Devleti'nde, Hristiyan ve Yahudiler'den oluşan topluma Ehl-i Kitap denir.

Ehl-i Kitap haricinde Müslüman olmayan kesime de Ehl-i Küfür denir.

Müslüman olmayan bu toplumlar haraç ve cizye vergileri verirdi.





Ekonomik Hayat



Ekonomi daha çok tarım, hayvancılık, ticaret ve el zanaatlarına dayalıydı.



UYARI : Abbasiler Dönemi'nde el zanaatları ile uğraşanlar, Fütüvvet Birlikleri denilen meslek örgütleri oluşturmuşlardır.



Hayvancılığın gelişmesi ile halı ve kilim dokumacılığı da gelişti.

Seramik, cam işlemeciliği ve dokumacılık da ilerledi.

Ticaret, İslamiyet ile birlikte Arap Yarımadası'nda oldukça hızlandı.

En çok ticaretin yapıldığı devlet Bizans'dı.

İslam Devletleri'nde, devlete ait gelirlere Beyt-ül Mal denir.

Devlete ait gelir kaynakları :

1. Savaş ganimetlerinin beşte biri

2. Gayrimüslimlerden alınan Haraç

3. Müslümanlar'dan alınan Öşür

4. Gayrimüslümlerden alınan Cizye

5. Maden, tuz, gümrük gelirleri

Emevi halifesi I. Velid zamanında ilk İslam parası basıldı.





Dil ve Edebiyat



İslamiyet'te dil ve edebiyatın kaynağı Kur'an-ı Kerim'dir.

Arapça, Emevi halifesi Abdülmelik zamanında resmi dil olarak kabul edildi.

İslamiyet'ten önce, sözlü edebiyat gelişmişken, Hz. Muhammed'in hayatını yeni nesillere aktarmak amacıyla yazılı edebiyata da önem verildi.

Düşünce hayatı Abbasiler ile birlikte gelişmiştir.





Bilim



İslam medeniyetlerinde bilim; İslami bilimler ve pozitif bilimler olmak üzere ikiye ayrılır.

İslam bilimlerinin temeli Kur'an-ı Kerim'dir.

Tefsir : Kur'an-ı Kerim'in ayetlerinin yorumlanması bilimidir.

Hadis : Hz. Muhammed'in söylediği sözler ve yaptığı işlerin bütününe hadis denir.

Hadis biliminin önde gelenlerinden biri Sahih-i Buhari'nin yazarı İmam Buhari'dir.

Fıkıh : İslam hukukudur. Temeli Kur'an-ı Kerim'dir.

Kelam : İslam felsefesidir.

Ünlü İslam bilginlerinden başlıcaları; Razi, İbn-i Cemşit, Farabi, İbn-i Sina, İbn-i Rüşt, Biruni, Taberi, Mesud-i, İbnül Esir ve İbn-i Haldun'dur.





Sanat



Sanat İslamiyet ile birlikte büyük gelişme gösterdi.

İslamiyet'in yayılması ile İslam sanatında İran, Türk ve Bizans sanatlarının etkisi görüldü.

İslam sanatı denince akla ilk gelen, mimaridir.

En önemli mimari eserler arasında; Ömer Camii, El Ezher Camii, İbn-i Tulun Camii, El Hamra Sarayı ve Kurtuba Camii sayılabilir.

El sanatlarında; oymacılık, kakmacılık, nakkaşlık, hat ve tezhip sanatları oldukça gelişti.



İlk Müslüman Türk Devletleri



Türklerin İslamiyeti Kabulü





Türklerin İslamiyeti Kabul Etme Aşamaları



Türkler ilk defa Müslümanlarla Hz. Ömer zaamanında karşılaştı.

Hz. Osman zamanında İran'ın fethinin tamamlanması ile Türklerle Müslümanlar komşu durumuna geldi.

Emeviler Dönemi'nde İslam ordularının Maveraünnehir'i fethi bölgede bulunan Türk devletleri yüzünden başarılı olamadı.



Türklerin Müslüman Olma Nedenleri



1. Türkler'in doğuştan savaşçı olmaları ve her Türk erkeğinin asker sayılması İslamiyet'teki cihat anlayışı ile uyuşması

2. İslamiyet'in kendi dinleri ile olan benzerliği

3. Türklerin sosyal hayatındaki bir takım unsurların İslamiyet'te de olması



Ekonomik Nedenler :



1. Türkler'in haraç ve cizye vergisinden kurtulmak istemeleri

2. Abbasi ordusunda ücretli askerlik yapmaları



Siyasi Nedenler :



1. Türkler'in Çinlilere karşı güçlü müttefik elde etmek istemeleri

2. Abbasilerin ılımlı politikaları





Talas Savaşı



Nedeni : Çinliler ve Arapların Orta Asya'yı denetim altına almak istemeleri.

Çinliler, Orta Asya'yı denetimleri altına almak amacıyla 747 yılında Türkistan'a sefer düzenledi.

Abbasiler, Karluk, Yağma ve Çiğil Türkleri'nin yardımı ile 571 yılında Talas'da Müslümanlar Çinlileri yendi.



Sonuçları :



1. Orta Asya Çinlileşmekten kurtuldu

2. Türkler, İslamiyet'i kabul etmeye başladı.

3. Kağıt, matbaa, barut, pusula gibi Çinlilerin geliştirdiği aletler, Müslümanlar tarafından öğrenilmeye başlandı.



UYARI : Kağıt, matbaa, barut ve pusulanın tarih içinde el değişmesi şu şekildedir.



Talas Savaşı Haçlı Seferleri

Çinliler ---------------------------> İslam Dünyası --------------------> Avrupalılar



Matbaa - Kağıt ---------->Rönesans - Reform

Barut ----------------------->Feodalite'nin Yıkılışı

Pusula --------------------->Coğrafya Keşifleri





Karahanlılar



Merkez Balasagun olmak üzere, 840 yılında Karluk, Yağma ve Çiğil Türkleri tarafından kuruldu.

Devletin kurucusu ve ilk hükümdarı Bilge Kül Kadir Han'dır.

920 yılında Saltuk Buğra Han zamanında İslamiyet'i kabul ettiler.



UYARI : Karahanlılar, İslamiyet'i resmi dini olarak ilk kez kabul eden Türk devletidir. Bu devlet Türk kültürü ile İslam değelerinin sentezini yapmıştır.



Türkler'in yaşadığı topraklar üzerinde kurulan bir devlet olduğu için Türkçe'yi resmi dil olarak kabul ettiler.

1042 yılında, Doğu Karahanlılar ve Batı Karahanlılar olmak üzere ikiye ayrıldılar.





Gazneliler



Merkez Gazne olmak üzere, 963 yılında Alp Tekin tarafından kuruldu.

Gazneliler, en parlak devrini, ünlü hükümdarları Gazneli Mahmut zamanında yaşamıştı.



UYARI : Gazneli Mahmut , İslamiyet'in koruuculuğunu yapan ilk Türk hükümdarı olmuştur. Bu yüzden Abbasi halifesi kendisine "Sultan" ünvanını vermiştir.



Gazneli Mahmut, Hindistan'a toplam 17 sefer düzenledi.



UYARI : Bu seferler sonucu İslamiyet, Hindistan'da yayıldı. Bu durum ileride, bölgede kurulacak Türk-İslam Devletleri için temel teşkil etti.



Gazneliler döneminde ilk kez İran topraklarına yerleşildi.

1040 tarihinde Gazneliler, Dandanakan Savaşı ile Selçuklulara yenildi.

Gazneliler, 1187 yılında Gurluların isyanı sonunda yıkıldı.





Samanoğulları



Horasan merkez olmak üzere 875 yılında kuruldu.

Devleti yönetenler İranlı, yönetilenler Türk'tü.

Samaoğulları Devleti, 999 yılında Karahanlılar ve Gazneliler tarafından yıkıldı.





Tulunoğulları



Mısır'da Abbasi halifesine bağlı olarak, Ahmet bin Tulun tarafından 868 yılında kuruldu.

Mısır'da kurulan ilk Müslüman Türk devletidir.

Suriye topraklarını ele geçirerek, Orta Doğu bölgesine egemen olan ilk Türk devletidir.

Tulunoğulları 905 yılında Abbasiler tarafından yıkıldı.





İhşitler (Akşidler)



Mısır'da, Muhammed bin Toguç tarafından 935 yılında kuruldu.

Akşidler, Hicaz bölgesini ele geçiren ilk Türk devletidir.

Akşidler, 969 yılında Fatimiler tarafından yıkıldı.





Büyük Selçuklular



Selçukluların Kökeni





Selçuklular Oğuzların Kınık Boyu'na mensuptur.

Boyun başı olan Dukak Bey'in ölümü üzerine boyun başına Selçuk Bey geçti.

Kınık Boyu'nun Oğuz hükümdarı ile arası açılınca Cend Bölgesine göç etti ve Samanoğlu Devleti'nin egemenliği altına girerek İslamiyet ile tanıştı.

Kınık Boyu'nun başına daha sonra Tuğrul ve Çağrı Beyler geçti.





Tuğrul ve Çağrı Bey Dönemi





Tuğrul Bey, 1038'de Nişabur Kenti'ni merkez yaparak Büyük Selçuklu Devleti'ni kurdu.

Gazne Hükümdarı Sultan Mesut'u, 1040 tarihinde Dandanakan Savaşı'nda yendi.

Abbas halifesinin yardım istemesi üzerine, 1051'de Bağdat'a girdi.

Selçuklular, bundan sonra Anadolu'nun fethine başladı.





Alp Arslan Dönemi







Bizans İmparatorluğu'na bağlı olan Kars'ı Ermeniler'den aldı.

Malazgirt'te karşılaşan iki ordu arasında, 1071 yılında çıkan savaşta Bizanslılar yenildi.

Böylece Bizans İmparatorluğu'nun İslam dünyası üzerindeki olumsuz baskısı sona erdi.

Bu savaştan sonra Anadolu'ya Türk yerleşimi hızlandı, Anadolu Türk Beylikleri kurulmaya başladı.





Sultan Melikşah Dönemi





İran asıllı vezir Nizamülmülk devlet yönetiminde ona yardım etti.

Alp Arslan döneminde başlayan Anadolu ve Suriye'nin fethini tamamladı.

Bu dönemde, ilk defa divan teşkilatı kuruldu, ikta sistemi uygulandı.

Vezir Nizamülmülk "Siyasetname" adlı eseri yazdı. Dönemin sonlarına doğru "Batınilik" mezhebi ortaya çıktı.

Batiniler, 1092 tarihinde ilk önce Nizamülmülk'ü daha sonra da Melikşah'ı öldürdü.





Sultan Sencer Dönemi





1118'de tahta geçti ve iç karışıklıklara rağmen devlete eski gücünü kazandırmaya çalıştı.

1141 tarihinde Karahitaylar'la yaptığı Katvan Savaşı'nda yenildi.

1157 yılında Sultan Sencer'in ölmesi üzerine Büyük Selçuklu Devleti yıkıldı.



Türkiye Tarihi



Malazgirt Savaşı (1071) ile başlayan ve bugünkü sınırlarımız üzerinde, Türklerin kurduğu devletlerin tamamının birden oluşturduğu Türkiye Tarihi'nin ilk bölümünü ilk Türkmen Beylikleri oluşturur.





Anadolu'da İlk Türk Beylikleri





Danişmentliler



Danişmentliler 1080 yılında Sivas merkez olmak üzere kuruldu.

Kurucusu Melikşah'ın komutanlarından Danişmentoğlu Ahmet Gazi'dir. Bizanslılar'a ve Haçlılara karşı mücadele etmişlerdir.

Danişmenliler'in varlığına 1178 tarihinde Anadolu Selçuklu hükümdarı II. Kılıç Arslan son vermiştir.





Saltuklular



Saltuklular, 1072'de Erzurum merkez olmak üzere kurulmuştur. Kurucusu Alp Arslan'ın komutanlarından Ebulkasım Saltuk'tur. Haçlılar ve Gürcülerle mücadele etmişlerdir. Saltukluların varlığına 1202'de Anadolu Selçuklu hükümdarı Rükneddin Süleyman Şah son vermiştir.





Mengücekliler



Mengücekliler, 1080 tarihinde Erzincan merkez olmak üzere kurulmuştur. Kurucusu Alp Arslan'ın komutanlarından Mengücek Gazi'dir. Gürcülere ve Rumlara karşı mücadele etmişlerdir. Mengüceklerin varlığına 1228 tarihindeAnadolu Selçuklu Hükümdarı Alaaddin Keykubat son vermiştir.





Artuklular



Artuklular, 1102'de Harput, Diyarbakır, Halep ve Mardin civarında kurulmuştur. Bu beyliğin Hasankeyf kolu 1102'de Diyarbakır'da kurulmuştur ve 1231'de Eyyubiler tarafından yıkılmıştır.

Diğer kolu olan Harput kolu 1112'de Harput'ta kurulmuştur ve 1234'te Anadolu Selçuklu Devleti tarafından yıkılmıştır. Diğer bir kolu olan Mardin kolu ise, 1108'de Mardin'de kurulmuştur ve 1409'da Karakoyunlular tarafından yıkılmıştır.



Çaka Beyliği



Çaka Bey Devleti 1081 tarihinde İzmir'de kurulmuştur. Kurucusu Çaka Bey'dir. İlk denizci Türk devleti olan bu beylik bazı Ege Adaları'na sahip olmuştur. Beyliğin kurucusu Çaka Bey, İstanbul'u kuşatmak isteyince, Bizans'ın kışkırtmaları sonucu I. Kılıç Arslan tarafından öldürtülmüştür. Çaka Beyliği 1093 tarihinde Bizans tarafından yıkıldı. Böylece Batı Anadolu'dakiilk Türk egemenliği sona ermiş oldu.





Anadolu Selçuklu Devleti





Kuruluş Devri



Büyük Selçuklu Hükümdarı Melikşah tarafından Anadolu hükümdarlığına tayin edilen Kutalmış'ınoğlu Süleyman Şah tarafından 1077 tarihinde kuruldu.

Büyük Selçuklular'a bağlı olan bu devletin başkenti İznik idi.

Süleyman Şah, halife tarafından onaylanarak "Sultan" ünvanı ile şereflendirildi.





Süleyman Şah Dönemi





1077 tarihinde Anadolu Selçuklu Devleti'ni kurdu.

İlk önce Konya, Afyon, Kütahya'yı alarak İznik'e kadar ilerledi.

Tarihte ilk kez Boğaz'ın Anadolu yakası Türkler tarafından kontrol altına alındı.

1086 yılında yapılan Habur Savaşı'nda Suriye Selçuklu hükümdarı Tutuş'a yenildi ve öldü.



UYARI : Boğazın Anadolu yakası ilk defa kontrol altına alınmış ve Boğaz'dan geçen gemilerden gümrük alınmıştır.







I. Kılıç Arslan Dönemi





Malikşah'ın ölümü üzerine Berkyaruk, Süleyman Şah'ın oğlu Kılıç Arslan'ı 1092'de Anadolu hükümdarlığına tayin etti.

1096 yılında başlayan I. Haçlı Seferi'nde, İznik ve Batı Anadolu Bizanslılara verildi.



UYARI : Bu durum Bizans'ın işine gelmiş, Türklere karşı savunmayı bırakıp taarruza geçmiştir.



I. Kılıç Arslan, 1107 tarihinde Büyük Selçuklularla yaptığı savaşta Habur Irmağı'nda boğularak öldü.



UYARI : İznik 'in kaybedilmesi üzerine devletin merkezi Konya'ya taşınmıştır. Bu durum Türkler'in Batı'ya ilerleyişini bir süre engellemiştir.







I. Mesud Dönemi





1116 tarinde Aadolu Selçuklu Devleti'nin başına geçti.

Bir süre Danişmentlilere bağlı olarak hareket etmek zorunda kaldı.

1147 tarihinde II. Haçlı seferi başladı. Haçlılar bozguna uğratıldı.

Sultan I. Mesut 1155 tarihinde vefat etti.



UYARI : Anadolu'daki ilk bayındırlık ve kurumlaşma hareketleri bu dönemde başlamıştır.







II. Kılıç Arslan Dönemi





I. Mesut'un 1155 tarihinde ölümü üzerine oğlu II. Kılıç Arslan başa geçti.

1176 tarihinde Miryakefalon'da Bizanslılar bozguna uğratıldı.



UYARI : Bir daha Anadolu için "Türkler'in işgali altındaki ülke" deyimi kullanılmadı.



Miryakefalon'dan sonra Türkler'in Anadolu'ya yerleşmesi kesinleşti.

1178 tarihinde Danişmenliler Beyliği'ne son verildi.

II. Kılıç Arslan, 1192 yılında öldü. Selçuklu tahtına Gıyaseddin Keyhüsrev geçti.





Süleyman Şah Dönemi





Rükneddin Süleyman, 1192 tarihinde tahta geçen Gıyaseddin Keyhüsrev'i tanımayarak, 1196 tarihinde başa geçti.

Bizans'ı vergiye bağladı, Çukurova Ermenilerini Torosların güneyine çekilmeye zorladı.

Saltuklu Beyliği'ne son verdi. Süleyman Şah, 1204 tarihinde öldü.



UYARI : Bu tarihten itibaren Anadolu Selçukluları Gürcülerle komşu oldu.







I. Gıyaseddin Keyhüsrev Dönemi





Süleyman Şah'ın 1204 yılında ölümü üzerine tahta Gıyaseddin Keyhüsrev yeniden geçti.

Karadeniz seferi sonunda Trabzon Rum Devleti'ni yendi.

Akdeniz seferi sonunda Antalya'yı aldı.



UYARI : Anadolu Selçukluları ilk kez Akdeniz'e indi. Antalya ithalat ve ihracat yapılan yer haline geldi. Ticareti geliştirmek amacıyla Venedik'le ilk defa ticaret anlaşması yaptı.



İlk defa bir ticaret anlaşması Venediklilerle bu dönemde yapıldı.

Gıyaseddin Keyhüsrev 1211 tarihinde öldü.





I. İzzeddin Keykavus Dönemi





Gıyaseddin Keyhüsrev'in 1211 yılında ölmesi üzerine tahta geçti.

Trabzon Rum İmparatorluğu'nu yenerek Sinop'u fethetti.

Böylece Anadolu Selçukluları ilk defa Karadeniz'e ulaştı.

Kıbrıs Krllığı ve Venedik Cumhuriyeti ile ticaret antlaşmaları imzaladı.

I. İzzettin Keykavus 1220 yılında öldü.





Alaaddin Keykubat Dönemi





İzzettin Keykavus'un 1220 yılında ölümü üzerine tahta geçti.

Kırım'a bir donanma göndererek Kırım'ın Suğdak Limanı'nı fethetti.



UYARI : Anadolu Selçuklu Devleti böylece ilk deniz aşırı sefer yapmış oldu. Karadeniz ticareti tam güvenliğe kavuştu.



1228'de Mengücek Beyliğine son verdi.

1230 tarihinde Yassı Çimen Savaşı'nda Harzemşahları yendi.



UYARI : Bu savaşın tek olumsuz yönü Anadolu'yu Moğol istilasına açık hale getirmesidir. Bunun nedeni Harezmşahların Anadolu Selçukluları ile Moğollar arasında tampon bölge olmasıdır. Bu tampon bölge ortadan kalkınca Anadolu Moğollarla komşu oldu.



I. Alaaddin Keykubat 1237 yılında bir ziyafet esnasında zehirlenerek öldü.





Yıkılış Dönemi



Alaaddin Keykubat'ın ölümü üzerineoğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev tahta geçti.

Asya'da başlayan Moğol istilası bir çok Türkmen boyunun Anadolu'ya göç etmesine neden oldu.



Baba İshak, 1240 tarihinde devlete karşı ayaklandı.

1242 yılında Moğollar, Anadolu'ya girdi.



1243 yılında Kösedağ Savaşı'nda Selçuklular yenildi.

II. Gıyaseddin'in ölümü üzerine Rükneddin Kılıç Aslan tahta geçti.



Memlük hükümdarı Baybars Anadolu'yu Moğol baskısından kurtarmak için Anadolu'ya gelerek Moğolları yenilgiye uğrattı.





Anadolu Türk Beylikleri





Malazgirt Savaşı (1071) ile başlayan ve bugünkü sınırlarımız üzerinde, Türklerin kurduğu devletlerin tamamının birden oluşturduğu Türkiye Tarihi'nin üçüncü bölümünü Anadolu Türkmen Beylikleri oluşturur.





Karamanoğulları



Karamanoğulları Beyliği, Oğuzların Afşar Boyu'ndan olup Karaman merkez olmak üzere 1256 tarihinde kurulmuştu.

Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılması üzerine Anadolu'da en güçlü devlet olmuşlardı. Karamanoğlu Mehmet bey döneminde Türkçe'yi resmi dil olarak kabul ettiler. Anadolu Türk Birliği'nin kurulmasında Osmanlılara karşı en çok mücadele eden beylik Karamanoğlu Beyliği olmuştur. Yıldırım Bayezıt döneminde Osmanlılara katılan beylik, Ankara Savaşı'ndan sonra tekrar bağımsız olmuş, Fatih Sultan Mehmet döneminde etkisizleştirilerek, II. Bayezıt döneminde 1487 tarihinde yıkılmıştı.





Germiyanoğulları



1299 yılında kurulan Germiyanoğlu Beyliği'nin kurucusu Yakup Bey'dir. Kütahya civarında kurulmuştur. Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılmasından sonra Anadolu'da en güçlü devlet olmuşlardır. Ege ve Marmara kıyılarına kadar ilerlemişlerdi. Germiyanoğlu Süleyman Şah Karamanoğullarına karşı topraklarını koruyabilmek amacıyla kızını I. Murat'ın oğlu Bayezıt'a vermiş, çeyizx olarak da Kütahya, Simav, Emet ve Tavşanlı'yı bırakmıştı. Germiyanoğlu Beyliğinin varlığına 1390 tarihinde Yıldırım Bayezıt son vermişti.

1402 Ankara Savaşı'ndan sonra yeniden kurulan beylik 1428'de Osmanlı Devleti'ne katıldı.





Aydınoğulları



Aydınoğulları Beyliği, Germiyanoğulları Beyliği'ne bağlı komutanlardan Aydınoğlu Mehet Bey tarafından Birgi merkez olmak üzere 1308 tarihinde kurulmuştur. Denzicilikte gelişen bu beylik güçlü bir donanma oluşturmuştu. En ünlü denizcileri Gazi Umur Bey'dir.

Aydınoğulları Beyliği 1390'da Osmanlı Devleti'ne katılmıştı.

1402 Ankara Savaşı'ndan sonra Cüneyt Bey tarafından yeniden kurulmuşsa da 1425 tarihinde II. Murat zamanında Osmanlı Devleti'ne katılmıştır.





Saruhanoğulları



Saruhan beyliği, Germiyanoğulları Beyliği'ne bağlı komutanlardan Saruhan Bey tarafından Manisa'da kurulmuştu.

Denizciliğe önem veren Saruhan Beyliği, 1390 yılında Yıldırım Bayezıt tarafından ortadan kaldırılmış Ankara Savaşı'ndan sonra yeniden kurulmuşsa da, Çelebi Mehmet döneminde tamamen Osmanlılara katılmıştı.





Karesioğulları



Karesioğulları Beyliği, Germiyanoğulları beylerinden olan Karesi Bey tarafından Balıkesir ve Çanakkale çevresinde kurulmuştu. Denizcilikte oldukça ilerleyen Karesioğlu Beyliği 1345 yılında Orhan Bey tarafından ortadan kaldırılmıştır.





Hamidoğulları



Hamidoğulları Beyliği, Felekeddin Dündar Bey tarafından 1300 yılında Uluborlu merkez olmak üzere kurulmuştur.

Denizcilikle uğraşan Hamidoğulları Beyliği Yıldırım Bayezıt zamanında Osmanlılara katılmasına rağmen Ankara Savaşı'ndan sonra yeniden kurulmuş, 1423 yılında da II. Murat tarafından yıkılmıştır.





Eşrefoğulları



Eşrefoğulları Beyliği, Seyfeddin Süleyman tarafından Beyşehir merkez olmak üzere 1284 tarihinde kurulmuştur.

1326 yılında İlhanlılar tarafından ortadan kaldırılmıştır.





Menteşoğulları



Menteşoğulları Beyliği, Menteş Bey tarafından Milas merkez olarak kurulmuştur. Denizcilikle uğraşan bu beylik, Yıldırım Bayezıt zamanında 1391'de Osmanlılara katılmıştı. Ankara Savaşı'ndan sonra yeniden kurulan beylik, II. Murat tarafından 1425'te tamamen ortadan kaldırıldı.





Candaroğulları (İsfendiyaroğulları)



Diğer adı İsfendiyaroğulları olan Candaroğulları Beyliği, Şemseddin Yaman tarafından 1292 yılında Sinop ve Kastamonu civarında kurulmuştur.

1461 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından ortadan kaldırılmıştır.





Eretna Beyliği



Eretna Devleti 1335 yılında Uygur Türkleri'nden Eretna Bey tarafından Orta Anadolu'da kurulmuştur. Devletin merkezi önce Sivas, sonra da Kayseri olmuştur. 1381 yılında Kadı Burhaneddin tarafından yıkılmıştır.





Kadı Burhaneddin



Kadı Burhaneddin 1381 yılında merkezi Sivas olmak üzere Kadı Burhaneddin Devleti'ni kurdu. Candaroğulları, Karamanoğulları ve Taceddinoğulları ile mücadele eden Kadı Burhaneddin Devleti, Timur tehlikesi karşısında Sivas halkının 1389 tarihinde şehri Yıldırım Bayezıt'e teslim etmesi ile Osmanlı'ya katılmıştı.





Dulkadiroğulları



1337 yılında Zeyneddin Karaca Bey tarafından Elbistan'da kurulan Dulkadiroğulları Devleti, Osmanlılar'la, Memlüklülerin arasını açan devlet olarak bilinir. Yavuz Sultan Selim tarafından 1515 Turnadağ Savaşı ile Osmanlı'ya katılmıştır. Bu beylik Osmanlı'ya katılanson beylik olup, bu beyliğin alınmasıyla Anadolu'da Türk birliği sağlanmış oldu.





Ramazanoğulları



Ramazanoğulları Beyliği, Ramazan Bey tarafından 1353 yılında Adana ve çevresinde kurulmuştur. İlk önce Memluk devletine bağlı iken Yavuz Sultan Selim ile birlikte Memlüklere karşı savaşmış, bundan sonra da Osmanlı Devleti'ne bağlı bir beylik olarak yaşamışlardır.

1608 tarihinde Osmanlı Devleti'ne bağlı bir vilayet haline getirilmiştir.



Orta Asya ve Yakın Doğu'da kurulan Diğer Müslüman Türk Devletleri



Diğer Müslüman Türk Devletleri



Fatimiler





Şii Müslümanlar tarafından 969 yılında Tunus'ta kuruldu.

969 yılında Mısır'ı alarak Akşid devletine son verdiler.

Abbas halifesine saldırılarda bulunması üzerine Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey tarafından Suriye'den çıkarıldılar.

Haçlı saldırılarına karşı koyamayan Fatimiler, 1171 yılında Selahaddin Eyyubi tarafından yıkıldı.



UYARI : Batıni mezhebinden olan Fatimilerin 972'de kurdukları El-Ezher medresesi dönemin en önemli eğitim kuruluşudur.





Eyyubiler





Mısır'da, 1174 tarihinde Selahaddin Eyyubi tarafından kuruldu.

Selahaddin Eyyubi, Filistin, Suriye, Irak ve Yemen'i fethetti.

Selahaddin Eyyubi, Haçlılarla büyük savaşlar yaptı.

Haçlıların elinden Kudüs'ü geri aldı.

Eyyubi Devleti, 1250 yılında Kölemen komutanlarından Aybeg tarafından yıkıldı.





Memlük Devleti







1250 tarihinde Aybeg Türkmeni tarafından Mısır'da kuruldu.

Haçlılar ve Moğollarla büyük mücadeleler yaptılar.

Abbasi halifeliğinin koruyuculuğunu üstlendiler.

Ayn-ı Calud Savaşı ile Memlük hükümdarı Baybars, Mısır ve Avrupa'yı Moğol istilasından kurtardı.

Hicaz, Filistin ve Suriye'de egemen olna Memlüklüler bahrat yolu ticaretini ele geçirerek ekonomik yönden güç kazandı.

Anadolu üzerindeki emelleri nedeniyle Osmanlılarla uzun süre mücadele ettiler.

Memlüklüler, Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferi sırasında yapılan Merc-i Dabık ve Ridaniye Savaşları sonunda yıkıldı.



UYARI : Hükümdarlığın veraset yoluyla geçmediği tek Türk devletidir. Memlük Sultanları komutanlar arasından seçimle gelirdi.





Harzemşahlar





Merkez Gürgenç olmak üzere 1097 tarihinde Atsız tarafından kuruldu.

Moğol saldırıları sonucunda zayıfladılar.

Anadolu Selçukluları ile 1230'da yaptıkları Yassı Çimen Savaşı'nda yenildiler.

Moğol istilası sonrasında topraklarını terkedip Selçuklulara sığındılar.



UYARI : Selçuklulara bağlı atabeylerden imparatorluğa dönüşen tek devlettir.





Moğol İmparatorluğu





1196 yılında Temuçin, yani Cengiz Han tarafından başkent Karakurum olmak üzere kuruldu.

Cengiz Han 1227 yılında öldü.

Cengiz Han ölmeden önce eski bir Türk geleneğine uyarak topraklarını oğulları ve torunları arasında paylaştırdı.



UYARI : Moğollar (Cengiz Han)

Altınorda Hanlığı İlhanlılar Çağatay Hanlığı Kubilay Hanlığı

(1256 - 1502) (1256-1335) (1227 - 1370) (1206-1368)

(Hazar Denizi'nin (İran ve Doğu (Türkistan) (Çin)

Kuzeyinden Kırım'a Anadolu)

kadar uzanan topraklar)





Timur İmparatorluğu



Timur tarafından 1335 yılında Semerkant merkez olmak üzere kuruldu.

1401 yılında Karakoyunlu Devleti'nin topraklarının büyük bir kısmını ele geçirdi.

Karakoyunlu Hükümdarı Kara Yusuf'un Osmanlı Devleti'ne sığınması üzerine Anadolu'ya girdi.

1402 yılında Çubuk Ovası'nda Osmanlı Devleti ile Ankara Savaşı'nı yaptı ve Yıldırım Bayezıt'ı yendi.

Timur'un ölümünden sonra devlet parçalandı.



UYARI : Bu dönem, ticaret ve bilimde özenli gelişmelerin olduğu bir dönemdir. Astronomi alalında Uluğ Bey, Edebiyat alanında Ali Şir Nevai ve Matematik alanında Ali Kuşçu gibi ünlü isimler yetişti.



Müslüman-Türk Devletlerinde Kültür ve Uygarlık



Hükümdar ve Saray



Devlet hanedanın ortak malı olarak kabul edilirdi.

Bu durum hükümdarın ölümünden sonra taht kavgalarına sebep olur, devleti zayıflatırdı.

Bazı Türk-İslam Devletleri'nde hükümdar, Sultan sanını kullandı.

İlk Türk-İslam Devletleri'nde hükümdar tahta çıkınca Abbasi halifelerinin tasdiğini istedi.





Merkez Teşkilatı



Hükümet, Divan-ı Saltanat denilenBüyük Divan'dan meydana gelirdi.

Divanın başkanı hükümdardı.

Selçuklular bu kurumu Abbasilerden almışlardır.

Büyük Divan'a bağlı olan dört divan şunlardı:

İstifa Divanı; Mali işlerle ilgilenen divandır. Başkanlığını müstevfi yapardı.

Tuğra Divanı; Devletin yazışmalarının yapıldığı divandır.

İsraf Divanı; Mal işlerin yolunda gidip gitmediğini kontrol eden divandır. Başkanına müsrif denirdi.

Divan-ı Arz; Ordu ve asker maaşları ile ilgilenen divandır.





Taşra Teşkilatı



Başkent dışındaki idari birimlere vilayet denirdi.

Vilayetlerin başında şehzadeler veya vali statüsünde naipler bulunurdu.

Anadolu Selçuklularında üç tip vilayet bulunurdu.

Meliklerin yönettiği vilayetler; bunlar hanedan tarafından gönderilen meliklerin doğrudan hükümdara bağlı olduğu vilayetlerdi.

Divan Dairesi vilayetleri; yönetimi divana ait olan vilayetlerdi.

Bizans sınırında bulunan vilayetler;

Başında uç beyi denilen sınır koruyucu beylerin bulunduğu vilayetlerdi.





Hukuk



İslamiyet'in kabulü ile hukuk kuralları değişikliğe uğradı, Türk töresi ile İslami kurallar bir sentez haline getirildi.

Adli teşkilat; Şeri Yargı ve Örfi Yargı olmak üzere ikiye ayrılırdı.

Şer'i Yargı; kadıların başkanlığındaki mahkemeler tarafından yürütülürdü.

Örfi Yargı; vergilere, askeriye ile, ikta sahipleri ve ticarete ilişkin kanunlarla ilgilenirdi.

Hükümdarların halkın şikayetlerini dinlemek amacıyla düzenlediği Mezali Divanları da görülürdü.

Askeri davalara kadı askerler denilen kadılar bakardı.





Ordu



İlk Türk-İslam Devletleri'nde ordu Türkmenlerden oluşurdu.

Karahanlılarda ordu Hassa ordusu, Eyalet askerleri ve Türkmen kuvvetleri olmak üzere üç bölüme ayrılmıştı.

Selçuklularda, Karahanlılar'dan farklı olarak ikta askerleri, bağlı devletlerin askerleri ve gönüllü askerler vardı.

Hassa Ordusunda, askerlik için ayrılan çocuklar belirli merkezlerde yetiştirilir, sultanlar Hassa Birliklerini burada yetişen askerler arasından seçerlerdi.

Eyalet askerleri; Şehzadelerin ve valilerin yönetimindeki askerlerdi.

Türkmen birlikleri; Göçebe Türkmen boylarının savaş anında orduya katılmaları ile oluşan birliklerdi.





Toprak Yönetimi



Devlete ait ve miri arazi olarak adlandırılan topraklar dört bölüme ayrılmıştı.

Has arazi ; Geliri hükümdara ait olan arazilerdi.

İkta arazi; Gelirlerine göre önemli devlet görevlilerine dağıtılan arazilerdi.

Mülk arazi; Başarılı devlet adamlarına verilen arazi idi. Bu topraklara sahip olanlar toprak hakkında her türlü tasarrufa sahipti.

Vakıf arazi; İlmi ve sosyal kuruluşların masraflarını karşılamak amacıyla bu kuruluşlara tahsis edilen arazilerdi.

Haraci arazi; Müslüman olmayan halka ait arazilerdi.





Din



İslamiyet'in kabulünden sonra İslam dinini yaymak için önemli çalışmalar yapmışlardı.

İslamiyet'te gaza denilen Müslüman olmayan ülkelere yönelik savaşlar ile önemli fetihler gerçekleştirmişlerdi.

İslam dini ile İslamiyetten önceki kültürlerin birleşmesi ile Babalik, Bektaşlik, Ekberilik ve Mevlevilik gibi çeşitli tarikatlar oluşturulmuştu.

İslamiyeti yaymak amacıyla eserler yazılmış, Kur'anı'ın yayılması amacıyla çalışmalar yapılmıştı.





Ekonomik Hayat



Tulunoğulları ve Akşidler, doğu ve batı ticaret yolları arasında oldukları için ticarette oldukça gelişmişti.

Eyyubiler ve Memlüklüler'de ise Mısır'la ticaret çok gelişmişti.

Memlüklüler döneminde Trablus, Şam, İskenderiye, Dimyat, Yafa ve Akka önemli ticaret merkezleri haline geldi.

Ümit Burnu'nun buluması ile bu ticaret merkezleri önemini yitirdi.

Gazneliler, Hindistan topraklarını ele geçirerek ekonomilerini canlandırmıştı.

Büyük Selçuklular'da, Orta Asya ve Hindistan'dan gelen ticaret yollarının geçmesi ülkeyi zengin bir hale getirmişti.

Anadolu Selçuklu Devleti, ticaret yolları üzerinde yaptığı vakıf kuruluşları, han ve kervansaraylarla ticari alanda gelişmişti.





Sosyal Hayat



Türk-İslam Devletleri'nde göçebe bir hayat görülmüş, göçebecilikten dolayı hayvancılık gelişmişti.

Yerleşik hayata geçildikçe köylerde oturanlar tarımla, şehirlerde yaşayanlar ise ticaret ve el sanatlarıyla uğraşmışlardı.

Şehirlerde ticaretle uğraşanlar Ahi teşkilatını oluşturmuşladı.

Anadolu Selçukluları zamanında Türkler zengin ve mutlu bir hayat sürmüşlerdi.





Bilim



Türk İslam Devletleri'nde medreseler bilim merkezi idi.

Büyük Selçuklu Devleti zamanında, dünyanın ilk üniversitesi olarak kabul edilen Nizamiye Medresesi yapıldı.

Medreselerde Kur'an, hadis, kelam, fıkıh, Arap dili ve edebiyatı, matematik, mantık geometri ve tarih okutulurdu.

Önemli bilim adamlarının başlıcaları; Farabi, Biruni, İbn-i Türk, İbn-i Sina, Gazali, Ömer Hayyam'dır.





Sanat



Türk-İslam devletlerindeki sanat eserlerinde mimari ağırlıkta idi.

Türk-İslam Devletleri tarafından yapılan ve günümüzde hala ayakta duran sanat eserlerinden bazıları şunlardır:

Tulunoğlu Camii

Baybars Camii

Mescid-i Cuma

Sultan Sencer Türbesi

Alaaddin Camii

Burmalı Minare
 
ziberkan Çevrimdışı

ziberkan

Super Moderator
Osmanlı Siyasi Tarihi

Kuruluş Dönemi



Osmanlı Devleti'nin Genel Özellikleri







Osmanlı tarihi, Anadolu Türkiye tarihinin 4. dönemini oluşturur.

Türk devletleri içinde en uzun süre yaşayan ve en geniş sınırlara ulaşanıdır.

Türk Devletleri içinde merkezi otoritesi en güçlü olanıdır.

Kültür ve uygarlık alanında en çok ilerleyen Türk Devleti'dir.

Mutlak egemenlik haklarını hükümdar kullanır. Ancak, I. Ahmet dönemine kadar veraset yasası belirgin değildir.

Şeriat hukuku ile yönetildiğinden Teokratik, mutlak egemenlik haklarını hükümdar kullandığından Monarşik devlet yapısı görülür.

Fetih temeline dayandığından askeri, etnik yapı çeşitli olduğundan çok uluslu bri imparatorluktur.

Fetih politikası, dinsel (cihat) ve ekonomik (ganimet) amaçlı olmuştur.





Osmanlıların Kökeni



1243 Kösedağ Savaşı'ndan sonra Anadolu'da Moğol hakimiyeti başladı.

Bu tarihten önce Kayı Boyu, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaaddin Keykubat zamanında Anadolu'ya gelmişti.

Kayı Boyu Anadolu'ya ilk geldiğinde başında Ertuğrul Gazi bulunmaktaydı.

Anadolu Selçuklu Sultanı tarafından Kayı Boyu'na Söğüt ve Domaniç kışlak olarak verildi.





Kuruluş Sırasında Anadolu ve Çevresi







Kayı boyu Söğüte geldiğinde Anadolu'da Beylikler dönemi başlamıştı.

Anadolu Selçuklu Devleti henüz yıkılmamış fakat İlhanlı Devleti'nin egemenliği altına girmişti.

IV. Haçlı seferi sırasında İstanbul'dan kaçan Rumlar Karadeniz Bölgesi'nde Trabzon Rum Devleti'ni kurmuştu.

Batı Anadolu ve Marmara Bölgesi Bizans hakimiyetindeydi.

Moğol istilası nedeniyle Anadolu'ya Türkmen akını başlamıştı.

Türkmen göçleri sonunda Anadolu'daki Hristiyan nüfus azaldı, Hristiyanlar şehirlere yerleşti.

Türkmenler Selçuklu etkisinden kurtardıkları mistik liderleriyle tarikatlar kurmuştu.

Zanaat loncaları yani ahiler zamanla güçlenerek, halkı askeri ve siyasal kargaşaya karşı korumuştu.

Türkmenlerin çoğu köylere yerleşerek tarım ve hayvancılıkla uğraşmıştı.

Göçebe yaşamı sürdüren boylar daha çok Güney Anadolu'da, Toroslar'ın eteklerine ve Çukurova'ya yerleşmişti.

Ege, Marmara ve Doğu Karadeniz'de Rumlar, Kayseri ve Sivas'ta Moğollar, Çukurova ve Doğu Anadolu'da Ermeniler yaşamaktaydı.

Anadolu'nun Kuzey Doğu'sunda Altınordu Devleti hüküm sürmekteydi.

Doğu Anadolu ve İran Bölgesi'nde İlhanlılar bulunmaktaydı.

Trakya Bölgesi ve Marmara'nın güneyi ile Batı Anadolu'da Bizans egemendi.

Yakın Doğu'da en önemli siyasi güç Memlük Devleti idi.

Balkanlar'da derebeylik rejimi ile yönetilen, Sırp Krallığı, Bulgar Krallığı, Arnavut Beyliği, Macar Krallığı, Eflak ve Boğdan Beylikleri, Mora Despotluğu, Bosna ve Hersek Beylikleri, Erdel Beyliği bulunmaktaydı.





Osmanlı Devleti'nin Büyüme Nedenleri



İslam dini ve İslam dininin öngördüğü cihat inancı.

Türkmen desteğinin alınması ve beyliklerle iyi geçinilmesi.

Anadolu'ya gelen Türkmenlerin fethedilen yerlere yerleştirilmesi yani düzenli iskan politikası

Balkanlardaki düzensiz siyasi birlik ve Bizans'taki taht kavgaları.

Yetenekli ve deneyimli yöneticilerin iş başına geçmesi.

Merkezi otoritenin güçlü olması.

Fethedilen bölgelerde halka karşı adil davranılması ve dinsel hoşgörünün olması.





Osman Bey Dönemi (1299-1326)







Ertuğrul Gazi'nin 1281 yılında ölümü üzerine boyun başına Osman Bey geçti.

1299 tarihinde Osmanlı Beyliği'nin bağımsızlığını ilan etti. Bu tarih Osmanlı Devleti'nin kuruluş tarihi olarak kabul edilir.

Osman Bey, Yenişehir, Karacahisar, Yarhisar, Bilecik, Mudurnu ve İnegöl'ü aldı.

Osman Bey'e en büyük desteği Anadolu ahileri ve Türk beyleri sağladı.

Bölgede bulunan Bizans tekfurlarına karşı büyük başarılar kazandı.

1308 tarihinde Koyunhisarı'nda Bizans ile ilk savaş yapıldı ve başarı sağlandı.



UYARI : 1308'de Anadolu Selçukluları'nın yıkılışı üzerine Osman Bey İlhanlılar'a bağlılığını bildirdi. Bu dönemde ilk defa para basıldı.



1281 yılında Karacahisar'ı ele geçirdi.

1320 tarihinden itibaren ordunun başına Orhan Bey geçti.

Orhan Bey 1326'da Bursa'yı kuşattı.

Şehir ele geçirildiği gün Osman Bey öldü.





Orhan Bey Dönemi (1326-1362)







Orhan Bey 1324 tarihinde Osmanlı Beyliği'nin başına geçti.

Bursa şehir alınarak başkent yapıldı.

1329'da İznik üzerine yürüdü ve Bizans ile yapılan Maltepe Savaşı'nda İznik ele geçirildi.

Kocaeli Yarımadası'nın fethi tamamlandı.

1342'de Ulubat ve Mihaliç Kaleleri alınarak Karesioğulları ile komşu olundu.

İlk Osmanlı donanması bu dönemde kuruldu.

İlk defa 1353 tarhinde Rumeli'ye geçildi.

Marmara'nın kuzey ve batı kesimlerinin fethi tamamlandı.

Gelibolu'nun tamamı, Malkara ve Keşan ele geçirildi.

İlk defa divan teşkilatı kuruldu. İlk vezir de bu dönemde atandı.

İlk Kaptan-ı Derya (Karamürsel Paşa) bu dönemde atandı.





I. Murat Dönemi (1362-1389)







I. Murat kardeşlerini öldürerek tahta geçen ilk Osmanlı padişahıdır.

1362 yılında Sazlıdere Savaşı ile Bizans ordularını yenerek Edirne'yi fethetti.

Gümülcine ve Filibe alınarak Bizans'ın Balkanlarla olan bağlantısını kesildi.

Bu durum Balkan uluslarının Osmanlı'ya karşı birleşik haçlı ordusu oluşturmalarına sebep oldu.



UYARI : 1364 yılında oluşturulan bu Haçlı ordusu tarihte Osmanlı Devleti'ne karşı oluşturulan ilk Haçlı ordusudur.



1364 tarihinde Sırp Sındığı savaşı ile Haçlı ordusu bozguna uğratıldı.

Bu savaş ile Balkanlar'da Macar etkisi kırıldı.

1371'de Sırplarla Çirmen Savaşı yapıldı ve Sırplar bozguna uğratıldı.

1389 tarihinde ikinci bir Haçlı ordusu Osmanlı Devleti'ne saldırdı.

1389 tarihinde Kosova Savaşı ile Haçlı orduları ikinci kez yenildi.



UYARI : Bu savaş sonunda, savaş meydanında bulunan yararlıların büyük bir bölümü düşman askeriydi. Sultan Murat, savaş sonrası, savaş meydanında dolaşırken uzakta ölüler arasında bir kıpırdanma oldu. Ölüler arasında uzun boylu bir Sırplı (Kral Lazard'ın damadı, Miloş) kalkarak padaişaha doğru gelip elini öpmek istediğini söyledi. Padişaha yaklaşan Sırplı, aniden hançerini çekerek muhafızlara rağmen I. Murat'ı hançerledi. Sırplı hemen oracıkta paramparça edildi.



Anadolu'da Germiyanoğulları'ndan Kütahya, Simav ve Tavşanlı çeyiz olarak alındı.

Ankara ele geçirildi.

Çandarlı Halil'in teklifi ile Yeniçeri Ocağı'nın temeli atıldı. İlk defa devşirme sistemi uygulanmaya başlandı.

Tımar sistemi oluşturuldu.

Rumeli Beylerbeyliği kurularak, merkeze bağlı eyalet sistemi oluşturuldu.





I. Bayezit (Yıldırım) Dönemi (1389-1402)







Beyliklerler mücadele ederek Anadolu'nun siyasi birliğini sağladı.

İstanbul iki kez kuşatıldı fakat başarı sağlanamadı.

İlk kuşatmada Bizans Avrupa'dan yardım istedi ve Haçlı ordusu harekete geçti.

1396 Niğbolu Savaşı ile Haçlı ordusu bozguna uğratıldı.



UYARI : Bu savaş sonunda Mısır'da bulunan Abbasi Halifesi I. Mütevekkil, Yıldırım Bayezit'e gönderdiği mektupta ona "Sultan-ı İklim Rum" diye hitap etmiştir.



Bu savaşla Bulgaristan ele geçirildi, Eflak ve Bosna Osmanlı Himayesine girdi.

İkinci İstanbul kuşatması sırasında Boğaz'ın Anadolu yakasına Güzelcehisar da denilen Anadolu Hisarı inşa edildi.

Bu kuşatma Timur'un Anadolu topraklarına girdiği haberi üzerine kaldırıldı.





Ankara Savaşı'nın Nedenleri



1. Timur'un cihan hakimi olma amacıyla büyük bir imparatorluk kurmak istemesi

2. Timur'un, Çin'e yapacağı seferde Batı'da güçlü bir devlet bırakmak istememesi.

3. Ahmet Celayir ve Kara Yusuf'un Osmanlı Devleti'ne sığınması

4. Türkmen Beylerinin Timur'a sığınması ve Beylerin Timur'u kışkırtması.





Ankara Savaşı (1402)



Timur, 1402 yılında Anadolu'ya girerek, Sivas'ı aldı.

Yıldırım Bayezit ve Timur Çubuk Ovası'nda karşılaştı.

1402 yılında meydana gelen Ankara Savaşı'nda Osmanlı ordusu yenildi ve Yıldırım Bayezit esir düştü.





Ankara Savaşı'nın Sonuçları







1. Yıldırm Bayezit Timur'a esir düştü ve esaret altında öldü.

2. Anadolu'da Türk birliği bozuldu ve beylikler yeniden kuruldu.

3. Batı'ya olan Türk ilerleyişi yavaşladı ve İstanbul'un fethi gecikti.

4. Bizans İmparatorluğu geçici bir süre de olsa kendini toparlama fırsatı buldu.

5. Fetret Dönemi başladı.





Fetret Devri (1402-1413)



I. Bayezit'in oğullarından Süleyman Rumeli'de, Musa Bursa'da, İsa Balıkesir'de ve Mehmet de Amasya'da hükümdarlığını ilan etti.

Kardeşler arasında taht kavgası başladı ve Anadolu'nun siyasi birliği sarsıldı.

Mehmet Çelebi 1413'te kardeşlerini ortadan kaldırarak Osmanlı tahtına geçti.

Osmanlı Devleti, 11 yıl süren Fetret Devri'nde, sağlam devlet örgütü ve yerleşmiş sosyal kurumlar sayesinde yıkılmaktan kurtuldu.



UYARI : Fetret Devri'nde Musa Çelebi İstanbul'u kuşattı.





I. Mehmet (Çelebi) Dönemi (1413-1421)







Anadolu'da siyasi birliği yeniden sağladı.

Aydınoğlu Beyliği'nden İzmir'i aldı.

Karamanoğlu Beyliği'nden Akşehir ve Beyşehir'i geri aldı.

Candaroğlu Beyliği'ni de ortadan kadırdı.

Eflak Beyi'ni yenerek bu beyliği hakimiyeti altına aldı.



UYARI : Fetret Devri'nde Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'da toprak kaybetmemesinin nedeni Balkanlar'da izlediği hoşgörü politikasıdır.



Batınilik mezhebini yaymaya çalışan Şeyh Bedrettin Mahmut'un müritlerinden Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal ile birlikte isyan etti. Fakat isyan bastırıldı.

1420'de Mustafa Çelebi isyan etti.





II. Murat Dönemi







Bizans'ın desteklediği Mustafa Çelebi hükümdarlığını ilan etti fakat 1422 yılında yakalanarak öldürüldü.

İstanbul'u kuşattı fakat kardeşi Çelebi Mustafa'nın isyanı sonucu, kuşatma yarım bırakıldı.

Menteşoğulları, Candaroğulları, Aydınoğulları ve Taceddinoğulları Beyliklerine son verdi.

Germiyanoğlu Yakup Bey, oğlu olmadığı için topraklarını Osmanlı Devleti'ne vasiyet etti.





Osmanlı-Venedik Savaşı (1425-1430)



Ankara Savaşı'nı fırsat bilen Bizanslılar, Eflaklar, Arnavutlar ve Sırplar, Osmanlı aleyhine harekete geçmişti.

Osmanlı Devleti'nin Adriyatik ve Ege'nin Batı kıyılarına sarkması, Venediklilerin işine gelmiyordu.

Osmanlı Devleti de Balkanlar'da daha güvenli ilerleyebilmek için Venediklilerin elinden Selanik'i geri almak istiyordu.

1425-1430 yılları arasında meydan gelen savaşta Osmanlı Devleti Selanik, Yanya ve Serez'i ele geçirdi.

Orta ve Güney Arnavutluk'ta Osmanlı egemenliği sağlanmış oldu.

1444 yılında Osmanlı ordusu Haçlılara karşı yenilgiler aldı.

Osmanlı Devleti, 1444 yılında kendi lehine olmayan Edirne Segedin Antlaşması'nı imzaladı.





II. Kosova Savaşı (1448)







1444 Varna yenilgisinden sonra yeni bir haçlı ordusu oluşturuldu.

Jan Hunyad önderliğindeki Haçlı ordusu Mora seferine çıkmış bulunan II. Murat'ın ordusuna saldırdı.

1448 tarihinde meydana gelen Kosova Savaşı'nda Haçlı Ordusu bozguna uğratıldı.

Balkanlardaki Osmanlı hakimiyeti kesin olarak sağlanmış oldu.

Bu tarihten itibaren, Avrupalılar, Osmanlı Devleti'ne karşı bir daha Haçlı ordusu oluşturma cesareti bulamadı.

Bu tarihten sonra Avrupalılar sürekli savunmada kalmış, Osmanlı saldıran taraf olmuştu.



Yükselme Dönemi



II. Mehmet (Fatih) Dönemi



İstanbul'un Fethi



Nedenleri ve Hazırlıkları



İstanbul'un Fethinin Nedenleri



1. Osmanlı toprak bütünlüğünün sağlanmak istenmesi

2. Bizans'ın Balkanlar'da bulunan Osmanlı topraklarına asker sevkinin engellenmek istenmesi

3. Bizans'ın Osmanlı taht kavgalarını desteklemesi

4. Hz. Muhammed'in fethi teşvik edici hadisi

5. İstanbul'un dünya ticaret yolları üzerinde bulunan önemli bir kent olması



Fetih Hazırlıkları



Hristiyan aleminin Bizans'a yardım etmesini engellemek için bazı Avrupa ülkeleri ile antlaşmalar yapıldı.

Anadolu Hisarı'nın karşısına Rumeli Hisarı yapıldı.



UYARI : Bu hisarın yapılma nedeni Balkanlar'dan karadeniz yolu ile yapılabilecek yardımları kesmek ve Boğazları kontrol altında tutmaktır.



400 parçalık bir donanma meydana getirildi.

Muslihiddin, Saruca Sekban ve Macar Urban'a büyük kuşatma topları döktürüldü.



İstanbul'un Fethi (1453)





Bizans İmparatorluğu İstanbul şehri ile civardaki birkaç kasabaya hakim bir durumdaydı.

Bizan elindeki donanmayı Haliç'e çekerek, Haliç'in ağzını zincirle kapattı. İstanbul, hem karadan hem de denizden çok sağlam surlarla çevrilmişti.

6 Nisan 1453 sabahı kuşatma başladı.

21-22 Nisan gecesi 72 parça donanma karadan Haliç'e indirildi.

29 Mayıs 1453 sabahı İstanbul'a girildi.



Fethin Tarih Açısından Önemi



İstanbul'un Fethinin Türk Tarihi Açısından Önemi



1. İstanbul Osmanlı Devleti'nin başkenti yapıldı.

2. Fetih ile Osmanlı Devleti için için İmparatorluk dönemi başladı.

3. Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğü sağlandı.

4. Dünya ticaret yollarının önemli noktası Osmanlıların eline geçti.



UYARI : Bu durum Akdeniz ve Karadeniz ticaretinde etkili olan Venedik ve Ceneviz'e zarar verdi.



5. İstanbul'da bulunan Ortodoks Kililsesi'nin koruyuculuğu Osmanlıların eline geçti.



UYARI : Böylece Osmanlı Ortodoksların lideri konumuna gelmiştir. Bu kilisenin denetim altına alınması, Hristiyan birliğini parçalama amacı taşımaktadır.



İstanbul'un Fethinin Dünya Tarihi Açısından Önemi



1. İstanbul'un fethi ile Orta Çağ kapandı, Yeni Çağ başladı.

2. Doğu Roma imparatorluğu sona erdi.

3. Savaş toplarının üstünlüğü anlaşıldı, sur ve kalelerin önemi azaldı.

4. Feodalizmin yıkılış süreci hızlanmış oldu.

5. İstanbul'un Türkler'in eline geçmesi üzerine Avrupalılar yeni ticaret yolları aramaya başladı.



UYARI : Bu durum Coğrafi Keşifler'in zorlayıcı nedenini oluşturdu.



Anadolu'daki Fetihler



İlk önce 1459'da Cenevizliler'den Amasra alındı.

1460 yılında Candaroğulları Beyliği'ne son verildi.

1461'de Trabzon Rum İmparatorluğu ortadan kaldırıldı.



UYARI : Böylece Büyük Selçukluların başlattığı Anadolu'yu Türkleştirme politikası tamamlandı.



1466'da Karamanoğulları Beyliği'nden Konya ve Karaman alındı.





Otlukbeli Savaşı (1473)





Osmanlılar ile Akkoyunlu Devleti arasında Anadolu'da egemenlik kurma mücadelesi bulunmaktaydı.

Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Karakoyunlu Devleti'ni yıkarak, Sivas'a kadar gelmişti.

Candaroğulları ve Karamanoğlu beyleri de Uzun Hasan'a sığınmıştı.

1473 tarihinde yapılan Otlukbeli Savaşı ile Akkoyunlu Devleti yenildi.



UYARI : Bu savaş Akkoyunlu Devleti'ni zayıflatmış ve onun Şah İsmail tarafından yıkılmasına neden olmuştur.





Batıdaki Fetihler





1454 - 1459 arasında Sırbistan'a üç sefer düzenlendi, Sırbistan ele geçirildi.

1460'ta Mora despotları ortadan kaldırıldı.

1462 yılında Eflak, 1476 yılında da Boğdan Beyliği alındı.

1463 yılında Bosna, 1465'te de Hersek Osmanlı Devleti'ne bağlandı.



UYARI : Bu fetih hareketi ile Balkanlar'da siyasi birlik sağlanmıştır.





Denizlerdeki Fetihler



Ege'de 1456 yılında Taşoz, Bozcaada, Semadrek, ve Limni, 1462 yılında Midilli, 1470 yılında da Eğriboz adaları alındı.

1475 yılında Kefe, Azak ve Menküp kaleleri alınarak Kırım Osmanlı topraklarına katılıp Osmnalı'ya bağlı hanlık haline getirildi.



Kırım'ın Alınması'nın Sonuçları :



1. Gedik Ahmet Paşa tarafından Kırım alındı ve Osmanlılara bağlı hanlık haline getirildi.

2. İpek Yolu'nun kontrolü tamamen Osmanlıların eline geçti.

3. Karadeniz bir Osmanlı gölü haline geldi.

4. Cenevizlilerin Karadeniz'deki etkinliğine son verildi.

5. Rusya'ya karşı tampon bölge yaratıldı ve Rusya'nın Karadeniz'e inişi bir süre engellendi.

6. Kırım'ın bağlı hanlık olmasıyla Osmanlılara savaşlarda asker ve ekonomik kaynak sağlandı.





Osmanlı-Venedik Savaşları (1463-1479)



Nedeni :

Osmanlı Devleti'nin İstanbul, Ege Adaları , Amasra, Kırım, Mora Yarımadası ve Yunan Adaları'nı elegeçirmesi ile Venedik ve Cenevizlilerin ticari darbe yemesi.

Sonuçları :

Venediklilerin denizde, Osmanlılar'ın ise karada üstün olması nedeniyle taraflar birbirine üstünlük sağlayamadı. Venediklilerin barış istemesi sonucu 1479'da Venedik Antlaşması imzalandı.



UYARI : Fatih'in Venediklilere kapitülasyon vermekle ulaşmak istediği amaçlar şunlardır: Birincisi ticareti canlandırmak ikincisi ise Avrupa Hristiyan birliğini parçalamaktır.





Otranto Kuşatması (1480)





1. Büyük bir imparatorluk kurmak isteyen Fatih'in, Batı Roma topraklarına sahip olmak istemesi.

2. Avrupa'ya yapacağı seferlerde önemli bir üs kazanmak istemesi

3. Roma'ya ulaşarak Katolik kilisesini denetleyip Avrupa Hristiyan Birliği'ni parçalamak istemesi.



Sonuçları :



1. 1480'de Otranto şehri ve kalesi, Napoli Krallığı'ndan alındı.

2. Fatih'in ölümünden sonra Otranto Napoli Krallığı tarafından ele geçirildi.





Fatih Kanunnamesi



Sınırların genişlemesi ve ihtiyaçların artması üzerine düzenlenmişti.

İki bölümden oluşur :



Birinci Bölüm : Şehzadelerin hükümdar olması ile ilgilidir. Burada kardeş katli yasallaşmış ve şehzadelerin sancaklara gönderilmesi zorunlu tutulmuştu.



İkinci Bölüm : Devlet memurlarının görev ve sorumluluklarıyla ilgilidir. Ayrıca bağlı beylik sistemi uygulamaya geçirilmiştir. Sadrazamlar Divan toplantılarına başkanlık etmeye başlamıştır.





II. Bayezit Dönemi



Cem Sultan Olayı



Fatih'in ölümü üzerine Amasya sancağında bulunan Bayezit devşirmelerin desteğiyle tahta geçti.

KOnya sancağında bulunan ve Türkmenlerin desteklediği Şehzade Cem bunun üzerine taht mücadelesine başladı.

Memluklerin'de desteklediği Cem Sultan, Bursa'yı aldı ve adına para bastırıp hutbe okuttu.

1481'de Yenişehir Ovası'nda yenilen Cem, Konya'ya kaçtı.

II. Bayezit'in gönderdiği kuvvetlere yenilen Cem Sultan, önce Mısır'da Memlüklülere, ardından da Rodos şövalyelerine sığındı.

Yıllarca Avrupa'da dolaştırılan Cem Sultan, 1495 yılında Napoli'de öldü.



UYARI : Cem Sultan'ın Avrupalılara sığınması Osmanlıların bu iç sorununu uluslararası bir sorun haline getirdi. II. Bayezit Cem'i ellerinde tuttukları için Papalığa -1495'te Cem Sultan'ın ölümüne kadar- vergi ödedi. Bu dönemde İspanyolların saldırısına uğrayan Beni Ahmer Devleti'ne destek gönderilemedi.





Osmanlı-Memluk İlişkileri



Osmanlı-Memluk ilişkileri II. Bayezit Dönemi'nde tamamen gerginleşti.



UYARI : Memluk sorunu ileride kesin bir şekilde Yavuz Sultan Selim tarafından çözümlenecektir.



Fatih Dönemi'nde Memlüklüler, Osmanlı Devleti'nin Hicaz su yolları teklifini reddetmiş ve Dulkadiroğulları Beyleri arasında çıkan iç çekişmelere karışmıştı.

Memlükler, Cem Sultan'ı ve Karamanoğlu Beyi'ni de himaye etmişti.

II. Bayezit 1485'te Memlükler üzerine sefere çıktı.

Bu savaşlar genel olarak Osmanlıların aleyhine sonuçlandı.

Ramazanoğulları Beyliği alındı.





Osmanlı-Venedik İlişkileri

1499'da Venediklilerin elinden İnebahtı, Modon ve Koron alındı.

Navarin Limanı Osmanlıların eline geçti.

Karadeniz kıyılarında Kili ve Dinyester Irmağı'nın ağzında bulunan Akkerman kaleleri alındı.





Osmanlı-İran İlişkileri



1501'de Akkoyunlu Devleti toprakları üzerinde Safavi Devleti kuruldu.

Safavi hükümdarı Şah İsmail, Anadolu ve çevresinde Şii birçok taraftar topladı.

Doğu Anadolu'da Şahkulu Baba Tekeli tarafından Şii kökenli bir ayaklanma çıkarıldı ve bastırıldı.

II. Bayezit'ın izlediği gevşek politika ve devlet işlerinden iyice elini çekmesi, Şehzade Selim'i kızdırdı.

Selim, 1512'de Osmanlı tahtına geçti.





I. Selim (Yavuz) Dönemi



Çaldıran Savaşı (1514)





Doğu Anadolu'ya sahip olmak isteyen Şah İsmail bölgedeki Şii Türkmen aşiretlerini Osmanlı'ya karşı ayaklandırıyordu.

Yavuz İran seferi öncesi Dulkadiroğlu Alaüddevle'den yardım istedi fakat isteği reddedildi.

1514'te Osmanlı orduları İran ordularını Çaldıran Savaşı'nda yendi.



UYARI : Yavuz Sultan Selim Trabzon sancağında valilik yaparken Şah İsmail'le savaşmış ve Şah İsmail'in savaş taktiğini öğrenmiştir. Bu savaş sırasında Osmanlılar hareketli topları kullanmışlardır. Bu durum, teknolojik ilerlemenin savaşların sonucunu nasıl etkilediğini göstermektedir.



Bu savaş Osmanlı Devleti'ne Doğu Anadolu'yu kazandırdı.

Şah İsmail kaçtığı için Safavi Devleti yıkılamadı.

Tebrize kadar olan bütün topraklar Osmanlı Devleti'nin eline geçti.

Şii sorunu geçici olarak çözümlendi ve Doğu Anadolu güvenlik altına alındı.

Safavi hazinesi Osmanlı hazinesine aktarıldı.





Turnadağ Savaşı (1515)





Yavuz'un Çaldıran Savaşı öncesi Dulkadiroğullarından istediği yardım reddedilmişti.

Yavuz, Çaldıran zaferinden sonra 1515 yılında Dulkadiroğulları'nı yendi ve bu beylik yıkıldı.

Turnadağ Savaşı sonunda Maraş, Mardin, Elbistan ve Diyarbakır Osmanlı topraklarına katıldı.

Anadolu'da siyasal birlik tamamlanmış oldu.





Mısır Seferi



Yavuz'un İran seferi sırasında Şah İsmail ile Memlüklüler Osmanlı'ya karşı bağlaşma yapmıştı.

Yavuz, 1516 yılında Mısır üzerine sefere çıktı. 1516 yılında Mercidabık Savaşı ile Memluk ordusu bozguna uğratıldı.

Mercidabık zaferi ile Osmanlı Devleti, Suriye ve Filistin'i ele geçirdi.

Yavuz Sultan Selim, 1517 yılında tekrar Mısır seferine devam etti.





Rıdaniye Savaşı ve Memlük Devleti'nin Yıkılışı



Kansu Gavri'nin yerine geçen Tomanbay Osmanlıları Mısır'dan atmak istiyordu.

1517 yılında yapılan Ridaniye Savaşı ile Mısır Ordusu bir kez daha yenildi.

Rıdaniye Savaşı sonunda Memlük Devleti yıkıldı ve Mısır Osmanlı hakimiyeti altına alındı.



Mısır Fethi'nin Sonuçları



1. Memlük Devleti yıkıldı.

2. Suriye, Filistin ve Mısır Osmanlı topraklarına katıldı.

3. Doğu Akdeniz Osmanlı hakimiyetine girdi.

4. Kutsal Topraklar (Mekke ve Medine) Osmanlı hakimiyetine girdi.

5. Kutsal emanetler ve Mekke ile Medine'nin anahtarları Yavuz'a yollandı.

6. Halifelik makamı Osmanlılara geçti.



UYARI : Halifelik böylece Kureyş kabilesinden çıkarak Osmanlı soyuna geçti. Ayrıca Osmanlı'nın teokratik yapısı tamamlandı.



7. Memlük hazinesi, İstanbul'a getirildi.

8. Kıbrıs adasını ellerinde bulunduran Venedikliler, Osmanlı'ya vergi ödemek zorunda kaldı.

9. Baharat yolu Osmanlıların eline geçti.



UYARI : Bu durum Osmanlılar için büyük bir ekonomik kazançtır. Ancak Portekizliler Ümit Burnu'ndan Hindistan'a ulaştığı için Osmanlılar buradan kazanç sağlayamadı.





I. Selim (Yavuz) Dönemi Genel Özelliği



Türk ve İslam alemini tek bir çatı altında toplamaya çalıştı.

Sadece doğu ülkelerine seferler düzenlendi.

Bunun nedeni; Yavuz'un Türk-İslam devletlerini tek çatı altında birleştirmek istemesi ve devlet bütünlüğünü sarsacak tehlikeyi Doğu'da görmesiydi.





I. Süleyman (Kanuni) Dönemi



İç ayaklanmalar



Kanuni Sultan Süleyman Dönemi'nde güçlü devlet otoritesi sayesinde saltanat kavgaları olmamış, ancak bir takım iç isyanlar çıkmıştı.



İlk isyanı 1520 yılında Şam valisi Camberd Gazali çıkarmıştı.

1524 yılında sadrazam olamdığı için ikinci vezir Ahmet Paşa isyan etti.

Bu sırada Yozgat civarında, vergi yüzünden Baba Zennun isimli bir şaki isyan etti.

1527 yılında da, Şiiliği yayma iddiasıyla Kalenderoğlu isyan etti.





Batıya Yapılan Seferler



Batı'da en zor rakip Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu idi.

Şarlken Avusturya ve Macaristan'ı da yanına çekti.

Fransa bu ittifaka karşı cephe aldı.

Kanuni, Şarlken'e karşı Fransa kralı I. Fransuva'yı destekledi.

Fransızlara kapitülasyonlar verildi.





Belgrat'ın Fethi (1522) ve Mohaç Meydan Savaşı (1526)



Macaristan'ın Balkan milletlerini Osmanlı'ya karşı kışkırtması ile 1521'de Macaristan'a sefer düzenlendi.

1521'de Osmanlı ordusu Belgrat şehrini ele geçirdi.

Kanuni, 1526 yılında Macaristan'a bir sefer daha düzenledi.

29 Ağustos 1526'da Mohaç Meydan Savaşı ile Macar Ordusu bozguna uğratıldı.

Osmanlı Ordusu Macaristan'ın başkenti Budin'i (Budapeşte) ele geçirdi.

Macaristan toprakları Osmanlı Devleti'ne katıldı.



UYARI : Bu durum Macaristan toprakları üzerinde emelleri olan Avusturya'yı rahatsız etmiş, böylece Osmanlı Avusturya savaşları başlamıştır.





I. Viyana Kuşatması (1529)



Osmanlı Devleti 1522'de Macaristan'ı fethetmişti.

Şarlken ve Avusturya Arşidük'ü Ferdinand, Macaristan'dan Türkleri atmak istiyordu.

1529 yılında Ferdinand Macaristan'a saldırdı, Macar kralı Yanoş'da Kanuni'den yardım istedi.

Osmanlı ordusu 1529 yılında tekrar Macaristan seferine çıktı.

Avusturya topraklarına giren Osmanlı ordusu başkent Viyana'yı kuşattı fakat kış nedeniyle kuşatma kaldırıldı.





Almanya Seferi (1533)



Avusturya Arşidük'ü Ferdinand, İstanbul'a elçi göndererek kendisinin Macaristan kralı olarak tanınmasını istedi.

İsteği reddedildi ve Ferdinand Budin'i işgal etti.

Kanuni, yeniden Macaristan seferine çıktı ve Almanya içlerine kadar ilerledi.

Karşısına çıkan kimse olmayınca İstanbul'a döndü.

Avusturya ile Osmanlı Devleti arasında İstanbul Antlaşması imzalandı.





Macaristan Seferi



1533 İstanbul Antlaşması'na rağmen 1540'ta Macar kralı Yanoş'un ölmesi üzerine Kral Ferdinand, Avusturya Macaristan topraklarında hak iddia ederek tekrar Budin'i işgal etti. Kanuni 1541 yılında Macaristan topraklarına yeniden girdi. Avusturyalıları Macaristan'dan attı.

Macaristan'ın Osmanlılar tarafından alınan bölgesi Budin Eyaleti adıyal Osmanlı topraklarına katıldı.



UYARI : I. Süleyman, Macaristan'ı ele geçirdiği zaman iç işlerinde serbest dış işlerinde Osmanlı'ya bağlı duruma getirmişti. Fakat bu durumda Macaristan üzerinde tam bir egemenlik sağlanamamış, Avusturya vakit kaybetmeden Macaristan topraklarını işgal etmişti. Bunun üzerine I. Süleyman Macaristan'ı Budin ve Temeşvar eyaleti bir de Erdel Beyliği olarak üçe ayırdı. Böylece Macaristan doğrudan merkeze bağlandı.



Kanuni, 1566'da Avusturya üzerine tekrar bir sefer düzenledi ve Zigetvar Kalesi'ni aldı.



UYARI : Zigetvar seferi Kanuni'nin son seferidir. Bu savaş esnasında ölmüştür. Askerlerin morali bozulmasın diye ölümü bir süre gizlenmiştir.





Kapitülasyonlar



Fransa'ya Kapitülasyonların Verilmesinin Siyasal Nedenleri



Kanuni'nin, Avrupa'da Şarlken'e karşı giriştiği mücadelede, Fransa'yı yanına çekmek istemesi.

Kanuni'nin Avrupa Hristiyan birliğini parçalamak istemesi.

Avrupa'da bir bağlaşık elde etmek isteği.

Fransa ile 1535 tarihinde bir antlaşma imzalandı.





İran Seferleri (1533-1555) ve Amasya Antlaşması



Nedenleri :

1. Kanuni'nin daha çok Batı'ya sefer yapıp, Doğu'yu ihmal etmesi.

2. İran'ın Şiilik propagandasına devam etmesi.

3. İran'ın Bağdat, Basra ve Basra Körfezi civarında yaşayan Sunni halka baskı yapması ve halkın Kanuni'den yardım istemesi.

Kanuni, 1533-1553 tarihleri arasında İran üzerine topam üç sefer düzenledi.

Bu seferlerde başarı sağlanamadı. Çünkü seferlerde İran şahı Osmanlı Padişahının karşısına çıkmadı.

1555 yılında İran ile Amasya Antlaşması imzalandı.





Amasya Antlaşması (1555)



Bu antlaşma ile Erivan, Tebriz, Bağdat ve Doğu Anadolu Osmanlılara bırakılmıştı. Amasya Antlaşması İran ile Osmanlı arasında imzalanan ilk resmi antlaşma oldu.





Deniz Seferleri



Rodos'un Fethi (1522)



Rodos Adası'nda St. Jean Şövalyeleri hüküm sürmekteydi.

Rodos adası, Papalığın Doğu Akdenizdeki ileri karakolu görevini yapmakta idi.

Şövalyeler Müslüman ticaret gemilerine saldırmakta ve Hristiyan korsan gemilerine yataklık yapmaktaydı.

Rodos Adası, 1522 yılında fethedildi.





Cezayir'in Alınması



Kanuni, Şarlken'i Akdeniz'de zor duruma düşürmek için Cezayir Beyi Barbaros'u İstanbul'a davet etti.

Barbaros, Kaptan-ı Derya olarak Osmanlı donanmasının başına getirildi.

Barbaros Hayrettin Paşa Cezayir'i Osmanlı Devleti'ne hediye etti ve Cezayir savaşsız Osmanlı himayesine geçmiş oldu.

Barbaros Cezayir'e beylerbeyi olarak atandı.





Preveze Deniz Savaşı



Avrupalılar Osmanlı'nın Akdeniz'deki üstünlüğüne son vermek amacıyla Papa'nın önderliğinde Haçlı donanması hazırladılar.

Haçlı donanması Andre Dorya komutasında, Osmanlı donanması ise Barboros Hayrettin Paşa komutasındaydı.

27 Eylül 1538 tarihinde meydana gelen Preveze Deniz Savaşı'nda Barbaros Haçlı donanmasını bozguna uğrattı.

Bu savaşla Akdeniz egemenliği tamamiyle Osmanlıların eline geçti.





Hint Seferleri



Portekizliler Ümit Burnu yolunu keşfederek Hint Okyanusu'na ulaşıp, bu bölgeyi ele geçirerek hem Hindistan'ı ekonomik açıdan kullanmak, hem de Hristiyanlığı yaymak istemişti.

Portekizliler aynı zamanda Müslüman ticaret gemilerine ve hacca giden Müslüman gemilerine zarar vermeye başlamıştı.

Hindistan'daki Gücerat Müslümanları Kanuni'den yardım istemişti.

Osmanlılar 1538-1553 yılları arasında Hindistan'a dört sefer düzenledi.

Osmanlılar Hindistan'a yaptıkları bu seferlerde başarı gösteremediler. Bunun nedenleri :

1. Osmanlıların bu seferlerde siyasi veya ekonomik amaç taşımamaları.

2. Dönemin devlet adamlarının Hindistan'ın ekonomik önemini kavrayamaması.

3. İç denizlere göre yapılmış Osmanlı gemilerinin, Okyanus'ta Portekiz Donanması ile başedememesiydi.
 
ziberkan Çevrimdışı

ziberkan

Super Moderator
Osmanlı Siyasi Tarihi

Sokullu Mehmet Paşa Dönemi



Sokullu Mehmet Paşa; Kanuni, II. Selim ve III. Murat dönemlerinde sadrazamlık yaptı.

Bu dönemde 1566'da Sakız Adası Cenevizliler'den alındı.

Yemen'in egemenliği sağlandı.

1571 yılında Venediklilerden Kıbrıs Adası alındı.



UYARI : Sokullu bu fethin arkasından kendisini ziyarete gelen bir Venedik elçisine şu sözleri söylemişti ;

"Ziyaretinizin sebebini anlıyorum, İnabahtı yenilgisinin üzerimizdeki etkisini anlamaya çalışıyorsunuz. Fakat unutmayın ki, biz sizden Kıbrıs'ı almakla kolunuzu kestik. Halbuki siz donanmamızı yakmakla bizim sakalımızı traş etmiş oldunuz. Kesilen kol yerine gelmez. Lakin traş edilen sakal eskisinden daha gür çıkar.



1571'de İnebahtı Savaşı'nda Haçlı donanmasına yenildi.

Tunus Osmanlı topraklarına katıldı.

Lehistan 1575'te Osmanlı himayesine girdi.

1577'de Fas Portekizlilerden alındı.



Sokullu Mehmet Paşa'nın Projeleri



Sokullu sadrazamlığı süresince Doğu Avrupa Türkleri ile Kafkasya bölgesini Osmanlı Devleti'ne bağlamak istedi.

Don ve Volga Irmaklarını bir kanalla birleştirerek, Karadeniz'den Hazar'a geçmeyi planladı.

1579 yılında Süveyş Kanalı'nı açmayı düşündü, böylece, Hindistan ve Endonezyadaki Müslümanlara yardım etmeyi planladı.

Sokullu 1579 yılında hançerlenerek öldürüldü, projeleri de uygulamaya konulamadan yarım kaldı.





Duraklama Dönemi



Duraklamanın Nedenleri



A. İç Nedenler :



1. Merkezi Yapıdaki Bozulmalar :



Padişahlık Makamının Bozulması



I. Ahmet ile birlikte şehzadelerin sancak eğitimi uygulaması kaldırıldı, şehzadeler sarayda kapalı bir hayat yaşamaya başladı.



Saraya kapanan şehzadelerin ruhsal yapılarında bozulmalar görüldü.



UYARI : III. Mehmet; son kez sancağa çıkan Osmanlı padişahıdır.



I. Ahmet Dönemiyle hanedanın en yaşlı üyesi tahta geçmeye başladı.



UYARI : I. Ahmet, sancağa çıkmadan tahta çıkan ilk padişahdır.



Sadrazamalık Makamının Bozulması



Sadrazam padişahtan sonra en etkili olan ikinci kişi idi.

Sadrazamlar, önceleri eğitim ve tecrübelerine göre seçilirken, daha sonraki dönemlerde rüşvet ve iltimas yolu ile göreve gelmişlerdi.



UYARI : Duraklama Dönemi'nde 61 sadrazam göreve gelmiştir.



Duraklama Dönemi'nde yeteneksiz kişiler sadrazamlık görevine getirildi.

Bu durum halkın devlete olan güvenini azalttı, isyanların çıkmasına neden oldu.





Saray Kadınlarının Yönetime Katılması



Kimi padişahların zamansız ölümü üzerine geride tahta geçecek çocuk yaşta kişiler kalıyordu.

Veraset sisteminden dolayı çocuk da olsa bu kişi tahta geçebiliyordu.

Bu çocuk hükümdarların tahta geçmesi ile anneleri devlet yönetiminde etkili olmaya başlıyordu.

Kadınların devlet işlerinde etkinliği Kanuni Dönemi'nde Hürrem Sultan ile başladı.

Valide Kösem Sultan ve Turhan Sultanla devam etti.



UYARI : Duraklama Dönemi'nde IV. Murat'ın annesi Kösem Sultan ile, IV. Mehmet'in annesi Turhan Sultan yönetimde oldukça etkili olmuşlardı.



Zamanla saray kadınları devlet adamlarının atanmasında da söz sahibi oldu.

Bu da bilgi ve beceriden yoksun kişilerin iş başına gelmesine neden oldu.





2. Orduda Meydana Gelen Bozulmalar :



Yeniçeri Teşkilatındaki Bozulmalar



Askeri kanun ve geleneklere saygı gösterilmemeye başlandı.

Yeniçerilerin ve Kapıkulu Ocağı'nın bozulması ile orduya olan güven kayboldu.

Kanun-i Kadim'e aykırı askere alım işlemleri yapılmaya başlandı.



UYARI : Yeniçeri Ocağı'na usülsüz asker kaydeden ilk padişah III. Murat'tır.



Devşirme sistemi bozuldu.

Yeniçeriler çeşitli nedenlerden dolayı sık sık ayaklanmaya başladı.

Merkeze her istediklerini yaptırabilen Yeniçeriler, bazan padişahları bile tahttan indirmişti.





Eyalet Ordusundaki Bozulmalar



XVII. yüzyılda Tımar dağıtımındaki adaletsizlik ve haksızlık Eyalet ordusunun itibarını zedeledi.

Dirlik araziler askerlikle ilgisi olmayan kişilere verilmeye başlandı.



UYARI : Yükselme Dönemi'nde Eyalet Ordusu Yeniçeri Ocağı'na karşı önemli bir denge unsuruydu. XVII. yüzyılda eyalet askerlerinin sayısının azalması ile, Yeniçeri Ocağı güç kazanmış ve devlet yönetiminde Ocağın etkinliği artırmıştır.



Bir kısım dirlik arazi de peşin vergi amacıyla iltizama çevrildi.





Donanmadaki Bozulmalar



Osmanlı donanması Kanuni Sultan Süleyman Dönemi'nde en üst düzeye ulaşmış, Barbaros Hayreddin Paşa'nın ölümüyle de giderek önemini kaybetmişti.



Denizcilikle ilgisi olmayan kişiler kaptan-ı deryalığa getirilmişti.





Ekonomideki Bozulmalar



Savaş ganimetlerinin azalması.

Uzun süren ve genelde yenilgiyle sonuçlanan savaşlar.

Eskisi gibi yabancı devletlerden vergi ve hediye alınamaması.

Artan saray masrafları ve devlet ihtişamına paralel olarak lüks ve israfın artması.

Sık sık padişah değişiklikleri yüzünden ödenen cülus bahşişleri.

Tımar sisteminin bozulması.

Kapıkulu askerlerinin sayısının artması.





Eğitimdeki Bozulmalar



Osmanlı Eğitim sistemi Avrupa'nın oldukça gerisinde kalmıştı.

Osmanlı Devleti'nde en önemli eğitim kurumu medreselerdi.

Medreselerin başında bulunan ulemalar gelişmeye ayak uyduramadı.

Medreselerde zamanla pozitif bilimler askıya alındı.

Medrese eğitimi yapmamış bir çok insana diploma ve ve rütbe verildi.

Yeni doğmuş çocuklara müderris ünvanı verilerek beşik uleması zümresi meydana geldi.

Ulemalar zamanla askerle birlike isyanlara katılıp saraya hücum etti.





Toplum Yapısındaki Bozulmalar



Siyasi, sosyal ve ekonomik yapının bozulması ile Anadolu'da Celali İsyanları çıktı.

Celali isyanları ile merkezi otorite tamamen sarsıldı.

İsyanların artması üzerine Anadolu'da yaşayan halk şehirlere göç etmeye başladı.

İsyanların bastırılmasında kullanılan yöntemler, halkla devletin arasının açılmasına neden oldu.





B. Dış Nedenler :



İmparatorluğun Doğal Sınırlarına Ulaşması



Osmanlı Devleti, XVI. yüzyılın sonunda yaklaşık 20 milyon kilometre kare sınır ve 100 milyon nüfus ile en geniş sınırlarına ulaşmıştı.

Üç kıtaya yayılan bu sınırların korunmasında zorluk çeken Osmanlı Devleti, bazen birçok cephede savaşıyor ve bu nedenle mevcut gücü bölünüyordu.





Avrupa'da Merkezi Krallıkların Kurulması



Osmanlı Devleti Kuruluş Dönemi'nde Batı'da çok rahat ilerledi, çünkü Avrupa'da derebeylik rejimi (küçük kırallıklar) hüküm sürmekteydi.

XV. yüzyıl ile birlikte Avrupa'da güçlü merkezi krallıklar kuruldu.

Avrupa, XV. ve XVI. yüzyıllarda Coğrafi Keşifler, Rönesans ve Reform ile önemli adımlar atmış, Osmanlı Devleti'nde ise aynı gelişmeler görülmemişti.





XVII. Yüzyıl Siyasi Tarihi



Osmanlı-İran Savaşları



III. Murat Dönemi (1577-1590)



III. Murat, 1579'da İran şahı Tahmasb'ın ölümü ile ortaya çıkan taht kavgalarından faydalanarak İran üzerine sefere çıktı.

Osmanlı Ordusu, Hazar Denizi'ne kadar ilerledi fakat, 1590'da İranlılar'ın barış İstemesi Üzerine Ferhat Paşa Antlaşması imzalandı.



Ferhat Paşa Antlaşması (1579)



Bu antlaşma ile Azerbeycan, Luristan, Gürcistan ve Dağıstan Osmanlılara bırakıldı. Osmanlı İmparatorluğu, bu antlaşma ile doğuda en geniş sınırlara ulaşmış oldu.





I. Ahmet Dönemi (1603-1611)



Nedeni : Osmanlı Devleti'nin Batı'da Avusturya ile savaşta bulunmasını ve Anadoludaki Celali İsyanlarını fırsat bilen İran'ın Ferhat Paşa Antlaşması ile Osmanlı Devleti'ne verilen yerleri geri almak istemesi.

Şah Abbas, 1603'te Tebriz ve Erivan'ı alarak Diyarbakır ve Musul'a kadar ilerledi.

1611 yılında Nasuh Paşa Antlaşması imzalanarak bu savaşa son verildi.



Nasuh Paşa Antlaşması (1611)



1. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti, Ferhat paşa Antlaşması ile aldığı toprakları geri verdi.

2. İran her sene Osmanlı Devleti'ne ikiyüz deve yükü ipek verecekti.

Bu antlaşma Osmanlı Devleti'nin elde ettiği toprakları geri verdiği ilk antlaşmadır.





I. Mustafa Dönemi (1617-1618)



Nedeni : İran'ın antlaşmalarda verdiği sözü tutmayıp Osmanlı Devleti'ne söz verdiği ekonomik yükümlülüğü yerine getirmemesi

1617-1618 tarihleri arasında devam eden bu savaşlarda önemli bri çatışma olmadı, 1618'de İran ile Serav Antlaşması imzalandı.

1618 yılında imzalanan Serav Antlaşması ile Nasuh Paşa Antlaşması'nın koşulları her iki ülke tarafından da yeniden kabul edildi.





IV. Murat Dönemi (1622-1639)



Nedeni : İran'ın hile ile Bağdat'ı işgal etmesi.

IV. Murat, İran'a iki sefer düzenledi. Bu seferler sonunda Revan ve Bağdat'ı tekrar ele geçirdi.

1639 yılında İran ile Kasr-ı Şirin Antlaşması imzalandı ve altmış yıldır süren İran savaşları sona erdi.



Kasr-ı Şirin Antlaşması (1639)



1. Azerbaycan ve Revan İran'a bırakıldı.

2. Bağdat Osmanlı Devleti'ne bırakıldı.

3. Zağros Dağları iki ülke arasında sınır oldu.

Bu antlaşma ile XVII. yüzyıl Osmanlı-İran savaşları sona erdi ve bugünkü Türkiye-İran sınırı büyük ölçüde çizildi.





Osmanlı-Lehistan Savaşları



Genç Osman Dönemi (1618-1622)



Nedeni : Lehistan'ın Boğdan'ın iç işlerine karışması.

Genç Osman 1618 yılında Lehistan seferine çıktı.

Leh ordusunu yendi ve Hotin Kalesi'ni kuşattı.

Bu sefer, yeniçerilerin gevşek davranması üzerine, 1620 yılında Hotin Antlaşması imzalanarak son buldu.



Hotin Antlaşması (1620)



1. Lehliler ve Osmanlılar birbirlerinin topraklarına saldırmayacaktır.

2. Lehistan, Kırım Hanı'na 40 bin düka altını vergi olarak ödemeye devam edecektir.

Hotin seferi'nde Yeniçerilerin yetersizliği anlaşılmış ve ilk defa Genç Osman, Yeniçeri Ocağı'nı kaldırmak istemişti.





IV. Mehmet Dönemi (1672-1676)



Nedeni : Lehistan'ın, Türk himayesinde bulunan Ukrayna Kazakları'nın iç işlerine karışması.

Osmanlı ordusu 1672'de Lehistan seferine çıktı. Lehliler birçok defa yenildi ve 1676'da Bucaş Antlaşması imzalandı.



Bucaş Antlaşması (1676)



a) Ukrayna Osmanlıların koruması altında kalacak.

b) Podolya Osmanlılara verilecek

c) Lehistan her sene vergi ödeyecek

Bucaş Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu'nun topraklarına toprak kattığı son antlaşmadır. Bu antlaşma ile Osmanlı İmaparatorluğu Batı'da en geniş sınırlarına ulaşmıştı.



Not : Lehistan Diyet Meclisi, Bucaş Antlaşması'nın vergiyle ilgili üçüncü maddesini kabul etmedi. Savaş yeniden başladı. Osmanlılar vergiyle ilgili maddeyi kaldırınca 1676 yılında Bucaş Antlaşması yenilendi.





Osmanlı-Venedik Savaşları (1645-1669)



Nedeni : Venediklilerin Osmanlı ticaret gemilerine saldırması ve Osmanlı Devleti'nin Girit Adası'nı almak istemesi.

1645'te Girit yüzünden Osmanlı-Venedik savaşları başladı.

25 yıl alınamayan Kandiye Kalesi'nin alınması ile Venedikliler barış isteğinde bulundu.





Osmanlı-Avusturya Savaşları (1593-1606)



Nedeni :

1. Avusturya ile Osmanlı arasındaki sınır mücadelesi

2. 1593 tarihinde Bosna Beylerbeyi Hasan Paşa'nın Avusturyalılar tarafından pusuya düşürülerek öldürülmesi

III. Murat Dönemi'nde Avusturya savaşları başladı.

1573 yılında Estergon ve Kanije kalelelerini Avusturya'ya kaptırdı.

III. Mehmet Dönemi'nde Avusturya'dan Eğri Kalesi alındı.

1596'da Haçova Savaşı ile Avusturya ordusu bozguna uğratıldı.

1596'da Estergon ve Kanije Kaleleri geri alındı.

İran sorunu ve Celali İsyanları yüzünden Osmanlı Devleti barış istedi ve 1606'da Zitvatorok Antlaşması imzalandı.



Zitvatorok Antlaşması (1606)



1. Eğri, Kanije ve Estergon Kaleleri Osmanlılarda kalacaktır.

2. Avusturya Kuzey Macaristan topraklarını elinde tuttuğu için her sene Osmanlılara ödediği vergiyi artık ödemeyecektir.

3. Avusturya bir defaya mahsus olmak üzere savaş tazminatı ödeyecektir.

4. Avusturya arşidükası protokol bakımından Osmanlı padişahına denk olacaktır.

Not : 1533 İstanbul Antlaşması'na göre Avusturya arşidükası Osmanlı sadrazamına denkti.

Zitvatorok Antlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu Orta Avrupa'daki üstünlüğünü kaybetmiş, Avrupadaki devletlerle eşit seviyeye gelmişti.





Osmanlı-Avusturya Savaşları (1622-1664)



Avusturya'nın Erdel Beyliği iç işlerine karışması.

1662'de Avusturya seferine çıkan Osmanlı ordusu Uyvar, Zerinvar ve Novigrat kalelerini aldı.

Bu savaşlar 1664 yılında imzalanan Vasvar Antlaşması ile son buldu.



Vasvar Antlaşması (1664)



a) Uyvar ve Novigrat kaleleri Osmanlılara bırakılacak, Zerinvar Avusturya'da kalacaktır.

b) Erdel Osmanlı Devleti'nde kalacak, Osmanlı Devleti ve Avusturya, Erdel'den askerlerini çekecektir.

c) Avusturya, Osmanlıların Erdel Beyi adayını tanıyacaktır.

d) Avusturya savaş tazminatı ödeyecektir.



Bu antlaşmadan sonra Avrupalılar, Osmanlıların eski gücünü kazandığını zannederek büyük bir paniğe kapılmıştı.





II. Viyana Kuşatması (1683)





Nedenleri :

1. Koyu katolik olan Avusturya'nın, Protestan Macarlara baskı yapması,

2. Macarların Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'dan yardım istemesi,

1682'de Osmanlı Devleti Avusturya'ya savaş ilan etti.

1683'te Avusturya üzerine sefere çıkıldı.

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, 1683'te Viyana'yı kuşattı.

Haçlı ordusunun yardıma gelmesi üzerine Osmanlı ordusu Viyana önlerinde bozguna uğradı.



Bozgunun nedenleri :



UYARI : II. Viyana bozgunu ile, Kosova Savaşı'ndan sonra Avrupa'da taarruza geçen Osmanlılar, artık savunmaya geçmiştir.

Osmanlıları Avrupa'dan atmak amacıyla "Kutsal İttifak" oluşturulmuştur.



1. Merzifonlu'nun deneyimli komutan ve devlet adamlarının sözünü dinlememesi

2. Merzifonlu'nun şehrin yağmalanmasına izin vermemesi,

3. Viyana'nın güçlü surlarla çevrili olması,

4. Kırım Hanı'nın zamanında yardım göndermemesi.





Kutsal Bağlaşma ve Savaşlar (1683-1699)



Nedeni : Osmanlı Devleti'nin Viyana önünde bozguna uğraması ve bu fırsattan yararlanmak isteyen Hristiyan Avrupa'nın Papa'nın önderliğinde kutsal ittifak kurarak, Türkleri Avrupa'dan atmak istemesi.

Avusturya, Macaristan ve Erdel'i alıp Bulgaristan'a girdi,

Osmanlı Devleti ile Haçlı ittifakı arasında 1683'te dört cephede savaş başladı.

Lehistan, Podolya ve Boğdan'ı, Venedik, Mora ve Dalmaçya'yı aldı.

1687 yılında II. Süleyman, 1695'de de II. Mustafa tahta geçti.

Yenilgilerin devam etmesi üzerine Osmanlı Devleti Karlofça Antlaşması'nı imzalayarak savaştan çekildi.



Karlofça Antlaşması (1699)



Avusturya, Lehistan, Venedik ve Osmanlı Devleti arasında imzalandı.

1. Temeşvar ve Banat Yaylası dışında kalan bütün Macaristan ve Erdel Avusturya'ya verildi.

2. Hırvatistan'ın bir bölümü Avusturya'ya verildi; Sava ırmağı sınır oldu.

3. Podolya ve Ukrayna Lehistan'a verildi.

4. Dalmaçya kıyıları ve Mora, Venedik'e verildi. Korint Osmanlılarda kaldı.

5. Antlaşmanın süresi 25 yıl olacak ve Avusturya'nın garantisinde bulunacaktı.



Not : Rusya, Karlofça Antlaşması imzalanırken iki yıllık bir ateşkes imzalamış ve barışa yanaşmamıştır. Amacı Kırım'a doğru ilerlemektir. Ancak, Avrupalı Devletlerin baskısıyla 1700'de antlaşma masasına oturmuştur.

Osmanlılar, Karlofça ve İstanbul Antlaşmaları'yla ilk defa toprak kaybına uğradı.

Bu antlaşmalar, Osmanlı İmparatorluğu'nun XVIII. yüzyıl genel politikasında belirleyici rol oynadı ve Osmanlı Devleti'nde Gerileme Dönemi Başladı.



Gerileme Dönemi



XVIII. Yüzyıl Başlarında Osmanlı Devleti



Osmanlı Devleti, 1699'da imzalanan Karlofça ve İstanbul Antlaşmaları ile kaybettiği toprakları geri alma siyaseti izledi.



UYARI : Osmanlı Devleti, Karlofça Antlaşması'ndan sonra sürekli toprak kaybetmesine rağmen uzun süre varlığını koruyabilmiştir. Bunun nedeni, Avrupa Devletleri arasındaki çıkar çatışmalarıdır.



Osmanlı Devleti bu dönemde başarılı olamadı, toprak kazanmak yerine, yeni toprak kayıpları yaşadı.

Osmanlı Devleti'nde "Gerileme Dönemi" 1792'de imzalanan Yaş Antlaşmasına kadar sürdü.







Edirne Olayı



II. Mustafa (1695-1703) Karlofça Antlaşması'ndan sonra Edirne'ye çekilip, devlet yönetimini FEyzullah Efendi'ye bırakıp, kendini av ve eğlenceye vermişti.

Bu durumdan memnun olmayan ve Edirne'nin başkent olacağı söylentilerine inanan bir grup İstanbul'da isyan etti.

Asiler 1703 yılında Edirne'ye yürüyüp Feyzullah Efendi'yi idam ettikten sonra, II. Mustafa'yı tahttan indirerek, yerine III. Ahmet'i tahta geçirdi.







XVIII. Yüzyıl Dış Siyasal Gelişmeleri



Prut Savaşı ve Prut Antlaşması (1711)



Nedenleri : I. Petro'ya Poltova Savaşı'nda yenilen XII. Şarl'ın Osmanlı Devleti'ne sığınması üzerine Rusların Osmanlı topraklarına saldırması.



1711' de Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa Eflak'a girdi.



UYARI : Baltacı Mehmet Paşa'nın ileriyi göremeyen bir vezir olması ve çevresindekilerin paraya düşkün olması nedeniyle bu seferden istenilen sonuç alınamamıştır.



Baltacı Mehmet Paşa'nın Rus ordusunu sıkıştırdığı bir sırada Rusya'nın barış istemesi üzerine Prut Antlaşması imzalandı.







Osmanlı-Venedik, Avusturya Savaşları ve Pasarofça Antlaşması (1715-1718)



Nedenleri : Osmanlı Devleti'nin Karlofça Antlaşması ile kaybettiği Mora ve Dalmaçya kıyılarını tekrar ele geçirmek istemesi ve Venediklilerin Mora Rumlarına baskı yapması ile Mora Rumlarının Osmanlıdan yardım istemesi.

Osmanlı Devleti, 1751 yılında Mora'yı yeniden aldı.

Osmanlı Devleti'nin Korfu Adası'nı kuşatması üzerine Avusturya, Mora'nın tekrar Venediklilere verilmesini istedi.

Osmanlı Devleti, 1716'da Avusturya'ya savaş ilan etti.

Osmanlı ordusunun Petervaradin'de yenilmesi üzerine, Avusturyalılar Belgrat'ı ele geçirdi.

Osmanlı Devleti'nin barış istemesi üzerine 1718'de Pasarofça Antlaşması imzalandı.







Pasarofça Antlaşması (1718)

Osmanlı Devleti ile Avusturya arasında imzalanan bu antlaşma ile :

1. Yukarı Sırbistan, Belgrat, Sırmiyum, Batı Eflak ve Banat Yaylası (Temeşvar) Avusturya'ya bırakıldı.

2. Venedik'ten alınan Mora ve Grit Osmanlılarda kaldı.

3. Arnavutluk ve Dalmaçya kıyılarındaki bazı kaleler Venedik'e verildi.



Antlaşmanın Önemi :



1. Osmanlı Devleti, Batı'nın üstünlüğünü tamamen kabul etti ve toprak kurtaramayacağını anladı.

2. Osmanlılar, Ortodoksları koruma görevini son kez yerine getirdi.

3. İngiltere ve Hollanda'ya verilen ayrıcalıklar Kapitülasyona dönüştürüldü.

4. Pasarofça Antlaşması'nın yarattığı barış ortamında Lale Devri'ne girildi ve ilk defa Batı tipinde ıslahatlara gidildi.







Osmanlı-İran Savaşları (1722-1746)



Nedenleri : Safavi Devleti'nin Sunni Müslümanları Şiiliğe zorlaması üzerine Kafkasya ve Azerbaycan'da bulunan Sunnilerin isyan ederek Osmanlı Devleti'nden yardım istemesi.

Sunnilerle İran arasında çıkan savaşı fırsat bilen I. Petro Kafkasya'ya girip, Bakü taraflarını işgal etti.

Osmanlı Devleti, 1724'te Kafkasya'ya girdi.

Fransa'nın araya girmesi ile İstanbul Antlaşması imzalandı.



İran tahtına geçen Şah Tahmasb, Şahkulu'nunda desteğini alarak , tekrar Osmanlı üzerine yürüdü.

1730 yılında İstanbul'da Patrona Halil İsyanı çıktı.

İsyancılar III. Ahmet'i tahttan indirerek yerine I. Mahmut'u tahta geçirdi.

I. Mahmut Dönemi'nde İran ile 1732'de Ahmet Paşa Antlaşması imzalandı.

1639'da İran ile Kasr-ı Şirin Antlaşması imzalandı.







İstanbul Antlaşması (1724) :



1. Derbent, Bakü Kaleleri ve Dağıstan Rusya'ya bırakıldı.

2. Gence, Karabağ, Revan ve Tebriz Osmanlı Devleti'ne verildi.

İstanbul Antlaşması (1724) Osmanlılarla Ruslar arasındaki ilk dostluk antlaşmasıdır.







Patrona Halil İsyanı



Lale Devri'nde Avrupa tarzında yapılan ve Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın kişiliği ile özdeşleştirilen ıslahatlar, ulemadan ve yeniçerilerden bir takım kişilerin çıkarlarına ters düşmüştü. Lale Devri ile birlikte artan Lüks yaşantı, fakir halkın tepkisine yol açmıştı.

O yıllarda İran ile yapılan savaşlar da devam etmekteydi.

Sadrazam Damat İbrahim Paşa'nın İran seferine gitmek istememesi, ona karşı olanlara bulunmaz bir fırsat vermiş, Bayezit Hamamı tellaklarından Patrona Halil ve Muslu Beşe ismindeki iki Arnavut önderliğinde bir grup 1730 yılında isyana başlamışlardı.

Vergilerden şikayet eden halk ve İran Seferi'ne katılmak istemeyen Yeniçeriler de isyana katılınca, isyan giderek büyümüş, saraya giden asiler, padişah III. Ahmet'ten Damat İbrahim Paşa'nın kafasını istemişlerdi. Kendilerine teslim edilen Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'yı idam eden asiler, tekrar saraya yürüyerek, padişah III. Ahmet'i tahttan indirerek yerine I. Mahmut'u geçirdiler. Bu isyanla Lale Devri sona ermiş oldu.







Ahmet Paşa Antlaşması (1732)



İran ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan bu antlaşma ile;

1. Gence, Tiflis ve Dağıstan Osmanlılarda kaldı.

2. Tebriz, Kirmanşah ve Hemedan Eyaletleri İran'a verildi.







Osmanlı-Rusya, Avusturya Savaşları ve Belgrat Antlaşmaları (1736-1739)



Nedenleri :

1. Rusya'nın İran savaşları sırasında Kırım Hanı'nın İran'a gidişini engellemesi

2. Rusya'nın Lehistan'ın iç işlerine karışması

3. Avusturya ile Rusya arasında bağlaşma yapılması

Osmanlı Devleti, 1736 yılında Rusya ve Avusturya ile savaşa girdi.

1739 yılında, Avusturya ile Belgrat Antlaşması imzalandı.



UYARI : Belgrat Antlaşmaları'ndan sonra Avusturya ve Rusya aralarındaki bağlaşmayı yenileyip, Osmanlı Devletine bildirdiler. Buna karşılık Osmanlı Devleti İsveç'te bir bağlaşma yaparak Avusturya ve Rusya'ya bildirdi. Böylece, Batı'da uzun süren barış dönemi başladı.



Rusya ile de Belgrat'ta ikinci bir antlaşma imzalandı.







Osmanlı-Rus Savaşı ve Küçük Kaynarca Antlaşması (1768-1774)



Nedenleri : Rusya'nın geleneksel Karadeniz'e inme, Boğazlardan geçerek sıcak denizlere açılma politikası.

Bu politikanın sonucu olarak Rusya, 1768 'de Lehistan'ın iç işlerine karıştı.

III. Mustafa, 1768'de Rusya'ya savaş ilan etti.

Osmanlı ordusu birçok cephede yenilgiye uğradı.

Rus donanması, 1770'te Çeşme'de Osmanlı donanmasını yaktı.

1774 yılında III. Mustafa'nın yerine I. Abdülhamit tahta geçti.

1774 yılında, Rusya ile Küçük Kaynarca Antlaşması imzalandı.



Küçük Kaynarca Antlaşması (1774)



Küçük Kaynarca Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin o güne kadar imzaladığı en ağır koşullu antlaşmadır. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti'nin egemenlik hakları zedelenmiştir. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti'nin büyük devlet olma özelliği sona ermiş ayrıca Rusya, Akdenize inme politikasını gerçekleştirmiştir. Yine Rusya, ilk defa Osmanlıların iç işlerine karışma hakkını elde etmiş, Ortodoksları koruma görevi Rusya'ya geçmiştir.







Kırım Olayı



Ruslar, Küçük Kaynarca Antlaşması'ndan sonra, Kırım'ı kendilerine bağlamak istediler.

Ruslar 1778 yılında Kırım'a girerek, kendi yandaşı olan Şahin Giray'ı han seçtirdi.

Osmanlı Devleti bu hanlığı onaylamadı.

1779 tarihinde Fransa'nın devreye girmesi ile Rusya ile Aynalıkavak Tenkinamesi imzalandı.



UYARI : Böylece, Kırım Rusya'ya bağımlı hale getirildi. 1783'te Şahin Giray'la anlaşan II. Katerina, Kırım'ı Rus topraklarına kattı, Osmanlı Devleti bu olayı ancak protesto edebildi.







Osmanlı-Avusturya, Rusya Savaşları, Ziştovi ve Yaş Antlaşmaları (1787-1792)



Nedenleri : Rusya'nın, Aynalıkavak'a rağmen, Kırım'ın iç işlerine karışması ve 1783 yılında Kırım'ı işgal etmesi.



Osmanlı Devleti, Kırım'ın Rusya'ya bağlanmasını kabul etmedi ve 1787 yılında Rusya'ya savaş açtı.

Kısa bir süre sonra Avusturya ile de savaşa girildi.

1789'da Rusların Ozi Kalesi'ni alarak halkı kılıçtan geçirmesi üzerine I. Abdulhamit üzüntüden öldü.

1789 yılında III. Selim tahta geçti.

1789 yılında Fransız İhtilali oldu.

Osmanlı Devleti Avusturya ile Ziştovi Rusya ile de Yaş Antlaşmasını imzaladı.







Ziştovi Antlaşması (1791)



Avusturya ile Osmanlı Devleti arasında imzalandı.

1. Avusturya, savaşta aldığı toprakları Osmanlı Devleti'ne geri verecektir.

2. Orsova ve Unna Irmakları arasındaki topraklar Avusturya'ya bırakılacaktır.







Yaş Antlaşması (1792)



Rusya ile Osmanlı Devleti arasında imzalandı.



1. Kırım'ın Rusya'ya ait olduğu kabul edildi.

2. Dinyester Irmağı Rusya ve Osmanlı Devleti arasında sınır olarak kabul edildi.

3. Rusya, Boğazlar'dan geçip serbestçe ticaret yapabilecekti.







Osmanlı-Fransız İlişkileri



Fransa, Rusya'nın ve Avusturya'nın Osmanlı toprakları üzerinde yerleşmesini istemiyordu.

Lale Devri'nde Osmanlı-Fransız dostluğu iyice arttı.

I. Mahmut zamanında 1740 yılında imzalanan antlaşma ile Fransa'ya kapitülasyonlar verildi.

1789 İhtilali ile Fransa'da başa geçen Drektuvar hükümeti döneminde Osmanlı-Fransız ilişkileri bozuldu.

1789 yılında Napolyon Bonapart Mısır'ı işgal etti.



Fransa ile 1801 yılında El-Ariş Mukavelesi imzalandı.



UYARI : Osmanlı devlet adamları, XVIII. yüzyılın sonlarında var olan topraklarını korumak için denge siyaseti izlemeye başlamıştır. Denge siyaseti, Avrupalı devletler arasındaki çıkar çatışmalarından faydalanarak toprak bütünlüğünün korunmasıdır.

III. Selim Dönemi'nde ağırlık kazanmıştır. Öncelikle Akdenizdeki Osmanlı varlığını korumaya yönelik bir amaç izlenmiştir.







El-Ariş Mukavelesi (1801)



Fransa ile Osmanlı Devleti arasında imzalandı. Bu mukaveleye göre ;

1. Fransızlar Mısır'ı boşaltacaklar

2. İngilizler deniz yolu ile Fransız askerlerini ülkelerine götüreceklerdir



Dağılma Dönemi



Ulusçuluk Eylemleri



Sırp İsyanı (1804)



Nedenleri :

1. Osmanlı Devleti'nde merkezi otoritenin zayıflaması

2. Sırbistan'ı yöneten Yeniçeri kodamanlarının halka baskı yapması

3. Rusya ve Avusturya'nın kışkırtması.

4. 1789 Fransız İhtilali ile ortaya çıkan "ulusçuluk" akımlarının Sırplar arasında yayılması.

5. XVIII. yüzyılda Osmanlı-Avusturya, Rusya arasında çıkan savaşların Sırp topraklarında yapılması

Sırplar , 1804'te, Kara Yogi önderliğinde ayaklanma başlattı.

1812'de imzalanan Bükreş Antlaşması ile Sırplara ayrıcalık verildi.

Sırp ayaklanması, 1813'te Miloş Obronoviç önderliğinde yeniden başladı.

1829'da Edirne Antlaşması ile Özerk Sırbistan Prensliği kuruldu.

1878 Berlin Antlaşması ile Sırbistan bağımsızlığını elde etti.



UYARI : Sırp Ayaklanması, Fransız Devrimi'nin getirdiği ulusçuluk akımının Osmanlı Devleti'nde görülen ilk etkisidir.





1789 Fransız İhtilali



Yalnız Fransa'da değil bütün dünyada etkileri görülen Fransız İhtilali, dünya tarihinde yeni bir çağın başlangıcı olmuştur. Avrupa'da mutlakiyet idarelerinin yıkılışını başlatan bu olay, Fransa'nın XVIII. yüzyılın başlarından itibaren sürüklendiği ekonomik ve sosyal bunalımların doğal bir sonucu idi. 14 Temmuz 1789 tarihinde Fransız Kralı XVI. Lui'nin meclisi dağıtmak istemesi üzerien halk ayaklandı ve Bastille Hapisanesi'ni bastı. Mahkumlar serbest bırakıldı ve isyan giderek büyüyerek bütün Avrupa'ya yayıldı.



Bükreş Antlaşması (1812)



Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 1812 tarihinde imzalandı.

Antlaşma maddeleri şu şekildeydi:

1. Eflak ve Boğdan Osmanlı Devleti'ne geri verilecek, ancak Osmanlı Devleti, Eflak ve Boğdan beylerini görevine iade edecektir.

2. Beserabya Rusya'ya verilecek, Prut ırmağı sınır olacaktır.

3. Osmanlı Devleti, Sırbistan'a ayrıcalık verecektir.

Bükreş Antlaşması ile Osmanlı Devleti ilk defa kendisine bağlı bir ulusa ayrıcalık verdi.







Edirne Antlaşması :



1. Yunanistan bağımsız olacaktır.

2. Eflak ve Boğdan özerkleştirilecektir.

3. Sırbistan Prensliği kurulacaktır.

4. Tuna Irmağının kenarındaki bazı kaleler Rusya'ya verilecektir.

5. Rus ticaret gemileri Boğazlar'dan serbestçe geçecektir.

6. Osmanlı Devleti, Rusya'ya savaş tazminatı ödeyecektir.

7. Doğu Anadolu'da bazı kaleler Rusya'ya bırakılacaktır.



Antlaşmanın Önemi :

1. Edirne Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin Küçük Kaynarca Antlaşması'ndan sonra imzaladığı en ağır koşullu antlaşmalarından biridir.

2. İlk defa Osmanlı Devleti'ne bağlı bir ulus bağımsızlık kazanmıştır.

3. Rusya, Orta Avrupa ticaretini denetlemeye başlamıştır.

4. Bugünkü Romanya'nın temelleri atılmıştır.

5. Mısır Sorunu'nun başlamasına neden olmuştur.

Osmanlı Devleri, bu antlaşmadan sonra Rusya'ya karşı tek başına olamayacağını anladı ve kendi varlığını sürdürmenin Avrupa devletleri arasındaki denge politikasına bağlı olduğunu gördü.







Berlin Antlaşması (13 Temmuz 1878)



1. Sırbistan, Karadağ ve Romanya'ya bağımsızlık verilecektir.

2. Bulgaristan 3 Bölüme ayrılacak; Makedonya Osmanlı Devleti'ne verilecek, Doğu Trakya özerkleştirilecek, Bulgaristan Prensliği kurulacak. Böylece, Rusya'nın Balkanlar'da güçlenmesi ve Balkanlar üzerinden Akdeniz'e inmesi engellendi.

3. Kars, Ardahan ve Batum Rusya'ya verilecek, Doğu Bayezit Osmanlı Devleti'ne kalacaktır.

(Kars, Ardahan ve Batum Brest Litowsk Antlaşmasıile Osmanlı Devleti'ne geri verildi.)

4. Bosna Hersek, Osmanlı Devleti'ne bağlı olacak, Avusturya tarafından yönetilecektir. (1908'de Avusturya, Bosna Hersek'i işgal etti.)

5. Girit ve Ermenistan'da ıslahat yapılacaktır.

6. Teselya Yunanistan'a bırakılacaktır.

7. Osmanlı Devleti, Rusya'ya savaş tazminatı ödeyecektir.



Antlaşmanın önemi :

1. Osmanlılara bağlı pek çok ulus bağımsızlığını kazandı.

2. Osmanlılarda çoküş dönemi başladı.

3. Osmanlı Devleti'nin egemenlik hakları zedelendi.

4. Ermeni sorunu başladı.

5. Rusya'nın Balkanlar'da güçlenmesi ve Akdeniz'e inmesi engellendi.

6. İngiltere ve Fransa'nın Osmanlı Devleti'ni korumaktan vazgeçtiği anlaşıldı.

7. Osmanlı-Alman yakınlaşması başladı.







Yunan İsyanı (1820-1829)



Nedenleri :

1. Osmanlı Devleti'nde merkezi otoritenin zayıflaması

2. 1789 Fransız İhtilali ile ortaya çıkan "ulusçuluk" akımlarının Yunanlılar arasında yayılması.

3. Rönesans ve Hümanizm hareketleri ile Avrupa'da Yunan hayranlığının başlaması.

4. Rumlar'ın, gemicilik sayesinde Avrupa ile iyi ilişkilere girmesi

5. Rumlar'ın, bağımsızlık amacıyla Etnik-i Eterya Cemiyeti'ni kurması.

Rumlar 1820'de Eflak'ta isyan etti.

1821 yılında Mora Yarımadası'nda isyan çıktı.

Mora isyanı, Mehmet Ali Paşa'nın yardımı ile bastırıldı.

İngiltere, Fransa ve Rusya, Osmanlı Devleti'nin Yunanistan'a bağımsızlık vermesi için 1827'de Navarin'de Osmanlı donanmasını yaktı.

1829'da Edirne Antlaşması ile Yunanistan bağımsızlığını elde etti.



UYARI : Ulusçuluk akımının etkisiyle Osmanlılardan bağımsızlığını elde eden ilk ulus Yunanlılar (Rumlar) olmuştur.







Etnik-i Eterya Cemiyeti



Bu cemiyet 1814'te Odessa'da ikisi Rum, biri Bulgar üç kişi tarafından kurulmuştur. Cemiyetin asıl amacı eski Bizans İmparatorluğu'nu yeniden canlandırmaktı. İstanbul Patriği ile Rus Çarı'nın da desteklediği bu derneğin başında Rus Çarı'nın yaveri olan Aleksandr Ipsillanti bulunuyordu. Cemiyet kısa sürede güçlenmiş, Yunanistan ve İstanbul'da şubeler açmıştır.







Kavalalı Mehmet Ali Paşa



1769'da Kavala'da doğdu. 1799'da Fransızlar'ı Mısır'dan çıkarmak üzere gönderilen orduda bayraktar olarak görev aldı. Kısa sürede "başıbozuk alayı" komutanlığına atandı. Mısır'da çıkan Kölemen ayaklanmalarını bastırdı. 1805'te Mısır valiliğine atandı. Mısır'da Avrupalı uzmanların denetiminde kuvvetli bir ordu kurdu. Ayrıca Batı eğitim sistemine dayalı bir eğitim sistemi ve toprak reformunu gerçekleştirdi. Bu arada İstanbul ile iyi geçinmeye de dikkat etti. Hicaz'da çıkan Vahhabi İsyanı'nı bastırdı. 1820'de Sudan'ı ele geçirdi. 1824'te Mora ayaklanmasının bastırılmasında Osmanlı ordusuna çok yardımı oldu. Oğlu için istediği Suriye valiliği yerine Girit valiliği verilince devlete karşı ilk Müslüman isyanı başlattı. 1841'de Suriye elinden alındıysa da Mısır'da kendi hanedanını kurdu.







Eflak-Boğdan, Sırbistan, Karadağ, Bosna-Hersek İsyanları (1875-1878)



Nedenleri :

1. 1789 Fransız İhtilali'nin getirdiği uluşçuluk akımı

2. Rusya'nın Panislavizm politikası.

İlk ayaklanma 1875 yılında Bosna ve Hersek'te meydana geldi.

Aynı yıl Bulgarlar da ayaklandı.

Kargaşadan yararlanan Sırplar ve Karadağlılar da Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etti.

Avrupa devletleri Balkanlardaki barışı sağlama amacıyla İstanbul'da bir konferans düzenledi.

Osmanlı Devleti, Avrupa'nın iç işlerine karışmasını engellemek amacıyla 1876 yılında Kanun-ı Esasiyi ilan etti.





Osmanlı-Rus Savaşları



1807-1812 Osmanlı-Rus Savaşı ve Bükreş Antlaşması



Nedeni : 1804 Sırp isyanında Rusya'nın Sırpları kışkırtması ve çıkan isyanı desteklemesi.



Osmanlı Devleti, 1806 tarihinde Boğazlar'ı Rusya'ya karşı kapattı.

1806 tarihinde Rusya Eflak ve Boğdan'ı işgal etti.

1807 tarihinde de Osmanlı Devleti Rusya'ya savaş ilan etti.

Fransa'ya güvenerek bu savaşa giren Osmanlı Devleti, Fransa'nın iki yüzlü politikası sonucu 1812'de Bükreş Antlaşması'nı imzalayarak savaştan çekildi.







1827-1829 Osmanlı-Rus Savaşı ve Edirne Antlaşması



Savaşın Nedenleri :



1. Rusya'nın 1820 tarihindeki Yunan isyanını desteklemesi

2. 1827 yılında da Navarin'de Osmanlı ve Mısır donanmasını yakılması olayına katılması.

1827'de Rusya, Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etti.

Osmanlı Devleti'nin savaşa hazır olmaması nedeniyle, Rusya, Batı'da Edirne'yi, Doğu'da da Erzurum'u ele geçirdi.

Osmanlı Devleti, 1829 tarihinde Edirne Antlaşması'nı imzalayarak savaştan çekildi.







Kırım Savaşı (1853) ve Paris Antlaşması



Savaşın Nedenleri :

1. Rusya'nın Akdeniz'e inme emelleri.

2. Rusya'nın, Eflak ve Boğdan'ı işgal edip, Sinop'ta Osmanlı donanmasını yakması.

1853 yılında İngiltere ve Fransa, Osmanlı Devleti ile ittifak yaparak Rusya'ya savaş ilan etti.

1856'da Kırım'ın Sivastopol ve Malakof şehirleri ele geçirildi.

1856 yılında Paris Antlaşması imzalandı.





Paris Antlaşması (1856)

Koşulları :

1. Osmanlı Devleti bir Avrupa devleti sayılacak, Avrupa Devletler Hukukundan yararlanacaktır. Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğü Avrupa devletleri tarafından korunacaktır.

2. Karadeniz, tarafsız hale getirilecek, savaş gemisi bulunmayacak, yalnızca ticaret gemileri geçecektir.

3. Rusya ve Osmanlı Devleti, Karadeniz'de savaş gemisi bulundurmayacaktır.

4. Eflak ve Boğdan'a özerklik verilecek, Avrupa devletleri'nin garantisinde olacaktır.

5. Tuna ırmağında ticaret gemileri serbestçe dolaşacak ve Avrupa Devletleri tarafından denetlenecektir.

6. Boğazlar, 1841 Londra Senedi'ne göre düzenlenecektir.

7. Osmanlı Devleti'nde 1856 Islahat Fermanı izlenecek, ancak iç işlerine müdahale edilmeyecektir.



Antlaşmanın Önemi :

1. Osmanlıların XIX. yüzyılda kazanan devlet olarak imzaladıkları tek antlaşmadır.

2. Osmanlı Devleti'nin kendi toprak bütünlüğünü koruyamayacağı anlaşıldı.

3. Osmanlı Devleti, bir Avrupa devleti olmanın diyetini Islahat Fermanı ile ödedi.

4. Osmanlı Devleti, savaşı kazanan devlet olmasına rağmen yenik devlet durumuna düşürüldü.

5. Karadeniz tarafsız bir deniz haline getirildi.

6. Rusya'nın Akdeniz'e inmesini engelleyerek İngiltere ve Fransa Akdeniz'de güvenliklerini sağladı.

7. Rusya'nın Balkanlar'da egemenlik kurması engellendi.

8. Rusya, 1774'te imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması ile elde ettiği haklarını kaybetti, bundan sonra Pan-Slavizm politikasını ortaya attı.







1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) ve Ayastefanos Antlaşması



Nedenleri :



1. Paris Konferansı'nda çıkarları zedelenen Rusya'nın Pan-Slavizm politikasına ağırlık vermesi

2. Rusya'nın Balkan uluslarını Osmanlı'ya karşı ayaklanmaya kışkırtması



Osmanlı Devleti, 1876'da toplanan Berlin, İstanbul ve Londra konferanslarında alınan, kendi aleyhindeki kararları kabul etmedi.

Bunun üzerine 1877'de Rusya, Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etti.

Ruslar, Doğu'da Kars, Ardahan, Batum ve Erzurum'u, Batı'da da Edirne'yi aldı.

Osmanlı Devleti bütün cephelerde yenilince, 1878'de Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması imzalandı.



UYARI : Ayastefanos Antlaşması, İngiltere ve Avusturya karşı çıktığı için uygulanmadı. İngiltere, Rusya'nın Doğu Akdeniz'de; Avusturya da, Rusya'nın Balkanlar'da güçlenmesini istemediğinden, bu antlaşmaya karşı çıktı.







Ayastefanos Antlaşması (3 Mart 1878) :



1. Sırbistan, Karadağ ve Romanya'ya bağımsızlık verilecektir.

2. Büyük Bulgaristan Krallığı kurulacaktır.

3. Kars, Ardahan, Batum ve Doğu Bayezıt Rusya'ya bırakılacaktır.

4. Bosna ve Hersek özerkleştirilecektir.

5. Girit ve Ermenistan'da ıslahat yapılacaktır.

6. Teselya, Yunanistan'a bırakılacaktır.

7. Osmanlı Devleti, Rusya'ya savaş tazminatı ödeyecektir.





Mısır Sorunu



Mehmet Ali Paşa İsyanı



Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Napolyon'un Mısır'ı işgali sırasında Kahire'ye geldi.

1804 yılında Mısır valiliğine getirildi.

Mısır'da birçok ıslahatlar yaptı.

1821'de Mora'da ortaya çıkan Rum isyanını bastırdı.

Mora valiliği isteği reddedilince, Suriye ve Çukurova'ya girerek Kütahya'ya kadar ilerledi.

Bunun üzerine II. Mahmut, Rusya'dan yardım istedi.



UYARI : Osmanlı Devleti, ilk defa kendi valisi ile savaştı. Mısır sorunu bir iç sorunken zamanla uluslar arası bir sorun haline geldi.



1833 yılında Rus donanması İstanbul'a geldi.

1833 yılında Kütahya Antlaşması imzalandı.

Osmanlı Devleti, 1833'de Rusya ile Hünkar İskelesi Antlaşması'nı imzaladı.







Kütahya Antlaşması (1833) :

Koşulları :

1. Mehmet Ali Paşa'ya Girit Valiliğine ek olarak Suriye Valiliği verilecektir.

2. Oğlu İbrahim Paşa'ya Cidde Valiliğine ek olarak Adana Valiliği verilecektir.

3. Mehmet Ali Paşa, Osmanlı Devleti'ne vergi ödeyecektir.





Hünkar İskelesi Antlaşması (1833)



Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalandı.



Koşulları :



1. Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya savaş durumunda birbirlerine yardım edecektir.

2. Osmanlı İmparatorluğu'na saldırı olursa, Rusya asker gönderecek, masrafaları Osmanlı Devleti tarafından karşılanacaktır.

3. Rusya'ya saldırı olursa Osmanlı Devleti Boğazları kapatacaktır.

4. Anlaşma sekiz yıl geçerli olacaktır.



Önemi :



1. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında ittifak kuruldu.

2. Rusya, Karadeniz'de güvenliğini sağladı.

3. Osmanlı Devleti, Boğazlar'daki egemenlik haklarını kendi isteği doğrultusunda son kez kullandı.

4. Boğazlar sorunu başladı.





Nizip Savaşı (1839)



Kütahya Antlaşması, ne Osmanlı Devleti'ni, ne de Mehmet Ali Paşa'yı memnun etmişti.

1839 yılında Mehmet Ali Paşa, Osmanlı Devleti'ne ödemesi gereken vergiyi ödemedi.

Mehmet Ali Paşa, aynı yıl bağımsızlığını ilan etti.

1839 yılında Osmanlı ve Mısır orduları Nizip'te karşılaştı ve Osmanlı ordusu yenildi.

Avrupa ülkeleri, 1840 yılında, Londra'da bir konferans topladı.

Konferans'ta Osmanlı Devleti'nin Mehmet Ali paşa'ya karşı korunması kararı alındı.

1840 yılında Londra Antlaşması imzalandı.





Londra Antlaşması (1840)



1840 yılında Londra'da Osmanlı Devleti, İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya delegeleri bir araya gelerek Mısır Sorununu halletmek üzere bir mukavele imzaladılar. Bu mukaveleye göre:

1. Mısır eyaleti hukuk bakımından Osmanlı Devleti'ne bağlı olmakla beraber, yönetim açısından Mehmet Ali Paşa'ya bırakıldı.

2. Mısır'ın Osmanlı Devleti'ne yılda 80 bin kese altın vermesi kararlaştırıldı.

3. Suriye, Adana ve Girit Osmanlı Devleti'ne geri verilecek.





Berlin Konferansı'ndan Sonra Osmanlı-Avrupa ve Osmanlı-Balkan İlişkileri



İngiltere'nin Kıbrıs'ı Alışı (1878)



Kıbrıs, 1570 yılında Sokullu devrinde Osmanlı topraklarına katıldı.

Ada, İngiltere tarafından 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, güya adayı Rus saldırılarına karşı korumak amacıyla, işgal edildi.







Tunus'un Fransızlar Tarafından İşgali (1881)



Fransızlar, 1830'da Cezayir'i işgal etti.

Fransızlar, Berlin Konferansı'nda Tunus'a yerleşme arzularını bildirdi.

Fransa, 1881 yılında Tunus'u işgal etti.





Mısır'ın İngilizler Tarafından İşgali (1882)



Mısır, 1517 yılında Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı topraklarına katıldı.

1869'da Süveyş Kanalı'nın açılması ile Mısır'ın stratejik ve ekonomik önemi iyice arttı.

1881'de Fransızlar'ın Tunus'u işgali üzerine İngilizler harekete geçti.

İngitere 1882 yılında Mısır'da çıkan isyanı bahane ederek Mısır'ı işgal etti.





Girit Sorunu ve Osmanlı-Yunan Savaşı (1897)



1878 Berlin Antlaşması'nda Girit'e imtiyaz verilmesine rağmen, adada bulunan Rumlar ile İstanbul arasındaki anlaşmazlıklar devam etti. 1896 yılında Girit'de çıkan isyan sonunda, Yunanistan adaya asker çıkardı. Ertesi yıl Osmanlı-Yunan savaşı başladı.

1897 yılında Yunanistan ile bir antlaşma imzalandı.

Bu antlaşma ile; Girit'e muhtariyet verilemsi ve Yunanistan krallık soyundan bir prensin Girit'e vali olarak tayin edilmesi kararlaştırıldı. 1908'de Venizelos, Girit'i Yunan Krallığı adına yönettiğini ilan etti.

Balkan Savaşları sonunda Osmanlı Devleti, Girit'in Yunanistan'a ait olduğunu kabul etti.





Doğu Rumeli ve Bosna-Hersek



1878 Berlin Konferansı ile Bulgaristan üç kısıma ayrıldı.

1885 yılında Filibe'de, Doğu Rumeli'yi, Bulgaristan'a bağlamak amacıyla bir isyan çıktı.

1897'de Bulgaristan Prensi, Osmanlı Devleti tarafından, Doğu Rumeli Valisi olarak kabul edildi.

1908'de (II. Meşrutiyet'in ilan edildiği sırada) Bulgaristan bağımsızlığını ilan etti.

Aynı yıl Avusturya Bosna-Hersek'i topraklarına kattığını belirtti.
 
ziberkan Çevrimdışı

ziberkan

Super Moderator
Osmanlı Kültür Tarihi ve Islahatlar

XIV. ve XVI. Yüzyıl Osmanlı Kültür ve Uygarlığı



Devlet Yönetimi



Padişah



Osmanlı Devleti'nin yönetimine Al-i Osman diye adlandırılan Osmanlı ailesi dışında başka bir sülaleden hükümdar getirilmemiştir. Devletin ve milletin devamı ilkesine uyularak, bir isyan çıkmasının önüne geçmek amacıyla diğer şehzadeler öldürülürdü. Bu nedenle yıkılışına kadar, Osmanlı Devleti'nde Roma ve Bizans'ta olduğu gibi bir çok sülale iş başına geçmemiştir. I. Ahmet Dönemi'nden itibaren, kardeş katli kaldırılarak, oda hapsi uygulaması başlamıştır. Padişah, törelere göre, bütün güç ve kudreti elinde bulunduran ve memleketin sahibi sayılırdı. Padişah, şer'i hukuka aykırı olmamak şartıyla, birtakım hükümler verir, bunlar örf olarak adlandırılırdı.



Padişahlar aynı zamanda ordunun başkomutanı idi. XVI. yüzyıla kadar padişahlar, şehzadelikleri döneminde savaşlara katılır, ülke idaresi ve savaş teknikleri konusunda tecrübe kazanırlardı. Padişahlar, dini anlamda yetkilere de sahiptiler. Bu yetki Yavuz Sultan Selim'in, Mısır'ı alması ile Halife-i Müslimin, yani Müslümanların halifesi sanı ile belirtilmişti.

Padişah çocuklarına, çelebi veya şehzade denir, şehzadeler, babalarının sağlığında büyük bir sancağa tayin edilirdi. Buralarda, başlarında da "Lala" denilen devlet adamları olmak üzere, devlet yönetimi konusunda yetiştirilirlerdi. Her şehzade hükümdar olma hakkına sahipti. Tahta çıkma konusunda herhangi bir veraset sistemi yoktu. Osman Bey ve Orhan Bey döneminde padişahlık hakkı hanedanın bütün erkek üyelerine aitti.



Ancak, I. Murat döneminden itibaren padişahlık, padişah ve oğullarına bırakılmış, bu durum şehzadeler arasında zaman zaman taht kavgalarına sebep olmuştu. Fatih Kanunnamesi'nde bu durum; "şehzadelerin hangisine saltanat nasip olursa onun tahta geçeceği" şeklinde belirtilmiş, böylece bu kanunname ile kardeş katli yasallaşmıştır. I. Ahmet dönemi ile birlikte, ekber ve erşad yani en akıllı ve en yaşlı kişinin tahta geçmesi kuralı getirilerek veraset sistemi belirgin bir duruma gelmişti.



Osmanlı padişahları Halifelik yetkilerini ilk defa 1774'te imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması'nda Kırım Müslümanlarını dini açıdan kendilerine bağlıyarak kullanmışlardır.





Merkez Yönetimi



Saray



XV. yüzyılla birlikte Osmanlı Devleti giderek gelişmiş ve büyümüş, buna paralel padişahların oturduğu saraylar da büyümüş ve ihtişamı artmıştı. Bursa'nın başkent olduğu dönemlerde, burada bir saray yapılmış, ardından Edirne'nin alınması ile buraya da saraylar yapılmaya başlanmıştı. Fatih'in İstanbul'u fethi ile, önce bugünkü İstanbul Üniversitesi'nin bulunduğu alana, Saray-ı Amire yani "büyük saray" diye bilinen bir saray yapılmış, zamanla bu sarayın yetersiz kaldığına inanılarak, yine Fatih döneminde Topkapı Sarayı'nın yapımına başlanmıştı. Dört tarafı duvarlarla çevrili olan bu saray,değirmenleriyle, fırını ve bostanıyla, silah depolarıyla, ahırlarıyla, mescidleriyle adeta bir kasabayı andırmaktaydı. Bu dönemde saray, padişahın ailelerine ayrılan harem, devşirmelerden ve savaşlarda esir alınıp yetiştirilen gençler ve gönüllülerden oluşan Enderun ile sarayın dış hizmetlerine bakanlar için ayrılan Birun olmak üzere üç ana bölümden oluşurdu.



Birun



Osmanlı Devleti'nin zamanla gelişip büyümesi sonucu, başlangıçta basit ve sade olan saray teşkilatı yetersiz kalmış, sınırların hızla büyümesi ile devlet memurlarının sayısı artmıştı. Bu durum saraya da yansımış, saray görevlilerinin sayıları da artmıştı. Bu durumda iki terim ortaya çıkmıştı; Enderun ve Birun. Farsça bir kelime olan ve "dış" analamına gelen Birun, Osmanlı sarayında dış hizmetlere bakan, sarayda yatıp kalkmak zorunda olmayan padişah hocası, hekimbaşı, cerrahbaşı, hünkar imamı gibi kişilerin bağlı olduğu kısımdı. Bu insanlara "Birun Halkı" ya da "Dış Halkı" denirdi. Birun Halkı, Enderun Halkı'na göre daha üst seviyede idi. Birun terimi Tanzimat'ın ilanı ile kullanılmamaya başlanmıştı.



Enderun



Farsça bir kelime olan Enderun "iç" anlamına gelir. Enderun ve Enderun'a mensup halk, devşirme denilen hristiyan çocukları ile savaşlarda esir alınıp yetiştirilen gençler ve gönüllülerden oluşurdu. Devşirme kanununa göre sekiz ve on sekiz yaşları arasında toplanan ve daha sonra boy, gösteriş, ahlak ve zeka olarak seçilen bu bu gençler, önce Edirne Sarayı, Galat Sarayı ve İbrahim Paşa Sarayı gibi saraylarda Türk-İslam adet ve geleneklerine göre yetiştirilir, ardından Enderun'daki ihtiyaca göre buraya alınıp, kendilerine birer oda tahsis edilir, saray adabını öğrendikten sonra, yeteneklerine göre devlet memurluklarına atanırlardı. Bu odaların en önemlisine Hasoda denirdi. Kısaca Enderun, Osmanlı Devleti'ne, devlet memuru yetiştiren bir okuldu.



Harem



Arapça'da girilmesi yasak ve kutsal olan yer anlamına gelen harem, Osmanlı saray yapısında önemli bir yer tutar. Harem-i Humayun veya Harem Dairesi adı verilen bu kısım da tamamen padişah kadınlarına ayrılmıştı. Haremde bulunan kadınlar, Harem Ağası denilen, erkekliği yok edilmiş kişilerin kontrolündeydiler. Hareme alınacak kadınlar itina ile seçilir, bunlar ya değişik ırklardan seçme güzel kadınlar, ya da padişaha bazı devlet adamlarının göndermiş olduğu kadınlardan oluşurdu. Bununla birlikte bir takım cariyeler, yani savaşlarda esir alınan kadınlar da, Harem Ağası'nın seçimi ile hareme girebilirlerdi.

Harem-i Humayun aynı zamanda bilinenin aksine, padişahın giyim ve kuşamı dahil tüm özel işlerinin düzenlendiği bir kurumdu.







İstanbul Yönetimi



İstanbul, Osmanlı Devleti için kuruluş yıllarından itibaren hem siyasi hem de ticari açıdan önemini korumuştu. 1453 yılında İstanbul'un fethi ile, Osmanlı Devleti'ne başkentlik yapmaya başlayan şehir, Osmanlı tarihinde "payı taht-ı saltanat", yani "saltanatın başkenti" olarak anılmıştır.

İstanbul, ülke yönetiminde özel bir yere sahipti. Bütün merkez teşkilatının bulunduğu İstanbul'a özel memurluklar vardı. Bunlardan bazıları; İstanbul Ağası, İstanbul Kadısı, Şehremini idi.

Yeniçeri Ağası'nın bir gmrevi de İstanbul'un güvenliğini sağlamaktı. İstanbul Kadısı, şehirdeki şer'iyye mahkemelerinin başında bulunan, yani adalet işleri ile uğraşan kişi idi. Bu arada şehirde bulunan saray ve hükümete ait binaların onarım ve tamir işlerine bakan kişiye "Şehremini" denirdi.



Divan-ı Hümayun



Osmanlı Devleti'nde bugünkü anlamda Bakanlar Kurulu, Danıştay, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi gibi devlet kurumlarının görevlerini yerine getiren ve bizzat padişahın başkanlık yaptığı, birinci derecede devlet işlerinin görüşüldüğü divana Divan-ı Hümayun denir. Selçuklu, İlhanlı gibi Türk Devletlerinden örnek alarak oluşturulan Divan Teşkilatı ilk defa Orhan Bey zamanında kurulmuştu. Fatih Sultan Mehmet'e kadar divana padişahlar başkanlık ederken, Fatih'ten sonra divana sadrazamlar başkanlık etmeye başlamıştı. Divan, padişah nerde ise orda kurulurdu. Fatih devrine kadar Divana padişahlar başkanlık ederken, bu tarihten itibaren Vezir-i Azamlar başkanlık yapmış, padişah divan toplantılarını kafes arkasından dinlemişti.



Divan toplantılarında, birinci veya ikinci derecede siyasi, idari, askeri, örfi, şer'i, adli, mali işlerle birlikte, halkın şikayetleri ve davaları görüşülüp karara bağlanırdı. Divan hangi din ve mezhepten olursa olsun herkese açıktı. Divan üyelerinin başında, asli üye olarak kabul edilen; Vezir-i Azam, Vezirler, Kadıaskerler, Defterdarlar ve Nişancı sayılabilir. Bunlardan başka, Rei'sü'l Küttab, Kaptan-ı Derya, Yeniçeri Ağası da toplantılara katılırdı. Şeyhülislam Divan üyesi değildi.



Seyfiyye



Divanda padişaha ait yetkileri kullanmak üzere görevlendirilen sınıflardan biri olan Seyfiyye (ehl-i Örf), yürütme gücünü elinde bulunduran sınıftı. Seyfiyye; Sadrazamdan, en alt rütbedeki kapıkulu ve tımarlı sipahiye kadar uzunan bir sınıftı. Bu sınıfın Divan-ı Hümayun'daki temsilcileri vezirlerdi.







Sadrazam



Bugünkü anlamda başbakana eş olan Vezir-i Azam, Osmanlı Devleti'nin başlangıçta sayısı bir olan vezirlerin giderek sayısının artması üzerine, birinci vezire verilen addır. Vezir-i Azam, diğer Vezirler ve devlet ileri gelenlerinin başı ve hepsinin en ulusu sayılırdı. Vezir-i Azam, padişahın da mutlak vekiliydi. Vekilliğin işareti ise padişah tarafından kendisine verilen mühü, yani Mühr-ü Hümayun idi. Fatih devri ile birlikte divana başkanlık etmeye başlayan Vezir-i Azamlar, padişah savaşa gitmediği zamanlarda da ordu komutanı olarak sefere çıkar ve Serdar-ı Ekrem ünvanı alırdı. Vezir-i Azamlar XVI. yüzyılla birlikte, en büyük vezir anlamına gelen Sadr-ı Azam diye anılmaya başlanmış, sadrazamların yönetimdeki ağırlığı XVII. yüzyılla birlikte giderek artmıştı. Bu dönemde sadrazamlar devlet işlerini kendi saraylarında yönetir olmuş, bu nedenle sadrazam sarayı, "yüksek kapı" anlamında olan "Bab-ı Ali" denmeye başlanmıştı.







Vezirler



Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarında vezir sayısı birdi. Zamanla vezirlerin sayıları artarak, Orhan Bey döneminde iki, Fatih döneminde dört, Kanuni döneminde yedi olmuştur. Vezir sayısının çoğalması ile birinci vezire Vezir-i Azam denmiştir. Kaynaklara göre ilk Vezir-i Azam, Çandarlı Halil Hayrettin Paşa'dır. Vezirler Divan-ı Hümayun'da Kubbe Altı'nda toplanıp kendilerine verilen görevlerle uğraştıkları için, Kubbe Veziri veya Kubbenişin diye de adlandırılmışlardır. Divanın doğal üyeleri olan Vezirler, üç tuğ taşır, maaş yerine kendisine tahsis edilen Has gelirlerinden faydalanırlardı.







Kaptan-ı Derya



Osmanlı Devleti'nde donanmanın başında bulunan kişiye Kaptan-ı Derya denirdi. Kaptan-ı Derya, divan üyesi olmakla birlikte, sadece İstanbul'da olduğu zamanlarda toplantılara katılırdı. Osmanlı Devleti, kuruluş yıllarında sınırları denizlere ulaşıp, denzi ötesi fetihlere başlanınca, gemiler yapmak ihtiyacı doğmuş, yapılan gemilerin her birine de "reis" ünvanı ile birer kaptan atanmıştı. Bu resilerin başındaki kişiye de "Derya Beyi" denmişti. Donanma büyüdükçe, donanmanın başında bulunan komutana Kapan-ı Derya denmeye başlanmıştı. Osmanlı Devleti'nde ilk Kaptan-ı Derya, Orhan Bey zamanında atanmış, bu göreve ilk gelen kişi de Karasioğulları kökenli, "Karamürsel Paşa" olmuştu. Tanzimat'ın ilanı ile birlikte Kaptan-ı Derya, Bahriye Nazırı olarak anılmaya başlandı.







Yeniçeri Ağası



Divan üyelerinden biri olan Yeniçeri Ağası, Yeniçeri Ocağı'nın en üst kademedeki komutanıydı. Yeniçeri Ağası, hem Yeniçeri Ocağı hem de Acemi Ocağı işlerinden sorumluydu. Ayrıca İstanbul'un asayişinden de sorumlu olan Yeniçeri Ağası, padişahın Cuma Selamlığı'na çıkışında, emrindeki Yeniçeriler ile namaz çıkışında selamlıkta bulunurlardı. Savaşlarda padişahın koruyucusu ve en yakın askeri olan Yeniçeri Ağası, Yeniçeri Ocağı'nın komutanı olması ve padiaşhın tahtta kalmasının çoğu zaman Yeniçerilerin elinde olması nedeniyle, padişahın bir numaralı adamı idi. 1826 yılında Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması ile Yeniçeri Ağalığı da tarihe karışmıştır.







İlmiyye



Divanda padişaha ait yetkileri kullanmak üzere görevlendirilen diğer bir sınıftı. Ehl-i Şer olarak da bilinen İlmiyye sınıfı, medrese eğitimi almış alimlerden oluşurdu. Bu sınıfın devlet içindeki görevleri; tedris (bilgi aktarma), kaza (İslam hukukuna göre hüküm verme) ve ifta (yapılan işlerin şeriata uygun olup olmadığını kontrol etme) idi. İlmiyye sınıfının Divan-ı Hümayun'daki temsilcisi Şeyhülislam yani müftüydü.







Şeyhülislam



Şeyhülislam; kendisine sorulan genel veya özel konulardaki şeriata veya hukuka ait noktalara, Hanefi Mezhebi'ne göre cevap veren kişiydi. Verdiği bu cevaba da "feta" denirdi. Şeyhülislam'ın ilk defa ne zaman görevlendirildiği bilinmemektedir. Bazı kaynaklara göre şeyhülislam veya müftü tabiri ilk defa II. Murat zamanında kullanılmaya başlanmıştır. Yine kaynaklarda geçen ilk şeyhülislam, II. Murat dönemindeki Molla Şemseddin Fenari'dir. Osmanlı Devleti'nde, 1920'de bu göreve getirilen son Şeyhülislam, Medeni Mehmet Nuri Efendi'ye kadar toplam 129 kişi bu makama geçmiştir. Osmanlı tarihinde birçok Şeyhülislamın padişaha ters düştüğü veya ona sert söz söylediği görülmüştür.



Örneğin, Şeyhülislam Zenbilli Ali Efendi, kendisine görüşme teklif eden II. Bayezit'in teklifini reddetmişti. XVIII. yüzyıl ile birlikte bir ülkeye savaş ilan edilip edilmemesi Şeyhülislam'ın fetvasına göre belli olmaya başlamıştı. Önceleri Divan üyesi olmayan Şeyhülislamlar, XVI. yüzyıl ile birlikte Divan'a katılmaya başlamışlar, protokolde Kazaskerlerden sonra gelmişlerdi.







Kazasker



Kaynaklara göre, Osmanlı Devleti'nde, 1362'de I. Murat zamanında kurulan Kazaskerlik makamı, ilk defa Abbasiler döneminde görülmüştür. Anadolu Selçuklu Devleti'nde de benzer bir makam göze çarpar. Yine kaynaklara göre Osmanlı Devleti'nde Kazaskerlik makamına ilk kez Bursa kadısı Çandarlı Kara Halil getirilmiştir. Kazasker'in anlamı; asker kadısı, ordu kadısıdır. 1480'e kadar Kazasker sayısı birken, bu tarihden itibaren Anadolu ve Rumeli Kazaskeri olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Rumeli Kazaskeri, derece ve rütbe olarak Anadolu Kazaskerinden daha üstündü. Bu arada Kazasker, rütbe ve protokol bakımından vezirlerden hemen sonra gelirdi. Divan üyelerinden olan Kazasker, Divan'da büyük davalara bakarlardı.

Kazasker aynı zamanda, padişah sefere çıktığında onunla birlikte sefere çıkmaya mecburdurlar.

İlmiye sınıfından olan Kazasker, XIX. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti'nin en önemli memurlarındandı.







Kalemiyye



Ehl-i Kalem olarak da adlandırılan bu sınıf, Osmanlı Devleti'nin idari ve mali bürokrasisini oluşturur. Kalemiyye sınıfının Divan-ı Hümayun'daki temsilcisi Reis-ül Küttap'tır.







Nişancı



Türklerde hükğmdar ferman ve beratlarına "nişan", bu işle sorumlu kişiye de Nişancı denirdi. Divan-ı Hümayun üyelerinden olan Nişancı, derece ve protokole göre vezirlerden sonra gelirdi. Osmanlı Devleti'nde ilk Nişancı'nın ne zaman görevlendirildiği bilinmemektedir. İlmiyye sınıfından seçilen Nişancı, birinci dereceden memur sınıfına girerdi. Nişancı'nın asıl görevi, padişah adına yazılan fermanlara, beratlara ve namelere, padiaşhın imzası demek olan tuğra çekmekti.

Padişah mektuplarının yazım işi XVI. yüzyılla birlikte Reis'ül Küttablar'a devredilince, Nişancılar sadece tuğra çekmekle görevlendirilmişlerdi. Nişancının bir başka görevi de Tahrir Defterleri'ni düzenlemek, yani fethedilen toprakları Has, Zeamet ve Tımar olmak üzere gelirlerine göre ayırarak defterlere kaydedip, bu toprakların dağıtımını yapmaktı.







Reis-ül Küttap



Katiplerin reisi anlamına gelen Reis-ül Küttap, XVII. yüzyıla kadar, Divan-ı Hümayun Katipleri'nin şefi pozisyonunda olmasına rağmen, Divan'ın asıl üyesi değildi. Bu dönemde Nişancı'ya bağlı bir memur olarak çalışırlardı. XVI. yüzyılda Divan üyesi olarak kabul edilmiş ve dış işlerinden sorumlu hale gelmişlerdi. Reis-ül Küttap'ın görevleri kanunnamelerde şu şekilde tanımlanmıştı; Padişah tarafından verilen hüküm ve kararları düzeltmek ve tamamlamak, fermana uygun olarak emirler yazmak ve padişah ve Vezir-i Azam'a gelen mektupları tercüme ederek cevap yazmak idi.







Defterdar



Osmanlı Devleti'nde mali işlerin başında bulunan, bugünkü anlamda Maliye Bakanı görevini yerine getiren kişiye Defterdar denirdi. Kaynaklara göre Osmanlı Devleti'nde ilk Defterdar, I. Murat'ın son zamanlarında veya I. Bayezit'ın ilk yıllarında göreve getirilmiştir. Diğer devlet memurluklarında da olduğu gibi, Osmanlı Devleti'nin büyümesine paralel olarak, başlangıçta bir olan Defterdar sayısı, Fatih devrinde Anadolu ve Rumeli Defterdatı olmak üzere ikiye çıkarılmıştı.

Divandaki yerleri Kazaskerler'den sonra gelen Defterdarlar, devletin gelir ve giderlerini yani bütçesini hazırlarlardı.







Taşra Yönetimi



Taşra yönetiminin temeli tımar sistemi denilen, bir kısım asker ve devlet görevlilerine belli bölgelerde vergi kaynaklarının tahsis edilmesi, ve buna karşılık onlardan devlet için hizmet beklenmesi sistemine dayanırdı. Tımar sistemi sayesinde devlet, hem tahsis ettiği, miktarı belirlenmiş vergileri toplamak gibi ikinci bir iş yapmıyor, hem de çağrıldığında askere gelecek hazır bir kuvvet oluşturuyordu. Taşra Teşkilatı, küçükten büyüğe; köy (karye), nahiye, kaza, sancak (liva) ve eyaletlerden oluşmakta idi. Nahiyelerin köylerle birleşmesinden kazalar, kazaların birleşmesinden sancaklar, sancakların birleşmesi ile de eyaletler ortaya çıkmıştı. Bunlar arasında en fazla toprağa sahip birim kazalar ve sancaklardı. Kzalarda yönetici olarak, kadı, alaybeyi ve subaşı bulunurdu. Kadılar adli işlere, subaşılar ise asayişle ilgili işlere bakarlardı.



Sancakları ise Sancak Beyi denen kişi yönetir, bu kişi askeri ve idari işlerin tümünden sorumlu olurdu. Sancakların birlşemesi ile oluşan eyaletlerde ise başta Beylerbeyi denilen yönetici birisi bulunurdu.

Beylerbeyi bulunduğu bölgede, padişahın temsilcisi olarak bütün yönetimden sorumlu idi. Bunlar Anadolu ve Rumeli Beylerbeyi olarak ikiye ayrılmıştı.







Özel Yönetimli (Saliyaneli) Eyaletler



Tımar sisteminde, devlet tarafından tahsis edilmiş ve miktarı belirlenmiş olan vergiye dirlik denirdi. Saliyaneli eyaletlerde tımar sistemi uygulanmadığı için, buralardan yıllık vergi alınır, bu vergiye de yıllık anlamına gelen "saliyane" denirdi. İl kez Kanuni Sultan Süleyman zamanında oluşturulan bu birimlerin toprakları kesinlikle dirliklere ayrılmaz, yıllık gelirleri, iltizam denilen, verginin peşin olarak alınması , şeklinde toplanırdı. Bu vergileri toplayan kişilere de "mültezim" denirdi. Saliyaneli eyaletlerin başında; Trablusgarp, Tunus, Cezayir, Mısır, Bağdat, Basra, Yemen ve Habeşistan geliyordu.







Merkeze Bağlı (Saliyanesiz) Eyaletler



Osmanlı Devleti'nde taşra teşkilatı üç bölümden oluşmuştu. Bunlar; Merkez bağlı Eyaletler, Bağlı Beylik ve Hükümetler ile Özel yönetimi olan eyaletlerdi.

Tımar sistemi üzerine kurulmuş Osmanlı taşra teşkilatında, XVI. yüzyılla birlikte sınırların genişlemesi ile, ülkenin her yanında tımar sistemi uygulanamamış, bazı bölgeler bu uygulamanın dışında tutulmuştu. Tımar sisteminin uygulandığı eyaletlere, "saliyanesiz", tımar sisteminin uygulanmadığı yerlerede "saliyaneli" eyalet denirdi. Saliyane, yıllık demektir. Tımar sisteminin uygulanmadığı eyaletlerden alınan yıllık vergiye de bu ad verilir. Saliyanesiz eyaletlerin bazıları; Rumeli, Bosna, Temeşvar, Budin, Eğri, Anadolu, Zülkadinye, Trabzon, Şam, Halep, Raka, Diyarbakır, Van, Kars ve Kefe idi.







Eyalet



Osmanlı Devleti'nde şimdiki anlamda "il" olarak bilinen idari birimdi.

Eyaletlerin başındaki yöneticiye "beylerbeyi" denirdi. Fakat beylerbeyi, bugünkü validen daha fazla yetkilere sahipti. Eyalet valileri, sadece idari memur olmayıp aynı zamanda savaş durumunda mahiyetindeki adamları ve askerleri ile savaşa katılırdı. Eyaletler sancaklara ayrılmıştı.

Sancakların başında da "sancak beyi" bulunurdu.







Sancak



Osmanlı Devleti'nde idari bir birim olan sancak, kazaların birleşmesi ile oluşurdu. Sancak, liva olarak da isimlendirilirdi. Sancakların başında "sancak beyi" yani "mutasarrıf" bulunurdu. Sancakların bir araya gelmesi ile eyaletler oluşurdu.







Kaza



Osmanlı mülki yapılanmasındaki kaymakam idaresinde bulunan idari birime verilen addır. Klasik dönemde taşra yönetiminde önemli bir yer tutan kazalar, kadıların idari yargı fonksiyonunun azalmasından dolayı XVIII. yüzyılda önemini yitirmiştir.







Nahiye



Osmanlı taşra yönetiminde, en alt birimdir. Daha çok bir kaç köyden oluşurdu. Günümüzde "bucak" olarak bilinen bu idari birimin başında "nahiye müdürü" bulunurdu.







Bağlı Beylik ve Hükümetler



Osmanlı Devleti idari teşkilatında, eyalet teşkilatı dışında kalan ve iç işlerinde serbest ancak Osmanlı Devleti'nin hakimiyetini kabul etmiş, imtiyazlı, yani özel statülü beylik ve hükümetler de vardı. Bunların başlıcaları Kırım Hanlığı, Sırbistan, Eflak, Boğdan, Erdel ve Hicaz Emirliği idi. Bunların kralları veya beyleri kendi asilzadeleri arasından, Osmanlı Devleti tarafından seçilmekte ve gördükleri himayeye karşı, Osmanlı Devleti'ne belirli miktarda vergi ve asker göndermek zorundaydılar. Ancak Kırım Hanlığı ve Hicaz yanş Mekke-i Mükerreme Emirliği bu statünün dışındaydı. Bu yapılanma ilk kez Fatih Sultan Mehmet zamanında oluşturulmuştu.







Toprak Yönetimi



Miri Arazi



Bu topraklar her türlü işletim hakkı devlete ait olan topraklardı. Bu topraklar, topraktan alınan verginin büyüklüğü ve hizmete göre çeşitli bölümlere ayrılmıştı. Miri toprak üzerinde yaşayan kişiler, bu toprakların asıl sahibi olmayıp, kiracı konumundaydılar.

Osmanlı Devleti'nde Miri toprağın kullanım şekli şu şekilde idi : Tımar sisteminde; bir kısım asker ve ya devlet görevlilerine belirli bölgelerde vergi kaynakları tahsis edilir, karşılık olarak da onlardan devlet görevlilerine belirli bölgelerde vergi kaynakları tahsis edilir, karşılık olarak da onlardan devlet için bir takım hizmetler beklenirdi. Miri Arazi de de; Osmanlı Devleti, bir toprağı fethettiğinde, ki bu toprağın hıristiyan toprağı veya Müslüman toprağı olması önemli değildi, toprak boş bırakılmayıp ekilmek şartıyla eski sahiplerine verilir, bu topraklarda ziraat yoluyla elde edilne vergiler, direkt devlete değil de, o yerin geliri hizmet karşılığı kime verilmişse ona verilirdi.



Toprağı boş bırakan, yani üretim yapmayan köylüden "çift bozan" vergisi alınır, eğer köylü toprağı üç yıl işlemeden bırakırsa, toprak elinden alınırdı. Miri toprakların en önemli bölümünü savaşlarda yararlılık gösteren kişilere verilen Zeamet ve tımarlar oluştururdu. Dirlik ismi verilen ve Osmanlı toprak yönetiminde genel adıyla tımar olarak bilinen bu topraklar, gelir açısından çoktan aza doğru; Has, Zeamet ve Tımar olarak sıralanırdı.







Ocaklık



Ocaklık arazi, Geliri kale koruyucualrı ve tersane giderleri için ayrılan topraklardı.







Dirlik



Dirlik; terim olarak, tımar sistemi ile devletin bazı hizmetler karşılığında, bir takım asker ve memurlara verdiği miktarı belirli gelir kaynaklarının genel adıdır.

Dirlik sistemi ile devlet, daha çok ürün olarak alınan vergileri toplayıp hazineye aktarmak gibi bir yükten kurtuluyor, bu işi vergileri kaynağından toplayabilecek görevlilere bırakıyordu. Bu görevliler hem kendilerine vergileri bırakılmış dirlik alanını yönetiyor, hem de çağrıldığı anda beslediği askerlerle savaşlara katılabiliyordu. Miri arazinin en önemli bölümünü oluşturan bu dirlik sistemi ile devlet ordusunun büyük bir bölümünü oluşturan atlı eyalet askerlerini meydana getiriyordu. Dirlik arazide toprak dirlik sahibinin mülkü değildi, yani Miri arazinin, devlete ait arazi olmasından dolayı, bu toprakların asıl sahibi devlettir. Dirlik sahibi, torağın sahibi değildi ama dirlik bölgesini koruma, kollama ve gözetme hakkına sahipti. Bu yönetim hakkını hiçbir zaman keyfi olarak kullanamaz, kadı denetiminde dirliğini yönetirdi.







Has



Has ; yıllık geliri 100 bin akçe ve üzerinde olan topraklara verilen isimdi. Haslar genelde, birinci derecedeki , padişah, vezirler, beylerbeyi, sancak beyi gibi devlet memurları ile hanedan üyelerine verilirdi. Padişah hasları dışındaki devlet memurlarına verilen haslar, bu kişilerin görevde bulundukları sürece kendilerine ait olur, görevden ayrılmaları veya ölmeleri halinde bu şahıslar dirliklerini kaybederlerdi. Devlet memurları içinde yıllık geliri en fazla olan Vezir-i Azam hassıdı. Has olarak ayrılan toprakların yönetimine bizzat padişah veya birinci derece devlet memurları karışmaz, onun yerine voyvoda denilen kişiler yönetirdi. Ancak bu toprakların öşür ve diğer vergileri has sahibine ait olur, bölgede yaşayan köylü üretim yapmazsa toprak elinden alınarak bir başkasına verilirdi. Burda önemli olan nokta, Has sahibinin gelirinin her beşbin akçesi için, devlete cebelu denilen askerlerden bir asker beslemesidir.







Zeamet



Zeamet; yıllık geliri 20 bin akçeden 100 bin akçeye kadar olan dirliklere verilen isimdir. Zeametler genelde, eyaletlerde bulunan hazine ve tımar deftardarlarına, sancaklardaki alay beylerine, divan katiplerine, kadılara, subaşılarına kısaca ikinci derece devlet memurlarına verilirdi. Bu kişiler çok önemli bir suç işlemedikçe Zeametleri ellerinden alınmazdı. Zaim adı verilen Zeamet sahipları, tıpkı Haslarda olduğu gibi gelirinin ilk beşbin akçesi hariç, sonraki her beş bin akçe için bir cebelu beslemek zorunda idi. Zaim öldüğü zaman, Zeamet başka bir kişiye verilirdi.







Tımar



Dirlik arazinin en önemli bölümünü oluşturan tımar; yıllık geliri 3.000 ile 20.000 akçe arasında olan topraklara verilen isimdi. Tımar sistemi, Osmanlı Devleti'nde hem askeri gücü, hem de ekonomik ve sosyal yapıyı doğrudan etkilemişti. Şöyle ki devlet, tımar sistemi ile bir kısım asker ve devlet görevlilerine belli bölgelerdeki gelir kaynaklarını verir, buna karşılık, bu insanlardan devlet için hizmet beklerdi. Bu gelir kaynaklarına da dirlik denirdi.

Tımar sistemi, yapı olarak, Dört Halife Devri'ndeki, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve İlhanlılardaki ikta sistemine benzemekte idi. Osmanlı Devleti'nde tımarla ilgili ilk kayda I. Murat devrinde rastlanmaktadır.

Tımar sisteminin uygulanış bakımından Avrupa'daki feodal sistemin aynısı olduğu iddia edilse de, araalarında önemli farklar vardır. Birincisi, Feodal derebeyleri, toprağın gelirini almakla kalmaz, toprak üzerindeki her şeyin sahibi sayılırlardı. Feodallerin toprağı istedikleri gibi kullanım hakları vardı. Kralın bunları azletme yetkisi yoktu. Halbuki, tımar sahipleri, tamamen merkezi idareye bağlı olmakla beraber, toprak üzerinde bir kiracı durumunda idiler. Toprakları her an ellerinden alınabildiği gibi, yetkileri kanunlarla sınırlı idi. Yani, Sahib-i Arz denilen tımar sahipleri, ellerindeki arazinin değil, bu topraklardan elde edilen üründen devlet adına topladığı verginin sahibiydiler. Bunu da belli sorumluluklar ve yükümlülükler karşılığında yaparlardı. Tımar sahibi, kanunlara aykırı hareket ederse elindeki toprak alınırdı. Ayrıca bu topraklarda yaşayan köylüler, feodalizmde olduğu gibi köle değildi.

Tımar sahipleri, elinde bulundurduğu tımarın gelirine göre savaşa asker götürmekle yükümlü idi. Örneğin, 9.000 akçelik geliri olan tımar sahibi ilk 3.000 akçeyi kendisine ayırır, kalan 6.000 akçeyle de iki cebelu beslerdi. Tımarlar, tımar sahiplerinin görevlerine göre isimlendirilirdi.

Bunlardan ilki olan Hizmet Tımarı, bazı cami imam ve hatipleri ile saray hizmetlerine verilirdi. Mustahfız denilen ikinci grup tımar, kale komutanları ve askerlere bulundukları kaleyi korumaları için verilen tımardı. Üçüncü grup tımar ise Eşkinci Tımarı idi. Savaşlarda yararlılık gösterenlere verilen bu tımar en çok görülen tımardı. Tımar sistemi XVI. yüzyıl sonlarına doğru bozulmaya başlamış, tımar dağıtımında, kanunların aksine, tımar gerekli kişilere verilmeyip, rüşvet yoluyla askerlikle ilgisi olmayan kişilere verilmeye başlanmış ve giderek eski önemini kaybetmişti.







Yurtluk



Miri arazi çeşitlerinden olan Yurtluk arazi, sınır boylarına yerleştirilen Türkmenlere bırakılır, kendisine bu şekilde bir arazinin geliri verilen kişi, resmen o yerin sahibi sayılmaz, araziyi satamaz, bağışlayamaz veya vakıf olarak değerlendiremezdi. Tımardan farkı ise, hizmet karşılığı verilmemesiydi.







Mukata'a



Dört Halife devrinde, Büyük Selçuklular'da daha sonra Anadolu Selçuklularında ve İlhanlılardaki görülen ikta sisteminin devamı olan Mukata'a arazi, devlete ait olan toprakların, gelirleri doğrudan devlet hazinesine aktarılarak kiraya verildiği topraklardı. Bu toprakların gelirleri iltizam yoluyla toplanırdı.







Vakıf Arazi



Vakıf Arazi ; gelirleri ya cami gibi dini kuruluşlara, ya medrese gibi eğitim kuruluşlarına ve ya köprü, hastane gibi sosyal kurumlara aktarılan topraklardı. Bu topraktan sorumlu kişi, toprak hangi vakfa bağışlanmışsa vergisini o vakfın harcamaları için kullanılmak üzere vakfa öderdi.







Mulki Arazi



Arazi-i Memlüke de denilen mülk arazi, işletim hakkı tamamen sahiplerine ait olan topraklardır. Kişilere özel diğer bütün mallar gibi, mülk arazi de sahipleri tarafından miras bırakılabilir, satılabilir, hibe edilebilir, rehin bırakılabilir veya vakıf araziye çevrilebilirdi. Mülk arazi toprakları Öşri Arazi ve Haraci Arazi olmak üzere ikiye ayrılıyordu.







Öşri Arazi



Arazi-i Öşriyye olarak da bilinen Öşri Arazi, ya fetihten önce Müslümanların elinde bulunan arazi ya da fethedildiği zaman Müslümanlara verilmiş olan topraklardı. Bu topraklar sahiplerinin mülkü olup mülk sahipleri yaptıkları ziraat oranında elde ettikleri ürünün onda birinden, beşte birine kadar devlete vergi vermekle yükümlüydüler.







Haraci Arazi



Arazi-i Haraciyye olarak bilinir. Mülki arazinin bir çeşidi olan Haraci arazi, hristiyan halka ait topraklardı. Bu topraklar tıpku öşri topraklar gibi, sahiplerinin elde ettikleri ürünün onda birinden beşte birine kadar toprak vergisi vermekle yükümlü oldukları topraklardı.







Ordu Yönetimi



Kara Kuvvetleri



Osmanlı Devleti askeri teşkilatı daha çok, Anadolu Selçuklu Devleti'nin, İlhanlılar ve Memlükluların askeri teşkilatlarına benzerlik göstermektedir. Kuruluş yıllarında merkeze bağlı beyler, kendilerine bağlı aşiret kuvvetleri ile merkez emrinde savaşa katılmışlar, bu birliklerin tamamının atlı olması nedeniyle, sürekli savaşa hazır bir kara kuvvetine ihtiyaç duymuşlardı. Oluşturulan bu kara ordusunun atsız askerlerine "yay", atlı askerlere de "müsellem" denmişti. Onlu sistem denilen ve askerlerin onar ve yüzer kişilik mangalar ve bölüklere ayrıldığı, on kişilik grupların "onbaşı", yüz kişilik grupların "yüzbaşı", bin kişilik birliklerin de "binbaşı" denilen subayların emrine verildiği bu ordu teşkilatı, Kapıkulu Ocakları'nın kuruluşuna kadar savaşlara katılmıştı. Osmanlı Devleti'nde kara ordusu temelde üç bölüme ayrılırdı: Kapıkulu Askerleri, Eyalet Askerleri ve Yardımcı Kuvvetler.







Kapıkulu Askeri



Kapıkulu Piyadeleri



Osmanlı Devleti, Rumeli yönünde gelişmeye başlayınca sürekli bir orduya ihtiyaç duyulmuştu. Bu amaçla kullanılmaya başlanan Devşirme sistemi ile savaşlarda esir alınan hristiyan gençlerden veya Osmanlı egemenliğindeki hristiyan erkek çocuklarından, en gözde ve en yetenekli olanlar seçilir, bunlar önce Anadolu'da sekiz yıl Türk köylülerinin yanında Müslüman adet ve gelenekleri ile yetiştirilir, ardından Acemi Ocağı'na alınırdı. Bu kurum Kapıkulu Ocağı'nın çekirdeğini oluştururdu. Acemi Ocağı'nda sekiz yıl eğitim alan bu gençler daha sonra Yeniçeri Ocağı'na kaydedilirlerdi. Kapıkulu Ocağı toplam altı bölümden oluşurdu.

Bunlar, Yeniçeri Ocağı'na eleman yetiştiren Acemi Ocağı, Yeniçeri Ocağı, ordunun silah ve cephanesinin bakım ve onarım işini yapan Cebeciler, ordudaki top kullanımı ve top dökümü ile görevli Topçu Ocağı, bu topları savaş alanına götürmekle görevli Top Arabacılar, havan topuna benzer toplar kullanan Humbaracılar, kale kuşatmaları sırasında düşman surları altına tünel kazarak, surları yıkmakla görevli Lağımcılar ve son olarak, ordunun savaş sırasında su ihtiyacını karşılayan Sakalar'dır.







Yeniçeri Ocağı



Osmanlı Devleti'nde bizzat padişah hizmetine ait yaya kuvvetlerine Yeniçeriler, bunların bağlı olduğu kuruma da Yeniçeri Ocağı denirdi. Yeniçeri Ocağı'nın temelleri, ilk defa 1362 yılında I. Murat zamanında atılmıştı. Yeniçeriler, padişahın emri altında ve bizzat ona bağlı oldukları için "kapı kulu" diye de bilinirler. Yeniçeri Ocağı'nın başında bulunan kişiye Yeniçeri Ağası denirdi. Yeniçeriler, Acemi Ocağı denilen, Yeniçeri Ocağı'na asker yetiştirmek için kurulmuş ocaktan yetişirlerdi. Acemi Ocağı'na alınan gençler, ya savaşlarda elde edilen erkek hristiyan esirler, ya da Osmanlı egemenliğindeki hristiyan halkın erkek çocuklarıydı. Devşirme sistemi denilen sistemle en gözde ve en yetenekli çocuklar önce Anadolu'da sekiz yıl Türk köylülerinin yanında Müslüman adet ve gelenekleri ile yetiştikten sonra Acemi Ocağı'na alınır, burda da sekiz yıl eğitim alanlar Yeniçeri Ocağına kaydedilirlerdi.

Yeniçeri Ocağı, orta denilen 196 bölükten oluşurdu. Yeniçeriler, askerlik dışında hiç bir işle uğraşmazlardı ve XVI. yüzyıl başlarına kadar evlenmeleri yasakdı. Yeniçeri Ocağı, XVI. yüzyıl sonlarına kadar Osmanlı ordusunun en güçlü yaya kuvveti iken, bu tarihten sonra bozulmaya başlamış, devşirme kanununa aykırı ocağa alımların apılması ile talimsiz başıboş kimseler ocağa girer olmuştu. Böylece Ocak, devlet adamlarını tayin ettiren ve görevden alan, padişahları tahttan indiren veya tahta çıkaran bir kuvvet haline gelmişdi. Zaman zaman ocak için yapılan düzeltme çalışmaları da bir sonuç vermemiş ve sonunda 15 Haziran 1826 tarihinde II. Mahmut tarafından kaldırılmıştı. Bu olay Osmanlı tarihinde "Vaka-yı Hayriye" olarak bilinir.







Acemi Ocağı



Acemi Ocağı, Yeniçeri Ocağı'na asker yetiştirmek için kurulmuştu. Acemi Ocağı'na alınacak gençler; ya savaşlarda elde edilen erkek Hristiyan esirlerden, ya da Osmanlı egemenliğindeki hristiyan halkın erkek çocuklarından seçilirdi. Devşirme sistemi denilen bu sistemle en gözde ve en yetenekli çocuklar önce Anadolu'da sekiz yıl Türk köylülerinin yanında Müslüman adet ve gelenekleri ile yetiştikten sonra Acemi Ocağı'na alınır, burda da sekiz yıl eğitim alanlar Yeniçeri Ocağı'na kaydedilirlerdi.

Devşirme işinden Yeniçeri Ağası sorumluydu.







Cebeciler



Cebeci Ocağı, Yeniçerilere ok, yay, kılıç, tüfek, barut, zırh, tolga gibi savaş aletlerini sağlardı. Cebeciler denilen bu sınıf, savaş zamanı Yeniçerilere silahlarını dağıtır, savaştan sonra da toplayarak bozukları tamir ederlerdi. Acemi Ocağı'ndan meydana getirilen bu sınıfın komutanına Cebeci Başı denirdi.







Topçular



Savaş topu dökmek, top mermisi yapmak ve top kullanmak için kurulan bu sınıf, Kapıkulu Ocağı'nın piyadeler denilen yaya kısmına dahildi. Kaynaklara göre, Osmanlı ordusunda ilk top I. Murat zamanında meydana gelen 1389'da yapılan Kosova Savaşı'nda kullanılmıştı.

Topçu Ocağı, asıl Fatih Sultan Mehmet zamanında geliştirilmişti. Savaşlarda kullanılan toplar sadece devlet merkezinde dökülmez, kuşatılan kalenin hemen yanında da dökülürdü.







Top Arabacılar



Osmanlı Devleti'nin ilk devirlerinde kullanılan toplar çok basit ve hafif olduğu için deve, katır ve atlarla nakledilebilirdi. XV. yüzyılla birlikte topçuluğun gelişmesi üzerine, dökülen büyük topların taşınması amacıyla Top arabacıları Ocağı kuruldu. Bu ocağa da gerekli eleman Acemi Ocağı'ndan sağlanırdı. Top Arabacıları Ocağı'nın başında bulunan kişiye "Arabacıbaşı" denirdi.







Humbaracılar



Humbara, Osmanlı ordusunda kullanılan demirden yuvarlak, içi boş, barut, demir ve kurşun parçaları doldurulmak suretiyle havan topu olarak kullanılan bir aletti. Humbaracı da bu aleti kullananlara verilen isimdi. Humbaracıların komutanınan "Humbaracı Başı" denirdi. Humbaracı Ocağı, Kapıkulu Ocağı'nın piyade sınıfına mensuptu.







Lağımcılar



Lağım, Osmanlı askeri terminolojisinde; Kale kuşatmalarında, surlarda gedik açmak ve ya düşman ordugahına zarar vermek amacıyla açılan tünellere denirdi. Bu işi yapanlara da "lağımcı" olarak isimlendirilirdi. Lağımcıların bir diğer görevi de; ordu ağırlıklarının geçirilmesi için, köprü yapmak ve düşamn lağımlarını yok etmekti. Lağımcıların başında bulunan kişiye "Lağımcı Başı" denirdi.







Sakalar



Arapça, su taşıyan, su getiren anlamındaki "sakka" kelimesinden türetilmiş bir sözcük olan Saka, savaşlarda Yeniçerilerin su ihtiyacını karşılamakla görevli kişilere verilen isimdi.







Kapıkulu Süvarileri



Kapıkulu Süvarileri; padişaha yani saraya bağlı atlı birliklerdi. Bütünüyle Yeniçeri Ocağı'ndan terfi edenlerden oluşturulan bu sınıf, Türk olan tımarlı sipahilerle karıştırılmasın diye Kapıkulu Süvarileri ismiyle anılmıştı. Bunlara sadece sipah da denirdi. Kapıkulu Süvarileri, I. Murat zamanında sipah ve silahtar isimleriyle iki bölük halinde oluşturulmuş, daha sonra bunlara, Sağ ulufeciler ve Sol Ulufeciler ile Sağ Garipler ve Sol Garipler eklenmişti. Sipah ve Silahtarlar savaş sırasında padişahın çadırını, Sağ Ulufeciler ve Sol Ulufeciler saltanat sancaklarını, Sağ Garipler ve Sol Garipler ise ordunun ağırlıkları ile hazineyi korumakla görevliydiler. Kapıkulu Süvarileri'nin tamamı atlı oldukları için, İstanbul'da bulunmaz, Edirne ve Bursa'da yaşarlar, savaş öncesinde orduya katılırlardı.







Ulufeciler



Sağ Ulufeciler

Sol Ulufeciler



Garipler



Sağ Garipler

Sol Garipler





Tımarlı Sipahiler



Osmanlı Devleti'nin en önemli askeri kuvveti sayılan Tımarlı Sipahiler, tımar olarak adlandırılan topraktan aldıkları gelir karşılığı savaş zamanında, kendi hayvanları ve yetiştirdikleri Cebelu ile savaşa katılan atlı süvari askerlerine verilen isimdi. Yani devlet köylüden her sene alacağı vergiyi bizzat kendisi almayarak bu vergiyi askeri hizmet kaşılığı Tımarlı Sipahiye devretmişti. Tımarlı Sipahiler daha çok sınır boylarında, akıncılık, çapulculuk ve karakol görevlerini yerine getirir, aynı zamanda savaşlarda piyadelerin korumasını da üstlenirlerdi. Bazı kaynaklara göre Tımarlı Sipajhiler ilk defa Orhan Gazi zamanında kullanılmıştı.







Yardımcı Güçler



Öncü birlikler de denilen bu kuvvetler, genellikle sınır boylarında yaşayan Türklerden oluşmaktaydı. Bunlar Akıncılar ve Azaplar denilen kuvvetlerdi ki, tamamı atlı birliklerden oluşurdu. Akıncıların görevi, ordunun geçeceği yerlerin keşfini yapmak, düşman arazisini tanımak, orduya yolaçmak ve düşmanın gözünü korkutmak, ordunun geçeceği yerlerdeki tarım ürünlerini korumak ve elde edilen esirlerden düşamın durumunu öğrenmekti. Mükemmel bir yapıya sahip olan Akıncılar, düşman topraklarına yaptıkları akınlarda, düşmanın yiyecek, içecek ve cephanesini tahrip ederek, düşmanın moralini bozarlardı. Osmanlı Devleti'nde en meşhur akıncı komutanları, Evranosoğlu, Mihaloğlu, Malkoçoğlu idi.

Azaplar ise, Akıncılar'ın aksine piyade yani yaya birliklerdi. Azap kelime olarak, evli olmayan bekar anlamına gelmektedir. Anadolu'dan toplanan güçlü ve kuvvetli erkeklerden oluşturulan bu sınıf, savaş esnasında Yeniçerilerin önünde bulunur ve düşmana ilkonlar saldırırdı.



Akıncılar

Azaplar



Deniz Kuvvetleri



Osmanlı Devleti, kuruluş yıllarında gittilkçe genişleyince, donanmaya olan ihtiyaç artmış, bu dönemde gemi ihtiyacı Karesioğulları Beyliği'nden sağlanmıştı. 1390 yılında Gelibolu'nun alınması ile ilk tersane burada kurularak, denizcilik yolunda ilk adım atılmıştı.

Zamanla donanmaya sahip bir takım Türk beyliklerinin de Osmanlı topraklarına katılması ile yavaş yavaş ilerde kurulacak olan büyük donanmanın çekirdeği oluşturulmuştur. Osmanlı donanması özellikler Yıldırım Bayezit zamanında gelişme göstermiş, İstanbul'un fethi sırasında Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan 400 parçalık donanma ile Osmanlı Devleti'nin o dönemde denizlerdeki rakipleri; Cenevizliler ve Venediklilerle boy ölçüşebilecek düzeye gelmişti.

Fatih döneminde donanma güçlenmesine rağmen Venediklilere karşı denizlerde önemli bir başarı sağlanamamıştı. Osmanlı donanmasının en mükemmel olduğu yıllar Kanuni Sulatn Süleyman dönemiydi. Bu dönemde, Piri Reis gibi ünlü denizcilerin yanında Barbaros Hayreddin Paşa, Turgut Reis, Seydi Ali Reis, Oruç Reis gibi kişilerin Osmanlı Devleti'ne katılması ile donanma Akdeniz'de Avrupa donanmalarından üstün bir hale gelinmişti. Bu üstünlük 1539'deki Preveze Deniz Savaşı ile perçinlenmişti. Osmanlı donanması Kanuni döneminin hemen sonra Kıbrıs'ın fethini takiben, 1571 yılında İnebahtı'da bozguna uğramışsa da, kısa sürede 250 parça donanmayı denize indirebilmişti. Donanmanın başındaki kişiye Kaptan-ı Derya denirdi.
 
ziberkan Çevrimdışı

ziberkan

Super Moderator
Osmanlı Kültür Tarihi ve Islahatlar

Osmanlı Ekonomisi



İlk Osmanlı bütçesi, I. Murat zamanında Çandarlı Kara Halil Paşa'nın tavsiyesi üzerine hazırlandı.

Osmanlı DEvleti'nde en önemli gelir kaynağı halkın ödediği vergilerdi.

Ödenilen vergiye göre halk re'aya ve askeri olamk üzere iki sınıfa ayrılırdı.



Osmanlı Devleti'nin diğer gelir kaynakları; gümrük vergisi, avarız vergisi, ganimetlerin beşte biri, savaş tazminatları, maden, tuzla ve ormanlardan elde edilen gelirler ve ağnam vergisidir.

Osmanlı Devleti'nin giderleri; ordu, donanma ve asker maaşları, cülüs bahşişleri, bayındırlık hizmetleri ve ulemanın maaşlarıydı.



Osmanlı Devleti'nin duraklama ve gerilemesinde rol oynayan en önemli etken; gelir ve giderlerdeki dengesizlikti.







Vergiler



Vergiler, şer'i ve örfi vergiler olmak üzere ikiye ayrılırdı.

Şer'i vergiler, şeriatın yani İslam hukukunun emrettiği vergilerdi.

Öşür vergisi : Üreticiden ürünün onda biri oranında ayni olarak, alınan vergidir.

Harac vergisi : Osmanlı topraklarında yaşayan gayrimüslimlerden, ellerindeki topraklara karşılık alınan vergidir.

Cizye vergisi : Baş vergisi tabiriyle, gayrimüslimlerden her haneden yetişkin erkek başına alınan vergidir.

Zekat : Zengin müslümanlardan malı oranında alınan vergidir.





Örfi Vergiler



Çift Bozan : Toprağının belirli bir süre boş bırakan köylüden alınan vergidir.

Çift vergisi : Toprak sahiplerinden mülkü oranında alınan arazi vergisidir.

Mücerred vergisi : Re'ayanın yetişkin bekar ve erkeklerinden, tarım yapacak herhangi bir yere sahip olmadıkları takdirde alınan vergidir.

Bennak vergisi : Mücerred'in evlenmesi durumunda alınan vergidir.

İspenç : Çift vergisi gibi, Hristiyanlardan alınan arazi vergisidir.







Osmanlı Devleti'nde Para ve Fiat Hareketleri



Sikke: Osmanlı Devleti'nde genel kullanımdaki madeni paraya denir.

Akçe : Gümüş sikke demektir. Akçe'nin altından olanınaysa sikke-i hasene denir.

Osmanlı Devleti’nde ilk bakır akçe Osman Bey zamanında bastırıldı.

Orhan Bey zamanında akçe gümüş olarak bastırıldı.

Darphane : Sikke basılan yere verilen addır.

XVIII. Yüzyılda sikke ile birlikte altın ve kuruş kullanılmaya başlandı.

Abdülmecit zamanında ilk kağıt para (Kaime) bastırıldı.

1848 yılında yirmi kuruş değerinde Mecidiye bastırıldı.







Osmanlı Toplumu



Toplumun en üst makamı ve otorite sahibi padişahtı.

Halk askeri ve reaya olmak üzere iki ana gruba ayrılırdı.

Askeri : Görevleri gereği vergi vermeyen, devlet memurları, saray halkı, seyfiyye, ilmiyye kalemiye gibi gruplardı.

Re'aya : Vergi vermekle yükümlü, şehirli, köylü ve göçebe halktı.

Seyfiyye : Askeri sınıftı. Sadrazam, vezir, subaşı, tımarlı sipahi bu sınıftandı.

İlmiyye : İlimle uğraşan sınıf olup, kadı, imam ve medrese hocası gibi adlar alırlardı.

Kalemiye : Üst seviyedeki bürokratlara verilen isimdi.

Osmanlı Devleti'nde toplum ırk esaslarına göre değil, düşünce ve inanç temellerine göre sınıflandırılmıştı.

Re'aya sınıfının en önemli kuruluşu esaf teşkilatı olan "Loncalar" dı.





Eğitim ve Öğretim



Eğitim ve öğretim "nakli" ve "akli" ilimler olmak üzere ikiye ayrılırdı.

Nakli ilimler : İslam dinine dayanan ve temeli Kur'an-ı Kerim olan, tefsir, hadis, kelam ve fıkıh gibi bilimler.

Akli bilimler : Matematik, tıp, kimya, felsefe, tarih ve astronomi gibi bilimler.

Enderun : İlk defa II. Murat zamanında kuruldu.

Enderun'a başlangıçta hristiyan teb'adan devşirme sistemi ile toplanan gençler alınırdı.

Enderun'a daha sonra Müslüman çocuklarda alındı.

Medrese : Osmanlı Devleti'nde eğitim ve öğretimin bel kemiğini oluşturan kuruluştur. Osmanlı Devleti'nde ilk medrese İznik'de Orhan Bey zamanında kuruldu.

Medrese eğitiminin ilk aşaması Sıbyan (Mahalle) Mektebiydi.

Medreseler, 1924 yılında çıkartılan bir kanunla kapatıldı.







Sanat



Güzel sanatlar alanında çinicilik, minyatür, hat, seramik, mimari ve müzik ilerlemişti.



UYARI : Osmanlı Devleti'nde resim ve heykel dini açıdan yasaklandığı için bu sanatlar gelişme göstermemiştir. Bu nedenle mimariye ağırlık verilmiştir. Resim ve heykel İslamiye öncesi putlara tapınmayı hatırlatabileceği düşüncesiyle yasaklanmıştı.



Çinicilik Osmanlı Devleti'nin en ileri olduğu güzel sanat dalıydı.

Osmanlı Devleti'nde resim yerine minyatür sanatı gelişmiştir.

Hat sanatı da Osmanlı Devleti ile birlikte zirveye ulaştı.

Osmanlı Devleti'nde mimari denince de akla Mimar Sinan ve onun eserleri gelir.





XVII. ve XVIII Yüzyıl Osmanlı Kültür ve Uygarlığındaki Değişmeler



Merkez Teşkilatındaki Değişmeler



XVI. yüzyılda Osmanlı Devleti'nde padiah otoritesi ve merkezi yönetim zayıflamıştı.

Hükümet otoritesinin zayıflamasından faydalanan bazı kimseler, tımar ve zeametleri kendi tasarruflarına geçirip, sipahileri dirliksiz bıraktığı için sipahi ordusunun önemi kaybolmuştu.

Avrupa'da silah teknolojisinin gelişmesi üzerine, tımarlı sipahiler, savaşlarda yetersiz kaldı, bu nedenle tüfekli kapıkulu askerlerinin sayısı artırıldı.

Tımarlı sipahiler ikinci dereceye düştü.

XVII. ve XVIII. yüzyılda Osmanlı Devleti'nde tımar sistemi çöktü.

Kapıkulu askerlerinin sayısının artması üzerine devlet bu askerlere ulufe yetiştirmekte zorlandı. Sayısı giderek artan Kapıkulu askerleri devlete hükmeder hale geldi.

Yönetimde padişah otoritesi azaldığı için sadrazamlar güçlendi.

XVIII. yüzyıldan itibaren Divan, Bab-ı Ali (Sadrazam Kapısı) denilen yerde toplanmaya başladı.





Taşra Teşkilatındaki Değişmeler



XVII. ve XVIII. yüzyılda taşra teşkilatında uygulamada bir takım değişiklikler yaşandı.

Tımar sisteminin bozulması ile taşra teşkilatı önemini kaybetti.

Eyaletler ve sancaklarda, arpalık usulü denilen bir yolla yüksek dereceli memurlar görevlendirilmeye başlandı.

Eşraf ve Ayanlar taşra teşkilatı yönetiminde söz sahibi olmaya başladılar.



Devletin önemli gelir kaynağı olan tımar sisteminin önemini yitirmesi üzerine, yeni yeni vergi türleri uygulamaya konulmuş, eski vergiler artırılmıştı.







Toplumdaki Değişmeler



XVI. yüzyılda dünyada yaşanan nüfus artışı Osmanlı Devleti'nde de görüldü.

1554'ten itibaren dirlikler, Kapıkulu Askerleri'nin eline geçmeye başladı.

Böylece; bir takım köy zenginleri ortaya çıktı.

Coğrafi Keşifler ile Avrupa'da değerli maden birikimi oldu. Avrupa parasının Osmanlı pazarlarına sürülmesi ile yıpranmış olan Osmanlı ekonomisi iyice sarsıldı.

XVI. ve XVII. yüzyıllarda Osmanlı Devleti'nde fiyat artışları görüldü.

Anadolu'da yer yer büyük Celali İsyanları başladı.





Yönetim Kadrosundaki Değişmeler



Kalemiyye sınıfı diğer askeri zümrelerin önüne geçti.

ReisülKütaplık sadrazamlığa giden yol haline geldi.

XVIII. yüzyılda Osmanlı devlet adamları, devleti çağa uydurmak amacıyla yani reform yapmak amacıyla yabancı uzmanlardan yararlanmaya başladı.

XVIII. yüzyıl ile birlikte Osmanlı Devlet yöneticileri devşirme sistemi ile iş başına gelmemeye başladı.

Ayan ve eşraf, Celali isyanlarında, kiracı ya da tahsildar olarak tımar sahiplerinin yerini aldı.

XVII. yüzyıldan itibaren tımarların iltizama verilemsi ve yeni vergi türlerinin getirilmesi ile ayan ve eşrafın yönetimdeki gücü arttı.

Ayan ve eşrafların güçlenmesi ile XVII. ve XVIII. yüzyılda merkezi otoritenin zayıflaması yüzünden devlet, güç kazanan ayanlarla işbirliği yapmak zorunda kaldı ve ayanların iktidardaki etkisi arttı.





Ekonomideki Değişmeler



Osmanlı Devleti'nde Kuruluş ve Yükselme döneminde etkili olan tımar sisteminin XVI. yüzyılda bozulması ile tarımsal üretim azaldı.

Avrupa'da meydana gelen Sanayi Devrimi ile üretim arttı ve ürünler ucuzladı. Osmanlı pazarına giren ucuz mallar, küçük atölyelerin kapanmasına yol açtı.

Kanuni döneminde Fransa'ya verilen kapitülasyonlar, 1740 yılında daha da genişletildi, bu nedenle iç ve dış ticaret Avrupalıların eline geçti.

Osmanlı ekonomisinin bozulmasında, gelir ve gider dengelerinin bozulması, tımar sisteminin önemini kaybetmesi, miri toprakların mukata'aya çevrilmesi etkili oldu.

1775'te mukata'aların yıllık karlarının paylara ayrılarak bu payların satılması demek olan Esham Usülü uygulanmaya başlandı.

XVIII. yüzyılda tek hazine uygulaması bırakılarak, İrad-ı Cedit, Tersane, Darphane Hazinesi gibi yeni hazineler kuruldu.





Kültür Alanındaki Değişmeler



XVIII. yüzyıldan itibaren Osmanlı kurumları Batı örneklerine göre düzenlenmeye başlandı.

Değişim, 1718-1730 Lale Devri'nde iyice arttı.

Lale Devri'nde, Avrupa'ya gönderilen geçici elçiler sayesinde, Avrupa Uygarlığı hakkında bilgi toplandı.

Matbaanın kullanılmaya başlanması ile düşünce hayatında canlılık belirdi.

Edebiyatta, yerli söyleyiş olgunlaştı, halk anlatımlarına önem verilmeye başlandı.





Eğitim ve Öğretim Alanındaki Değişmeler



XVI. yüzyılda medreselerde, pozitif bilimlere ikinci derecede önem verildi.

Din eğitimi ön plana çıkarıldı.

Mederese ile ilgisi olmayan kişilere müderrislik ünvanı verilmeye başlandı.

Bu şekilde işbaşına geçen ulemanın, kendi çocuklarına müderrislik ünvanı vermeye başlaması ile beşik uleması denilen sınıf ortaya çıktı.

Lale Devri ile matbaa kullanılmaya başlandı.

1734'te Hendesehane, 1773'te Mühendishane açıldı.

1773 yılında Mühendishane-i Bahr-i Hümayun açıldı.

1795'te Mühendishane-i Berr-i Hümayun'un kuruldu



XVII. Yüzyıl Islahatları



I. Ahmet Islahatları



Şehzadelerin sebep olduğu ayaklanmaları önlemek için şehzadelerin sancağa gönderilmesi geleneğini kaldırdı. "Kafes Hayatı" uygulamasını başlattı.



"Ekber ve erşet" (en yaşlı ve en olgun) olan haneden üyesinin başa geçmesi kuralını getirdi.





Kuyucu Murat Paşa Islahatları



I. Ahmet dönemi sadrazamlarındandır.

Ülkede asayişi yeniden sağlamak ve Anadolu'da devlet otoritesini kurmak amacıyla askeri yöntemlerle düzeltmeler yaptı.

Anadolu Celali İsyanları'nı bastırmada, isyanın nedenlerini aramadan, korku ve şiddet yayarak, düzen sağlamaya çalıştı.

Celali İsyanları'nı bastrmışsa da, isyanın nedenlerini ortadan kaldırmadığı için başarılı olamadı ve ölümü üzerine isyanlar yeniden başladı.





II. Osman Islahatları



Fatih Dönemi'nden beri devam eden padişahların saray dışından bir kızla evlenmemesi geleneğini yıkarak, saray dışından evlendi.

1620 yılında yapılan Lehistan Seferi'nde aksaklıklar gördüğü için Yeniçeri Ocağı'nı kaldırmak istedi.

1622 yılında Yeniçeriler, ulemanın da desteğini alarak isyan çıkardı.

Genç Osman, Yeniçeriler tarafından Yedikule zindanlarında boğularak öldürüldü.





Kemankeş Mustafa Paşa Islahatları



Padişah İbrahim döneminde vezirlik yaptı.

İlleri yeniden kaydettirerek gelirlerini tespit etti.

Piyasada bulunan ayarı düşük paraları kaldırarak, sikkenin yeniden değer kazanmasını sağladı.

Uzun süredir dağıtılmayan Yeniçeri ulufelerinin dağıtılmasını sağladı.





IV. Murat Islahatları



1623 yılında 11 yaşında padişah oldu.

Başlangıçta devlet yönetimi Yeniçeri Ağaları ve valide sultanların elindeydi.

Develet yönetimini eline alan IV. Murat, şiddete dayalı bir yönetim uyguladı.

Yeniçeri ve sipah ağalarını ortadan kaldırdı.

İçki ve tütünü yasakladı, meyhaneleri kapattı, gece sokağa çıkılmasını engelledi.

Yönetim ve askeri yapıdaki bozulmalarının nedenini anlayabilmek için, Koçi Bey'e bir rapor hazırlattı.





Tarhuncu Ahmet Paşa Islahatları



IV. Mehmet dönemi sadrazamıdır.

Devlet bütçesini düzeltti.

Bütçe açığının saray masraflarından kaynaklandığını ortaya çıkararak, ilk defa saray masraflarında kısıtlamaya gidildi.

Sokullu Mehmet Paşa'dan sonra denk bütçeyi hazırlayan ikinci kişi oldu.





Köprülüler Dönemi



Köprülü Mehmet Paşa Islahatları



IV. Mehmet dönemi sadrazamıdır.

Sadrazamlığa şu şartlarla gelmişti;

- Saray, devlet işlerine karışmayacak,

-Devlet işleriyle ilgili alacağı kararlar saray tarafından kabul edilecek,

- Devlet memurları ile ilgili atamalar ve azletmeler kendi kontrolünde olacak,

- Hakkında şikayet olursa savunması alınacak, daha sonra karar verilecek.

İlk önce iç işlerini ele alarak huzur ve asayişi sağladı.

XVII. yüzyıl Osmanlı-Venedik savaşları sırasında ablukaya alınan Çanakkale Boğazı'nı kurtardı.

Erdel Beyi Rakoçi ve Abaza Hasan Paşa isyanlarını bastırdı.

Devlet otoritesini sağlarken şiddet ve zora başvurdu.





Köprülü Fazıl Ahmet Paşa Islahatları



IV. Mehmet dönemi sadrazamı ve Köprülü Mehmet Paşa'nın oğludur.

İlk olarak Erdel yüzünden Avusturya'ya savaş açtı.

1669 yılında Girit alındı.

1672 yılında Bucaş Antlaşması imzalandı.

Osmanlı Devleti'neSokullu Devri'ni bir ölçüde yaşatan Fazıl Ahmet Paşa da, devlet otoritesini sağlamada şiddete başvurmadı.





Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Islahatları



IV. Mehmet dönemi sadrazamı Köprülü Mehmet Paşa'nın evlatlığı ve damadıdır.

1683 yılında Viyana'yı kuşattı fakat bu II. Viyana Kuşatması başarısızlıkla sonuçlandı.

II. Viyana Kuşatması'nda başarısızlığı görüldüğü için idam edildi.

Bu dönemden sonra Osmanlı Devleti Gerileme Dönemi'ne girdi.





Köprülü Fazıl Mustafa Paşa Islahatları



1683 yılında II. Viyana yenilgisinin ardından Avrupa devletleri ile birleşerek Osmanlı Devleti'ne karşı harekete geçti.

II. Süleyman dönemi sadrazamıdır.

Fazıl Mustafa Paşa, yönetim, askeri ve mali alanda ıslahat yaparak devletin iç işlerini halletti.

1691 yılında Avusturya üzerine sefere çıktı fakat sefer sırasında vurularak öldü.





Amcazade Hüseyin Paşa Islahatları



1697 yılında Osmanlı Devleti Zenta'da Avusturya'ya yenildi.

II. Süleyman dönemi sadrazamı ve Köprülü Mehmet Paşa'nın yeğenidir.

1699 yılında imzalanan Karlofça ve 1700 yılında imzalanan İstanbul Antlaşmaları ile Osmanlı Devleti ilk defa toprak kaybetti.

Köprülü Sülalesi'nin iş başında olduğu dönem, Osmanlı Devleti'nin Duraklama içinde Yükselme Dönemi'ni yaşadığı yıllar oldu.





XVII. Yüzyıl Islahatlarının Özellikleri



1. Baskı ve şiddet kullanılarak merkezi otoritenin yeniden sağlanmasına çalışıldı.

2. Devleti gerilemeye götüren sorunların kökenine inilmediği için başarısız olundu.

3. Avrupa'nın etkisi görülmedi.

4. Yükselme Dönemi yeniden canlandırmaya çalışıldı.

5. Islahatlar devlet politikası haline gelmediği için, ıslahatcıların kişiliğine bağlı kaldı, onların ölümü ile devlet düzeni eski halini aldı.



XVII. Yüzyıl İç İsyanları



İsyanların Genel Nedenleri



1. XVII. yüzyıl ile birlikte idari, askeri ve mali yapının bozulması

2. Merkez ve taşra yönetiminin bozulması ile devlet otoritesinin zayıflaması

3. Eyaletlerde yaşanan denetim güçlüğü

4. Beylerbeyi ve sancak beylerinin bu yüzyılda yapılan savaşların uzun sürmesi ile yönetmek zorunda kaldıkları topraklarda bulunması

5. Tımar sisteminin dejenere olması nedeniyle üretimin azalması, fiyatların artması, dolayısı ile ekonominin bozulması.

6. Ordu ve memurların disiplinsizliği yüzünden halkın devlete karşı güveninin zedelenmesi.





İstanbul İsyanları



Özellikleri



1. XVII. yüzyılda meydan gelen İstanbul isyanlarının elebaşları Yneiçeriler ve sipahilerdi.

2. İsyanların çıkmasında bazı devlet adamları ve saray kadınlarının rolü de vardı.

3. Bazı isyanlar ulema sınıfı ve halk tarafından da desteklendi.

4. İsyanların temel nedeni, kapıkulu askerlerine verilen ulufelerin gecikmesi ya da değeri düşük akçe ile ödenmesi, cülus bahşişinin kimi zaman dağıtılmamasıdır.

5. Ordudaki bozulmanın temel nedeni Kapıkulu ocaklarına kural dışı asker alınması.

6. İsyancılar zamanla her isyanda istediklerini elde etmeye başladılar. "Ocak devlet içindir." anlayışının yerini "Devlet ocak içindir." anlayışı aldı.





Önemli İsyanlar



1589 yılında, III. Murat zamanında yeniçeri ulufelerinin düşük ayardan ödenmesi üzerine isyan çıktı. Sarayı basan yeniçeriler defterdarı öldürdüler.

1620 yılında, Hotin seferi sonunda disiplinsiz davranışlarından rahatsız olduğu için yeniçeri ocağını kaldırmayı planlayan Genç Osman'a karşı isyan eden yeniçeriler sarayı basıp II. Osman'ı tahttan indirerek Yedikule Zindanları'nda boğdular.

IV. Mehmet döneminde, ulufelerin zamanıda ödenmediğini ve saray adamlarının devlet işlerine karıtığını öne süre sipahiler isyan ettiler.

Padişahtan sarayda bulunan otuz devlet adamının idamını istediler. İdam edilen bu kişilerin cesetleri Sultanahmet Meydanı'nda bir çınara asıldı. 1656 tarihinde meydana gelen bu olay "Vaka-yı Vakvakiye" olarak bilinir.

Her isyanda istediklerini yaptıran askerler, önemli bir güç durumuna geldiler.

İstanbul'da huzur ve güvenlik bozuldu.





Anadolu (Celali) İsyanları



Özellikleri



1. Miri topraklarının iltizama çevrilmesi sonucu daha önce sipahilerin elindeki dirlik gelirlerinin hazineye aktarılması.

2. Taşradaki yöneticilerin halka zulmetmesi ve devlet gelirlerinin artırılması için vergilerin yükseltilmesi

3. Rüşvetin yaygınlaşması ile taşra yönetimine alakasız kişilerin atanması

4. Savaşların uzun sürmesi ile taşrada görevli yöneticilerin görev yerlerine dönememesi

5. Avarız vergisinin toplanamaması

6. Hakkı yenen devlet adamları ve işsiz kalan medrese öğrencileri ile leventlerin isyanlara katılması





Önemli İsyanlar



Karayazıcı İsyanı : Haçova Savaşı'ndan kaçarak Anadolu'ya gelen Karayazıcı, ortamın elverişli olmasıyal Urfa dolaylarında isyan etti. İsyanı Sokullu Mehmet Paşa bastırdı.

Deli Hasan isyanı : XVII. y.y'da Osmanlı Devleti'nin Avusturya savaşları ile uğraşmasını fırsat bilerek isyan etti. İsyan bastırıldı.

Canbolatoğlu, Kalenderoğlu ve TavilAhmet de isyan ettiler fakat isyanları bastırıldı.

1622 yılında Genç Osman'ın öldürülmesiyle kanını dava eden Erzurum valisi Abaza Mehmet Paşa ve Sivas Valisi Vardar Ali Paşa isyan etti. Bu isyanlar da bastırıldı.

Anadolu'da çıkan Celali isyanları, Anadolu'nun yakılıp yıkılmasına sebep oldu.

Ekonomik hayat durgunlaştı, üretim azaldı, köyden kente göç başladı.





Eyalet İsyanları



Eyalet isyanlarının öncülüğünü, bu eyaletlerin başındaki hanedena üyeleri, ya da bu beyliklerin başında bulunan beyler yaptı. Osmanlı Devleti'nden ayrılıp bağımsız olma ve ya yeniçerilerin halktan keyfi vergiler toplaması nedeniyle isyan ettiler.

XVII. yüzyıl eyalet isyanlarının en önemlileri; Kırım, Eflak, Boğdan, Erdel gibi bağlı eyaletlerle, Yemen ve Bağdat gibi Arap eyaletlerinde çıkan isyanlardır.

Bu isyanlar sonunda devletin eyaletlerdeki etkisi azaldı.

Vergilerin toplanması imkansızlaştı. İsyanların bastırılmasında şiddet ve kullanılması, eyalet halkında Osmanlı yönetimine karşı güvensizlik başlamasına neden oldu.





XVIII. Yüzyıl Islahatları



XVIII. Yüzyıl Islahatlarının Genel Niteliği



XVIII. Yüzyıl ıslahatlarında Osmanlı Devlet adamları, gerilemenin nedenlerini araştırıp, bunlara çareler bulma yoluna gitti.

Bu yüzyıl ıslahatları, XVII. yüzyıl ıslahatlarına göre daha köklü, sonuç bakımından daha olumludur.

Yapılan ıslahatlarda, ilk defa neden-sonuç ilişkisi kuruldu.

XVIII. yüzyıl ıslahatarı, daha öncekilerde olduğu gibi kişilerle sabit kalmayıp devlet politikası haline getirildi.

Avrupa'nın teknik ve askeri üstünlüğü kabul edildi.

Yapılan ıslahatlar genelde, askeri alana yönelikti.

XVII. yüzyılın aksine Batı'daki gelişmelerden yararlanıldı.





Lale Devri Islahatları (1718-1730)



Lale Devri; 1718'de imzalanan Pasarofça Antlaşması ile başlayan ve 1730'da çıkan Patrona Halil İsyanı ile son bulan dönemin adıdır.

Lale Devri ıslahatlarının en önemlisi, 1727 yılında Osmanlı Devleti'nde kullanılmaya başlanan matbaadır.

Matbaanın kullanılmaya başlamasından sonra, Üsküdar'da Dar-üt Tıbat-ül Amire adıyla devlet matbaası kuruldu.

Çeşitli semtlerde kütüphaneler, Yalova'da kağıt imalathanesi açıldı.

Avrupa'yı yakından tanımak amacıyla Avrupa'ya ilk elçiler bu dönemde gönderildi.

Kumaş imalathaneleri açıldı.

Yeniçeri Ocağı'ndan Tulumbacı Ocağı adıyla ilk defa bir itfaiye bölüğü kuruldu.

Çiçek aşısı ilk kez kullanıldı.





Patrona Halil İsyanı



Lale Devri'nde yapılan ıslahatlar, ulemanın ve yeniçerilerin çıkarlarına ters düşmüştü.

Lale Devri ile birlikte artan lüks yaşantı, halkın tepkisine yol açmıştı.

Sadrazam Damat İbrahim Paşa, İran seferine gitmek istememişti.

Patrona Halil ve Muslu Beşe ismindeki iki Arnavut önderliğindeki bir grup 1730'da isyanı başlattılar.

Vergilerden şikayetçi halk ve İran Seferi'ne katılmak istemeyen yeniçeriler de isyana katıldı.

Saraya giden asiler, padişah III. Ahmet'ten Damat İbrahim Paşa'nın kafasını istediler.

Sadrazam kendilerine teslim edilince onu idam ettiler.

Asiler, padişah III. Ahmet'i tahttan indirerek yerine I. Mahmut'u geçirdiler.

Patrona Halil İsyanı ile Lale Devri sona erdi.





I. Mahmut Dönemi Islahatları



Yabancı uzmanlardan yararlanarak askeri alanda ıslahatlar yaptı.

Aslen Fransız olan Humabaracı Ahmet Paşa'nın yardımıyla Osmanlı ordusunun Topçu ve Humbaracı sınıflarında düzeltme yaptı.



Humbaracı Ahmet Paşa orduyu, takım, bölük, tabur ve alay gibi birimlere ayırdı.

Subay yetiştirmek amacıyla ilk defa Kara Mühendishanesi açıldı.





III. Mustafa Dönemi Islahatları



İlk önce maliyeye düzen verdi. Lüzumsuz devlet masraflarını keserek hazineyi rahatlattı.

Sadrazam Koca Ragıp Paşa'nın tavsiyesi üzerine, Topçu Ocağı'nın başına Baron de Tot isminde bir Macar getirildi.

Baron de Tot, topçu ocağı ve tophaneyi düzenledi.

Osmanlı ordusunda sürat topçuları ismiyle yeni bir sınıf oluşturdu.

III. Mustafa, maliyeyi düzletmek için "Esham-ı Tahvilat" ismiyle borçlanma senetleri çıkardı.

Deniz Mühendishanesi açıldı.





I. Abdulhamit Dönemi Islahatları



Sadrazam Halil Hamid Paşa'nın yardımları ile orduda ıslahatlar yaptı.

Topçu, humbaracı ve lağımcı ocaklarında yeni düzenlemeler yapıldı.

Yeniçeri sayımı yapılarak ulufe sahteciliği önlenmek istendi.

1773 yılında Mühendishane-i Bahr-i Hümayun açıldı.





III. Selim Dönemi Islahatları



Dönemin ünlü devlet adamlarına yapılacak ıslahatlar konusunda rapor hazırlattı.

Ordu ve maliye işlerine öncelik vererek ıslahatlara başladı.

Yeniçeri Ocağı'na el sürmeden Nizam-ı Cedid Ocağı'nı kurdu.

1795 yılında Mühendishane-i Berr-i Hümayun açıldı.

Nizam-ı Cedid ordusunun masraflarını karşılamak amacıyla İrad-ı Cedid hazinesi oluşturuldu.

Avrupa'ya sürekli elçiler gönderildi.

Nizam-ı Cedid ıslahatlarına karşı olanlar, Yeniçerilerin de desteğini alarak, 1807 yılında Kabakçı Mustafa İsyanı'nı çıkardılar.



XIX. ve XX. Yüzyıl Islahatları



Genel Özellikler



XVIII. ve XIX. yüzyıl ıslahatlarının genelinde 1789 Fransız İhtilali ve onun getirdiği ulusçuluk akımının izleri görülür.

Sorunların çözümünde Avrupa'ya yakınlaşmanın gerekli olduğu görüldü.

Osmanlı Devleti'nin Avrupa'ya yaklaşması ile, Avrupalılar azınlıkları kullanarak Osmanlı Devleti'nin içişlerine karışma fırsatı buldu.

Sanayi Devrimi sonucunda hammadde ve pazar ihtiyacı artan bazı Avrupa devletleri kapitülasyonları kullanarak Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışmaya başaldı.





Alemdar Mustafa Paşa Islahatları



IV. Mustafa dönemi sadrazamıdır. Kabakçı İsyanı'ndan sonra İstanbul'a geldi. Kabakçı Mustafa'yı yakalayarak öldürttü. Saraya giderek III. Selim'i tahta çıkarmak istedi fakat IV. Mustafa tarafından öldürülen III. Selim'in cesedi ile karşılaştı.

IV. Mustafa'yı tahttan indirerek II. Mahmud'u tahta çıkardı.

Ülkedeki bütün ayanları İstanbul'a toplayıp, Sened-i İttifak'ın imzalanmasını sağladı.

Nizam-ı Cedid ordusuna benzer Sekban-ı Cedid ordusunu kurdu.





Sened-i İttifak



II. Mahmut ile ayanlar arasında imzalanan bu belgeye göre :

a) Ayanlar devlet otoritesini tanıyacak ve yapılacak ıslahatlara karşı çıkmayacaktır.

b) Buna karşılık ayanlar, bulundukları yerlerde devlet adına asker ve vergi toplayabilecekler.

Sened-i İttifak ile ilk defa devlet, ayanların varlığını tanıdı. Bu durum devletin ayanlara bile söz geçiremeyecek durumda olduğunu gösterir. İlk defa Osmanlı padişahının yetkileri sınırlandırıldı.





II. Mahmut Dönemi



Askeri Alandaki Islahatlar



Alemdar Mustafa Paşa'nın Kabakçı Mustafa'yı ortadan kaldırmasıyla tahta geçti.

Osmanlı padişahları içinde askeri alanla birlikte diğer alanlarda da geniş boyutlu ıslahat yapan ilk Osmanlı padişahı oldu.

Alemdar Mustafa Paşa'nın yardımları ile Sekban-ı Cedid ordusu yeniçerilerden tepki alınca, Eşkinci Ocağı'nı kurdu.

1826'da Vaka-yi Hayriye olayı ile Yeniçeri Ocağı'nı kaldırdı.

Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması üzerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye adında yeni bir ordu kurdu.



UYARI : II. Mahmut, Osmanlı Devleti'nde Yeniçeri Ocağı'nı kaldırmaya cesaret eden ilk Osmanlı padişahı oldu. II. Mahmut ıslahatları Atatürk devrimlerine en yakın ıslahatlar olarak bilinmektedir. Atatürk'ün mezun olduğu İstanbul'daki Kara Harp Okulu onun zamanında yapılmıştır.





Yönetim Alanındaki Islahatlar



Divan-ı Hümayun'u kaldırarak yerine, Nazırlık sistemi kuruldu.

Sadrazam ve Şeyhülislam'ın yetkileri sınırlandırıldı.

Müsadere sistemi kaldırıldı.

Taşra yönetiminde eyalet, liva ve kaza örgütlenmesine gidilerek, köy ve mahalle muhtarları atandı. Böylece ülke yönetiminin tek elden yürütülmesi amaçlandı.



Müsadere : Osmanlı Devleti'nde devlet adamlarının veyaz zengilerin ya eceliyle ölmeleri ya da idam edilmeleri halinde, sahip oldukları mallara devlet tarafından el konulmasına "müsadere" denir. İlk defa Fatih Sultan Mehmet zamanında uygulanan bu yöntem, II. Mahmut tarafından kaldırılmıştır. Müsadere sisteminde kişilerin miras hakkı bulunmazdı. Sistemin kaldırılması ile miras bırakabilme hakkı doğmuş oldu.





Hukuk Alanındaki Islahatlar



Meclis-i Vaka-tı Ahkam-ı Adliye kuruldu.

Dar 'uş Şura-yı Bab-ı ali oluşturuldu.

Müsadere sistemine son verildi.





Toplumsal Alandaki Islahatlar



İlk defa askeri amaçlı nüfus sayımı yapıldı.

İlk defa posta ve karantina teşkilatları kuruldu.

Sivil kılık kıyafet değişikliği yapıldı.

Memurlara fes ve pantolon giyme zorunluluğu getirildi, maaş bağlandı.

İlk resmi gazete olan Takvim-i Vakayi çıkarıldı.

Padişah resimlerinin devlet dairelerine asılması geleneği başlatıldı.





Eğitim Alanındaki Islahatlar



İlköğretim, zorunlu hale getirildi.

Avrupa'ya ilk defa öğrenci gönderildi.

Yüksek öğrenime öğrenci yetiştirmek amacıyla Rüştiye ve Mekteb-i Ulum-u Edebiye açıldı.

Devlet memuru yetiştirmek için Mekteb-i Harbiye, askeri doktor yetiştirmek için Mekteb-i Tıbbiye açıldı.

Bando okulu olarak Mızıka-yı Hümayun açıldı.



Mekteb-i Maarif-i Adliye'nin açılması ile sarayda bulunan ve devlet memuru yetiştiren Enderun dönemi sona erdi.







Tanzimat Dönemi Islahatları



Tanzimat Fermanı



Dönemin padişahı Abdülmecid, Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa'dır.

Mustafa Reşit Paşa, memleketi kurtarmak için Avrupalı devletleri kazanmak gerektiğini, şimdiye kadar yapılmamış çapta bir ıslahat yapılarak Avrupa kanun ve düzeninin kabul edilmesi gerektiğini düşünüyordu.

Abdülmecid, Mustafa Reşit Paşa'yı bu işle görevlendirdi.

Mustafa Reşit Paşa, Tanzimat-ı Hayriye Fermanı adıyla yapılacak işleri sıralayan bir Ferman hazırladı.

Ferman, 3 Kasım 1839'da Topkapı Sarayı'nın Gülhane Bahçesi'nde okundu.

Tanzimat Fermanı olarak bilinen bu fermanın yayınlanmasından, 1876 yılında ilan edilen I. Meşrutiyet'e kadar uzanan döneme Tanzimat Dönemi denir.



Tanzimat Fermanı'nın maddeleri :

1. Osmanlı tab'asının din, dil, milliyet farkı gözetilmeksizin can, mal, namus güvenliği sağlanacaktır.

2. Herkesten gelirine göre vergi alınacaktır.

3. Askerlik işleri düzene konulacaktır.

4. İnsanlar mahkeme edilmeden idam cezasına çarptırılamayacaktır.

5. Padişah'ın gücününde üzerinde kanun gücü kabul edilecektir.

6. Rüşvet ve iltimas yasaklanacaktır.

7. Müsadere sistemi kaldırılacak insanlar mal, mülk, sahibi olabilecektir.



Özellikleri :



1. Osmanlı padişahının yetkileri sınırlandırılmıştır.

2. İnsan hakları alanında önemli bir adım atılmış ve Osmanlı toplumuna ilk defa eşitlik getirilmiştir.

3. İngiltere'de yayınlanan (1215) Magna Carta belgesiyle benzerlik göstermektedir.

4. Bu fermanla birlikte askerlik, eğitim, yönetim, ekonomi ve hukuk alanında yenilikler yapılmış en çok da hukuk üzerinde durulmuştur.





Islahat Fermanı



Tanzimat Fermanı ile beklediklerini bulamayan Avrupa ülkeleri, Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışmaya başladı. Osmanlı Devleti, 1856 yılında katılacağı Paris Antlaşması'nda Avrupalı devletlerinin herhangi bir sorun çıkarmaması için Islahat Fermanı'nı ilan etti.

Islahat Fermanı, Tanzimat Fermanı'nı tamamlayan bir fermandı.

Islahat Fermanı'ndaki asıl amaç Tanzimat Fermanı'nın eksiklerini gidermek ve Osmanlı Devleti'ni çöküşten kurtarmaktı.



Islahat Fermanı'nın Maddeleri :



1. Gayrimüslimler din ve mezheplerinde serbest olacaklardı.

2. Gayrimüslimler okul, kilise, hastane yaptırabilecek ve onartabilecekti.

3. Gayrimüslimler bedelli askerlik yapabilecekti.

4. Mahkemeler açık yapılacak, gayrimüslimler kendi dinlerinde yemin edebilecek ve bir Müslümanın şahitliğine karşı bir gayrimüslimin şahitliği denk kabul edilecekti.

5. Gayrimüslimler devlet memuru olabilecekti.

6. Gayrimüslimler il genel meclislerine üye olabilecekti.

7. Gayrimüslimler vergisini ödedikleri taktirde mal mülk edinebileceklerdi.

8. Şirket ve banka kurma hakları getirilmişti.





Yönetim Alanındaki Islahatlar



Padişah yetkileri yasalar ile sınırlandırıldı.

İl yönetimleri düzenlenerek, valilere yardımcı olmak üzere il genel meclisleri oluşturuldu.

Belediye örgütleri kuruldu.





Askeri Alandaki Islahatlar



Askerlik görevi vatan görevi haline getirildi.

Cizye vergisini toplama yetkisi önce patrikhaneye bırakıldı, ardından bu vergi tamamen kaldırıldı.

Azınlıkların askere alınması konusunda, Bedel-i Nakdi uygulaması getirildi.





Ekonomi Alanındaki Islahatlar



Azınlıklara banka kurma, mülk sahibi olma, devlet memuru olam, şirket açma gibi haklar verildi.

Vergilerin toplanmasında herkesin gelirini dikkate almak gerektiği kararlaştırıldı.

Müsadere sistemi kaldırıldı.

Maliye bakanlığı, Ticaret Mahkemeleri ve Adli Mahkemeler gibi kurumlar açıldı.

İlk kağıt para basıldı.

İlk defa dış borç bu dönemde İngiltere'den 1854 yılında alındı.





Eğitim Alanındaki Islahatlar



İlk kez kız öğrenciler için sanat ve öğretmen okulları açıldı.

Darü'l Fünun, Darü'l Muallimin, Darü'l Muallimat, Mekteb-i Sultani ve Mekteb-i Mülkiye açıldı.

Batı dillerinden çeviriler yapıldı.

İlk özel gazete olan Tercüman-ı Ahval çıkartıldı.
 
ziberkan Çevrimdışı

ziberkan

Super Moderator
Kurtuluş Savaşı Öncesi

II. Meşrutiyet



II. Meşrutiyet'in İlan Edilme Nedenleri



İç Nedenler



II. Abdülhamit'in II. Meşrutiyet'in İlanını Kabul Etmesinin Sebepleri :



1. İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne bağlı olan bazı subayların Rumeli'de ayaklanması

2. Tahta, Osmanlı hanedanından başka bir kişinin geçeceği söylentisi

3. Serez'den bir ordunun İstanbul'a yürüyeceğine dair padişaha gelen telgraf

4. Ordu ve halk arasında isyan belirtilerinin ortaya çıkması



Dış Etkenler



En önemli dış etken "Reval görüşmesi" dir.

Reval Görüşmesi'nde şu kararlar alınmıştır:

1. Ruslar, Balkanlar'da serbest bırakılacak

2. İstanbul ve Boğazlar Ruslara verilecek

3. Makedonya Bölgesi'nde ıslahat yapılacak







İttihat ve Terakki Cemiyeti



İstanbul'da Askeri Tıbbiye öğrencilerinden İbrahim Temo, Abdullah Cevdet, İshak Sükuti, Mehmet Reşit ve Hüseyinzade Ali tarafından 1889 yılında gizlice kurulan cemiyet, aynı yıl, Paris'teki Jön Türkler ile temas kurup "Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti" adını benimsedi. II. Abdulhamit döneminde üyelerin çoğu tutuklandı ve sürgün edildi. Bundan sonra yurt dışında örgütlenen cemiyet, 1908 tarihinde II. Abdulhamit'in Kanun-i Esasi'yi yeniden yürürlüğe koymasını sağladı.

Bu arada cemiyet adını "Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti" ne çevirdi. 31 Mart'ta meydana gelen İttihat ve Terakki karşıtı hareket ve 1911 Trablusgarp Savaşı ile aynı yıl kurulan muhalefet partisi "Hürriyet ve İtilaf Fırkası", yönetimin iktidarını sertleştirmeye başlamasına yol açtı. 23 Ocak 1913 tarihinde yönetimi ele geçirmek amacıyla Babıali Baskını'nı gerçekleştiren İttihat ve Terakki Partisi bilfiil ülke yönetimine el koydu. 1913-1918 yılları arasında ülke "İttihat ve Terakki Partisi" yönetimi altında bulundu. Parti ileri gelenlerinden Enver Paşa'nın Alman yanlısı siyaseti yüzünden Birinci Dünya Savaşı'na giren Osmanlı Devleti, savaşın sonunda yenik düştü. 14 Kasım 1918'de Cemiyet kendini feshetti ve yerine "Teceddüt Fırkası" kuruldu.







II. Meşrutiyet'in İlan Edilmesi



II. Abdülhamit, 1876'da I. Meşrutiyet'i ilan etti.

Osmanlı Devleti anayasal bir döneme girdi, fakat, yetki yine padişahtaydı.

II. Abdulhamit, 93 Harbi'ni bahane ederek Mebuslar Meclisi'ni kapattı.

Böylece; I. Meşrutiyet dönemi sona erdi.

"İstibdat Dönemi" başlamış oldu.

1889'da "İttihat ve Terakki" gizli olarak kuruldu.

II. Abdulhamit'e muhalif harekete Genç Türk (Jön Türk) hareketi denildi.

24 Temmuz 1908'de anayasa yeniden yürürlüğe konuldu.

Bu anayasa ile meclisin yetkileri artırıldı.

İlk kez, siyasi parti kurmak serbest oldu.

İttihat ve Terakki Partisi dışında "Ahrar Partisi" de kuruldu.

31 Mart 1909'da, II. Meşrutiyet yönetimine karşı isyan çıktı.

II. Abdülhamit tahttan indirilerek, yerine Sultan Mehmet Reşat geçti.







Kanun-i Esasi'de Yapılan Değişiklikler



Hükümet meclise karşı sorumlu olacak.

Padişahın meclisi kapatma yetkisi; Ayan Meclisi'nin onayına bağlı olacak.

Milletvekilleri, kanun teklifi için padişahtan izin almayacak.

Padişah, Yasalrı en geç iki ay içerisinde onaylayacak ve geri meclise gönderecek.

Toplantı ve dernek kurmak serbest bırakılacak.

Padişahın kişileri sürgün etme yetkisi olmayacak.

Uluslarası antlaşmalar meclis tarafından onaylanacak.

Nazırlar (Bakanlar) Sadrazam (Başbakan) tarafından belirlenecek.







93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı)



1876 yılında, Avrupalı Devletlerin Balkanlar'da kalıcı çözüm bulmak amacıyla topladıkları İstanbul Konferansı'nda Balkanlar konusunda ağır şartlar getirilmesi üzerine, Osmanlı Devleti şartları kabul etmemiş, daha sonra düzenlenen Londra Konferansı da aynı şekilde sonuçlanmıştı.

İki konferansta da Osmanlı Devleti'nin şartları kabul etmemesi üzerine, Rusya 1877 yılında Osmanlı Devleti'ne savaş açmıştı. Bu savaşta Plevne savunması ile Gazi Osman Paşa üyük kahramanlıklar göstermiş, fakat Rusların, Yeşilköy'e kadar ilerlemelerine engel olunamamıştı. Bunun üzerine padişah II. Abdülhamit, barış isteğinde bulunmuş ve 3 Mart 1878'de Yeşilköy (Ayestefanos) Antlaşması imzalanmıştı.







Genç Türkler (Jön Türkler)



Tanzimat döneminin sonlarına doğru, bazı Osmanlı aydınları (Namık Kemal, Şinasi, Ziya Paşa, Hüseyin Avni Paşa) Genç Osmanlılar adıyla bir cemiyet kurdular. Bunlar; Osmanlı ülkesinde yaşayan herkesin, din, dil, ırk farkı gözetmeksizin eşit tutulması halinde azınlıkların ayrılmaktan ve devlet kurmaktan vazgeçeceklerini savunuyorlardı. Bu düşüncelerinin uygulanabilmesi için de; Meşrutiyet'in ilan edilmesi, temel hak ve özgürlüklerin bir anayasa ile korunması gerektiğine inanıyorlardı. Bu nedenle II. Abdülahamit'e baskı yapıp 1876 yılında Meşrutiyet'in ilanını sağladılar.





31 Mart Olayı



31 Mart Olayı'nın Çıkmasında Etkili Olan Olaylar nelerdi?



1. İttihat ve Terakki Partisi'nin iktidarı yeterince ele geçirememesi

2. Ahrar Partisi'nin meşrutiyet karşıtı çalışmaları

3. Volkan Gazetesi ve İttihad-ı Muhammedi derneğinin meşrutiyet karşıtı çalışmaları

4. Halkın meşrutiyete ve gayrimüslimlerle olan eşitliğe sıcak bakmamaları

5. Ordudan atılan Meşrutiyet karşıtı subayların kışkırtması

6. Bulgaristan'ın 5 Ekim 1908'de bağımsızlığını ilan etmesi

7. 6 Ekim 1908'de Avusturya'nın, Bosna-Hersek'i işgali







31 Mart Olayı Nasıl Oldu?



Volkan Gazetesi başyazarı Hasan Fehmi 6 Nisan 1909'da öldürüldü.

Cenazesi meşrutiyet karşıtı gösteriye dönüştü.

Gösteri giderek isyana dönüştü.

İsyan Selanik'te duyulunca, Hareket Ordusu adındaki birlik İstanbul'a hareket etti.

Hareket Ordusu'nun kurmay başkanı Mustafa Kemal'di.

İsyan 24 Nisan 1909'da bastırıldı.







31 Mart Olayı'nın Sonuçları



1. II. Abdülhamit tahttan indirildi ve yerine V. Mehmet Reşat geçti.

2. Padişah'ın yetkileri kısıtlandı, meclisin yetkileri artırıldı.

3. Mustafa Kemal ilk kez bir siyasi olaya karışmış oldu.





Tarblusgarp Savaşı



Tarblusgarp Savaşı'nın Nedenleri



1. Siyasi birliğini geç sağlayan İtalya'nın sömürge arayışına çıkmış olması

2. İtalya'nın sömürge elde etmek amacıyla Trablusgarp'a göz dikmesi

İtalya, Avrupa devletlerinin de onayını alarak 28 Eylül 1911'de Trablusgarp'a asker çıkardı.







Tarblusgarp Savaşı



Osmanlı Devleti Trablusgarp'a deniz yolu ile asker gönderemedi.

Mısır üzerinden de asker gönderemedi.

Gönüllü subaylar Trablusgarp'a gizlice gönderildi.

Bu subaylar büyük başarılar elde ettiler.

İtalya Çanakkale'ye saldırdı, başarılı olamayınca On iki Ada'yı işgal etti.

Bu arada Birinci Balkan Savaşı çıktı.

Osmanlı Devleti, 18 Ekim 1912 tarihinde İtalya ile Uşi Antlaşması'nı imzalayıp savaştan çekildi.







Uşi Antlaşması



15-18 Ekim 1912 tarihinde imzalanan bu antlaşmaya göre



1. Trablusgarp ve Bingazi, İtalyanların oldu.

2. Rodos ve On iki Ada, Osmanlılar'da kaldı, ancak buraları Balkan Savaşı sonuna kadar İtalya elinde tutacaktı.



Balkan Savaşları



I. Balkan Savaşı



I. Balkan Savaşı'nın Nedenleri



1. Osmanlı Devleti'ni Avrupa'dan atmak isteyen Rusya'nın Balkanlar'da yeni kurulan devletleri bir araya getirip ittifak kurmalarını sağlaması.

2. Balkan Devletleri'nin Tarblusgarp Savaşı'nın çıkmasını fırsat bilmeleri.

3. Osmanlı ordusu ve yönetiminde ikiliklerin yol açtığı iç karışıklıkların Balkan Devletlerince biliniyor olması ve bu devletlerin Osmanlı Devleti'nin zayıf olmasından yararlanmak istemeleri







I. Balkan Savaşı



Rusya'nın Pan-İslavizm politikası etkili oldu.

Balkan devlertleri, Osmanlı'daki iç karışıklıklardan yararlanarak, tek tek Osmanlı Devleti'ne Savaş açtı.

Osmanlı'ya karşı ilk savaş açan Karadağ oldu.

Sırbistan ve Bulgaristan'a da Osmanlı Savaş açtı.

Arnavutluk bağımsızlığını ilan etti.

Osmanlı Çatalca önlerine kadar çekildi.

Büyük yenilgiler alan Osmanlı Devleti barış görüşmelerine başladı.







I. Balkan Savaşı'nın Sonuçları



1. Arnavutluk bağımsızlığını ilan etti.

2. Osmanlı Devleti savaşı kaybetti ve Çatalca önlerine kadar çekildi.

3. Avrupalı Devletler Balkan yarımadasının yeni haritasını belirlemek için Londra Konferansı'nı topladı.

4. Osmanlı Devleti Midye-Enez hattının batısında kalan bütün topraklarını kaybetti. Arnavutluk ile Ege Adaları'nın durumu büyük devletlerin kararına bırakıldı.

5. Londra Antlaşması'nın imzalanmasını engellemek isteyenler 23 Ocak 1913'te Bab-ı Ali Baskını'nı gerçekleştirdiler.







II. Balkan Savaşı



II. Balkan Savaşı'nın Nedenleri



1. Londra Antlaşması'nda en büyük payı Bulgaristan almıştı. Öteki Balkan Devletleri bu duruma itiraz ettiler.

2. Yunanistan özellikle Bulgaristan'ın Ege Denizi'ne açılmasına karşı çıkıyordu.

3. Paylaşılamayan yerlerin arasında başta Makedonya geliyordu.

4. Sonuçta Balkan Devletleri, Bulgaristan'a saldırdı ve II. Balkan Savaşı çıktı.







II. Balkan Savaşı



Osmanlı Devleti I. Balkan Savaşı'nda yenilince bu bölgede boşluk doğdu.

Osmanlı Devleti'nden aldıkları toprakları paylaşamayan Balkan Devletleri birbirine düştü.

Sırbistan Makedonya'nın Bulgaristan'a verilmesine itiraz etti.

Yunanistan Makedonya'dan daha fazla toprak istedi.

Romanya Bulgaristan'dan Dobruca'yı istedi.

Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan'a savaş açtı.

Romanya da Bulgaristan'a savaş açtı.

Osmanlı Edirne'yi geri aldı.

Bulgaristan barış istedi.







II. Balkan Savaşı'nın Sonuçları



Balkan Devletleri kendi aralarında savaşa başlayınca Osmanlı Ordusu Midye-Enez hattını aşıp, Edirne ve Kırklareli'yi tekrar aldı.



İkinci Balkan Savaşının sonucunda şu antlaşmalar yapıldı.



a) İstanbul Antlaşması (29 Eylül 1913)

b) Atina Antlaşması (14 Kasım 1913)

c) Bükreş Antlaşması (10 Ağustos 1913)



Osmanlı Devleti, Ege adalarını kaybetti. İmroz, Bozcaada ve Meis dışındaki bütün Ege adaları Yunanistan'da kaldı.

Arnavutluk bağımsız oldu.

Makedonya elimizden çıktı.

Batı Trakya, Bulgaristan'a verildi ve Osmanlı Devleti'nin elinde sadece Doğu Trakya kaldı.







İstanbul Antlaşması (29 Eylül 1913)



Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında yapılan bu antlaşmaya göre;

1. Meriç Nehri Osmanlı-Bulgar sınırı oldu.

2. Ancak, Dimetoka Osmanlılar'da kaldı.

3. Edirne ve Kırklareli tekrar Osmanlı Devleti'ne bırakıldı.

4. Bulgaristan'da kalan Türkler'in hakları belirlendi.

5. Kavala ve Dedeağaç, Bulgarlar'da kaldı.







Atina Antlaşması (14 Kasım 1913)



Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında imzalandı.

Buna göre;

1. Girit, Yanya ve Selanik Yunanistan'ın oldu.

2. Osmanlı Devleti, Avrupa Devletleri'nin Ege adaları hakkındaki kararlarını kabul etmeyeceğini bildirdi.

3. Yunanistan'da kalan Türklerin hakları saptandı.







Bükreş Antlaşması (10 Ağustos 1913)



Bulgaristan ve diğer Balkan Devletleri aralarında imzaladıkları bu antlaşma ile savaşı sona erdirdiler. Buna göre;

1. Bulgarlar, Dobruca'nın büyük bir kısmını Romanya'ya verdi.

2. Manastır, Sırpların oldu.

3. Makedonya'nın bir kısmı Bulgaristan'a bırakıldı.







Balkan Savaşlarının Sonuçları



Osmanlı Devleti, Ege adalarını kaybetti.

İmroz, Bozcaada ve Meis dışındaki bütün Ege adaları Yunanistan'da kaldı.

Arnavutluk bağımsız oldu.

Makedonya elimizden çıktı.

Batı Trakya, Bulgaristan'a verildi ve Osmanlı Devleti'nin elinde sadece Doğu Trakya kaldı.



I. Dünya Savaşı



Genel Nedenler



1. Fransız İhtilali



Fransız İhtilali'nin getirdiği "ulsçuluk" ilkesi, Batı Avrupa'da ve Balkanlar'da birçok siyasi birliğin oluşmasına, yeni yeni devletlerin kurulmasına yol açtı. Bunlardan İtalya ve Almanya'nın siyasi birliğini sağlaması ve bir güç olarak ortaya çıkması, özellikler İngiltere'nin sömürgelerinin tehdit edilmesine neden oldu. Bu gerilim içinde Orta Avrupa, Balkanlar ve Orta Doğu'da yer alınca, genel bir savaşın belirtileri ve şartları ortaya çıktı.



2. Sanayi Devrimi



Dünyada üretim artışına yol açan bu ekonomik gelişme hammadde ve pazar kaynaklarının değerini de arttırdı. Dünya'nın ekonomik dengesini bozdu, ekonomik bakımdan gelişmiş devletler arasında siyasi gerilimler arttı.



3. Doğu Sorunu (Hasta Adam Sorunu)



Avrupalı devletler, her geçen gün zayıflayan ve kendi ayakları üzerinde duramayacak duruma gelen Osmanlı Devleti'nin hiç beklenmedik bir anda yıkılması halinde, bu devletin topraklarının paylaşılması konusunda, düna devletlerinin anlaşmazlığa düşeceğini ve bri savaşın çıkacağını düşünüyorlardı. Bunu engellemek için de, Osmanlı Devleti yıkılmadan onun topraklarının hangi parçasının, hangi devletin olacağının belirlenmesi gerekiyordu. Özellikle Almanya'nın 1870'de siyasi birliğini sağlayıp Osmanlı topraklarını ele geçirmek istemesi, Doğu sorununu tamamen açığa çıkarttı. Bu durum Almanya'ya karşı bir ittifakın kurulmasında başlıca etkenlerden biri oldu. İngiltere kendi sömürgesi olarak gördüğü Osmanlı topraklarının Almanlar'ın eline geçmesini engellemek için Fransa ve Rusya'yı da yanına çekmeyi başardı.







I. Dünya Savaşı'nın Nedenleri



Sanayi devletlerinin hammadde ve pazar ihtiyacının artması,

Alman-İngiliz sömürgecilik yarışı,

Rusların Pan-İslavizm politikasının Avusturya-Macaristan ve Osmanlı Devleti'ni tehdit etmesi,

Fransa'nın, Almanya'dan Alsace-Loraine (Alsas-Loren)i geri almak istemesi Osmanlı Devleti'nin dağılma yolunda olması,

İngilizlerin, Rusları Balkanlar'da serbest bırakması,

Balkanlar'da yeni kurulan devletlerin sınırlarını genişletmek istemesi.







Almanya ile İttifak



Almanya'nın savaşı kesin kazanacağı inancı İttihat ve Terakki Partisi yöneticilerinin Alman hayranlığı, Osmanlı Devleti'nin üzerindeki emelleri açık olan Rusya'ya karşı onun düşmanı olan Almanya'nın yanında yer almanın gerekliliğine inanılması, Osmanlı ordusundaki Alman askeri uzmanların devlet adamlarını etkilemesi.







Savaşın Başlaması



Avusturya-Macaristan veliahtı Franz Ferdinand, Haziran 1914'te, Saray-Bosna'da, bir Sırp fanatik tarafından öldürüldü.

Avusturya-Macaristan İmparatorluğu 28 Temmuz 1914'te Sırbistan'a savaş açtı.

Rusya'da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'na savaş açtı.

Almanya 1 Ağustos 1914'te Rusya'ya, 3 Ağustos'ta Fransa'ya, 4 Ağustos'ta da Belçika'ya savaş açtı.

İngiltere'de Almanya'ya savaş açtı.







Osmanlı Devleti'nin Savaşa Girmesi



Almanya ile gizli bir ittifak anlaşması yapıldı.

Genel seferberlik ilan edildi.

Mebuslar Meclisi kapatıldı.

Kapitülasyonlar kaldırıldı.



İngiliz donanmasından kaçan Goben ve Breslav adında iki Alman savaş gemisi İstanbul'a sığındı.

Osmanlı Devleti gemileri satın aldı. Bu gemilere Yavuz ve Midilli isimleri verildi.

Gemiler Karadeniz'e açılıp, Rusya'nın Odessa ve Sivastapol limanlarını bombaladı.

Bunun üzerine, Rusya, 1 Kasım 1914'te Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etti.



İngiltere, Mısır ve Kıbrıs adasının İngiliz toprakları olduğunu ilan etti.

İngiltere; Süveyş Kanalı'nı, Mısır'ı, Doğu Akdeniz'i ve İran Körfezi'ni savunmak için bu bölgelere asker sevk etti ve Birinci Dünya Savaşı çok geniş bir alana yayıldı.







Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Cepheleri



Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı'nda bir çok cephede savaşmıştı. Bunlar daha çok, ya Almanlar'ın isteği sonucu veya Osmanlı savaş taraftarlarının geçmişte kaybedilen toprakların geri alınabilmesi amacıyla açılmıştı.







Taarruz Cepheleri



Kafkas Cephesi



Kafkas Cephesi Ruslara karşı Aralık 1914'de açıldı. Cephe komutanı Enver Paşa'nın komuta ettiği 150.000 kişilik ordudan 100.000'i soğuktan donarak öldü. Bunun üzerine Ruslar, Erzurum, Muş, Bitlis, Trabzon ve Erzincan'ı ele geçirdiler. Çanakkale zaferinden sonra bu cepheye atanan Mustafa Kemal, 1916 yılında Muş ve Bitlis'i kurtardı.







Kanal Cephesi



Süveyş Kanalı'nı ele geçirip, İngilizlerin sömürgeleri ile olan bağlantısını kesmek için açılan bu cephe, Almanlar tarafından planlandı. Sonuçta 1916 yılında Osmanlı ordusu yenildi ve İngilizler Sina Yarımadası'nı ele geçirip Suriye'ye kadar ilerledi.







Savunma Cepheleri



Hicaz Yemen



Bu cephede İngilizler'in kışkırtması ile Araplar isyan etti. Mekke Emiri Hüseyin isyanın başına geçti. Sonuçta, 1916 yılında Hicaz elimizden çıktı ve Yemen bağımsızlığını ilan etti.







Irak



İngilizler savaşın başında Basra'ya asker çıkardılar. Çünkü; bu bölgenin petrolüne sahip olmak istiyorlardı. Ayrıca Türklerin İran'a girmesini ve Hindistan'ı tehdit etmesini engellemeye çalışıyorlardı. Diğer yandan karayolu ile Rusya'ya ulaşmayı da amaçlıyorlardı.

Osmanlı ordusu 1915'de Kutülamare'de İngilizleri yendi. Ancak İngilizler daha sonraki yıllarda bu cephede başarılar elde etti.







Suriye ve Filistin



Bu cephede Mustafa Kemal'in komuta ettiği 7. ordu, Yıldırım Orduları Grubu ile birlikte Halep'in kuzeyinde düşmanı durdurmayı başardı. Daha sonra buradaki Yıldırım Orduları'nın başına Mustafa Kemal Paşa atandı.







Çanakkale



Çanakkale Cephesi, İngiltere ve Fransa'nın Osmanlı Devleti'nin savaşa girmesi üzerine Boğazları ele geçirebilmek amacıyla açıldı. 19 Şubat 1915'de Kumkale ve Seddülbahir'e İngiliz ve Fransız gemilerinin saldırısı ile açılan Çanakkale Cephesi, kara ve deniz savaşları olmak üzere iki safhada gerçekleşmişti.







Çanakkale Savaşı



İngiltere ve Fransa 19 Şubat 1915'te Çanakkale'ye saldırdılar.

18 Mart'ta büyük bir saldırıya geçen İngiliz ve Fransız donanması, büyük kayıp verip geri çekildi.

İngilizler, sömürge ülkelerden topladıkları kuvvetlerini Arıburnu'ndan karaya çıkardılar.

Bu arada Yarbay Mustafa Kemal Çanakkale cephesine atandı.

9 Ocak 1916'da Çanakkale düşmandan tamamen temizlendi.







Çanakkale Savaşı'nın Sonuçları



250 bin Türk asker ve subayı şehit düştü ve yaralandı.

Rusya'ya gerekli olan silah ve cephane ulaştırılamadı. Bu durum Rusya'nın çökmesi ve savaştan çekilmesine neden oldu.

Birinci Dünya Savaşı uzadı.

Rusya'da ihtilal oldu ve Çarlık Rusya yıkılıp yerine Sovyet Rusya kuruldu.

Savaşın uzaması ve İngilizler'in Çanakkale'de yenilmesi sömürge yönetimlerini zorlaştırdı.

Savaşın uzaması, savaşla ilgili olmayan sanayi dallarının gerilemesine neden oldu, bundan da Japonya ve A.B.D. kazançlı çıktı.

Mustafa Kemal'in Çanakkale'de kazandığı başarı, O'nun daha sonra milli mücadelenin lideri olmasında etkili oldu.







Rusya'nın Savaştan Çekilmesi



Savaş, Rusya'da ekonomik sıkıntı doğurdu.

Halk, Lenin liderliğinde ayaklandı. Ekim 1917'deki ihtilalle Çarlık Rusyası yıkıldı.

Komunist iktidar başa geçti.

Komunist iktidar savaşa son vermek istediğini ilan etti.

Brest Litowsk Antlaşması (3 Mart 1918) imzalandı.







Amerika'nın Savaşa Girmesi



Amerika Birleşik Devletleri (A.B.D.) savaşın başlarında tarafsızlığını ilan etmişti.

Ancak Alman denizaltıları, A.B.D.'nin İtilaf Devletleri'ne silah sattığı gerekçesiyle, A.B.D.'ye ait ticaret gemilerini batırmaya başladı.

2 Nisan 1917'de A.B.D. Almanya'ya savaş ilan etti.

A.B.D. Nisan 1918'de Avrupa'ya asker çıkartarak savaşa girdi.







Osmanlı Devleti'nin Savaştan Çekilmesi



Bulgaristan'ın işgal edilmesi üzerine Bulgar hükümeti 29 Eylül 1918'de Neuilly Antlaşması'nı imzalayarak savaştan çekildi.

Böylece Osmanlı Devleti'nin İttifak Devletleriyle bağlantısı kesildi.

İttihat ve Terakki Partisi Hükümetten çekildi.

Yeni kurulan Ahmet Paşa Hükümeti ateşkes istedi.

30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandı.

Almanya Versay Antlaşması'nı,

Avusturya St. Jermen Antlaşması'nı,

Macaristan Trianon Antlaşması'nı

imzalayarak savaştan çekildi.







Neuilly (Nöyyi) Antlaşması



Bulgaristan ile İtilaf Devletleri arasında imzalandı. Buna göre,

1. Batı Trakya, Yunanistan'a verildi.

2. Bulgaristan'ın Ege Denizi ile olan bağlantısı kesildi.

3. Makedonya, Yuanistan ve Yugoslavya arasında paylaşıldı.

4. Bir kısım toprakları Romanya'ya verildi.







Versay Antlaşması



Almanya ile İtilaf Devletleri arasında imzalandı. Bu antlaşmaya göre,

1. Almanya 1871'de aldığı Alsas-Loren'i tekrar Fransa'ya verdi.

2. Almanya'nın bir kısım toprakları yeni kurulan Çekoslavakya ve Polonya'ya verildi.

3. Sar Havzası kömür madenleri, Fransızların oldu.

4. Bütün sömürgelerinden vazgeçti.

5. Ordu ve donanmasını azaltmak zorunda kaldı.







Saint Germain (Sen Jermen) Antlaşması



Avusturya ile İtilaf Devletleri arasında imzalandı. Buna göre,

1. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu yıkıldı. Yerine Avusturya Cumhuriyeti, Macaristan Krallığı ve Çekoslavakya Cumhuriyeti kuruldu.

2. Avusturya-Macaristan'ın topraklarının bir kısmı, yeni kurulan Polonya ve Yugoslavya'ya bir kısmı Romanya ve İtalya'ya verildi.







Trianon (Triyanon) Antlaşması



İtilaf Devletleri ile Macarstan arasında imzalandı. Buna göre,

1. Macaristan'ın topraklarının bir kısmını Romanya, Yunanistan ve Yugoslavya'ya verildi.

2. Bosna-Hersek, Yugoslavya'nın oldu.







I. Dünya Savaşı'nın Sonuçları



1. Savaşta yenilen devletlerin rejimleri değişti. Merkezi imparatorluklar yıkıldı.

2. Çarlık Rusya yıkıldı, yerine Sovyet Rusya kuruldu.

3. Yıkılan imparatorlukların yerine yeni devletler kuruldu.

4. Arap topraklarında İngiliz ve Fransızların manda ve himayesi altında çeşitli devletler kuruldu.

5. İsrail Devleti'nin temelleri atıldı.

6. Dünya barışını korumak için Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam) kuruldu.

7. Mondros'tan sonra Anadolu'da görülen işgallere karşı bağımsızlık mücadelesi başladı. Bu mücadeleyi İngilizlerin diğer sömürgeleri de kendilerine örnek aldı.

8. Versay Antlaşması'nın getirdiği şartlar, Avrupa'nın siyasi dengesini bozdu ve bu durum İkinci Dünya Savaşı'nın çıkmasına neden oldu.

9. İngiltere, Dominyon denilen, Kanada, Güney Afrika, Avustralya, Yeni Zelanda sömürgelerine Arabistan, Filistin ve Irak'ı da ekledi.



Mondros Mutarekesi



Mütareke'nin İmzalanmasının Nedenleri



1. Bulgaristan'ın yenilmesi üzerine; Alman yardımının kesilmesi

2. Anadolu'da silah ve cephane sıkıntısı çekilmesi

3. Askere alınacak insan kalmaması

4. Wilson İlkeleri'ne umut bağlanması

5. Halk ve ordunun savaştan bıkması







Mütareke'nin Maddeleri



Egemenlik Haklarını Sınırlayan Maddeler



1. Karadeniz'e geçiş için Çanakkale ve İstanbul Boğazları açılacak ve Karadeniz'e serbestçe geçiş sağlanacak, Çanakkale ve Karadeniz istihkamları İtilaf Devletleri tarafından işgal edilecek.

2. İtilaf Devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde, herhangi bir bölgeyi işgal edebilme hakkına sahip olacak.

3. Altı Vilayet adı verilen Van, Bitlis, Erzurum, Diyarbakır, Elazığ, Sivas vilayetlerinde bir kargaşalık olursa, İtilaf Devletleri bu vilayetleri işgal edebilecek

4. Hükümet haberleşmesi dışında, telsiz, telgraf ve kabloların denetimi İtilaf Devletleri'ne geçecek.



Askeri Sınırlamalar Getiren Maddeler



1. Sınırların korunması ve iç güvenliğin sürdürülmesi için gerekli askeri kuvvetlerin dışındakiler terhis edilecek

2. İtilaf Devletleri'nin bütün esirleri ile Ermeni esirleri kayıtsız şartsız İstanbul'da teslim edilecek. Buna karşılık Türk esirleri İtilaf Devletlerinin elinde korunacak.

3. İran içlerinde ve Kafkasya'da bulunan Osmanlı kuvvetleri işgal ettikleri yerlerden geri çekilecek.



Ekonomik Sınırlamalar Getiren Maddeler



1. İtilaf Devletleri, Osmanlı tersane ve limanlarındaki vasıtalardan yararlanabilecek

2. Bütün demiryolları, İtilaf Devletleri tarafından kontrol edilecek

3. İtilaf Devletleri, kömür, mazot ve yağ maddelerini Türkiye'den sağlayacak.







Mütareke'nin Sonuçları



1. İtilaf Devletleri önceden imzaladıkları gizli antlaşmaları uygulamaya koydular.

2. Osmanlı Devleti'nin Boğazlar üzerindeki egemenliği sona erdi.

3. Yedinci madde uyarınca işgaller başladı.

4. Osmanlı Devleti fiilen sona erdi.

5. Osmanlı topraklarında Suriye, Lübnan ve Irak gibi devletlerin kurulmasına zemin hazırlandı.

6. İşgallere karşı bölgesel direnme cemiyetleri kuruldu.

7. Padişah Mebuslar Meclisi'ni kapattı.







İtilaf (Uzlaşma-Anlaşma) Devletleri



İngiltere, Rusya, Fransa, Sırbistan, Belçika, Lüksenburg, Karadağ, Japonya, İtalya, Portekiz, Romanya, A.B.D., Yunanistan, Brezilya ve Çin gibi bir çok devletin katıldığı bir topluluktu.







I. Dünya Savaşı Sırasında İmzalanan Gizli Antlaşmalar



Bu antlaşmalar Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı topraklarını paylaşmak amacıyla yapılmıştır. Bu antlaşmaların başlıcaları şunlardır :



Sykes-Picot Antlaşması (1916) : Bu antlaşma ile Osmanlı toprakları Rusya, Fransa ve İngiltere arasında paylaştırılmıştır.



Mac-Mahon Antlaşması (1916) : Mısır'daki İngiliz valisi Mac-Mahon ile Hicaz Emiri Hüseyin arasında imzalandı. Arapların Türklere karşı ayaklanması halinde, Arap bağımsızlığının onaylanacağı kabul edildi.



Londra Antlaşması (1915) : İtalya'nın İtilaf Devletleri'nin safına geçmesi nedeniyle imzalandı. On iki Ada İtalya'ya verildi. İtalya'nın Trablusgarp ve Bingazi üzerindeki hakları kabul edildi.



Saint Jean de Maurienne (1917) : İtalya'ya Anadolu'nun Güneybatısı'nın büyük bir kısmı verilmişti.
 
ziberkan Çevrimdışı

ziberkan

Super Moderator
Kurtuluş Savaşı Öncesi

Paris Barış Konferansı ve İzmir'in İşgali



Konferansın Amacı



1. I. Dünya Savaşı'ndan galip çıkan devletlerin, yenilen devletlerin durumunu belirlemek istemesi.

2. (asıl amaç) İtilaf Devletleri'nin Osmanlı Devleti'nin topraklarının paylaşım esaslarını belirlemek istemesi.

3. İtilaf Devletleri'nin aynı zamanda diğer devletlerle yapılacak olan antlaşmaların şartlarını belirlemek istemesi.







Konferans'ta İngiltere'nin Tutumu



İngiltere, Ege Bölgesi'nin İtalya'ya değil de Yunanistan'a verilmesini istedi.

Nedeni, Akdeniz'de sömürgelerine giden yol üzerinde, güçlü bir İtalya yerine zayıf bir Yunanistan'ın bulunmasıni istemesiydi.

Batı Anadoludaki çoğunluğun Yunan olduğu savunuldu.

Ege bölgesinin Wilson ilkeleri'ne göre Yunanistan'a verilmesi kararlaştırıldı.







Wilson İlkeleri :



1. Milletler arasındaki gizli antlaşmalara son verilecek, açık diplomasi usulü uygulanacak

2. Kara suları dışındaki denizlerde gerek savaş halinde, gerek barış halinde deniz trafiğinin serbest olması sağlanacak

3. Milletlerin üzerindeki ekonomik engeller kaldırılacak ve milletler eşit sayılacak

4. Her millet silahlanmayı, iç güvenliğini sağlayacak seviyede tutacak

5. Sömürgelere ait bütün istekler, egemenlik sorunlarının ilgili halkın çıkarları de dikkate alınarak bir karara bağlanacak

6. Osmanlı İmparatorluğu'nun Türk nüfusunun yoğunlukta olan kısımları tartışmasız bir şekilde Türk egemenliğinde kalacak, fakat Türklerin egemenliği altında bulunan diğer milletlerin güvenlikleri sağlanacak

7. Çanakkale Boğazı uluslararası güvence altında bütün milletlerin ticaret gemilerine açık olacak

8. Dünya barışını ve toprak bütünlüğünü korumak için bir uluslararası cemiyet kurulacak

9. Galip devletler, mağlup devletlerden toprak ve savaş tazminatı alamayacak







Konferans'ın Sonuçları



1. Anadolu'nun paylaşılmasına Yunanistan da katıldı.

2. İngilizlerle İtalyanlar'ın arası açıldı.

3. Yunanistan'a İzmir ve çevresi ile İstanbul önlerine kadar Doğu Trakya verildi.

4. İtalyanlara ise Batı Akdeniz kıyıları bırakıldı.







İzmir'in İşgali



Paris Barış Konferansı gereği Yunanistan'a verilen İzmir, Yunanlılar tarafından Mondros Ateşkes Antlaşması'nın Yedinci maddesine dayanılarak işgal edildi.

Bu işgale tepki olarak da, bu bölgede silahlı direnme güçleri kuruldu.







İşgalin Sonuçları



1. Yurdumuz parçalanmaya başlandı.

2. Ege Bölgesi'nde Kuva-yı Milliye güçleri kuruldu.

3. Yunan ordusu büyük katliamlar yaptı.

4. Mustafa Kemal Havza'dan genelge yayınladı.

5. İşgale karşı Amiral Bristol Raporu hazırlandı

6. İstanbul Hükümeti'nin yetersizliği ortaya çıktı.

7. İşgal üzerine Rum ve Ermeniler ayrılıkçı faaliyetler başlattı.







Amiral Bristol Raporu (11 Ekim 1919) :



1. Katliamlardan Yunanistan sorumludur.

2. Mondros'tan sonra İzmir ve dolaylarında Rum halkın hayatının tehlikede olduğuna ilişkin Paris Barış Konferansı'na yanlış bilgi verilmiştir.

3. Yunan askerlerinin bu bölgeden derhal çekilmesi ve yerine İtilaf Devletleri'ne ait askerlerin gönderilmesi gerekir.

4. İzmir ve dolaylarının Yunanistan'a verilmesi söz konusu olamaz, çünkü burada Türk çoğunluğu vardır.





Zararlı Cemiyetler



Azınlıkların Kurduğu Zararlı Cemiyetler



Özellikleri



Mondros Mütarekesi'nden sonra, ordunun terhis edilmesi ve devlet otoritesinin kalmaması üzerine ortaya çıktı.

Azınlıklar tarafından, işgalci emellerine hizmet eden kuruluşlardı.

Anadolu hareketine ve Türklerin milli devletine karşıydılar.

Bu cemiyetlerin hepsi Rum Patrikhanesi tarafından yönetiliyordu.

İtilaf Devletlerince ekonomik ve siyasi açıdan destekleniyorlardı.

Wilson İlkeleri'ne göre bulundukları yerlerin kendilerine verilmesini istiyorlardı.

Mondros Mütarekesi'nin yedinci ve yirmidördüncü maddelerini uygulatmak istiyorlardı.







Mondros Ateşkes Antlaşması'nın 7. maddesi şu şekildeydi : "İtilaf Devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde, herhangi bir bölgeyi işgal edebilecek."



Mondros Ateşkes Antlaşması'nın 24. maddesi şu şekildeydi : Altı Vilayet adı verilen yerlerde bir kargaşalık olursa , bu vilayetlerin herhangi bir kısmı işgal edilebilecek.







Cemiyetler



Mondros Mütarekesi'nden sonra Türk ordusunun terhisinden cesaret alan bazı azınlıklar, Milli Mücadele'ye karşı bir takım cemiyetler kurmuşlardı.



Mavri Mira



İstanbul'daki Rum Patrikhanesi tarafından kurulan bu cemiyet, Bizans İmparatorluğu'nu yeniden canlandırmak ve Ege Bölgesi'nde ilerleyen Yunan ordusuna yardımcı olmak amacını güdüyordu. Çalışma alanı; Bursa, Kırklareli, Tekirdağ, İstanbul ve Bandırma idi. Yunan Kızılhaç, Resmi Göçmenler Komisyonu, Rum okullarındaki izcilik kurumları, Mavri Mira'nın emrinde çalışıyordu.







Trakya ve Yunan Komitesi



Trakya'nın işgalinden doğan sorunları Yunanistan açısından çözmeye çalışan bir örgüttür. Buradaki milli direnişi ortadan kaldırmak ve tüm Doğu Trakya'nın Yunanistan'a verilmesini sağlamak temel amaçlarıydı.







Pontus Rum Cemiyeti



Yunanistan'ın milli örgütü olan ve Yunanistan'ın 1829'da bağımsız olmasını sağlayan Etnik-i Eterya Cemiyeti Tarbzon ve dolaylarında bir Rum Pontus Devleti kurmak amacıyla Pontus Rum Cemiyeti'ni meydana getirdi.







Kordos Cemiyeti



Yunanistan tarafından İstanbul'da "Rum Göçmenleri Merkez Komisyonu" adıyla kurduruldu. Derneğe İstanbul, Trakya, Trabzon, Marmara kıyıları ve İzmir gibi yörelerde düzeni bozma, Yunanistan'dan gelen özel görevlileri Rum göçmeni göstererek Doğu Karadeniz dolaylarına yerleştirme, bu yörelerdeki Rum azınlığı sayıca çoğaltam görevi verilmiştir.







Ermenilerin Kurduğu Cemiyetler



Daha önceleri Ermenilerin krumuş oldukları "Taşnaksütyun" ve "Hıncak" adlı gizli örgütler milli mücadeleye karşı çıktılar ve işgalcilerle işbirliği yaptılar.

Ermeni Patriği Zaven Efendi de Mavri Mira'ya benzer bir örgüt kurup Rumlarla işbirliği yaptı. Zaven Efendi tarafından kurulan bu cemiyetin adı, "Rum-Ermeni Birliği Komitesi" idi. Ermeni İntikam Alayları da, Fransızlardan aldıkları destek ile Adana ve dolaylarında faaliyet gösteriyorlardı.







Yahudi Cemiyetleri



Yahudilerin çok büyük bir çoğunluğu bölücü çalışmalarda bulunmadı, ancak "Makkabi Cemiyeti" ve "Alyans israilit Cemiyeti" işgalcilere destek verdi.







Milli Varlığa Düşman Cemiyetler



Özellikleri



Milliyetçi amaçlara tamamen karşıydılar.

Osmanlıcı ve hilafetçiydiler.

Başat Hürriyet ve İtilaf Fırkası etrafına toplanmışlardı.

Anadolu hareketine karşıydılar.

Ulusal örgütlere karşı direniş göstermişlerdir.

Manda ve himaye taraftarıydılar.







Hürriyet ve İtilaf Partisi



Kasım 1911'de Trablusgarp Savaşı'nın yarattığı kaos döneminde Ahrar ve Mutedil Hürriyetperveran Fırkalarının birleşmesinden oluşmuştur. İttihat ve Terakki karşıtı olan bu fırka, bağımsızların ve gayr-i müslüm mebusların desteğiyle güçlendi. Fırka'nın temel amacı, İttihat ve Terakki iktidarını yıkmaktı. Programında Osmanlcılığı, özyönetimi, özel girişimi, meşrutiyeti ve liberal iktisat'ı savunmaktaydı. 1912 "sopalı seçimleri" ne kadar iktidarda kalan parti bu seçimde ancak 6 milletvekilini Meclis'e sokabildi.

Bundan sonra parti sıkı bir muhalefete yöneldi. "İkdam" ve "Alemdar" gazeteleri partinin yayın organı oldu. 1913'deki Babıali Baskını'ndan sonra parti dağılmaya başladı.

Mahmut Şevket Paşa suikastından sonra bir kısım parti mensubu yargılandı, idam edildi, Sinop'a dürgün edildi ve ordan Avrupa'ya kaçtı.







Cemiyetler



Bu cemiyetler Mondros Mütarekesi'nden sonra Osmanlı Devleti'nin bağımsız yaşayamayacağını düşünen, Milli Mücadele'ye karşı manda ve himaye yanlısıydılar.



Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası



Bu cemiyet milli mücadeleye karşı çıkan Damat Ferit Hükümeti'ni desteklemiş, padişah ve halifeye bağlı kalmakla vatanın kurtulacağını savunmuştur.







Kürdistan Teali Cemiyeti



Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra kurulan bu cemiyet Wilson İlkeleri'nden yararlanarak özerk bir Kürt devleti kurmak için mücadele etmiştir.







Teali-i İslam Cemiyeti



İşgalcilerle mücadele edilemeyeceğini, bundan dolayı halifenin etrafında toplanmanın gerekliliğini savunmuşlardır.







İngiliz Muhibleri Cemiyeti



Bu cemiyetin başkanı bir İngiliz din adamı olan Rahip Fru idi. İşgallere karşı koymanın olanaksız olduğunu savunan bu cemiyete Damat Ferit de üye idi.







Wilson Prensipleri Cemiyeti



Ülkeyi Milletler Cemiyeti içerisinde diğer devletlerle eşit haklara sahip bir varlık haline getirmek amacıyla kurulmuştur.

Kurucularının Amerika Birleşik Devletleri'nin manda ve himayesi altına girmekten yana oldukları bilinmektedir.







Hürriyet ve İtilaf Fırkası



İttihat ve Terakki Partisi'ne düşman olarak çıkan bu cemiyet, Anadolu'daki milli kurtuluş hareketine karşı en büyük tepkiyi göstermiştir. Bu parti (fırka) Damat Ferit tarafından özellikle milli direnişe karşı yönlendirilmiştir.



Milli Cemiyetler ve Kuva-yı Milliye



Milli Cemiyetler



Kurulmalarındaki Amaç



1. Mondros Mütarekesi'nden sonra işgallerin başlaması

2. Mondros Mütarekesi'ne göre Türk ordusunun terhis edilmesi

3. Devlet otoritesinin kalmaması

4. Birçok bölgede azınlıkların ayrıcalıklı cemiyet kurması

5. Padişah ve hükümetin işgallere kayıtsız kalması

6. Halkın can ve mal güvenliğinin sağlanamaması







Milli Cemiyetler



Bu cemiyetler, Mondros Mütarekesi'nin hemen ardından, Anadolu'nun işgali üzerine Türk ulusu tarafından kurulmuştur.







Trakya Paşaeli Cemiyeti



Edirne'de Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan hemen sonra 2 Aralık 1918'de kuruldu. Amacı Trakya Bölgesi'nin Yunanistan'a verilmesini engellemek için Türkleri örgütlemekti. Bu bölgedeki ordu komutanı Cafer Tayyar Paşa tarafından yürütülen çalışmaların sonucunda Lüleburgaz ve Edirne Kongreleri'nde toplandılar ve TBMM'ye bağlanma kararını aldılar.







İzmir Müdafaa-i Hukuk-i Osmaniye Cemiyeti



İzmir'in işgalinden önce bu cemiyet önceleri Türklerin haklarını basın-yayın yoluyla savunmaya çalışmış, ancak 2-19 Mart 1919 tarihleri arasında düzenledikleri "Müdafaa-i Hukuk Kongresi" sonrasında silahlı direnişi benimsemişlerdir. Direniş örgütlerine silah sağlanmıştır.







Şark Vilayetleri Müdafaa-i Hukuk-i Milliye Cemiyeti



İzmir'in işgalinden sonra Ağustos 1919'da Erzurum'da kurulan bu cemiyet, daha önce İstanbul'da kurulmuş olan "Vilayet-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti" ne bağlı olarak açılmış, daha sonra İstanbul'dan ayrılarak "Şark Vilayetleri Müdafaa-i Hukuk-i Milliye Cemiyeti" adını almıştır. Dopu Anadolu'nun Ermenilere verilmesini engellemeye çalışan bu cemiyet Erzurum Kongresi'nden sonra Mustafa Kemal bu cemiyet aracılığıyla öteki cemiyetleri birleştirmiştir.







Klikyalılar Cemiyeti



Mondros'tan hemen sonra İstanbul'da çalışmalarına başlayan bu cemiyet, daha sonra Adana ve dolaylarına geçerek orada Ermeniler ve Fransızlarla mücadele etmiştir.







Trabzon Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti



Bu cemiyet Karadeniz'de bir Pontus Devleti kurmak isteyen Pontus Rum Cemiyeti'ne karşı kuruldu. Diğer yandan da ayrılıkçı emeller peşinde koşan "Trabzon Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti" ile mücadele etti. Erzurum Kongresi'nden sonra "Doğu-Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" nin şubesi haline geldi.







Hareket-i Milliye ve Redd-i İlhak Cemiyeti



İzmir'in işgaline karşı savunma amacıyla kurulmuştur. Redd-i İlhak Dernekleri; Redd-i İşgal, Redd-i İlhak İstihlas-ı Vatan Heyet- Milli adları ile ortaya çıkmıştır.







Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti



Bu cemiyet Sivas Kongresi'nden sonra 9 Aralık 1919'da Sivas Valisi Reşit Paşa'nın eşi Melek Hanım'ın öncülüğünde kurulmuştur. A.B.D. Senatosu'na ve Avrupa devletlerinin parlamentolarına telgraflar çekilmiş, ulusal mücadelenin haklılığı anlatılmış, ordu için para ve malzeme toplanmıştır.







Milli Kongre Cemiyeti



Esat Paşa tarafından İstanbul'da kurulmuştur. (29 Kasım 1918). Basın ve yayınla mücadeleyi benimsemişlerdir. Yazılarla halkın aydınlatılmasına çalışılmıştır.







Ortak Özellikleri



Amaçları; Türk ulusunun bağımsızlığını sağlamaktı.

Kendi bölgelerini korumak ve işgalden kurtarmak için kurulmuşlardır.

Silahlı mücadele ile birlikte, basın-yayın yoluyla da mücadeleyi benimsemişlerdir.

İhtiyaçlarını bölge halkı karşılamıştır.

Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, Milli devlet modelini benimsemişlerdir.







Kuva-yı Milliye



Kuva-yı Milliye Neden Kuruldu



Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkması,

İtilaf Devletleri'nin Mondros Ateşkes Antlaşması uyarınca Anadolu'da yer yer işgallere başlaması,

Ordunun terhis edilmesi ve ülkeyi savunacak bir gücün kalmamış olması,

İstanbul Hükümeti'nin işgallere kayıtsız kalması ve halkın can ve mal güvenliğini sağlayacak önlemler almaması.







Kuva-yı Milliye'nin Özellikleri



Kuva-yı Milliye, Ege Bölgesi'nde İzmir'in işgalinden sonra bölge halkının cepheler kurması ile ortaya çıktı.

İşgalcilere karşı silahlı direnişte bulunan, bağımsızlık ilkesini benimsemiş olan kişiler tarafından meydana getirilmiştir.

Kuva-yı Milliye birlikleri disiplinden yoksun olan düzensiz birliklerdir.

İhtiyaçları bölge halkı tarafından sağlanırdı.

Sivas Kongresi'nden sonra Temsil Kurulu'na, TBMM'nin açılmasından sonra da Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmışlardır.







Kuva-yı Milliye'nin Faydaları ve Zararları



Temsil Kurulu'na ve TBMM'ye karşı çıkan ayaklanmaları bastırdılar.

Milli Teşkilat adına otoriteyi ve düzeni sağladılar.

Cesaretli tutumları ile halkın direnişe katılmasını sağladılar.

Düşmanın ilerleyişini yavaşlattılar.

Kuva-yı Milliye'nin şefleri ayaklanmaları kendi yöntemlerine göre bastırıyordu. İsyancıları kendi hukuk dışı kurallarına göre cezalandırmaları, halkın milli mücadeleye karşı güvensizlik duymasına neden oluyordu.

Halktan zorla malzeme ve gıda maddesş sağlıyorlardı. Bu durum halkın milli mücadeleden uzaklaşmasına neden oluyordu.

Kuva-yı Milliye birlikleri displinsiz tutumları ile devlet düzenine ters düşüyordu.







Düzenli Orduya Geçiş



Kuva-yı Milliye'nin düzenli Yunan ordusunu yurttan atacak güçte olmaması,

Kuva-yı Milliye'nin halka kötü davranması, devlet otoritesine ters bir tutum içerisine girmesi Kuva-yı Milliye'den düzenli orduya geçilmesini gerektirmiştir.
 
ziberkan Çevrimdışı

ziberkan

Super Moderator
Kurtuluş Savaşında Örgütlenme Çalışmaları

Mustafa Kemal'in Anadolu'ya Gelişi



Mustafa Kemal'in Anadolu'ya Geliş Amacı



Milli bir teşkilat kurup Milli Mücadele'yi başlatmak.

Mücadeleyi millete mal etmek.

Milli egemenliğe dayalı yeni bir devlet kurmak.



İstanbul Hükümeti'nin Mustafa Kemal'e Verdiği Görevler



Dokuzuncu Ordu Müfettişliği görevini yapmak.

Türkler'in Karadeniz'de Pontus Rum Cemiyeti ile giriştiği mücadeleye son vermek,

Dağınık halde bulunan silah ve cephaneyi toplamak.

Halktan asker ve para toplayan kuruluşları, yani ulusal cemiyetleri ortadan kaldırmak.



Mustafa Kemal'in Samsun'a Gelişi



Mustafa Kemal, 16 Mayıs 1919'da Bandırma Vapuru ile İstanbul'dan ayrıldı.

Mustafa Kemal, 22 Mayıs 1919'da "Samsun Raporunu" yayınladı.

Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a geldi. Bu olay Milli Mücadele'nin başlangıç tarihi olarak kabul edildi.



Genelgeler ve Kongreler



Amaçlar



Havza Genelgesi



1. İzmir'in işgaline İstanbul Hükümeti'nin kayıtsız kalması

2. Tehlikenin büyüklüğünün halka anlatılmak istenmesi

3. Halkın işgallere karşı tepki göstermesini sağlamak

4. Milli bir teşkilatın kurulmasının gerekliliğini komutan ve sivil memurlara anlatmak.



Amasya Genelgesi



1. Türk ulusuna, ulusal egemenliği ve bağımsızlığı anlatmak,

2. Ulusu ortak bir dava etrafında birleştirmek.



Erzurum Kongresi



1. Doğu Anadolu'nun Ermeniler'e verilmesini engellemek.

2. Bu bölgedeki direnme güçlerini birleştirmek



Neden Erzurum ?



1. Erzurum galip devletlerin en güç erişeceği vatan toprağıydı.

2. Kazım Karabekir Paşa'nın henüz terhis edilmemiş ordusu bu bölgede idi.

3. Doğu Anadolu Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti kongre için hazırlıklar yapmıştı.



Sivas Kongresi



Amasya Genelgesi'nde Sivas'ta bir kongre toplanması kararlaştırıldı. 4 Eylül 1919'ta Sivas'ta toplandı.

Amaç;

1. Bölgesel direnme güçlerini tek çatı altında toplamak,

2. Milli İradeye dayalı bir meclisin açılmasını sağlamaktı.







Genelgelerin Maddeleri



Havza Genelgesi



1. İzmir'den sonra devam eden Manisa ve Aydın'ın işgali tehlikelidir.

2. Vatan sınırlarının bütünlüğü için ulusal tepkiler daha canlı tutulmalı.

3. Ulusun katlanamayacağı bu işgallere bir son verilmeli

4. Büyük devletlerin temsilcilerine ve İstanbul Hükümeti'ne protesto telgrafları çekilmeli

5. Mitingler yapılmalı

6. Hristiyan halka saldırı ve düşmanlıktan sakınılmalı







Amasya Genelgesi



1. Yurdun bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlikededir.



UYARI : Bu karar ile savaşın ve ulusal egemenliğe çağrının gerekçesi halka açıklanmıştır.



2. İstanbul'daki hükümet, üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerien getirememektedir.

3. Ulusun durumunu ve davranışını gözönünde tutmak ve haklarını dile getirip bütün dünyaya duyurmak için her türlü etkiden ve denetimden kurtulmuş milli bir kurulun varlığı gereklidir.



UYARI : Bu karar ile bağımsız çalışacak ve ulusal iradeyi temsil edecek bir parlamentonun (meclisin) açılmasının gerekliliği ilk kez dile getirilmiştir.



4. Ulusun bağımsızlığını, yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.



UYARI :

a) Bu karar ile ilk kez ulusal egemenlik ve ulusal bağımsızlık ilkesi dile getirilmiştir. Çünkü bağımsızlık için kararların ulus tarafından verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

b) Ulusal Kurtuluş Savaşı yapılırken, kararların ulus tarafından verileceği belirtilip, savaşın yöntemi açıklanmıştır.

c) Kararların ulus tarafından verilmesi demokrasi ve cumhuriyet anlayışını ortaya koyduğu için, bu karar aynı zamanda yönetim şeklinin değişeceği mesajını da vermiştir.

d) Egemenliğin ulusta olduğunu belirtmesi ve bağımsızlık ilkesini dile getirmesi nedeniyle ulusçuluk ilkesi benimsenmiştir.



5. Anadolu'nun her yönden en güvenli yeri olan Sivas'da milli bir kongrenin hemen toplanması gerekmektedir.

6. Bunun için bütün illerin her sancağından, halkın güvenini kazanmış olan üç delegenin hızla yola çıkarılması gerekmektedir.

7. Doğu illeri adına Erzurum'da bir kongre yapılacaktır.







Erzurum Kongresi



1. Milli sınırlar içerisinde vatan bir bütündür, bölünemez.



UYARI : Bu kararla işgalcilere ve emperyalistlere açıkça karşı çıkılmıştır.



2. Vatanın bağımsızlığını Osmanlı Hükümeti sağlayamazsa bunun gerçekleşmesi için geçici bir hükümet kurulacaktır.



UYARI :

a) Hükümet, devleti idare eden bir organ olduğu için, Erzurum Kongresi'nin bu kararı, ayrı bir devletin kurulacağı mesajını vermiştir.

b) Erzurum Kongresi, Temsil Kurulu'nun gerektiğinde hükümet görevini yerine getireceğini belirtmekle, milli devletin yürütme organı olacağını ortaya koymuştur.



3. Kuva-yı Milliye'nin amil ve milli iradeyi hakim kılmak esastır.



UYARI : Burada , "Ülkedeki milli güçleri daha etkili hale getirmek ve milli egemenliği sağlamak gerekmektedir." ilkesi dile getirilmiştir.



4. Hristiyan halka, siyasal egemenliğimizi ve toplumsal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez.



UYARI : Burada, kongre Tanzimat Fermanı'ndan itibaren azınlıklara tanınan ve onların ülkede ayrıcalıklı konuma getiren hakların tanınamayacağını ve ülkedeki herkesin eşit olacağını dile getirmiştir.



5. Manda ve himaye kabul olunamaz.

6. Mebuslar Meclisi'nin hemen toplanmasına ve hükümet işlerinin ulusun denetiminde yapılmasına çalışılacaktır.







Sivas Kongresi



1. Erzurum Kongresi'nde alınan kararlar aynen kabul edilecek.

2. Manda ve himaye kesin olarak reddedilip hep birlikte bağımsızlık için savaş kararı alınacak.



UYARI : Manda ve himaye altına girmek bağımsızlıktan vazgeçmek anlamına gelirdi. Özellikle Türk Milleti'nin yeni bir savaşı kaldıramayacağını savunanlar manda ve himayeyi benimsemişlerdi. Sivas'ta manda ve himaye reddedilmekle aynı zamanda savaş kararı da alınmış oldu.



3. Dış ülkelerden ancak insancıl koşullarda ekonomik yardım alınacak.



UYARI : Burada bağımsızlığa aykırı bir şekilde kurulacak her türlü dış ilişki reddedilmiştir.



4. Ulusun kendi geleceğini saptayabilmesi ve hükümetin başıboş bırakılmaması için Meclis-i Mebusan derhal toplanacak.



UYARI : Bu karar, Amasya Genelgesi'nde alınan "Ulusu, yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır." ilkesi doğrultusunda alınmıştır. Çünkü Meclis'in açılması ile kararları ulus vereceğinden ülkenin geleceği ile ilgili kararlar ve işler de ulusun denetimine geçmiş olacaktır.



5. Bölgesel direnme güçleri "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti" adı altında birleştirilecek.



UYARI : Bu cemiyet aracılığıyla Kurtuluş Mücadelesi yürütülecekti. Ayrıca cemiyetlerin birleştirilmesi ile, bölgesel mücadeleler, ulusal bir niteliğe kavuşmuştur.



6. Yurdun her yerinden gelen delegeler, Temsil Kurulu'nu oluşturacak.



UYARI : Burada oluşturulan temsil kuruluna "yürütme organı" olam görevi verildi. Yani bu kurulun bir hükümet gibi çalışması kararlaştırıldı. Ayrıca Temsil Kurulu'nun yurdun tamamını temsil ettiği belirtildi. Burada oluşturulan Temsil Kurulu'nun ilk görevi Sivas Kongresi'nde alınan kararları yürütmekti.







Balıkesir Kongresi



Amaç : Yunanistan'ın, İzmir'i işgal edip, Ege Bölgesi'nde işgallere başlaması üzerine, mücadele örgütleri kurmak.

- 26-30 Temmuz tarihleri arasında toplandı.

- Balıkesir Kongresine sadece Batı Anadolu'dan gelen delegeler katıldı.

- Amasya Genelgesi'nde alınan kararlar aynen kabul edildi, ayrıca;

- Yunanlılara karşı savaşmak üzere asker toplanması konusunda kararlar alındı.

- Padişaha bağlılık belirtildi.

- Tüm güçlerin birleştirilmesi kararlaştırıldı.







Alaşehir Kongresi



- 16-25 Ağustos 1919 tarihleri arasında toplandı.

- Balıkesir Kongresi'nde alınan kararlar aynen kabul edildi.

Ayrıca;

- Yunanlılara karşı ölünceye kadar bir savunma yapılması,

- Bu amaçla silah, cephane toplanması ve halkın askere alınması,

- Gerekirse Antlaşma Devletleri'nden yardım alınması, yönünde kararlar alındı.







Genelgelerin Sonuçları



Havza Genelgesi



Ülkenin her tarafında işgallere karşı protesto ve mitingler yapıldı.

İlk miting 30 Mayıs 1919'da Havza'da yapıldı.

8 Haziran 1919'da İstanbul'da büyük bir miting yapıldı.

Mustafa Kemal, İstanbul hükümeti tarafından geri çağrıldı.

Havza Genelgesi ile milli bilincin uyanması yolunda ilk adım atıldı.



Amasya Genelgesi



Alınan kararlar ile Kurtuluş Savaşı ilan edildi.

Genelgede alınan kararlar, bir ihtilal bildirisi niteliğinde idi.

Genelge, Milli Mücadele'nin ilk programı niteleğinde idi.

Genelge ile, milli bir teşkilatın nasıl kurulacağı ve yapılacak işler belirtilmişti.

23 Temmuz 1919'da Mustafa Kemal'in müfettişlik görevine son verildi.

Mustafa Kemal, İstanbul Hükümeti'ni tanımadığını ve ulusun kendi kaderini kendisinin çizmesi gerektiğini bildirdi.



Erzurum Kongresi



Kongre sadece Doğu Anadolu için değil, ulusun geneli ile ilgili kararlar aldı.

Mustafa Kemal kongre başkanı seçildi.

Mustafa Kemal ulusal mücadelenin lideri durumuna geldi.

İlk kez vatan sınırlarının nerelerden ibaret olacağı belirtildi.

Bağımsızlık ve egemenliğin hiç bir koşul kabul etmeden sağlanmasına karar verildi.

İlk kez temsil kurulu oluşturuldu.

Temsil Kurulu Başkanlığına Mustafa Kemal getirildi.

30 Temmuz 1919'da İstanbul Hükümeti, Mustafa Kemal hakkında tutuklama emrini verdi.



Sivas Kongresi



Mustafa Kemal'e karşı ilk muhalefet hareketi başladı.

Mustafa Kemal, Temsil Kurulu'nun başkanlığına getirildi.

Kongre ihtilalci bir kimlik kazandı.

Misak-ı Milli'nin esasları belirlendi.

Kurtuluş Mücadelesi'nin yayın organı olarak "İrade-i Milliye" adında bir gazete çıkartıldı.

Güneydeki halk direnişlerinin başına subaylar atandı.

Ulusal egemenlik ilkesi, padişah ve saltanattan üstün tutuldu.



Heyet-i Temsiliye'nin Ankara'ya Gelişi ve Amasya Protokolü



Heyet-i Temsiliye'nin Ankara'ya Gelişi



Neden Ankara ?



Demir yolları ile diğer illere bağlantısı var.

Cepheleri denetleyebilecek bir konumda,

İstanbul ve diğer şehirlerle telgraf bağlantısı var.



Ankara'ya Geliş Amacı :



Kurtuluş mücadelesini yönetmek, yakından izlemek







İstanbul ile Haberleşmenin Kesilmesi



İstanbul'da bulunan Damat Ferit Paşa Hükümeti, Milli Mücadele'ye karşı düşmanca bir tavır sergiler.

Damat Ferit, Elazığ Valisi Ali Galip Bey'den, Sivas Kongresi'ni dağıtmasını ister.

Damat Ferit, halkı Milli Mücadele'ye karşı isyana kışkırtır.



İstanbul ile Haberleşmenin Kesilmesindeki Amaç



1. Damat Ferit Paşa Hükümeti'ni düşürüp yerine vatansever bir hükümetin kurulmasını sağlamak,

2. Temsil Kurulu'nun, İstanbul Hükümeti'ne bağlı olmadığını göstermek.







Damat Ferit Paşa (1853-1923)



1853 İstanbul'da doğan Damat Ferit, Hariciye Nezareti hizmetine girerek Paris, Berlin, Petersburg ve Londra elçiliklerinde katip olarak görev yaptı. 1886'da Sultan Abdülmecit'in kızı ile evlenerek saraya damat oldu ve "damat" lakabını aldı. 1888'de vezir oldu. İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra İttihat ve Terakki karşıtı politikaları sonucunda 1911 yılında Hürriyet ve İtilaf Partisi'ni kurdu. Mondros Mütarekesi'nden sonra çeşitli dönemlerde Sadrazamlık görevlerinde bulundu. Enver, Talat ve Cemal paşaların gıyabi idam kararlarının çıkarılmasını sağladı. Paris Barış Konferansı'na katıldı. Anadolu'da gelişen ulusal direniş hareketine karşı Anzavur yönetiminde Kuva-yı İnzibatiye'yi kurdurdu. Ali Galip yoluyla Sivas Kongresi'ni engellemeye çalıştı. Anadolu'daki ulusal savaş kadrosunu eşkiyalıkla suçlayan fetvayı yayımlattı. Ulusal savaşın başarıyla bitmesi üzerine Eylül 1922'de yurtdışına kaçtı. 1923'de Fransa'da öldü.







Amasya Protokolü



Damat Ferit Paşa Hükümeti, 30 Eylül 1919'da istifa etti.

Ali Rıza Paşa yeni hükümeti kurmakla görevlendirildi.

Mustafa Kemal, Ali Rıza Paşa Hükümeti'nden şu isteklerde bulundu:

- Milli direnişe karşı olanlar görevden alınsın,

- Ordu ulusal amaca uygun olarak yeniden kurulsun,

- Mebuslar Meclisi toplansın,

- Erzurum ve Sivas Kongreleri kararlarına saygılı bir tutum içinde bulunulsun

İstanbul Hükümeti, Bahriye Nazırı Salih Paşa'yı Mustafa Kemal ile yüz yüze görüşmek amacıyla 18 Ekim 1919'da Amasya'ya gönderdi.







Amasya Protokolü'nün İçeriği



1. Hükümet ile Milli teşkilat arasında uyuşma sağlanmış ve hiç bir anlaşmazlık kalmamıştı.

2. Milletvekili seçimleri serbest ve müdahalesiz yapılacaktır.

3. Hükümetin lehinde ve aleyhinde hiç bir şey yapılmayacaktır.

4. Sivas Kongresi kararları Mebuslar Meclisi'nin onaylaması şartıyla kabul edilecektir.

5. Millet Meclisi'nin, güvenlikte olmayan İstanbul'da toplanması doğru değildir.



UYARI : İşgalcilerin ve İstanbul yönetiminin baskısı altındaki İstanbul'da toplanacak olan meclisin yurdun bütünlüğü konusunda kararlar alması beklenemezdi. Bu nedenle meclis Anadolu'da toplanmalıydı.



6. Millet Meclisi kurulup, fiilen denetleme görevine başlayıncaya kadar, milletin kaderi hakkında karar verilmeyecek.

7. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti yasal bir kuruluş olarak tanınmalıdır.

8. İtilaf Devletleri ile yapılacak olan barış görüşmelerine Temsil Kurulu'nun uygun göreceği kişiler gönderilecektir.



UYARI : Bu karar, barış görüşmelerine vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığını sonuna kadar savunacak bir delegenin gönderilmesini amaçlamaktadır.



9. Milli Mücadele'ye katılmış olanlar hakkında verilen tutuklama kararı kaldırılacaktır.



UYARI : Bu karar ulusal mücadeleye katılımı artırmaya yöneliktir. Çünkü insanlar cezalandırılmayacaklarını anladıkları anda üzerlerindeki tereddütü atıp mücadeleye başlayacaklardır.







Amasya Protokolü'nün Önemi



1. İstanbul Hükümeti ile Mustafa Kemal, arasında yapılan ilk resmi görüşmedir.

2. İstanbul Hükümeti, bu görüşme sonunda, ulusal mücadeleyi ve bu mücadelenin yürütme organı olan Temsil Kurulu'nu tanıdı.

3. Mebuslar Meclisi'nin açılması sağlandı.

4. İstanbul Hükümeti bu görüşme ile Temsil Kurulu'nun gücünü kabul etti.



Son Osmanlı Mebuslar Meclisi



Mebuslar Meclisi'nin Açılış Hazırlıkları



Amasya Görüşmesi'nde Mebuslar Meclisi'nin toplanması kararlaştırıldı.

İtilaf devletleri, Mebuslar Meclisi'nin açılması çalışmalarına ve seçimlere müdahale etmedi.

Seçimler sonunda Anadolu ve Rumeli Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti mecliste çoğunluğu elde etti.

Mustafa Kemal, Erzurum Milletvekili seçildi.

Mustafa Kemal, Meclis'in İstanbul yerine Anadolu'da toplanmasını istedi.

Mustafa Kemal, Mebuslar Meclisi'ne katılacak olan milletvekilleinden, "Müdafaa-yı Hukuk Grubu" kurmalarını istedi. Bu gruptan kendisini başkan seçmelerini istedi.



Son Osmanlı Mebusan Meclisi'nin Açılışı



Son Osmanlı Mebusan Meclisi, 12 Ocak 1920'de, İstanbul'da toplandı.

Meclis, 28 Ocak 1920'de Misak-ı Milli kararlarını kabul etti.

Meclis'de Müdafaa-yı Hukuk Grubu kurulamadı, yerine Felah-ı Vatan Grubu kuruldu.

Mustafa Kemal meclis başkanlığına seçilemedi.

Misak-ı Milli'nin kabul edilmesi ve vatanın bölünmesine karşı çıkılması üzerine 16 Mart 1920'de İstanbul işgal edildi.

Mebuslar Meclisi dağıtıldı.





Misak-ı Milli



Misak-ı Milli Kararları



1. Osmanlı Devleti'nin Mondros Mütarekesi'ni imzaladığı 30 Ekim 1918 tarihinde düşman ordularının işgali altında bulunan Arap memleketlerinin durumunun, halkın serbestçe verecekleri oya göre belirlenmesi gerekir. Bu mütareke hududu içinde Türk ve İslam çoğunluğu bulunan kısımların tümü hiç bir şekilde ayrılık kabul etmez bir bütündür.



UYARI : Burada Arap ülkeleri Osmanlı Devletine mi katılacak yoksa bağımsız mı olacak? Buna Arap halkının karar vermesi istenmektedir. Bu kararla vatanın sınırları kesin olarak saptanmış oluyor. Sınırlar belirlenirken Mondros ve Türk çoğunluğu ölçüt alınıyor. Yani, Mondros'tan sonra işgal edilen yerlerden İtilaf Devletleri çekilmelidir ve Türk çoğunluğu nerede ise orası Türklere bırakılmalıdır.



2. Halkı ilk serbest kaldıkları zamanda başvurdukları halk oylaması ile anavatana katılmış olan "üç liva" yani Kars, Ardahan, Batum için gerektiğinde serbestçe yeniden halk oylamasına başvurulmasını kabul ederiz.



UYARI : Buralarda Türk çoğunluğu olduğu için böyle bir halk oylaması istenmiştirç Bu kararda verilmek istenen mesaj : "Bu illerde Türklerin olmadığını iddia ediyorsanız, geliniz halka soralım, hangi devletin sınırları içinde kalmak istediklerine onlar karar versin."



3. Türkiye barışına bırakılan Batı Trakya'nın Hukuki durumunun saptanması da halkın tam bir hürlükle verecekleri oya uygun olmalıdır.



4. Hilafet merkezi ve Osmanlı Devleti'nin başkenti olan İstanbul şehriyle Marmara denizinin güvenliği, her türlü tehlikeden uzak olmalıdır. Akdeniz ve Karadeniz boğazlarının dünya ticaret ve ulaşımına açılmasında, bizim ve diğer bütün ilgili devletlerin vereceği karar geçerlidir.



5. Azınlık hakları, komşu memleketlerdeki Müslüman halkın aynı haktan yararlanması şartıyla tarafımızdan kabul ve temin edilecektir.



UYARI : Burada, ülkede yaşayan Müslüman olmayan halkın korunacağı ve onlara çeşitli haklar tanınacağı belirtilmiş, ancak aynı haklardan Balkanlar'da bulunan Müslüman halkın da yararlanması istenmiştir.



6. Her devlet gibi bizim de tam bağımsızlığa ve serbestliğe ihtiyacımız vardır. Bu, yaşamımızın ve geleceğimizin temel kuralıdır. Bu nedenle siyasi, adli ve mali gelişmemizi önleyecek sınırlamalar kabul edilemez. Borçlarımızın ödenmesi de kurallara aykırı olamaz.



UYARI : Bu karar şu anlama gelmektedir. Misak-ı Milli tam bağımsızlığı amaçlayan bir belgedir. Siyasal, adli ve mal gelişmemizi engelleyecek hiç bir şart kabul edilmez denilmekte, kapitülasyonlar, manda ve himaye açıkça reddedilmiştir. Borçlarımızın ödenmesi, bağımsızlık anlayışımıza aykırı olamaz denilmekle de Düyun-u Umumiye'ye karşı çıkmıştır.
 
ziberkan Çevrimdışı

ziberkan

Super Moderator
Kurtuluş Savaşında Örgütlenme Çalışmaları

Misak-ı Milli'nin Kabul Edilmesinin Sonuçları



Misak-ı Milli ile Türk ülkesinin sınırları kesin olarak çizildi.

Milli Mücadele-nin hedefi tam bağımsızlık olarak belirlendi.

İtilaf Devletleri, 16 Mart 1920'de İstanbul'u işgal etti.

Mebusan Meclisi kapatıldı, milletvekilleri ve aydınlar tutuklandı.





İstanbul'un İşgali



İstanbul'un İşgalinin Nedenleri



1. İtilaf Devletleri Mebuslar Meclisi'nden barış kararı almasını ve işgalleri onaylamasını istemesi

2. Mebuslar Meclisi vatanın bütünlüğü konusunda kararlar alınması

3. Mebuslar Meclisi'nin, 28 Ocak 1920'de Misak-ı Milli kararını alıp, işgallere karşı çıkması



İşgalin Amacı :



1. Mebuslar Meclisi'ni cezalandırmak.

2. Milli Mücadele'ye önder olabilecek kadroları tutuklamak

3. İşgalden Mustafa Kemal Paşa'yı sorumlu göstererek Anadolu hareketini zayıflatmak.







İstanbul'un İşgali ve Sonuçları



İtilaf Devletleri donanması, 16 Mart 1920'de İstanbul'u işgal etti.

İşgal güçleri Mebuslar Meclisi'ni bastı. Bazı milletvekilleri tutuklanıp Malta Adası'na sürüldü.

11 Nisan 1920'de padişahın kararı ile meclis feshedildi.

Salih Paşa Hükümeti istifa etti, yerine Damat Ferit Hükümeti kuruldu.

Temsil Kurulu Anadolu'da yeni bir meclisin açılması için çalışmalara başladı. İstanbul'un işgal devletleri tarafından işgali, Osmanlı saltanatının sona ermesi demekti.

Mustafa Kemal, Milli Mücadele'yi padişah adına da yürüttüğünü açıkladı.







Temsil Heyeti'nin İşgal Üzerine Aldığı Önlemler



Bir bildiri yayınlayıp, halkın işgali protesto ve mitinglerle reddetmesi istendi.

İstanbul ile haberleşme tekrar kesildi.

Anadolu'daki İtilaf subaylarının tutuklanmasına karar verildi.

Anadolu'ya düşman sevkine yardımcı olacak demir yollarının tahrip edilmesine karar verildi.

Anadolu'daki kıymetli evrak ve eşyanın İstanbul'a gönderilmesi yasaklandı.

Anadolu'da yeni bir meclisin açılacağı belirtildi.



I. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Açılışı



I. T.B.M.M.'nin Açılış Nedeni ve Amacı



1. İstanbul'daki yönetiminin vatan ve millete karşı görevini yerine getirememesi,

2. Ülkenin işgalini engelleyememiş olması,

3. İtilaf Devletleri'nin İstanbul'u işgal etmesi.



İlk TBMM'nin Kuruluş Amacı :



1. Vatanın bütünlüğünü ve milletin bağımsızlığını sağlamak,

2. Yurdu düşmandan kurtarmak için milleti bir araya getirmek,

3. Millet adına karar verebilecek bir organ oluşturmak,

4. Ulusal irade ile birlikte hareket etmek.







I. T.B.M.M.'nin Açılmasıyla İlgili Tartışmalar



Mustafa Kemal'in Görüşü



Anadolu'da açılacak olan meclis "Kurucu Meclis" niteliğinde olmalı,

Padişah'ın etkisinden kurtulmak için Meclis'in adı Osmanlı Mebusan Meclisi olmamalı.



Muhalif Görüş :



Mebuslar Meclisi, Anadolu'da aynen açılmalı.







I. T.B.M.M.'nin Aldığı İlk Kararlar



İlk TBMM, 23 Nisan 1920'de Ankara'da açıldı.



Aldığı İlk Kararlar :



1. Hıyanet-i Vataniye Kanunu çıkartılacak,

2. Hükümet kurulacak,



UYARI : Hükümetler, devlet idaresi ile doğrudan ilgili bir kurum olduklarından TBMM'nin İstanbul hükümetinden farklı bir hükümet kurma kararı yeni bir devlet düzenine geçildiğini açıkça göstermektedir.



3. Geçici olmak kaydıyla bir hükümet reisi olmayacak ve padişah kaymakamı atanmayacak,



UYARI : Meclis, bu kararı almakla padişahın etkisinden kurtulup bağımsız çalışmayı amaçlamıştır. Eğer Meclis'in başında bir padişah vekili bulunsaydı, bu kişi meclise baskı yapabilir ve bağımsız çalışmasını engelleyebilirdi.



4. Meclis de toplanan ulusal iradeyi egemen kılmak esas olacak, meclis üstünde bir güç olmayacak.



UYARI : Bu karar İstanbul yönetimini yok saymıştır.



5. Yasama ve yürütme yetkisi Meclis'e ait olacak.



UYARI : TBMM'nin aldığı bu kararla, yeni bir hükümetin tanımı yapılmadığından, İstanbul yönetimi yok sayılmış, Meclis hükümet sistemi benimsenmiş ve Meclis yürütme yetkisine sahip olmuştur.



6. Meclis'den seçilen bir heyet Meclis'in vekili olarak hükümet işlerini görecek ve Meclis başkanı bu heyetin de başkanı sayılacak.



7. Padişah ve halife Meclis'in belirleyeceği esaslara göre yerini alacak



UYARI : Bu karar saltanatın durumunun tartışılacağını ortaya koymaktadır. Bu durumda saltanatın kaldırılabileceği mesajı verilmektedir.



8. İstiklal Mahkemeleri kurulacak.







I. T.B.M.M.'nin İstanbul Hükümeti İle İlişkileri



TBMM'nin açılması ile İstanbul Hükümeti'nin aldığı önlemler :



Anadolu halkını Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne karşı ayaklandırmaya çalıştı.

İşgalcilerle bir barış antlaşması imzalayarak, halka yapacak birşey kalmadığını göstermeye çalıştı.

Mustafa Kemal ve arkadaşlarını, sıkıyönetim mahkemesinde gıyaben yargılayıp idama mahkum etti.

Şeyhülislam'a fetva hazırlatıp, Mustafa Kemal'in katlini istedi, ona katılanların dinden çıktığını bildirdi.







TBMM'nin İstanbul Hükümeti'ne karşı aldığı önlemler :



Ankara Müftüsü Rıfat Efendi'ye karşı fetva hazırlattı.

Hıyanet-i Vataniye Kanunu çıkarttı, Meclis'e karşı çıkartılan ve İstanbul Hükümeti'nin desteklediği isyanları bastırmaya çalıştı.

İstiklal Mahkemeleri'ni, yurdun değişik bölgelerine gönderdi.

İstanbul ile olan bütün ilişkileri kesildi.



T.B.M.M.'ne Karşı Çıkan Ayaklanmalar



Ayaklanmaların Nedenleri



İç Ayaklanmaların Çıkmasında Etkili Olan Unsurlar :



1. Mondros Ateşkes Antlaşması uyarınca Osmanlı ordularının terhis edilmiş olması

2. İstanbul Hükümeti ve işgal kuvvetlerinin Anadolu halkını Milli Mücadele'ye karşı sürekli kışkırtması

3. Savaştan bıkan halkın, askere çağrılma emrine baş kaldırması

4. Kuva-yı Milliye birliklerinin halka kötü davranması







Ayaklanmaların Ortaya Çıkışı



Bizzat İstanbul Hükümeti Tarafından Çıkartılan İsyanlar



TBMM'nin açılmasından sonra Anadolu'daki "Milli Mücadele" yi bastırmak için İstanbul'da bulunan hükümetin destek verdiği bir takım isyanlar ortaya çıkmıştı.



Ahmet Anzavur İsyanı



Eski bir subay olan Anzavur Ahmet, 2 Kasım 1919'da Manyas, Susurluk, Gönen ve Ulubat dolaylarında ayaklandı. Amacı, ulusal direnişi bastırmak ve Çanakkale Boğazı'nın ulusal güçlerin eline geçmesini engellemekti. Ahmet Anzavur ve onun kurduğu "Kuva-yı Muhammediye" birlikleri Çerkez Ethem'in "Kuva-yı Seyyare" birliklerine yenildi ve isyan 16 Nisan 1920 tarihinde bastırıldı.



Kuva-yı İnzibatiye İsyanı



Amacı ; Geyve dolaylarında bulunan Ali Fuat Paşa (Cebesoy)'nın Kuva-yı Milliye Birliklerini ortadan kaldırmak ve İstanbul Boğazı'nın güvenliğini sağlamaktı. 18 Nisan - 25 Haziran 1920 tarihleri arasında süren bu isyan Ali Fuat Paşa tarafından bastırıldı.







İstanbul Hükümeti ile İşgalcilerin Birlikte Çıkarttığı İsyanlar



TBMM'nin açılmasıyla birlikte, Mondros Mütarekesi ile Türk ordularının terhis edilmesinden cesaret alan bazı gruplar, İstanbul hükümeti ve işgalci güçlerden destek alarak Anadolu'nun çeşitli kesimlerinde isyan başlatmıştı.



Yozgat İsyanı



Bu bölgenin ileri gelenleri TBMM'nin açılmasından sonra ayaklandılar. Bu ayaklanma Boğazlayan, Şarkışla, Yıldızeli, Tokat, Zile ve Çorum'a kadar yayıldı. Çerkez Ethem ve Kuva-yı Milli'ye birlikleri 5 Eylül 1920'de başlayan bu isyanı Ekim sonuna doğru bastırmışlardır.



Afyonkarahisar İsyanı



Yunan ajanlarının kışkırtması ile Çopur Musa adında biri isyanı başlattı. Kuva-yı Milliye birlikleri tarafından bastırıldı.



Konya İsyanı



Konya'nın Bozkır ilçesinde çıkan ilk isyanı Kuva-yı Milliye bastırdı. Daha sonra Delibaş Mehmet adında birinin etrafında toplanan halk 2 Ekim 1920'de tekrar ayaklandı. Bu isyan yeni kurulmaya başlayan düzenli ordu tarafından bastırıldı.



Milli Aşiret İsyanı



Urfa'nın Fransızlar'dan kurtarılmasında yararları görülen bu aşiret daha sonra Fransızlar'ın kışkırtmsı sonucunda 8 Haziran 1920'de ayaklandı. Ancak Milli Kuvvetler tarafından bastırıldı.



Bolu-Düzce-Hendek ve Adapazarı isyanı



Boğazları elinde tutmak isteyen İngilizler bu bölgede cahil halkı "din ve halifelik elden gidiyor" diyerek 13 Nisan 1920'de ayaklandırdı. Bu isyanı Ali Fuat Paşa ve Refet Paşa'nın emrindeki Kuva-yı Milliye birlikleri bastırdı.







Azınlıklar Tarafından Çıkartılan İsyanlar



Mondros Mütarekesi ile Anadolu'da yer yer Türk orduları terhis edilmişti. Ortaya çıkan otorite boşluğundan cesaret alan Ermeni ve Rum azınlıklar, işgal kuvvetlerinin de desteği ile isyan etmişti.



Ermeni İntikam Alayları İsyanı



10 Temmuz 1920'de Ermeni İntikam Alayları, Fransızlardan aldıkları destek ile Adana ve dolaylarında ayaklandılar.



Pontus İsyanı



Ege bölgesinden uzak oldukları için doğrudan doğruya Yunan desteğini alamayan Doğu Karadeniz Rumları kendi milli devletlerini kurmak için Trabzon ve dolaylarında Aralık 1920'de ayaklandılar. Bu isyan 1923 yılı başlarında bastırıldı.







Kuva-yı Milliye Taraftarlarınca Çıkartılan İsyanlar



TBMM'nin kurulması ile birlikte, düzenli orduya geçilmişti. Fakat bu durum Anadolu'da bir takım eski "Kuva-yı Milliyecileri" rahatsız etmiş, lider konumundaki kişiler düzenli orduya karşı ayaklanma başlatmışlardı.



Demirci Mehmet Efe İsyanı



Aralık 1920'de düzenli orduya karşı çıkan bu ayaklanma Refet Bey (Bele) tarafından bastırıldı.



Çerkez Ethem İsyanı



Çerkez Ethem, emrindeki Birinci Kuva-yı Seyyare (gezici kuvvet) ile oldukça güçlenmiş ve Ankara'yı ele geçirip Kurtuluş Savaşı'nın lideri olmak istemişti. Çerkez Ethem bu amacına ulaşmak için elindeki kuvvetlerin düzenli orduya dönüştürülüp, Mustafa Kemal'e bağlanmasına karşı çıkyordu. 27 Aralık 1920'de Yunanlılarla anlaşarak düzenli orduya saldırdı. Batı Cephesi Komutanı Albay İsmet Bey (İnönü) bu isyanı bastırdı.
 
ziberkan Çevrimdışı

ziberkan

Super Moderator
Cepheler ve Siyasi Olaylar

Sevr Antlaşması



Sevr'i Hazırlayan Nedenler



I. Dünya Savaşı'ndan galip çıkan devletler savaşın ardından Paris'te bir konferans topladı.

İtilaf Devletleri bu konferansta, toprak paylaşımı yüzünden anlaşamadılar.

18 Nisan 1920'de San Remo'da İngiltere, İtalya ve Fransa biraraya geldi.

Bu devletler San Remo kentinde Osmanlı Devleti ile yapılacak antlaşmanın şartlarını belirlediler.

Bu arada Yunan ordusu Bursa ve Batı Trakya'yı işgal etti.

İstanbul'da toplanan "Saltanat Şurası" San Remo'da kabul edilen antlaşmayı kabul etti.







Sevr Antlaşması'nın Hükümleri



İtalya'nın San Remo kentinde kabul edilen ve İstanbul'da "Saltanat Şurası" tarafından kabul edilip 10 Ağustos 1920'de imzalanan Sevr Antlaşması'nın maddeleri şunlardır :



Askeri Hükümler



Osmanlı Hükümeti 35.000'i Jandarma, 15.000'i özel birlik, 700' padişahın yanındaki güvenlik birliği olmak üzere ancak 50.700 kişilik bir asker bulundurabilecekti. Ordunun ağır silahları, zırhları, uçakları ve donanması bulunmayacaktı.



Azınlıkların Statüsü



Azınlıkların hakları yasalarla korunacak, göç eden azınlıkların eski yurtlarına dönmeleri sağlanacak, bunların uğradıkları zararlar ödenecek.



Boğazların Durumu



Boğazlar; savaş ve barış zamanında tüm devletlerin gemilerine açık olacak bir uluslar arası komisyon tarafından yönetilecek, bu komisyonun ayrı bir bayrağı ve ayrı bir bütçesi olacak. Merkezi İstanbul'da bulunan bu komisyonun bir de ordusu olacak.



Kapitülasyonlar Sorunu



Kapitülasyonlar tüm devletlere tanınacak ayrıca Yunanistan ve yeni kurulacak olan Ermenistan da kapitülasyonlardan yararlanacak.



Mali-Ekonomik Konular



Mali-Ekonomik konularda İstanbul Hükümeti'nin yetkileri sınırlandırılıyordu. İngiltere, Fransa ve İtalya devletlerinin temsilcilerinden oluşan bir komisyon devletin gelir ve giderini kontrol edecekti.



İngiltere



İngiltere'ye Musul dahil bütün Orta Doğu veriliyordu.



Kürdistan



Doğu Anadolu'da bir kısım iller özerk bir Kürt Bölgesi (Kürdistan) oluşturulmak üzere Kürtlere bırakılıyordu.



Fransa



Fransa'ya Suriye, Adana, Malatya ve Sivas dolaylarını birleştiren bölgeler veriliyordu.



Ermenistan



Doğu illerinin bir kısmında Ermenistan adında bir Ermeni Devleti kurulacak, bu devletin sınırlarını ABD başkanı Wilson belirleyecek.



İtalya



İtalya'ya Antalya ve Konya Bölgesi veriliyor ve böylece İtalyanlar İç-Batı Anadolu'nun derinliklerine kadar uzanıyordu.



Yunanistan



Yunanistan'a İstanbul il sınırına kadar Trakya toprakları ile İmroz ve Bozcaada dahil Ege Adaları verilecek, Ege Bölgesi'nin büyük bir kısmı da İzmir başta olmak üzere Yunanistan'a verilecek.



İstanbul



İstanbul; Türklerde kalacak ancak azınlık hakları korunmadığı taktirde Türkler'in elinden geri alınacak ve uluslararası bir şehir haline getirilecektir.







Sevr Antlaşması'nın Sonuçları



1. Osmanlı devleti tamamen parçalandı.

2. Osmanlı Devleti Avrupa'nın kontrolü altına girdi.

3. Avrupa Devletlerince "Doğu Sorunu" çözüldü.

4. Mebuslar Meclisi onaylanmadığı için Sevr Antlaşması hukuken geçersiz kaldı.

5. Padişah Sevr'i imzalamakla Misak-ı Milli'ye ters düştü.

6. Halk, yurdu kurtarmak için savaşa karar verdi.







Doğu Sorunu



Doğu Sorunu, Avrupalı devletlerin 19. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin parçalanması ve paylaşılması ile ilgili olan soruna verdikleri isimdir. "Hasta Adam Sorunu" olarak da tanımlanan Doğu Sorunu; yakın zamanda sömürge yollarının paylaşımı sorunu olarak da ortaya çıkmıştır.



Sevr Antlaşmasının Hukuken Geçersiz Olması



Kanuni Esas'de (Osmanlı Anayasası) 1908'de yapılan bir değişiklik ile; "Osmanlı Devleti'nin yaptığı bir antlaşmanın geçerli olabilmesi için Mebslar Meclisi'nin onayından geçmesi gerekir." kuralı getirildi. Bu nedenle Sevr Antlaşması Mebuslar Meclisi'nce onaylanması gerekiyordu. Ancak bu tarihte böyle bir meclis yoktu. Zaten TBMM'de Sevr Antlaşması'nı reddetmişti. Bundan dolayı Sevr Antlaşması hukuken; yani yasalara göre geçersiz bir antlaşmaydı.





Doğu Cephesi ve Ermenilerle Savaş



Doğu Cephesi



Mondros Mütarekesi ile Kafkasya'dan çekildik.

Rusya ve Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkınca Kafkaslar'da Ermenistan ve Gürcistan kuruldu.

Wilson İlkeleri'nden güç alan Ermeniler Doğu Anadolu'da işgale başladı.

İşgallere karşı "Doğu Anadolu Müdafa-i Hukuk Cemiyeti" kuruldu.

TBMM Doğu Cephesi komutanlığına Kazım Karabekir'i atadı.

Yeni Türk Devleti'nin ilk askeri cephesi açılmış oldu.

Kazım Karabekir Ermeniler'i bozguna uğrattı.

Ermeniler barış isteğinde bulundular.







Gümrü Antlaşması



Ermeniler yenilgi üzerine barış isteğinde bulundu.

3 Aralık 1920'de Gümrü Antlaşması imzalandı.



Bu antlaşma ile :



1. Bugünkü Doğu Anadolu sınırımız belirlendi.

2. Gümrü Ermeniler'e verildi.

3. Kars ve dolayları Türkiye'de kaldı.

4. Ermeniler Sevr Antlaşması'nın geçersizliğini kabul etti.

5. Türkiye'deki ve Ermenistan'daki Ermeniler'e karşılıklı göç serbestisi getirildi.







Gümrü Antlaşmasının Önemi



TBMM'nin ilk askeri zaferi sonunda imzaladığı ilk siyasal başarıdır.

1878 Berlin Antlaşması ile kaybedilen Kars ve dolayları yeniden kazanıldı.

Doğu Anadolu'daki Ermeni hayalleri son erdi.

Ermeniler'in çekilmesi ile Gürcistan ile komşu olundu.

Mart 1921'de Gürcistan ile yapılan antlaşma ile Ardahan, Artvin ve Batum, Türkiye'ye bırakıldı.



Güney Cephesi, Halk Direnişleri ve Batı Cephesi Savaşları



Güney Cephesi ve Halk Direnişleri



Mondros Mütarekesi'nden sonra, Adana, Antep, Maraş ve Urfa Fransızlar'ca işgal edilir.

Fransızlar bölge halkına Ermenilerle birlikte saldırılarda bulunur.

Halk topluca direnişe geçer.

Kuva-yı Milliye ve bölge halkının mücadelesi sonunda;

11 Şubat 1920'de Maraş 10 Nisan 1920'de Urfa düşman işgalinden kurtulur.







I. İnönü Savaşı (10 Ocak 1921)



Yunanlılar, 22 Haziran 1920'de Eskişehir'i alarak, Ankara'ya kadar ilerleyip, milli hareketi ortadan kaldırmak için harekete geçti.

Bu arada düzenli ordu, Çerkez Ethem isyanı ile uğraşmaktaydı.

Yunan ilerleyişi 10 Ocak 1921'de durduruldu ve geri çekilmeleri sağlandı.







I. İnönü Savaşı'nın Sonuçları



1. Yunanlılar ilk kez düzenli bir ordu ile karşılaştı.

2. Yeni kurulan düzenli ordu ilk zaferini kazandı.

3. Halkın TBMM'ye olan güveni arttı.

4. Askere alma işleri kolaylaştı, asker kaçakları sorunu çözüldü.

5. İtilaf Devletleri arasında anlaşmazlık başladı.

6. İtilaf Deletleri Londra'da bir konferans düzenlemeyi kararlaştırdı.

7. 1 Mart 1921'de Afganistan Antlaşması imzalandı.

8. 16 Mart 1921'de imzalanan Moskova Antlaşması ile Rusya TBMM'yi tanıdı.

9. 12 Mart 1921'de İstiklal Marşı kabul edildi.







Çerkez Ethem



Çerkez Ethem adı ilk kez İzmir Valisi Rahmi Bey'in oğlunu dağa kaldırıp fidye istemesi ile duyulmuştur. İzmir'in işgalinden sonra; bir süvari birliği oluşturarak Salihli cephesinde görev almıştır. Oluşturduğu bu birlik ile Kurtuluş Savaşı'nın ilk yıllarındaki iç isyanların bastırılmasında, özellikle Ahmet Anzavur, Bolu ve Yozgat ayaklanmalarında, önemli görevler almıştır.

Ancak giriştiği hareketlerde çok şiddetli davranması, suçlu saydıklarını kendine göre cezalandırması, halktan keyfi para toplaması ve her şeyden önemlisi, düzenli ordu çatısı altında yer almayı red etmesi sonunu hazırlamıştır. Refet Bele tarafından 23 Ocak 1921 tarihinde biten izleme hareketinin sonucunda; Ethem, Yunanlılar ile 7 Ocak'ta yaptığı protokol uyarınca, 26 Ocak 1921'de onlara sığınmış ve birliklerini dağıtmıştır. İlk başta İzmir'e götürülmüş, oradan da Atina'ya geçmiştir. Kendisi ve yandaşları bu arada İstiklal mahkemesi tarafından gıyaben idama mahkum edilmiş, 1938 affında yurda dönmemiş ve 1950'de Lübnan'da ölmüştür.







İstiklal Marşı'nın Kabul Edilişi



Osmanlı Devleti'nin bir "milli marşı" yoktu. Çünkü Osmanlı Devlet yapısı bir imparatorluk özelliğindeydi ve çok sayıda ulusu içerisinde barındırıyordu. Bu durumda devletin ulusçuluk ilkesini benimsemesi olanaksızdı. Ancak 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılması ile birlikte Anadolu'da "milli bir devlet" kurulmuştu. Bunun üzerine Milli Eğitim Bakanlığı milli marş için yarışma açtı. Bakan Hamdullah Suphi Bey, marşı Mehmet Akif (Ersoy) Bey'in yazmasını istiyordu. TBMM, 12 Mart 1921'de Mehmet Akif Bey'in yazdığı şiiri İstiklal Marşı olarak kabul etti.







Londra Konferansı



Londra Konferansı'nın Toplanma Nedenleri



1. Birinci İnönü Zaferi'nin kazanılması.

2. Doğu'da Ermeniler'e karşı başarılar kazanılması ve Gümrü Antlaşması'nın yapılması.

3. TBMM'nin içeride ve dışarıda kazandığı başarılar.

4. Fransa ve İtalya'nın Sevr Antlaşması'nı değiştirerek kabul ettirmek istemesi.







TBMM Konferansa Nasıl Katıldı?



İtilaf Devletleri konferansa başta İstanbul Hükümeti'ni çağırdı.

TBMM konferansa ayrıca bir çağrı yapılırsa katılacağını bildirdi.

İtalya'nın aracı olması üzerine TBMM konferansa katılmaya karar verdi.







TBMM'nin Londra Konferansı'na Katılmaktaki Amacı ;



1. Ankara Hükümeti ve yeni Türk Devleti'nin resmen tanınmasını sağlamak.

2. Misak-ı Milli'yi dünya kamuoyuna anlatmak.

3. Barıştan yana olduğumuzu ispatlamak.







Londra Konferansı'nın Sonuçları



1. TBMM hükümeti ilk defa uluslararası bir kurulda yer aldı.

2. İtilaf Devletleri TBMM ile Londra'da görüşmekle yeni Türk Devleti'ni hukuken tanımış oldu.

3. Londra Konferansı'nın hemen ardından Rusya ile Moskova Antlaşması imzalandı.







Hukuken Tanımak



Hukuken tanımak bir devletin varlığını kabul etmek anlamına gelir. Eğer bir devlet başka bir devletle resmi temsilciler düzeyinde görüşmeyi kabul ederse, onu hukuken tanımış olur. Hukuken tanınmak için karşıdaki devleti tanıdığına ilişkin bir belgenin düzenlenmesi gerekmez. Sadece görüşmek hukuken tanımak için yeterlidir.







Moskova Antlaşması



Moskova Antlaşması'nın Hükümleri :



1. İki taraftan birinin tanımadığı anlaşmayı diğeri de tanımayacaktır.

2. Sovyetler Birliği Misak-ı Milli'yi tanıyacak.

3. Osmanlı Devleti ile Çarlık Rusya arasında imzalanan antlaşmalar geçersiz olacak.

4. Sovyet Rusya Hükümeti Kapitülasyonların kalktığını kabul edecek.

5. İki devlet aralarındaki ilişkileri geliştirerek ekonomik ve mali antlaşmalar yapacaklar.

6. Kars, Ardahan ve Artvin Türkiye'ye bırakılacak, Batum ise Gürcistan'a verilecek.

7. Boğazlar konusunda ayrı bir konferans toplanacak ancak bu konferansta Türkiye'nin İstanbul üzerindeki egemenliğini tehdit eden bir karar alınamayacak.

8. Sovyet Rusya, elinde bulunan esirleri üç ay içerisinde iade edecek.







Moskova Antlaşması'ndan Önce Sovyet Rusya ile İlişkiler



Sovyet Rusya'nın Birinci Dünya Savaşı'ndan çekilmesinden sonra İtilaf Devletleri yeni kurulan devleti ve onun rejimini tanımadılar ve Rusya'daki çarlık yanlılarının ayaklanmalarını desteklediler. Soveyet Rusya yeni rejimi yaşatmak için güney sınırlarının güvenliğini sağlamak zorundaydı. Bu nedenle de Anadolu'daki hareketi desteklemeye başladı. Rusya Haziran 1920'de Misak-ı Milli'yi tanıdığını açıkladı. Birinci İnönü Zaferi'nden sonra da TBMM ile Moskova Antlaşması'nı imzaladı.







Moskova Antlaşması'nın Sonuçları :



1. Bu antlaşma ile Rusya TBMM'yi tanıyan ilk büyük devlet oldu.

2. Rusya Misak-ı Milli'yi tanıyan ve kapitülasyonların kalktığını kabul eden devlet oldu.

3. Rusya, Ermenistan'dan sonra Sevri tanımayan ikinci devlet oldu.

4. Rusya Osmanlı Devleti ile ilişki kurmayacağını kabul etmekle Osmanlı Devleti'nin sona erdiğini kabul etti.

5. Doğu Cephesi'ndeki birlikler, Batı Cephesi'ne kaydırıldı.
 
ziberkan Çevrimdışı

ziberkan

Super Moderator
Cepheler ve Siyasi Olaylar

II. İnönü Savaşı



İtilaf Devletleri Sevr'i kabul ettirmek için Yunan ordusunu teşvik etti.

Yunan ordusu, 23 Mart 1921'de iki koldan saldırıya geçti.

Yunan ilerleyişi 1 Nisan 1921'de, Türk ordusunun geri püskürtmesi ile son buldu.





Batı Cephesi, Kars ve Ankara Antlaşmaları



Kütahya - Eskişehir Savaşları



İnönü Savaşları'nda Türk ordusuna yenilen Yunanlılar, 10 Temmuz 1921'de saldırıya geçti. Yunan ordusu, Afyon, Kütahya, Eskişehir hattını işgal ederek Ankara'ya doğru ilerledi.



25 Temmuz 1921'de Türk ordusu, Yunan ilerleyişini durdurdu. Yunan ordusunun ilerleyişi Ankara'da endişe yarattı.







Başkomutanlık Yasası



Yunanlıların Ankara'ya doğru ilerlemesi, mecliste korkulara yol açtı. Bazıları bu olaydan Mustafa Kemal'i suçlu bulurken, kimileri ise Mustafa Kemal'in ordunun başına geçmesini savundu.

5 Ağustos 1921'de TBMM, Mustafa Kemal'i başkomutan olarak atadı.

Mustafa Kemal'e üç ay süreyle Meclisin savaş ile ilgili olan yetkileri de devredildi.







Tekalif-i Milliye



Mustafa Kemal, Meclis yetkilerini kullanarak ordunun ihtiyacı olan gıda maddesi ve çeşitli malzemelerin sağlanabilmesi için Tekalif-i Milliye emirlerini çıkartırdı.

Tekalif-i Milliye Emirleri ile Yunan ordusunun saldırısına karşı koyacak olan ordunun ihtiyaçlarının halk tarafından karşılanması amaçlanmıştı.







Tekalif-i Milliye Emirleri



1. Her ev, aile birer takım çamaşır, birer çift çorap, çarık hazırlayıp ulusal vergi komisyonuna verecektir.

2. Ticaret adamlarının ve halkın elinde bulunan her çeşit kumaş, bez, yapağı, pamuk, tiftik, kösele, meşin, ip, papuç, başlık gibi giyim kuşama yönelik nesnelerin yüzde kırkına, sonradan ödenmek üzere el konacaktır.

3. Ticaret adamları ve halkın elindeki her türlü yiyecek maddesinin yüzde kırkına sonradan ödenmek üzere el konulacaktır.

4. Herkes elinde kalan her türlü taşıma araçlar ile savaş araç ve gereçlerini ayda bir kez 100 kilometre taşıyacaktır.

5. Ordunun yiyecek ve giyeceği için yararlı olabilecek tüm sahipsiz mallara el konacaktır.

6. Halkın elindeki tüm silah ve cephane üç gün içerisinde orduya teslim edilecektir.

7. Ülkede bulunan her türlü makineli araç ve gerecin yüzde kırkına el konacaktır.

8. Ülkedeki bütün demirci, dökümcü, nalbant, terzi, marangoz gibi zanaatkarlar ordu buyruğunda çalışacaktır.







Sakarya Savaşı



Yunanlılar 14 Ağustos 1921'de yeniden saldırıya geçti.

Kütahya, Eskişehir ve Afyon'u işgal etti.

Mustafa Kemal, Tekalif-i Milli'ye Emirleri ile, orduyu bir ay gibi bir sürede Sakarya Savaşı'na hazır duruma getirdi.

Mustafa Kemal bu savaşta ilk defa başkomutan olarak görev yaptı.

12 Eylül 1921'de saldırıya geçen Türk ordusu Yunanlılar'ı bozguna uğrattı.







Sakarya Savaşı'nın Sonuçları



Türk ordusunun zaferi ile biten Sakarya Savaşı'nda Yunan ordusunun saldırı gücü kırıldı.

Savaş sonunda, Yunanistan'ın Türk topraklarını ele geçirme umudu sona erdi.

Savaş sonunda, TBMM Kars ve Ankara Antlaşmalarını imzaladı.

19 Eylül 1921'de, TBMM tarafından Mustafa Kemal'e mareşallik ve gazilik ünvanı verildi.

Bu savaştan sonra İtilaf Devletleri arasındaki birlik bozuldu ve yolları ayrılmaya başladı.







Kars Antlaşması



Sakarya Zaferi ile TBMM'nin dış dünyadaki itibarı ve otoritesi artmıştı.

Bu savaşla Yunan ordusunun saldırı gücü kırılmış ve savunmaya geçmek zorunda bırakılmıştı.

Yunanistan'ın Türk topraklarını ele geçirme umudu sona ermişti.

Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan TBMM'ni tanımaya karar verdi.

13 Ekim 1921'de, TBMM ile Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan arasında Kars Antlaşması imzalandı.







Kars Antlaşması Maddeleri



13 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Kars Antlaşması ile

Tarafların birbirlerine zorla benimsetilmek istenen antlaşmaları kabul etmemesi,

Boğazların ticarete açılması ve İstanbul'un güvenliğinin sağlanması,

İki tarafın da topraklarında oturan vatandaşlarına ayrım yapmadan davranması ve asker-sivil tutukluların affedilmesi kararlaştırılmıştı.

Kars Antlaşması ile doğu sınırımız kesin şeklini aldı.

Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan Türkiye'yi tanıdıklarını bildirmişlerdi.







Ankara Antlaşması



Mondros Mütarekesi'nden sonra Fransızlar Güney Anadolu'nun bir bölümünü işgal etti.

Fakat bölge halkının direnişi sonucu Fransızlar çekilmek zorunda kaldı.

20 Ekim 1921'de Fransa ile TBMM hükümeti arasında Ankara Antlaşması imzalandı.







Ankara Antlaşması Maddeleri



20 Ekim 1921'de imzalanan Ankara Antlaşması ile;

Türkiye ile Fransa arasındaki savaşın sona ermesi ve tarafların kuvvetlerini yeni sınırlara çekmesi,

Savaş tutsaklarının karşılıklı olarak serbest bırakılması,

Azınlık haklarının korunması,

İstanbul bölgesi için yeni bir yöneti şeklinin belirlenmesi,

Türkiye - Suriye sınırı, İskenderun - Hatay bölgesi dışta kalacak bir şekilde çizilmesi,

İskenderun - Hatay bölgesinde özel bir yönetim kurularak, buradaki Türk halkının kültürel alanda özgün olması ve Türkçe'nin resmi dil olarak kalması,

Süleyman Şah'ın Caber Kalesi'ndeki mezarının Türk toprağı olarak sayılması kararlaştırıldı.







Ankara Antlaşması'nın Sonuçları



Bu Antlaşma ile Fransa, TBMM'yi resmen tanıdı.

Avrupa'da Türkiye'ye karşı oluşturulan blok parçalandı.

Güney cephesi kapandı ve Fransa ile savaş durumu sona erdi.

Fransa işgal ettiği güney illerimizden çekildi.

Ankara Antlaşması ile bugünkü Suriye sınırımız, Hatay ve İskenderun hariç olmak üzere, kesin şeklini aldı.

Fransızların bölgeden çekilirken bıraktıkları silah, cephane ve uçak ile Türk ordusunun gücü biraz daha arttı.

Ankara Antlaşması ile Fransa Misak-ı Milli'yi tanımış oldu.



Büyük Taarruz ve Mudanya Ateşkes Antlaşması



Büyük Taarruz



Büyük Taarruz ve Zafer



26 Mart 1922'de İtilaf Devletleri, Sevr Antlaşması'nda birtakım değişilikler yaparak barış önergesinde bulunmuşlardı. Misak-ı Milli'ye ters düşen bu önerge TBMM tarafından reddedildi.

Mustafa Kemal, Yunan ordusuna kesin ve son bir darbe indirmek için orduyu savaşa hazırladı.

Doğudaki ve Güneydeki birliklerin tamamı Batı Cephesi'ne aktarıldı.

Tekalif-i Milliye emirleri yeniden yürürlüğe girdi.

TBMM, 20 Temmuz 1922'de Mustafa Kemal'in başkomutanlığını süresiz olarak uzattı.

26 Ağustos 1922 sabahı Mustafa Kemal'in Kocatepe'den verdiği emirle Büyük Taarruz başladı.

30 Ağustos 1922'de Dumlupınar Meydan Savaşı kazanıldı.

9 Eylül 1922'de Türk Ordusu İzmir'e girdi.







Büyük Taarruz'un Sonuçları



1. Anadolu Yunan İşgalinden kurtuldu.

2. Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandı ve Kurtuluş Savaşı'nın asker cephesi kapandı, siyasi cephesi açıldı.

3. Saltanat kaldırıldı.

4. Lozan Antlaşması imzalandı.







Mudanya Ateşkes Antlaşması



Mudanya Ateşkes Antlaşması'nın Sebepleri



Büyük Taarruz ile Batı Anadolu işgalden kurtulmuştu.

Boğazlar ve Trakya hala düşman işgalinde idi.

Türk ordusunun bu bölgeleri kurtarmak amacıyla harekete geçmesi üzerine İngilizler Ankara Hükümeti'ne barış önerisinde bulundu.

3 Ekim 1922'de Mudanya görüşmelerine başlandı.

Görüşmeler Türkiye, İngiltere, İtalya ve Fransa arasında yapıldı, Yunanistan katılmadı.







Mudanya Ateşkes Antlaşması'nın Maddeleri



1. Türk - Yunan Savaşı sona erecek,

2. Bu antlaşma'nın yürürlüğe girmesinden sonra Yunan kuvvetleri Ege Deniz'inden Trakya ve Bulgaristan sınırının kesiştiği yere kadar olan Meriç Nehri'nin sol kıyısına çekilecek,

3. Barış yapılıncaya kadar Karaağaç ve Meriç'in sağ kıyıları ile demiryolları müttefiklerce işgal edilecek,

4. Doğu Trakya, antlaşmanın yürürlüğe girmesinden sonra 15 gün içerisinde Yunanlılar tarafından boşaltılacak,

5. Bu boşaltmanın bitiminden 30 gün içinde Doğu Trakya Yunan memurları tarafından müttefik memurları aracılığıyla Türk memurlarına devir ve teslim edilecek.

6. Barış yapılıncaya kadar Türkler Doğu Trakya'ya asker sokmayacak ancak 8.000 Jandarma bulundurabilecek.

7. İstanbul ve Boğazlar Türkiye Büyük Millet Meclisi yönetimine bırakılacak, ancak Müttefik Kuvvetler barış antlaşmasının imzalanmasına kadar İstanbul'da kalacak,

8. Antlaşma 14-15 Ekim gecesi yürürlüğe girecek.







Mudanya Ateşkes Antlaşması'nın Sonuçları



1. Mudanya Antlaşması ile Kurtuluş Savaşı'nın askeri cephesi kapandı, siyasi cephesi açıldı.

2. İstanbul ve Boğazların TBMM'ye teslim edilmesi, Osmanlı Devleti'nin sona ereceğini ortaya koydu.

3. Doğu Trakya ve İstanbul savaşsız ele geçirilmiş oldu.

4. Mudanya Antlaşması sonunda Yunan yanlısı İngiliz Başbakanı Loyd George görevinden istifa etti.





Lozan Barış Konferansı



Konferansa Katılan Devletler



Türk ordusunun İstanbul ve Trakya'ya yönelmesi üzerine 27 Ekim 1922'de İtilaf Devletleri Lozan'da yapılacak barış görüşmelerine TBMM hükümetini de çağırdı.

Konferansa; İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Türkiye, Yunanistan, ABD, Romanya ve Yugoslavya, Rusya ve Bulgaristan katıldı.

Türkiye'yi temsilen; İsmet Paşa başkanlığında, Rıza Nur ve Hasan Saka'dan oluşan Türk heyeti katıldı.







TBMM'nin Türk Heyetinden İstekleri



Taviz Verilmemesi Gereken Konular Nelerdi?



Konferansa giden Türk heyetinden, Avrupalı devletlere şu şartları kabul ettirmesi istendi :



1. Misak-ı Milli sınırları içerisinde tam bağımsız bir Türk devletinin kurulması

2. Sınırların Misak-ı Milli'ye uygun olması

3. Azınlıkların ayrıcalıklı olmaması

4. Devlet borçlarının ödenmesi şeklinin bağımsızlığa aykırı olmaması

5. Kapitülasyonların kaldırılması

6. Boğazların statüsü konusunun egemenlik haklarımızı gölgelemiyecek şekilde düzenlenmesi

7. Savaş tazminatının yeni Türk Devleti'ne ödetilemeyeceği

8. Doğu sorununun kapandığı.







Lozan Barış Görüşmelerinin Kesintiye Uğraması



Lozan görüşmeleri devam ederken aşağıdaki konularda çıkan anlaşmazlıklar görüşmelere 4 Şubat 1923'de ara verilmesine neden oldu.



1. Lozan'da Yunanistan Karaağaç'ı vermek istememesi,

2. Boğazlar konusunda ortak bir görüşün oluşmaması,

3. İngilizler'in Musul'u vermek istememesi

4. Osmanlı Devleti'ne ait borçların bir kısmının Birinci Dünya Savaşı'ndan önce bizden ayrılan ülkelere bölüştürülmesi konusunun Avrupalı devletlerce kabul edilmemesi.

5. Kapitülasyonların kaldırılması



23 Nisan 1923'te görüşmelere tekrar başlandı.

24 Temmuz 1923'te Lozan Barış Antlaşması imzalandı.







Lozan Barış Antlaşması'nın Maddeleri



24 Temmuz 1923'de imzalanan ve 143 maddeden oluşan Lozan Antlaşması'nın ana konuları şunlardı



1. Türkiye'nin sınırları meselesi



Suriye Sınırı : Fransa ile TBMM arasında imzalanan 20 Ekim 1921 Ankara Antlaşması'ndaki hükümler aynen kabul edildi.



Irak Sınırı : Musul sorununun çözümü daha sonra Türk-İngiliz görüşmeleri ile çözümlenmesine kara verildi. Yani Irak sınırı sorunu ve Musul konusu Lozan'da çözümlenemedi. Lozan Antlaşması'nın bitiminden itibaren bu konu için 9 ay içerisinde Türkiye ile İngiltere'nin görüşmeleri başlatmasına karar verildi.



Batı Sınırı : Doğu Trakya bize geri verildi. Karaağaç ve yöresi de Yunanistan'dan alınacak savaş tazminatına karşılık olarak Türkiye'ye bırakıldı. İmroz ve Bozcaada Türkiye'ye bırakıldı. Diğer adalar Yunanistan'ın oldu. Anadolu'ya yakın olan adaların silahlandırılması yasaklandı. Oniki Ada'nın İtalya'ya verilmesi kabul edildi.



2. Kapitülasyonlar meselesi



Adli, mali, ekonomik ve yönetsel alanlarda yüzlerce yıl sürüp giden kapitülasyonlar tüm sonuçları ile toptan kaldırılmıştır. Türkiye'deki yabancı tiacri kurumlar da, kısa bir geçiş döneminden sonra Türk yasalarına uyacaktır.



3. Azınlıklar Sorunu



Bütün azınlıkların Türk uyruklu olduğu kabul edildi. Yani ülkede yaşayan herkesin Türkiye Devleti'nin halkı olduğu ilkesi benimsendi. Hiç kimseye ayrıcalık verilmedi ve eşitlik ilkesi benimsendi. Anadolu ve Doğu Trakya'daki Rumlar ile Yunanistan'daki Türklerin değiştirilmesi öngörüldü. Ancak bu nüfus değişiminin Batı Trakya Türkleri ve istanbul Rumlarını kapsamamasına karar verildi. Yani buralara yaşayan insanlar yerlerinde kalacaktı.



4. Savaş Tazminatı Meselesi



Lozan'da yabancılar Birinci Dünya Savaşı nedeniyle Türkiye'den savaş tazminatı istemişler ancak bu kabul edilmemiştir. Yunanistan ise Kurtuluş Savaşı'nda uluslar arası kurallara uymadan tahribat yaptığı için savaş tazminatı ödemiştir. Ancak ekonomik durumları iyi olmadığı ve ödeyecek güçlerinin bulunmaması nedeniyle Karaağaç yöresini Türkiye'ye vermeyi kabul etti.



5. Devlet Borçları Meselesi



Osmanlı Devleti ilk dış borcu 1854 yılında Sultan Abdülmecit zamanında aldı. Yüksek fazilerle alınan bu paralar gelir getirmeyen bir şekilde kullanıldı. Yani çeşmeler, saraylar vs. yapıldı. Daha sonra Sultan Abdülaziz zamanında da dış borçlanmaya devam edildi. II. Abdülhamit 1881 yılında devletin borçlarını ödeyemediğini Avrupalı devletlere duyurdu. Bunun üzerine aynı yıl, Osmanlı Devleti'nden alacağı olan ülkelerin temsilcilerinden oluşan bir Duyun-u Umumiye (Genel Borçlar Kuruluşu) kuruldu. Osmanlı Devleti'nin orman, maden, tuz yatakları ve bazı gelir kaynakları bu kuruluşun kontrolüne verildi. Bağımsızlığa aykırı olan bu kuruluşu Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı sırasında tek taraflı olarak kaldırdı.



6. Boğazların Statüsü Konusu



Boğazların hangi devletin egemenliği altında kalacağı konusunda ve statüsünün ne olacağı konusunda büyük tartışmalar çıktı. Rus temsilcisi dahi öldürüldü.

Sonuçta şu kararlar benimsendi.

a) Boğazlardan askeri olmayan gemiler ve uçaklar barış zamanında geçebilecek.

b) Askeri gemiler ve uçaklar; barış zamanından Karadeniz'e doğru geçişte, Karadeniz'de sahili olan devletlerden en güçlü donanmaya sahip bulunanından daha fazla gemi ve uçak geçmeyecek. Bunun dışında savaş gemi ve uçaklarına geçiş serbest, savaş zamanında sınırlama getirilebilecek

c) Boğazların yönetimi için başkanı Türk olan uluslar arası bir kurul oluşturulacak

d) Sovyet Rusya Lozan Antlaşması'nın sadece Boğazlarla ilgili bölümünü imzalamıştır.



7. İstanbul'un Boşaltılması Konusu



Lozan Antlaşması Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylandıktan altı hafta sonra işgal kuvvetleri İstanbul'dan gideceklerdi. Buna göre işgalciler 2 Ekim 1923'te İstanbul'dan ayrıldılar.







Lozan'da Çözülemeyen Konular



Lozan Antlaşması'nın imzalanmasına rağmen Türkiye'yi yakından ilgilendiren bazı konularda hala pürüzler kalmıştı.

Bu sorunlar şunlardı :



1. Musul Sorunu ve Türkiye-Irak Sınırı Sorunu



Lozan'dan hemen sonra 1924 yılında Türk ve İngiliz Temsilcileri İstanbul'da Musul konusunu görüşmeye başladı. Ancak İngiltere'nin burayı Türkiye'ye vermek istememesi üzerine görüşmeler kesildi. 1925 yılı başlarında Türk ordusunun Musul'u bir askeri harekatla almak istediği sırada İngilizlerin kışkırtması ile Şeyh Sait isyanı çıktı. Bunun üzerine Türkiye uluslar arası gücün Musul'u bırakmayacağını anladı ve içerideki sorunlarla uğraşmak için buradan vazgeçti. 1926 yılında Türkiye ile İngiltere arasında imzalanan Ankara Antlaşması ile Musul'dan vazgeçtik.



2. Hatay Meselesi



20 Ekim 1921 Ankara Antlaşması'na göre; İskenderun ve Hatay sınırlarımızın dışında kalıyordu. Ancak 1938'de önce Hatay Devleti kuruldu sonra da 1939'da Hatay meclisinin verdiği kararla Hatay ve İskenderun Türkiye'ye katıldı. Böylece Lozan'dan sonra Suriye-Türkiye sınırında bir değişme oldu.







Lozan Barış Antlaşması'nın Önemi



Türk Devleti Avrupa Devletleri tarafından tanındı.

Osmanlı'dan kalan sorunlar çözümlendi.

Egemenlğimizi ve bağımsızlığımızı sınırlandıran pürüzler ortadan kaldırıldı.

Sınırlarımız çizildi.

Ermeniler'in Anadolu üzerindeki istekleri sona erdi.

Kapitülasyonlar kaldırıldı böylece tam bağımsızlık yolunda en önemli adım atıldı.

Osmanlı Devleti'nin sona erdiği kabul edildi.

Türk Devleti'nin diğer devletlerle eşitliği kabul edildi.

Doğu sorunu tamamen kapandı.

Halkçılık ilkesi benimsendi ve azınlık sorunu çözümlendi.
 
ziberkan Çevrimdışı

ziberkan

Super Moderator
İnkılaplar

Siyasi Alandaki İnkılaplar



Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)



TBMM'nin Saltanatı kaldırma sebebi neydi?



İtilaf Devletleri Lozan Barış Konferansı'na istanbul Hükümeti'ni ve Ankara Hükümeti'ni birlikte çağırdılar. Osmanlı Hükümeti'nin Lozan'a temsilci göndermek istemesi üzerine, TBMM saltanatın kaldırılmasına karar verdi.



Saltanatın kaldırılmasındaki amaç nedir?



Ulusal egemenliği gerçekleştirmek.

Cumhuriyet yönetimine geçilmesi yolunda bir adım atmak.

1 Kasım 1922'de TBMM'de saltanatın kaldırılması görüşüldü, saltanat ile hilafet birbirinden ayrıldı ve saltanat kaldırıldı. Saltanatın, İstanbul'un işgali tarihi olan 16 Mart 1920'den itibaren yok sayılmasına karar verildi.

Vahdettin, padişahlık sıfatının kalkması üzerine, 17 Kasım 1922'de İstanbul'u terk etti.

TBMM, 18 Kasım 1922'de aldığı bir kararla, Abdülmecid Efendi'yi halife olarak atadı.



Saltanatın Kaldırılmasının Sonuçları Nelerdir?



Osmanlı Devleti resmen sona erdi.

Ulusal egemenliğin gerçekleşmesi yolunda bir adım daha atıldı.

Halifelik sembolik bir makam haline getirildi.

Cumhuriyetin ilanı yolunda önemli bir aşamaya gelindi.







Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)



Kurtuluş Savaşı yıllarında, değişik yer ve zamanlarda alınan birçok karar ile ileride açıkça saltanatın kaldırılıp yerine, ulusal egemenliğe dayalı bir Cumhuriyet rejiminin kurulacağı belirtilmişti.

23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılması ile başlayan Cumhuriyet uygulaması, 1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılması ile rejim değişikliğini açıkca ortaya koydu.

11 Ağustos 1923'te ikinci TBMM çalışmalarına başladı ve inkılapların gerçekleşmesi için daha çok, görüş birliği içerisinde olan milletvekilleri bir araya gelmiş oldu.

13 Ekim 1923'te anayasaya konan ek bir madde ile Ankara yeni devletin başkenti oldu. Böylece devlet merkezinin İstanbul olacağı yolundaki tartışmalara son verildi. Cumhuriyetin ilanı için de bir adım atılmış oldu. Çünkü yeni başkent, yeni yönetim şekli mesajı veriyordu.

29 Ekim 1923'te TBMM, Cumhuriyet'i ilan etti.

Aynı gün TBMM'nin aldığı bir kararla Gazi Mustafa Kemal, yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı oldu.







Halifeğin Kaldırılması (3 Mart 1924)



Halifelik makamının, zamanla ulusçuluk ilkesine ters düşmesi üzerine, Cumhuriyet'in ilanı ile, hem yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin dış politika ilkelerine, hem de yeni kurulan Cumhuriyet rejimine ters düşen bu makamın kaldırılmasına karar verildi.

1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılmasına rağmen, halifelik kaldırılamadı; çünkü halk bu yeniliğe hazır değildi, iç isyanlar çıkabilirdi.

Saltanatın kaldırılmasından sonra 18 Kasım 1922'de Abdülmecit Efendi, TBMM tarafından, Halife olarak atandı.

Saltanatın kaldırılmasına rağmen, eski rejim yanlıları, bazı milletvekilleri, ordu komutanları halife Abdülmecid Efendi'nin çevresinde toplanmaya başladı.

TBMM, 3 Mart 1924'te aldığı kararla; Halifeliğin kaldırıldığını, gelecekte halifelik ve saltanat iddialarında bulunmamaları için, Osmanlıailesi üyelerinin yurt dışına çıkarılmalarını, Şer'iyye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldırıldığını, kabul etti.







Demokrasi Denemeleri



Halk Fırkası'nın Kuruluşu (9 Eylül 1923)



23 Nisan 1920'de açılan Birinci TBMM'nin üyeleri, vatanın kurtuluşu ve bağımsızlığı konusunda birleşmelerine rağmen, siyasi konularda birçok gruba ayrılıyorlardı. (Tesanüt Grubu, İstiklal Grubu, Müdafa-yi Hukuk Zümresi, Halk Zümresi ve Islahat Grubu gibi).

Mustafa Kemal TBMM'deki bütün grupları birleştirip ulusal iradenin meclise yansıması için çaba gösterdi. Fakat başarılı olamadı.

Zamanla TBMM'de "Birinci Grup" ve "İkinci Grup" adıyla iki grup oluştu.

Halk Fırkası, TBMM'de "Birinci Grup" milletvekillerinin çalışmaları sonucu 9 Eylül 1923'te kuruldu.

11 Eylül 1923'te Mustafa Kemal Halk Fırkası'nın genel başkanlığına seçildi.

Halk Fırkası'nın adı Cumhuriyet'in ilanından sonra, 1924'te, "Cumhuriyet Halk Fırkası", 1935'te "Cumhuriyet Halk Partisi" olarak değiştirildi.



Terrakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın Kuruluşu (17 Kasım 1924)



3 Mart 1924'te Erkan-ı Harbiye vekaleti kaldırıldı.

19 Aralık 1924'te çıkartılan bir kanunla, ordu komutanlarının milletvekilliği ile askerliği bir arada yapmaları yasaklandı.

Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Rauf (Orbay) Bey ve Adnan (Adıvar) Bey, bir grup arkadaşı ile Cumhuriyet Halk Fırkası'ndan ayrılarak yeni bir grup oluşturdular.

Bu grup, 17 Kasım 1924'te "Terrakkiperver Cumhuriyet Fırkası"nı kurduklarını açıkladı.







Şeyh Said İsyanı (13 Şubat 1925)



13 Şubat 1925'te Diyarbakır'ın Piran Köyü'nde, Şeyh Said isminde bir tarikat şeyhi önderliğinde "Din elden gidiyor." diye isyan başlatıldı.

İsyanın Çıkmasında :

Türkiye'nin Musul'u almak istemesi üzerine İngilizlerin bölge halkını kışkırtması ve Terrakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın, yenilik ve inkılaplara karşı olan grupların toplandığı çatı halini alması etkili olmuştu.

İsyan, kısa zamanda Elazığ ve Diyarbakır'a kadar yayıldı.

İsyanı basit bir ayaklanma olarak gören ve sıkıyönetim ilan ederek bastırmaya çalışan Başbakan Fethi (Okyar) Bey görevinden alındı ve yerine İsmet Paşa getirildi.

Takrir-i Sükun Kanunu çıkarılarak, isyanı bastırmak için hükümete her türlü yetki verildi.

İsyan, Fevzi Paşa komutasındaki ordu tarafından, 15 Nisan 1925'te bastırıldı.

Şeyh Said İsyanı'ndan sorumlu tutulan Terrakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı.







Mustafa Kemal'e Suikast Girişimi (16 Haziran 1926)



Suikasti hazırlayanlar : Ziya Hurşit, Laz İsmail, Gürcü Yusuf, Çopur Hilmi ve Giritli Şevki idi.

Mustafa Kemal'e suikast, Haziran 1926'da çıktığı yurt gezisinde, İzmir'de yapılacaktı.

16 Haziran 1926'da İzmir' gelmesi beklenen Mustafa Kemal gecikince, suikastçileri Sakız'a götürecek olan kayıkçı Giritli Şevki, durumu İzmir Emniyet Müdürlüğü'ne haber verdi.

Suikastçiler yakalanarak, İstiklal Mahkemesi'nde yargılanıp idam cezasına çarptırıldı.







Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın Kuruluşu (12 Ağustos 1930)



1925 -1930 yılları arasında ülke içinde sağlanan huzur ve otoritenin etkisiyle çok sayıda inkılap yapıldı.

TBMM'de sadece Cumhuriyet Halk Fırkası milletvekilleri bulunmaktaydı.

Muhalefetin olmayışı hükümetin denetlenmesini ve yapılan işlerin hesabının sorulmasını engelliyordu.

Yeni bir parti, demokrasi yönetime geçmek yani ulusal iradeyi meclise tam olarak yansıtmak demekti.

Mustafa Kemal, 1930'da Fethi Okyar'ı yeni bir parti kurması için ikna etti.

Fethi Bey, 12 Ağustos 1930'da Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kurduğunu açıkladı.

Serbest Cumhuriyet Fırkası, ekonomik görüşleri bakımından Cumhuriyet Halk Fırkası'ndan ayrılmakla bearber, demokrasi, liberalizm, milliyetçilik ve laiklik ilkelerini benimsemişti.

Zamanla, tıpkı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası gibi, Serbest Cumhuriyet Fırkası da rejim ve Atatürk karşıtlarının toplandığı yer durumuna geldi.

Fethi Bey, 17 Kasım 1930'da Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kapattığını açıkladı.







Menemen Olayı (23 Aralık 1930)



Nakşibendi Tarikatı üyelerinden bir grup Derviş Mehmet önderliğinde 23 Aralık 1930'da Menemen'e geldi.

İlk önce camiye giden bu grup, daha sonra dini bayrak açarak, Menemen sokaklarında dolaşmaya başladı.

Olayı duyan ve Menemen'de yedek subay olarak bulunan Kubilay komutasındaki küçük bir birlik olaya müdahale etmek istedi.

Fakat isyancılar Kubilay'ın boğazını keserek öldürdüler.

Olay duyulur duyulmaz Menemen'e gelen ordu, kasabayı kuşattı ve Derviş Mehmet ile arkadaşları yakalandı.

Derviş Mehmet ve adamları İstiklal Mahkemesi'nde yargılandıktan sonra idam cezasına çarptırıldılar.





Laik Devlete Geçiş Aşamaları



Laik Devlete Geçiş



Saltanatın kaldırılması : 1 Kasım 1922'de saltanat kaldırılarak, laiklik yolunda ilk önemli adım atıldı. Osmanlı ailesinden egemenlik yani yönetme hakkının alınması demek, halifelik kurumunun gücünün yok olması demekti.



Halifeliğin kaldırılması : 3 Mart 1924'te halifelik kaldırılarak, laik devlete geçiş yolunda büyük bir adım atıldı.



Şer'iyye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldırılması : 3 Mart 1924'te kabul edilen bir kanunla, devlet işlerinin dine uygun olup olmadığını denetleyen, Şer'iyye ve Evkaf Vekillikleri kaldırılarak, dini kuralların yönetime karıştırılması engellendi.



Tekke, Zaviye ve Türbelerle Tarikatların kapatılması : Kasım 1925'te kabul edilen 677 sayılı kanun ile Tekke ve Zaviyeler ile Türbeler ve Tarikatlar kapatılarak bunlarla ilgili sıfatların kullanılması yasaklandı.



Anayasa'nın Laikleşmesi : 1924 Anayasası ile halifeliğin kaldırılmasından kaynaklanan rahatsızlıkları gidermek için "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin dini İslamdır." maddesi eklendi. 1928 Anayasası'nda "Devletin dini İslamdır" hükmü çıkartıldı. 1937 Anayasası'na "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin laik olduğu" ilkesi konuldu.



Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun kabulü : 3 Mart 1924'te kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile, ülkedeki bütün medrese ve okullar Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanarak denetim altına alındı.







Kıyafet Alanında Yapılan Yenilikler



Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasından sonra ülkedeki aydınlar pantolon ve ceket giyip kravat takarken başlarında fes vardı.

Mustafa Kemal, kılık ve kıyafetteki bu karmaşaya son vermek ve siyasi, dini görüntüyü ortadan kaldırmak için ilk önce fesi yasaklayarak işe başladı.

Mustafa Kemal, Ağustos 1925'te Kastamonu'da ilk kez halkın karşısına şapka ile çıktı.

25 Kasım 1925'te Şapka Kanunu çıkartıldı.

Kasım 1925'te çıkartılan düzenleme ile, dini kıyafetlerle sokaklarda dolaşılması yasaklandı.





Medeni Kanunun Kabulü (4 Ekim 1926)



Türk Medeni Kanunu; kişilerin hak ve borçlarını, ailenin kuruluşunu, işleyişini ve sona ermesini, miras sorunlarını, kişiler ile mallar arasındaki mülkiyet ilişkilerini ve diğer hakların doğmasını, sürmesini, sona ermesini, kişilerin birbirleri ile olan ilişkilerini düzenleyen işlemleri oluşturan bir kurallar bütünüdür.

Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde, kişiler ile eşyalar arasındaki ilişkileri düzenleyen "Mecelle" adında bir kanun vardı. Ancak Mecelle, Hanefi mezhebine göre düzenlenmişti. Bu kanunda aile ve miras konuları düzenlenmemişti.

İsviçre Medeni Kanunu 17 Şubat 1926'da Borçlar Kanunu ile birlikte TBMM tarafından kabul edildi.

Türk Medeni Kanunu 4 Ekim 1926'da yürürlüğe girdi.

Türk Ceza Kanunu 1 Mart 1926'da,

Borçlar Kanunu 8 Mayıs 1926'da,

Türk Ticaret Kanunu 10 Mayıs 1926'da yürürlüğe girdi.







Takvim, Saat ve Ölçülerde Değişiklik



Osmanlı Devleti'nde, Hicri Takvim kullanılıyordu. Avrupa'daysa Miladi Takvim kullanılmaktaydı. Dünya'da ve Avrupa'da kulanılan takvim ile bizim kullandığımız takvimin farklı olması ticari işlerde ve resmi yazışmalarda karışıklıkların ortaya çıkmasına neden oluyordu.

Bu farklılık, birçok işin zamanında yapılmamasına ve karışıklıklara yol açıyordu.

TBMM tarafından, 26 Aralık 1925'te uluslararası takvim ve saat sistemi, 20 Mayıs 1928'de yeni harfler, 1 Nisan 1931'de de ağırlık ve ölçü birimleri kabul edildi.

TBMM'nin aldığıbu kararlarla, Avrupa ile olan ticari ve ekonomik ilişkiler düzene girdi.

TBMM, 1935'te aldığı bir kararla pazar gününün resmi tatil olduğunu belirtti.







Soyadı Kanunu'nun Kabulü (21 Haziran 1934)



Günlük hayatta isim benzerliğinden kaynaklanan karışıklıkları ortadan kaldırmak amacıyla, TBMM 21 Haziran 1934'de "Soyadı Kanunu" nu kabul etti.

Bu kanunla herkese Türkçe bir soyadı alma zorunluluğu getirildi.

Aynı yıl kabul edilen bir başka kanunla, şeyh, ağa gibi ayrıcalık ifade eden eski ünvanların kullanılması yasaklandı.

Bu kanunla eşitlik ilkesi; yani halkçılık ilkesi yolunda bir adım daha atılmış oldu.







Kadınlara Siyasi Hakların Tanınması



Medeni Kanun ile kadın-erkek eşitliği getirilmeye çalışılmıştı.

1930'lu yıllarda siyasal alanda kadın ile erkek arasında büyük bir eşitsizlik vardı. Erkekler oy kullanabilmelerine ağmen, kadınlar bu haktan yoksundu.

Kadınlar aynı zamanda milletvekilliği seçimlerine ne seçmen ne de aday olarak katılabiliyordu.

TBMM tarafından kabul edilen yasalarla :

3 Nisan 1930'da, kadınlara belediyelerde seçme ve seçilme hakkı,

26 ekim 1933'te, kadınlara muhtar ve ihtiyar heyetlerine seçilebilme hakkı,

5 Aralık 1934'te, kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanındı.

Türk kadını, o yıllarda bazı ileri Avrupa ülkelerinde bile olmayan bir takım haklara sahip oldu.



Eğitim ve Kültür Alanındaki İnkılaplar



Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun Kabulü



TBMM tarafından 3 Mart 1924'te kabul edildi.

Tevhidi Tedrisat Kanunu'na göre :

Ülkedeki bütün medrese ve okullar Milli Eğitim Bakanlığına bağlandı.

Ders programlarının, Bakanlık tarafından hazırlanması ve okulların denetim altına alınmasına karar verildi.

Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabulü ile eğitim ve öğretimde yapılan değişiklikler;

Devlet ülkedeki eğitimin tamamına müdahale etmeye başladı.

Milli Eğitim Bakanlığı tüm eğitim ve öğretim işlerinden sorumlu tek makam haline geldi.

Eğitimin dini esaslara göre verilmesi bir yana bırakılarak, laik ve çağdaş bir eğitim hedeflendi. Türk kültürünü ve bilincini geliştirici bir eğitim anlayışı ile milli bir toplum yaratma hedeflendi.

1926-1927 yıllarında yapılan çalışmalarla, kız ve erkeklerin ayrı ayrı okutulmasına son verilerek karma bir eğitime geçildi.

2 Mart 1926'da Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanun çıkartıldı.







Türk Harflerinin Kabulü (1 Kasım 1928)



Arap harflerinin kullanımı sırasında, yazı kimi zaman yetesiz kalıyordu.

Arap harfleri çoğu Türkçe ifadelerle uyuşmuyordu.

Arap harfleri ile okuma-yazma öğrenmek zordu ve uzun zaman alıyordu.

1 Kasım 1928'de "Türk Harfleri Hakkında Kanun" kabul edildi.

1929 yılında yurdun her tarafında "Millet Mektepleri" açılmaya başlandı.

Latin Alfabesi'nin kabulü ile ulusal eğitim yolunda bir adım daha atıldı.

Arap kültürünün Türk kültürü üzerindeki etkisi iyice azaldı.

Batı kültürüne ait eserlerin okunması ve çevirileri kolaylaştı.

Batı kültürüne yakınlaşma sağlanmış oldu.







Türk Tarih Kurumu'nun Kuruluşu (12 Nisan 1931)



Türk Tarih Kurumu'nun kurulmasındaki amaç neydi?



- Türklerin dünya medeniyetine olan katkılarını ispatlamak ve böylece Türklerin dünyadaki yerini ortaya koymak.

- Türk tarihini en eski devirlerden itibaren alıp milli bir tarih meydana getirmek.

- Avrupa'da yaygın olan Türklerin sarı ırktan olduğu, bilgi ve becerilerinin olmadığı anlayışını değiştirmek.

- Ermeni ve Rumların Anadolu'nun kendilerine ait olduğu düşüncesini çürütmek.

- Anadolu'nun tarihin en eski devirlerinden itibaren Türklere ait olduğunu ispatlamak.

- Türkler tarafından kurulan uygarlıkları araştırıp bunları ulusa ve dünyaya tanıtmak.







Türk Dil Kurumu'nun Kuruluşu



Türk Dil Kurumu'nun Kurulmasındaki amaç neydi?



- Dildeki ikiliğe son vererek toplumdaki bireyler ile ülke yöneticileri, aydınlarla halk arasındaki iletişimi kolaylaştırmak.

- Sade duru ve kolay anlaşılır bir dil oluşturmak.

- Siyasal alanda sağlanan bağımsızlık gibi Türk dilinde de bağımsızlığı sağlamak.

- Türkçe'yi yabancı dillerin etkisinden kurtarmak.

- Türkçedeki yabancı kelimeleri atıp Türkçe karşılıklarını bulmak,

- Türk diline milli bir gelişme yolunu çizmek,

- Aydın diliyle halk dili arasında görülen ayrıma son vermek.

- Türk dilinin bir bilim ve kültür dili olmasını sağlamak,

- Türkçe bir sözlük hazırlayıp Türkçe'nin zenginleşmesini sağlamak,

- Konuşma dili ile yazı dilinin aynı olmasını sağlamak.
 
ziberkan Çevrimdışı

ziberkan

Super Moderator
Ekonomi ve Dış Politikadaki Gelişmeler

Atatürk Dönemi Ekonomik Politikalar



Osmanlı Devleti Neden Sanayileşemedi?



1. Osmanlı Devlet Ekonomisinin, sürekli tarımsal üretim ve küçük sanayi üzerine kurulu olması

2. Osmanlı Devleti'nin, Avrupadaki bilim ve teknik alanındaki gelişmeleri takip edememesi.

3. Eğitimeve bilgi birikimine yeterli önem verilmemesi.

4. Osmanlı Devleti'nin kurulduğu ilk yıllarda ekonominin daha çok, gazalardan elde edilen ganimete dayalı olması, ticarete gereken önemin verilmemesi.

5. 1838'de imzalanan Balta Limanı Ticaret Antlaşması ile, başta İngiltere olmak üzere yabancılara iç pazarlarımızda serbest ticaret yapma hakkı verilmesi.

6. Türklerin ticaretten koparak daha çok devlet memurluğunu tercih etmesi, bu alanın azınlıklar ve yabancıların eline geçmesi.

7. 1854'te başlayan dış borçlanmanın artarak devam etmesi ve 1881'de Duyun-u Umumiye'nin kurulması üzerine devlete ait birçok gelirin, yabancı sermaye ve işletmelerin eline geçmesi.







İzmir İktisat Kongresi (17 Şubat 1923)



Kongre İzmir'de, işçi, çiftçi, tüccar ve sanayici kesiminden oluşan toplam 1135 temsilcinin katılması ile 17 Şubat 1923'te toplandı.



İzmir İktisat Kongresi'nin toplanma amacı :



1. Ekonomik kalkınma için ortak hedeflerin saptanması

2. Ekonomik hedeflere ulşamka için gerekli yöntem ve kaynakların saptanması

3. Yeni Türkiye Devleti'nin ekonomik programının saptanması

4. Siyasi bağımsızlık için şart olan ekonomik bağımsızlığın nasıl sağlanacağının belirlenmesi

Kongre sonunda alınan kararlar "Misak-ı İktisadi" olarak adlandırıldı.







Misak-ı İktisadi Kararları



1. Öncelikle ham maddesi yurt içinde yetişen ve yetiştirilebilen sanayi dalları kurulacak.

2. Kısa sürede küçük işletme ve el tezgahlarından büyük işletmelere geçilecek.

3. Özel sektörün kuramadığı işletmeleri devlet kuracak

4. Özel teşebbüse kredi sağlanacak bir banka kurulacak

5. Dış rekabete dayanabilmek için sanayi bir bütün halinde kurulacak

6. Yabancıların kurduğu tekellerden kaçınılacak

7. Demiryolu inşaatı programa bağlanacak

8. İşçi haklarını korumak amacıyla, kişilere sendika kurma hakkı tanınacak

9. Vergi ve toprak reformu yapılacak







1923 - 1933 Yılları Arasındaki Ekonomik Gelişmeler



İzmir İktisat Kongresi'nden 1933 Yılına Kadar Görülen Gelişmeler :



26 Ağustos 1924'te Türkiye İş Bankası kuruldu.

19 Nisan 1925'te Türkiye Sanayi ve Maden Bankası kuruldu.

1 Temmuz 1926'da, Kabotaj Kanunu yürürlüğe girdi.

28 Mayıs 1926'da TBMM tarafından Teşvik- Sanayi Kanunu kabul edildi.

1928 yılında, İktisat Bakanlığı kuruldu.

1926 yılında İstatistik Genel Müdürlüğü kuruldu.

Osmanlı Devleti'nden kalma demiryolları yabancılardan satın alınarak yeni demiryolları yapıldı.

17 Şubat 1925'te Aşar vergisi kaldırıldı.



UYARI : İzmir İktisat Kongresi'nde alınan kararlar gereği, 1926 yılında özel sektöre yönelik Teşvik-i Sanayi Kanunu (Sanayiyi Özendirme Yasası) kabul edildi. Fakat özel sektörün sermayesi ve gerekli kadrosu hazır olmadığından bu yasa başarılı olamadı.







1933 - 1938 Yılları Arasındaki Ekonomik Gelişmeler



1933 - 1938 yılları arasında, İzmir İktisat Kongresi'nde alınan Misak-ı İktisadi kararlarının temel amacı olan özel girişimciyi sanayi alanına çekmek mümkün olmadı.

1926 yılında çıkartılan Teşvik-i Sanayi Kanunu'nun başarılı olamaması üzerine, sanayileşmenin devlet eliyle yürütülmesine karar verildi.

1933 yılında Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlandı.

Bu dönemde, Sümerbank önderliğinde büyük bir dokuma sanayi kuruldu.

1936 yılında İkinci Beş yıllık Sanayi planı hazırlandı.

Bu dönemde; madencilik, elektrik santralleri, gıda, kimya, deniz ulaşımı, makina sanayi, deri sanayi gibi alanlarda birtakım planlar yapıldı.

1935'te Maden Tetkik Arama Enstitüsü kuruldu.

1937'de Etibank önderliğinde Türkiye'nin ilk demir çelik fabrikası Karabük'te açıldı.

1938'de başlayan İkinci Dünya Savaşı nedeniyle İkinci Beş Yıllık Sanayi planı tamamlanamadı.



Atatürk Dönemi Dış Politika



Nüfus Mübadelesi Sorunu



Lozan Antlaşması'ndan sonra yeni Türk Devleti'nin dış siyaseti "Yurtta Barış Cihanda Barış" temellerine oturtuldu.

Lozan Antlaşması'nda Türkiyedeki Rumlar ile Yunanistan'daki Türklerin değiştirilmesi kararı alınmış, İstanbul'daki Rumlar ve Batı Trakyadaki Türkler bu değişimin dışında tutulmuştu.

Yunanistan, İstanbul'da çok sayıda Rum bulundurmak amacıyla Mondros Ateşkes Antlaşması'nın imzalanmasından önce İstanbul'a gelen Rumların da değişim dışında tutulmasını istedi.

Türkiye ile Yunanistan arasındaki anlaşmazlık, Uluslar Arası Adalet Divanı'na götürüldü. Adalet Divanı, 21 Şubat 1925'te verdiği kararla sorunun çözümünde yetersiz kaldı.

10 Haziran 1930'da Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan antlaşma ile sorun halledildi.







Yabancı Okullar Sorunu



Lozan Antlaşması'nda, Türkiyedeki yabancı okulların, Türk kanunlarına ve diğer okulların bağlı oldukları tüzük ve yönetmelik hükümlerine uygun bulunmalarına karar verilmişti.

Lozan Antlaşması'ndan sonra Türk Hükümeti, bu okullarda Türk dili, tarih ve coğrafya derslerinin Türk öğretmenler tarafından denetlenmesi esasını getirdi.

Ayrıca bu yabancı okulların Türk müfettişleri tarafından denetlenmesi konusunda bir yönetmelik belirlendi.

Yabancı okulların bu kurallara uymak istememesi üzerine, bu okullar ilgili devletlerin Türkiye'deki elçilikleriyle temasa geçti.

Türkiye'nin aldığı kararları kabul etmeyen bazı okullar kapatıldı.







Irak Sınırı ve Musul Sorunu



İngilizler, Mondros Ateşkes Antlaşması'nın 7. maddesi uyarınca Musul'u işgal etmişti.

1924'te Türkiye ile İngiltere Musul sorununa çözüm bulmak amacıyla İstanbul'da bir araya geldi.

Ancak antlaşma sağlanamadı.

Taraflar, 20 Eylül 1924'te Milletler Cemiyeti'ne başvurdu.

Milletler Cemiyeti Musul'un Irak'a ait olduğu bildirdi. Türkiye bu karara karşı çıktı.

Türkiye Uluslar Arası Adalet Divanı'na başvurdu.

Konu burada da çözümlenemedi.

1925 yılında çıkan Şeyh Sait İsyanı, Musul sorununu aleyhimize sonuçlandırdı.

5 Haziran 1926'da Türkiye ile İngiltere arasında Ankara Antlaşması imzalanarak Türk - Irak sınırı bugünkü şeklini aldı ve Musul Irak'a bırakıldı.







Türkiye'nin Milletler Cemiyetine Girişi



Milletler Cemiyeti, 1919'da imzalanan Versailles Antlaşması sonunda kuruldu.

1947 yılında görevini Birleşmiş Milletler Cemiyeti'ne devretti.

Türkiye Milletler Cemiyeti'ne 1932'de girdi.

Türkiye'nin Cemiyet'e geç girmesinin nedeni, Cemiyet'in o yıllarda başta İngiltere olmak üzere büyük devletlerin çıkarlarını koruyan bir organ durumunda olmasıydı.

Büyük devletler, o yıllarda başta savaş tazminatı alınmaması ilkesi olmak üzere Milletler Cemiyeti'nin hiçbir ilkesine uymuyordu.

Milletler Cemiyeti, Musul sorununda İngilizlerin etkisinde kalıp yanlı bir tutum sergilemişti.

Türkiye, önceleri Milletler Cemiyeti'ne girmeyi bağımsızlık ilkesine ters gördü.

İspanya'nın teklifi ve Yunanistan'ın desteği ile Türkiye 18 Temmuz 1932'de Milletler Cemiyeti'ne üye oldu.







Balkan Antantı (Paktı - 9 Şubat 1934)



Balkan Antantı, 1930'lu yıllarda artan İtalyan faşizmi ve Alman nazizminin Balkanları tehdit etmesi üzerine kuruldu.

Antant'a katılan devletler : Türkiye, Romanya, Yugoslavya ve Yunanistan'dı.

Bulgaristan ve Arnavutluk, Balkan Antantı'na katılmayan Balkan Devletleri'n dendi.

Antant ile, dünya barışını koruyamayan Milletler Cemiyeti'ne karşı, Balkan devletleri kendi topraklarını korumayı amaçlamıştı.

9 Şubat 1934'te imzalanan Atina Antlaşması sonunda, Türkiye, Romanya, Yunanistan ve Yugoslavya'nın katılımı ile Balkan Antantı oluşturuldu.

Bu Antant çeşitli nedenlerden dolayı başarılı olamadı.







Montrö (Montreux) Boğazlar Sözleşmesi (20 Temmuz 1936)



Lozan Antlaşması ile Türkiye'nin Boğazlar'da silah bulundurması ve Boğazlar'a geçişi düzenlemesi engellenmişti.

Bu durum, Almanya ve İtalya'nın hızla silahlanması ile Türkiye'yi tehdit edici boyutlara ulaşmıştı.

Milletler Cemiyeti'nin, Boğazlar üzerindeki güvencesi Almanya ve İtalya karşısında yetersiz duruma düşmüş, Boğazlara muhtemel bir saldırı şüphesi artmıştı.

20 Temmuz 1936'da yapılan Boğazlar Konferansı'nda, Boğazlar üzerindeki Türk egemenliği kayıtsız şartsız kabul edilerek, Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı.







Sadabat Paktı ( 8 Temmuz 1937)



1930'lu yıllarda İtalyan faşizmi bütün dünyayı tehdit etmekteydi.

İtalya'nın 1934 yılında Hebeşistan'ı işgal etmesi ve Doğu Akdeniz üzerindeki emellerini açıkça belirtmesi üzerine, Türkiye Orta Doğu'da bulunan devletler ile bir ittifak kurma konusunda harekete geçti.

8 Temmuz 1937'de Türkiye, İran, Irak ve Afganistan'ın katılımıyla Sadabat Paktı kuruldu.







Hatay Sorunu



Hatay, Misak-ı Milli sınırlarımız içinde bulunmasına rağmen, Ankara Antlaşması ile, bölgedeki Türk kültürünün korunması şartıyla, Fransız egemenliği altında özel bir yönetime devredildi.

1936 yılında Fransa'nın Suriye ve Lübnan üzerindeki mandasını kaldırması üzerine, İskenderun ve Hatay Suriye mandasına girdi.

Türkiye derhal sorunu Milletler Cemiyeti'ne götürdü.

Milletler Cemiyeti, Hatay için ayrı anayasa ve statü öngördü.

Hatay, meclisinin aldığı karar ve yapılan halk oylaması ile, Hatay 2 Eylül 1938'de bağımsız devlet haline geldi.

Hatay, 29 Haziran 1939 tarihinde kendi meclisinin verdiği karar gereği oy birliği ile Türkiye'ye katılmayı kabul etti.





Atatük İlkeleri



Cumhuriyetçilik



Cumhuriyetçilik; Devlet başkanının belli bir süre için seçilerek iş başına geldiği devlet ya da yönetim biçimidir.

Cumhuriyet yönetimlerinin temeli seçimdir.

Egemenliğin halka ait olduğu tek yönetim biçimidir.

Cumhuriyet rejiminde yasaları koyacak kişiler, yani meclis seçim ile belirlenir.

Sınıf ve cins ayrımı olmaksızın herkesin yönetime katıldığı yönetim biçimidir.

Kısaca halkın kendi kendisini yönetebildiği, egemenliğin ulusa ait olduğu ve herkesin eşit haklara sahip ve özgürce haklarını kullandığı yönetim biçimidir.







Milliyetçilik



Milliyetçilik, bireylerin ait oldukları milletin varlığını ve birliğini sürdürmesi ve yüceltmesi için diğer bireylerle ortak çalışam bilincine sahip olmasıdır.

Millet, aynı dili konuşan, ortak bir geçmişi olan ve gelecekte birlikte yaşama duygusuna sahip olan insan topluluklarına denir.

Milliyetçilik, kendi milletini ve kültürünü yaşatmak ve onu yüceltmek için yapılan çabalar ve benimsenen ilkeledir.

Her milletin bağımsız olup kendi devletini kurmasıdır.

Her milletin kendi kendini yönetmesi ve egemenliğin millete ait olmasıdır.

Her milletin kendi dilini, yurdunu, tarihini, sanatını ve kültürünü yaşatmasıdır.







Halkçılık



Halçılık, bir milleti oluşturan çeşitli meslek ve toplumsal grupları içinde bulunduran insanların, halk tarafından halk içinde yönetilmesi.

Halk, bir ülkede yaşayan ve o ülkenin vatandaşı olan herkese denir.

Halkçılık aynı zamanda millet içindeki çeşitli insan gruplarının çıkarına ve yararına bir siyaset izlemesidir.

Diğer taraftan halkın kendi kendisini yönetmesi ve ülkede yaşayan herkesin kanun önünde eşit olması, hiçbir toplumsal gruba ve sınıfa ayrıcalık tanınmamasıdır.







Devletçilik



Devlet, toplum halinde yaşayan insanların, aralarındaki düzeni kurmak ve sürdürmek için oluşturdukları güce denir.

Devletçilik, ekonomik alanda doğrudan doğruya devletin müdahalesini öngören sistemdir.

Türkiye'de Cumhuriyet'in ilanından sonra devletçi ekonomik sistem uygulanmaya başlandı. Bunun nedenleri :

Halkın elinde yeterli sermaye olmaması nedeniyle özel işletmeciliğin ülke ihtiyaçlarını karşılayamaması.

Girişimci sınıfın yetersizliği ve teknik eleman sıkıntısı.

Türk insanının daha çok tarıma ve devlet memurluğuna eğilim göstermesi.



Devletçi ekonominin amaçları :

1. Devletin büyük işletmeleri ve önemli hizmetleri doğrudan doğruya yerine getirmesi

2. Fiyatların piyasada arz ve talebe göre kendiliğinden oluşmasına müsaade etmemesi.

3. Üretilen mamullerin fiyatını belirlemesi

4. Ekonomideki hedeflerin beşer yıllık planlar halinde belirlenmesi

5. Özel işletme ve devlet işletmesinin aynı anda bulunması anlamına gelen "karma ekonomi"nin benimsenmesi.







İnkılapçılık



İnkılap, bir halden başka hale dönüşme, biçim değiştirme, devrim anlamına gelir.

Diğer taraftan, inkılap, toplumların çeşitli alanlarda, toplumun ihtyaçlarına göre birtakım düzenlemelerle birlikte yeni bir düzen getirmesidir.

Atatürk inkılapçılığı; toplumsal ihtiyaçları karşılamak için kurallar koymayı, düzenlemeler yapılırken izlenecek yol ve yöntemler belirlemeyi öngörür.







Laiklik



Laiklik; din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, devlet düzeninin ve hukuk kurallarının dine değil, akla ve bilime dayandırılması, fakat kimsenin inancına ve vicdan hürriyetine karışılmamasıdır.

Devlet kurum ve kuruluşlarının laikleşmesi aşamaları şu şekilde olmuştur :

1 Kasım 1922'de Saltanat kaldırıldı.

3 Mart 1924'te Halifelik, Şeriye ve Evkaf Vekillikleri ve medreseler kaldırıldı. Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edildi.

1924 Anayasası'na "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin dini İslamdır." maddesi eklendi.

10 Nisan 1928'de, anayasadan "Devlet dini İslamdır." hükmü çıkarıldı.

1937 Anayasası'na "Türkiye Cumhuriyeti Devleti laiktir." ilkesi konuldu.
 
ziberkan Çevrimdışı

ziberkan

Super Moderator
Ortaçağ, Yeniçağ ve Yakınçağda Avrupa

Orta Çağ'da Avrupa



Feodalizm



Orta Çağ Avrupası'nın siyasal, sosyal ve ekonomik yapılanmasında "Kavimler Göçü" nün büyük rolü oldu.

Kavimler Göçü'nün Avrupa'da yarattığı siyasal boşluk ve çatışma ortamı, feodal sistemin oluşmasında, sınıf eşitsizliğinin iyice belirginleşmesinde ve kapalı tarım ekonomisinin yaygınlaşmasında etkili oldu.

Kavimler göçü ile birlikte yıkılan Roma İmparatorluğu'nun yerini irili ufaklı birden fazla kırallık aldı.

Feodal yönetim biçiminde, himaya edene "süzeren", himaye edilene de "vasal" denirdi. Süzeren ile vasal arasındaki sözleşmeye de fief adı verilir.

Feodal sistemde toplum dört sınıfa ayrılır:

Senyörler, Rahipler, Burjuvalar ve Köylüler.







Kilise ve Papalık



Hz. İsa'nın ölümünden sonra, havariler bugünkü Hristiyan cemaatinin ve klisesinin temelini oluşturdular.

II. yüzyılda, kilise kurumları ortaya çıktı.

III. yüzyılda kiliselerin başında, piskoposlar, IV. yüzyılda ise başpiskoposlar vardı.

V. yüzyılda, beş önemli merkezi metropol oluştu.



Katolikler : Başındaki kişiye Pap denir. Dinsel merkezi Roma'dır.



Ortodokslar : Başındaki kişiye Patrik denir. Merkezi İstanbul'dur.



Engizisyon Mahkemeleri : Kilisenin başkanlığında toplanır, genellikle kilisenin öğretilerine karşı çıkanlara ölüm cezası verirdi.



Afaroz : Kişiyi dinden çıkarma cezasıdır. Aforoz edilen kişi ile toplum bütün ilişkilerini keserdi. Kral bile aforoz edilebilirdi.



Enterdi : Belli bir bölgede kilisenin bir süre nikah, vaftiz, ölü gömme gibi dini törenleri durdurmasıdır.



Endülüjans : Günahlardan kurtulmak amacıyla kiliseden satın alınan belgedir.







Haçlı Seferleri



Haçlı Seferleri'nin Nedenleri



Dinsel Nedenler :



Hristiyan Avrupa'nın, Hristiyanlık'ın kurucusu ve peygamberi Hz. İsa'nın doğduğu bölge olan Kudüs ve çevresini Müslümanlardan geri almak istemesi.

Papa'nın seferler sonucunda otoritesini artıracağını düşünmesi.

Cluny Tarikatının çalışmaları.



Ekonomik ve Sosyal Nedenler :



Feodalitenin etkisiyle halkın yoksul düşmesi İpek ve Baharat Yolu'nun Müslümanların eline geçmesi.

Hristiyanların Doğu'nun zenginliklerini ele geçirmek istemesi.



Haçlı Seferleri



I. Haçlı Seferi (1096-1099)



Papa II. Urbanus'un çağrısı ile başladı. I. Kılıç Arslan tarafından öncüleri Anadolu'da yok edildi. Asıl grup Antakya'yı aldıktan sonra, Kudüs'ü Fatimiler'den aldı. I. Haçlı Seferi sonunda Urfa, Antakya ve Kudüs'ü içine alan bir Latin Krallığı kuruldu.



II. Haçlı Seferi (1147-1149)



Musul atabeyi İmadedin Zengi'nin 1144 yılında Urfa'yı geri alması üzerine başladı. Sefere Alman Kralı III. Konrad ile Fransa kralı VII. Louis katıldı. Haçlılar Şam yakınlarına kadar geldiler; fakat burada bozguna uğrayarak geri döndüler.



III. Haçlı Seferi (1189-1192)



1187 yılında Selahaddin Eyyubi'nin, Kudüs'ü geri alması üzerine başladı. Sefere İngiltere kralı Arslan Yürekli Richard, Alman Kralı Friedrich Barbarossa ve Fransız Kralı II. Philippe Auguste katıldı. Barbarossa Silifke Çayı'nı geçerken boğularak öldü, Arslan Yürekli Richard ve Philippe Auguste ise Selahattin Eyyubi tarafından bozguna uğratıldı.



IV. Haçlı Seferi (1202-1204)



Papa III. Innocentus'un çağrısı üzerine yeniden toplanan Haçlı ordusu, Venediklilerin de yardımıyla denizden yola çıktı. Haçlılar 1203'te İstanbul'a geldiler. şehre girerek katliam yaptılar. İstanbul'dan kaçan Rumlar, 1204'te İznik Rum Devleti ve Trabzon Rum Devleti'ni kurdular.



Haçlı Seferleri'nin Sonuçları



Dinsel Sonuçları :



Kilise ve papalığa güven sarsıldı. Skolastik düşünce zayıfladı.

Doğudaki bilim ve kültürün zenginliğini gören Hristiyanlar, din adamlarının yalan söylediğini anladılar.



Ekonomik Sonuçları :

Doğu Akdeniz limanları önem kazandı.

Burjuva sınıfının ekonomik gücü arttı.

Marsilya, Ceneviz ve Cenova limanlarının önem kazanması ile ekonomik güç İtalyan denizcilerin eline geçti.



Siyasal Sonuçları :



Çok sayıda senyör ve şövalyenin ölmesi ile derebeylik sistemi zayıfladı. Merkezi krallıklar güç kazanmaya başladı.

Türklerin batı yönünde ilerlemesi durdu.



Teknik Sonuçları :



Kağıt, barut, pusula gibi buluşlar Avrupa'ya taşındı.







Magna Karta



İngiltere Kralı Yurtsuz John, Fransa Kralı II. Philip'e karşı giriştiği mücadelede başarısız olmuştu.

John bu başarısızlığını gidermek için, vergileri artırmış, ayrıca İngiliz soylularına ait bir takım ayrıcalıkları kaldırmaya kalkışmıştı.

Soyluların ayaklanması üzerine iç isyandan korkan Kral John, soylulara bir takım imtiyazlar vermek zorunda kalmıştı.



1215'te ilan edilen fermanda :



1. Kral halkın onayı olmadan vergi toplamayacak.

2. Mahkemeler halka açık yapılacak.

3. Haksız yere kimse tutuklanmayacak ve sürgün edilemeyecek.

4. Askere alınmalar düzene konulacak

5. Soylulardan oluşan bir kurul kralın Magna Carta'ya uygun davranıp davranmadığını kontrol edecek.



UYARI : Magna Carta ile Osmanlı Devletinin son dönemi arasında benzerlikler vardır.



Magna Carta ile Kralın yetkileri ilk defa sınırlandırılmış. Asiller sınıfının ayrıcalığı kabul edilmiştir.



Sened-i İttifak (1808) II. Mahmut döneminde Alemdar Mustafa Paşa'nın çalışmalarıyla ayanlarla imzalanmıştır. Bu belge ile ayanların varlığı kabul edilmiştir. Bu belge ilk defa Osmanlı padişahının yetkilerini sınırlamıştır.



Magna Carta ile Kral Vasalların üstünlüklerini kabul etmiştir. Adalet ve eşitlik kavramları getirilmiştir.



Tanzimat Fermanı (1839) Abdulmecit döneminde Mustafa Reşit Paşa tarafından Gülhane Parkı'nda okunmuştur. Osmanlı padişahı kanunun üstünlüğünü kabul etmiştir.



Magna Carta ile Kralın yetkileri resmen sınırlanmıştır. İngiltere'de parlamenter sisteme geçilmiştir.



Kanun-u Esasi (1876) II. Abdulhamit döneminde Mithat Paşa'nın çalışmaları ile hazırlanmıştır. Osmanlı'da ayan ve mebusan meclisleri kurulmuştur. Osmanlı Devleti'nde parlamenter sisteme geçilmiştir.







Yüzyıl Savaşları (1337-1453)



İngiltere kralı III. Edward, annesi Isebella'nın ölümü üzerine, Fransa tahtında hak iddia ederek Fransız topraklarına saldırdı.

Fransızlar, 1337 yılında İngitere'ye saldırdı ve İngilizleri geri püskürttü.



1414 yılında tahta geçen İngiltere kralı V. Henry tekrar Fransa topraklarına saldırdı ve Paris'e kadar ilerledi.

Bu savaşlarda, İngiltere tarihte ilk defa savaş topu kullandı.



Yeni Çağ'da Avrupa



Bilim ve Teknolojide Gelişmeler



Barutun Ateşli Silahlarda Kullanılması :



Barut ilk defa Çinliler tarafından kullanıldı. Avrupalılar Haçlı Seferleri sırasında barutla tanıştı. İngilizler Yüzyıl Savaşları'nda ilk kez barutu toplarda kullandı. Savaş topunun kullanımının artması ile feodal yönetimler yıkıldı.



Pusulanın Bulunması :



Pusula ilk defa Çinliler tarafından kullanılmaya başlandı. Pusulanın gemicilik alanında kullanılmaya başlanması ile açık denizlerde seyahat kolaylaştı.



Kağıt ve Matbaa :



Matbaa ilk defa Çinliler tarafından kullanıldı. Uygur Türkleri matbaayı geliştirerel hareketli harfleri icat etti. Avrupa'da hareketli matbaa ilk defa Johann Gutenberg tarafından icat edildi.







Merkezi Devletlerin Ortaya Çıkışı



Fransa :



Orta Çağ boyunca derebeylik rejiminin etkisinde kaldı. Yüzyıl Savaşları'nda (1337-1453) Fransız soyluları İngilizler'le yaptıkları mücadelede zayıf düştüler. Kral IX. Louis derebeylerin üzerine yürüyerek merkezi krallığı güçlendirdi.



İngiltere :



Yüzyıl Savaşları'nın hemen ardından Çifte Gül Savaşı yaşandı. Bu savaşlarda İngiliz soyluları güçlerini kaybettiğinden, krallık, merkezi yapısını güçlendirdi.



İspanya :



1450'li yıllarda İspanya Aragon, Savar, Kastilya ve Portekiz gibi krallıklara bölünmüştü. Güney'de Beni Ahmer Devleti hüküm sürmekteydi.

1474'te Aragon kralı, Ferdinand ve Kastilay kraliçesi, İsabella'nın evliliği ile siyasi birlik sağlandı.



İtalya :



Orta Çağ'da derebeylik rejiminin uygulanmadığı tek ülkedir. İtalya; Papalık, Venedik, Ceneviz ve Floransa gibi şehir devletlerinden meydana gelmekteydi. Venedik ve Ceneviz, deniz gücü sayesinde Akdeniz'de egemen durumdaydı.







Coğrafi Keşifler



Coğrafi Keşiflerin Nedenleri



Avrupa Devletleri'nin, İstanbul'un fethi ile Türklerin eline geçen, İpek ve Baharat yollarını Müslümanların elinden kurtarma düşüncesi.

Avrupalıların, XV. yüzyılda gelişen ticaret ve sanayi sonucunda yeni pazar ve hammadde araması.

Pusulanın daha yaygın kullanılmaya başlaması.

Gemi yapım tekniğinin gelişmesi.

Hurafelere inanan korkak denizcilerin yerini, cesur denizcilerin alması.

Hristiyanlığı yayma amacı.



Coğrafi Keşifler



Bartelemeo Diaz



1486'da çıktığı seferde fırtınaya yakalanarak, Güney'e sürüklendi ve Natal'a ulaştı. Dönüşte Afrika'nın Güney Burnu'nu geçerek buraya Fırtınalar Burnu ismini verdi.



Kristofer Kolomb



1492'de ispanya kralı Ferdinand ve eşi İsabella'nın desteği ile Atlas Okyanusu'na açıldı. Amacı, Hindistan'a ulaşmaktı. fakat yanlışlık sonucu Bahama Adaları'na ulaştı. Buranın yeni bir kıta olduğunu bilmedi.



Vasko de Gama



1498'de Portekiz'den yola çıktı. 1486'da Bartelmi Diaz tarafından keşfedilen Ümit Burnu'nu aşarak Hint Okyanusu'na ulaştı. 1498'de Hindistan'ın Kalküta limanına vardı.



Jan & Sebastiyan Kabo



1497'de İngiltere'den sefere çıktılar. Kuzey Amerika'yı dolaşarak Kanada'yı keşfettiler.



Amerigo Vespucci



Kristof Kolomb'un ölümünden bir yıl sonra, 1507'de sefere çıktı. Kolomb'un izinden giderek, onun keşfettiği kıtanın Hindistan olmayıp, yeni bir kıta olduğunu öğrendi. yeni kıtaya bu denizcinin adı verildi ve kıtaya Amerika dendi.



Magellan ve Del Kano



1519'da Alman Kralı Şarlken'in de desteğiyle sefere başladı. İspanya'dan yola çıkıp hep ters yönde ilerleyerek tekrar İspanya'ya geri dönmeyi planladı. Güney Amerika kıyılarını dolaşarak Magellan Boğazı'nı buldu. Büyük Okyanus'a açılarak Phillippine Adaları'na ulaştı. Ada yerlileri ile yaptığı bir savaşta öldürüldü. Del Kano, Ümit Burnu'nu dolaşarak 1522'de İspanya'ya döndü.



Meksika ve Peru'nun Keşfi



1519'da Kortez (Cortes) adlı bir İspanyol denizci önderliğinde Meksika'nın fethien başlandı. Aztek Uygarlığı yok edildi. 1532'de Almagro ve Pizarro Peru'ya çıkarak İnka uygarlığına son verdi.



Coğrafi Keşiflerin Sonuçları



Yeni topraklar, yeni ülkeler yeni uygarlıkların yanı sıra, tütün, kakao, vanilya, şekerkamışı, patates gibi yeni bitkilerle tanışıldı.

Ümit Burnu yolunun bulunması ile Baharat Yolu eski önemini yitirdi.

Akdeniz limanları önemini kaybetti.

Atlas Okyanusu kıyısındaki Lizbon, Londra, Rotterdam ve Amsterdam gibi limanlar önem kazandı.

Keşfedilen ülkelerdeki değerli madenler ve hammaddeler Avrupa'ya getirildi.

Toprak zenginlik kaynağı olmaktan çıkarak ticaret ön plana geçti.

Ticaretle uğraşan burjuva sınıfı daha da zenginleşerek toprak zengini soylular ekonomik güçlerini yitirdi.

Keşfedilen yerlere Avrupa'dan göçler başladı.

Hristiyanlık yayıldı.

Baharat Yolu'nun önemini yitirmesi üzerine İslam dünyası yoksullaştı.







Rönesans Hareketi



Rönesans'ın Nedenleri



Orta Çağ'ın sonlarından itibaren kültür ve sanatdaki ilerlemelerin XV. ve XVI. yüzyılda olgunlaşması.

Yeni Çağ'ın başlarında bulunan matbaa sayesinde yeni buluş ve düşüncelerin tüm Avrupa'ya yayılması.

Coğrafi Keşifler ile birlikte dünyayı tanıyan Avrupa'da sanattan ve edebiyattan büyük zevk alan bir sınıfın doğması.

Bu dönemde birçok dahi insanın yetişmesi.



Rönesans



Rönesans, coğrafi konumu itibariyle Doğu ve Batı uygarlıklarına yakın ve İslam kültüründen etkilenmeye elverişli olan İtalya'da doğdu.



Rönesans'ın İtalya'da Doğması'nın Sebepleri :



Coğrafi Keşifler sonucunda İtalyan şehirlerinin zenginleşmesi ile İtalyan ekonomisinin ilerlemesi.

İtalya'nın Orta Çağ'dan itibaren siyasi birlikten yoksun bağımsız şehir devletlerinden oluşması ile özgür düşünce ortamının bulunması.

İtalya'nın eski Roma Uygarlığı'nın kültürel mirasçısı olması.

İstanbul'un fethi ile İstanbul'da bulunan bilim adamlarının İtalya'ya kaçması.



İtalya'da Yetişen Rönesans Öncüleri :



Resimde Giotto, Rafaello ve Leonardo da Vinci; heykelde Donatello, Giberti ve Michelangelo mimarlıkta Brunellesci, Bramente ve Michelangelo.



Rönesans'ın Sonuçları



İtalya'da başlayan Rönesans hızla bütün Avrupa'ya yayıldı.

Fransa'da; Villar, Ronsard, Rable ve Montaigne; Almanya'da Erasmus ve Dürer; İngiltere'de Sheakspear gibi ünlü sanatçılar yetişti.

Skolastik düşünce yerini pozitif düşünceye bıraktı.

Bilimdeki gelişmeler teknik gelişmelere ortam hazırladı, bu durum Sanayi Devrimi'nin nedenlerinden birini oluşturdu. Bilimin ön planda olduğu hür düşünce yayılmaya başladı.

Skolastik düşünce ortadan kalkarken kiliseye olan güven de azaldı. Bu durum Reform'un başlamasında etkili oldu.

Edebiyat ve sanattan zevk alan üstün bir tabaka ile bunlardan zevk almayan yoksul halk kitlesi gibi iki sınıf ortaya çıktı.







Reform Hareketleri



Almanya'da Reform



Hristiyanlık, XVI. yüzyıla kadar Avrupa'da Katoliklik ve Ortodoksluk olmak üzere iki mezhebe ayrılmıştı. Orta Çağ'dan itibaren Katolik Kilisesi giderek bozuldu.

Haçlı Seferleri, Coğrafi Keşifler ve Rönesans ile birlikte kilise ve papaya güven sarsıldı.

Hümanizm sayesinde, Hritiyanlığın kaynağı olan İncil'in özüne dönüş başladı.

Matbaanın kullanılmaya başlanmasıyla iletişim kolaylaştı, İncil tabu olmaktan çıkarak başta Almanca olmak üzere çeşitli dillere çevrildi. İncil diğer dillere çevrildikçe İncil'de yazan bazı şeylerin kilisenin söylediklerine uymadığı anlaşıldı.

1517'de Martin Luther, Wittenberg kilisesi duvarına astığı 95 maddelik bir bildiri ile Endülüjans satışına itiraz etti.

Papa X. Leon, 1520 yılında Luther'i afaroz etti. Luther'in düşünceleri kısa zamanda yayılarak Protestan Mezhebi adını aldı.

Ogsburg Antlaşması ile de Almanya'da Lutherianizm serbestlik kazandı.



Avrupa'da Reform



Fransa : John Calvin önderliğinde başlayan reform hareketi, Calvinizm olarak adlandırıldı. Calvinizm, 1598'de ilan edilen Nant Fermanı ile Fransa'da serbest bırakıldı.



İngiltere : Reform kral VIII. Henry tarafından başaltıldı. VIII. Henry, Katolik Kilisesi'nden ayrılarak Anglikanizm Mezhebi ve Anglikan Kilisesi'ni kurdu.



İskoçya : Calvinizm'in temel prensipleri benimsendi. Calvinizim İskoçya'da Presbiteryanizm adını aldı. isveç, Norveç ve Danimarka'da da Protestan mezhebi kabul edildi.



Reform'un Sonuçları



Avrupa'da mezhep birliği bozuldu.

Katolik ve Ortodoks mezheplerinin yanı sıra Protestanlık (Lutherianizm), Fransa'da Calvinizm, İngiltere'de Anglikanizm ve Kuzey Avrupa'da Presbiteryanizm mezhepleri ortaya çıktı.

Reform hareketi sadece Katolik Kilisesi'ni kapsadı, Ortodoks Kilisesi bu hareketten etkilenmedi.

Papalar eski nüfuzlarını kaybetti.

Katolik Kilisesi varlığını sürdürebilmek için ıslahatlara başvurdu.

Eğitim kilise kontrolünden çıkartılarak laik bir eğitime geçildi.

Katolik Kilisesi'nden ayrılan ülkelerde kilisenin mallarına el konuldu.

Reform Avrupa'da dini bölünmelerin yanı sıra birtakım siyasi bölünmelere de neden oldu. Bu durum Avrupa'da Osmanlı'ya karşı Hristiyan birliğini sağlamaya çalışan Şarlken'in aleyhindeydi.



Yakın Çağ'da Avrupa



Yakın Çağ'da Avrupa Devletleri



İngiltere



1215'te Magna Carta imzalandı.

1265'te parlamenter sisteme geçildi.

Yüzyıl Savaşları'nda Fransa'ya yenildi ve karada üstünlüğünü kaybetti.

Çifte Gül Savaşları'ndan sonra kuvvetli bir deniz devleti haline geldi.

XVII. yüzyılda Kral Charles döneminde parlamento dağıtıldı ve halk Cromwel önderliğinde ayaklandı. Kral öldürüldü.

Cromwel Cumhuriyet ilan ettiğini bildirdi.

Fakat bir süre sonra parlamentoyu dağıttı.

Kral, III. William döneminde "İnsan Hakları Beyannamesi" yayınlanarak demokratik krallık kuruldu.



Almanya



XIX. yüzyıl sonlarına kadar siyasi birliğini tamamlayamadı.

Reform döneminde, Protestan prenslerle Kral II. Ferdinand arasında Otuz Yıl Savaşları çıktı.

Viyana Kongresi'nde Germen Konfederasyonu kurulmasına ve komisyon başkanlığına Avusturya'nın getirilmesine karar verildi.

Konfederasyon dışında bırakılan Prusya Avusturya ile savaşa girdi.

Prusya başbakanı Bismarck 1871'deki Sedan Savaşı'nda Fransa'yı yendi.

Almanya Prusya öncülüğünde Kral III. Wilhelm başbakanlığında siyasi birliğini sağladı.



Fransa



Yüzyıl Savaşları'nda İngiltere'yi yendi; fakat Reform döneminde mezhep çatışmaları yaşandı.

Kral IV. Henry döneminde Fransa koyu bir mutlakiyetle yönetilmeye başlandı.



İspanya



XV. yüzyılın sonlarına doğru Coğrafi Keşifler'e başladı.

XVI. yüzyılda önemli bir sömürge devleti oldu.

XVII. yüzyılda İngiltere ve Fransa'ya birtakım sömürgelerini kaptırdı.

Hollanda da İspanya'dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etti.



İtalya



Haçlı Seferleri'nden sonra Akdeniz'de ticari üstünlüğü ele geçirdi.

Venedik ve Ceneviz gibi denizci devletler Yeni Çağ'da ticari üstünlüğünü kaybetti.

1815'te toplanan Viyana Kongresi'nde İtalya yedi hükümete ayrıldı.



Rusya



Lehistan, XVIII. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti ile Avusturya ve Rusya arasında tampon devlet durumunda kalmıştı.

XVII. yüzyıldan itibaren Rusya'nın Lehistan iç işleine müdahale etmesi üzerine karışıklıklar çıktı.

XVII. yüzyılda Çar Petro döneminde yapılan ıslahatlarla kendisini geliştirdi.

İsveç, Osmanlı Devleti ve Lehistan ile savaştı.







ABD'nin kuruluşu



Kristofer KOlomb'un (1492) keşfinden sonra İngilizler bölgede sömürge oluşturmuştu.

XVIII. yüzyılın ortalarından itibaren İngilizler kıyılardan içe doğru ilerledi.

Buralara Avrupa'dan gelen göçmenler yerleştirildi. İngiltere parlamentosu Yedi Yıl Savaşları'nda bozulan ekonomisini toparlayabilmek amacıyla kolonilerden aldığı vergiyi artırdı.

Koloniler, İngiliz parlamentosunda temsil hakları olmadan vergi ödemeyeceklerini bildirdi.

İngiliz mallarını protesto eden koloni halkı, Boston limanına gelen İngiliz gemilerindeki çayları denize boşalttı. Limanlar İngiltere tarafından ablukaya alındı.

Koloni halkının buna karşı çıkması üzerine ayaklanma başladı.



I. Philedalphia Kongresi (1774) : Koloni meclislerinin onayı olmadan vergi alınmaması ve ticareti engelleyici yasaların kaldırılması kararı alındı.



II. Philedalphia Kongresi (1776) : Koloniler İngiltere'ye karşı bağımsızlıklarını ilan etti.



Versailles Antlaşması (1783) ile İngiltere ABD'nin bağımsızlığını kabul etti.







Sanayi Devrimi



Sanayi Devriminin Nedenleri



XVI. yüzyılda Avrupa'da Rönesans ile başlayan bilimsel gelişmeler peşinden teknik gelişmeleri getirdi.

Bilim ve teknik araştırmalara hükümetler önemli sermayeler ayırdı.

Coğrafi Keşifler sonunda ticaretin gelişmesi, sömürge imparatorluklarının kurulması ile Avrupa'da sermaye birikimi oluştu.

Sanayi Devrimi; 1690'dan itibaren kullanılmaya başlanan buhar gücü sayesinde üretimin, ulaşımın ve tekniğin gelişmesi sonucu dünyada yaşanan değişime verilen addır.

Sanayi Devrimi'nin ilk aşamasında temel hammadde kaynağı taş kömürüydü.

1878'de içten patlamalı motorların icadıyla birlikte petrol ön plana çıkmıştı.

Sanayi Devrimi, XVIII. yüzyılda İngiltere'de ilk defa dokuma alanında görüldü.



Sanayi Devriminin Sonuçları



Üretimin bol ve ucuza mal edilmesi üzerie, hammadde ve pazar ihtiyacı daha da arttı. Bu durum sömürgecilik yarışını hızlandırdı.

Kol gücünün yerini makinanın almasıyla, küçük işyerleri ve atölyeler, yerlerini fabrikalara bıraktı. Fabrikaların ihtiyacını karşılamak amacıyla büyük sermayeli şirketler ve bankalar doğdu.

1869'da Süveyş Kanalı, 1914'te Panama Kanalı açıldı ve deniz ulaşımının cazip hale gelmesi ile ticaret gelişti.

XVII. yüzyılda Avrupa'da görülen nüfus artışı, köyden büyük kentlere göçü başlattı. Çarpık kentleşmeyi doğdu.

İşsiz insanlar kentlerdeki sanayi sektöründe, düşük ücretlerle burjuvazinin emrinde çalışmaya başladı. Ucuz el emeği, sosyal güvencesi olmayan, ağır şartlarda çalışan fabrika işçisini ortaya çıkardı.

Sosyalizm, Komunizm, Liberalizm ve Kapitalizm gibi ekonomik sistemler tanımlanmaya başlandı.

Sanayi Devrimi'ne Avrupa ile birlikte katılmayan Osmanlı Devleti'nin ekonomisi çöktü.







Sömürgecilik



Sömürgeciliğin Gelişmesi



Sanayi Devrimi hammadde ve pazar ihtiyacını artırdı.

Coğrafi Keşifler ile birlikte denizaşırı ticaretin gelişmesi, uzak hammadde kaynaklarının daha rahat kullanılmasını sağladı.

Avrupa devletleri, XVII. yüzyılda yeni sömürge alanları bulmak için harekete geçti.

İngiltere; Hindistan Birmanya, Belücistan, Kıbrıs, Malta ve Mısır'ı sömürgeleştirdi.

Fransa; sömürgelerinin bir kısmını İngiltere'ye kaptırdı. Cezayir, Tunus ve Sudan bazı bölümleri ile Madagaskar Adası'na yerleşti.

Almanya; Afrika ve Pasifik'te sömürgeler elde etti.

Sömürgecilik Birinci Dünya Savaşı'nın önemli nedenlerinden birini oluşturur.

İtalya; Kızıldeniz kıyısındaki Eritre ve Trablsugarp'ı aldı.

Rusya; sıcak denizlere açılabilmek amacıyla Boğazlar'a yöneldi. Sibirya'dan Japon Denizi'ne kadar hammadde kaynaklarına sahip oldu.







Fransız İhtilali



Fransız İhtilali'nin Nedenleri



1756-1763'teki Yedi Yıl Savaşları'nda İngilizler ile savaşan Fransızlar'ın İngiltere'deki meşrutiyet yönteminden etkilenmesi.

Amerika Bağımsızlık Savaşı'nı destekleyen Fransızlar'ın, İnsan Hakları Bildirisi'nden etkilenmesi.

Fransa'da mutlaki krallığın uyguladığı baskı rejimi nedeniyle özgürlük ve eşitlik ortamının olmaması.

Devlet yönetiminde soyluların geniş ayrıcalıklara sahip, halkın ise kralın emirlerine körü körüne itaat eden durumunda olması.

Devlet çıkarlarına ters düşen fikirlere sahip kişilerin ağır biçimde cezalandırılması.

Rönesans'ın etkisiyle ortaya çıkan "Aydınlanma Çağı" nın, Fransız düşünürler tarafından benimsenmesi.

Fransa'nın XVIII. yüzyılda katıldığı savaşlar ve devletin gereksiz harcamalarının ekonomiyi sarsması üzerine halkın ağır vergiler altında ezilmesi.



Fransız İhtilali (1789)



1 Mayıs 1789'da Milli Meclis, kendi onayları olmadan halktan vergi toplanmaması kararını aldı.

Kral buna karşı çıktı ve Meclisi kapatmak istedi. 14 Temmuz 1789'da Paris'te ayaklanan halk Bastille Hapishanesi'ni bastı ve siyasi tutukluları serbest bıraktı.

4 Ağustos 1789'da bütün feodal haklar "Kurucu Meclis"e dönüşen "Milli Meclis" tarafından kaldırıldı.

28 Ağustos 1789'da "İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirisi" ilan edildi.

Kurucu Meclis, Anayasa hazırlayarak demokratik krallığa geçildiğini bildirdi.

Kral XVI. Louis, başa geçmek isteyince ihtilalciler tarafından yakalanarak kraliçe Marie Antoinette ile birlikte idam edildi.

Fransa'da Robespier önderliğinde "terör dönemi" başladı.

Kurucu Meclis, 1795'teki anayasa ile Direktuvar Hükümeti'ni kurduğunu bildirdi.

1799'da Napolyon Bonaparte darbe ile başa geçti.

Napolyon, 1804'te Fransa'da imparatorluğu ilan etti.



Fransız İhtilali'nin Sonuçları



İhtilalin ardından yayımlanan "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi" ile ulusçuluk, demokrasi, cumhuriyet, adalet, hukuk, anayasacılık, özgürlük ve eşitlik gibi kavramlar hızla bütün dünyaya yayıldı.

Mutlak krallıklar, yerini anayasal yönetime dayanan meşruti krallıklara bıraktı.

Çok uluslu imparatorlukların dağılmasıyla ulusal devletler kurulmaya başlandı.

XVIII. yüzyılda Balkanlarda bulunan Osmanlı halkları arasında ulusçuluk düşüncesi hızla yayıldı ve uzun vadede Osmanlı Devleti parçalandı.

Fransız İhtilali ile ortaya çıkan düşünceler, Osmanlı aydınları üzerinde oldukça etkili oldu. Bu durum, Tanzimat Dönemi'nin başlamasında ve Kanun-i Esasi'nin hazırlanmasında önemli rol oynadı.







Viyana Kongresi (1815)



Avrupa'da 1805 - 1815 tarihleri arasında meydana gelen Napolyon Savaşları sonunda Avrupa Devletleri bozulan sınırları ve siyasi dengeyi yeniden düzenlemek amacıyla Viyana'da bir kongre düzenlediler.

Kongreyi Rusya, Avusturya, İngiltere ve Prusya yönetti. Osmanlı Devleti katılmadı.

Kongre sonunda imzalanan antlaşma ile, Avrupa'nın yeni haritası çizilirken ulus, dil ve din unsurları dikkate alınmadı.

Viyana Kongresi'ne katılan devletler milliyetçiliğe karşı çıktıkları için, Avrupa'da barış ve huzur bozuldu.

1815 (Viyana Kongresi) ile 1827 (Navarin Olayı) arasında geçen döneme Avrupa'da Restorasyon Dönemi denir.

Kongrenin hemen ardından, kongrede alınan kararları uygulamak amacıyla Rusya, Avusturya, Prusya ve Fransa "Kutsal İttifak"ı, Avusturya, İngiltere, Rusya ve Prusya "Dörtlü İttifak"ı oluşturdu.







1830 İhtilalleri



Bu ihtilaller, 1830 yılında Fransa'da çıktı ve bütün Avrupa'yı etkiledi.

İhtilalin çıkmasında, Avrupa'da bulunan Liberal kesimin Viyana Kongresi kararlarına tepki göstermesi ve Fransa'da iş başına geçen X. Şarl'ın mutlak rejimi getirmek için parlamentoyu dağıtması etkili oldu.

Ayaklanma sonunda, X. Şarl krallıktan vazgeçti, yerine liberal fikirleri savunan Louis Fhillippe kral oldu.

1830 İhtilali sonunda Belçika Hollanda'dan, Norveç de İsveç'ten ayrılarak bağımsızlıklarını ilan etti.







1848 İhtilalleri



1840'lı yıllarda Fransa'da Sosyalistler diye bilinen yeni bri sınıf ortaya çıktı.

Bu oluşumu, Sanayi Devrimi ile birlikte ortaya çıkaran işçi sınıfı oluşturmaktaydı.

Öncüleri; Fransa'da Sen Simon ve Furiye, İngiltere'de Owen'di.

Fransa'da, Louis Blan ve Almanya'da Karl Marks bu fikirlerin kuruculuğunu yaptı.

Fransız Sosyalist Partisi'nin 1848'de Liberaller ve Katolik Partisi ile birleşmesi ve Kral Louis Fhillippe'den memnun olmadıklarını bildirmeleriyle Paris'te isyan patlak verdi.

1848 ihtilalleri önce Fransa'dan başladı, daha sonra bütün Avrupa'ya yayıldı.

1848 ihtilalleri tüm Avrupa'da Cumhuriyet rejiminin yayılmasına neden oldu.
genişbilgi.com
 
T Çevrimdışı

turtle55

New member
Ynt: ÖSS, KPSS Hazırlık Notları

Allah razı olsun kardeşim yaa ellerine kollarına sıhhatine sağlık
 
Geri
Üst