Yararlı Cemiyetler

ilteriş Çevrimdışı

ilteriş

Kağan
Yönetici
Bu derneklerin kuruluş amaçları ve siyasî hedefleri hakkında kısaca bilgi vermek uygun olur görüşündeyim.

Trakya Paşaeli Cemiyeti'nin ileri gelenlerinden bazıları ile daha İstanbul'da iken görüşmüştüm. Bunlar, Osmanlı Devleti'nin çökeceğini çok kuvvetli bir ihtimal olarak görüyorlardı. Osmanlı vatanının parçalanma tehlikesi karşısında, Trakya'yı, mümkün olursa, buna Batı Trakya'yı da ekleyerek ve bir bütün olarak İslâm ve Türk topluluğu halinde kurtarmayı düşünüyorlardı. Fakat bu amacı gerçekleştirmek üzere ogün için akıllarına gelen tek çare, İngiltere'nin, bu mümkün olmazsa, Fransa'nın yardımını sağlamaktı. Bu maksatla bazı yabancı devlet adamları ile temas kurma ve görüşme imkânları da aramışlardı. Amaçlarının bir Trakya Cuınhuriyeti kurmak olduğu anlaşılıyordu.

Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti'nin kuruluş amacı da (tüzüklerinin 2. maddesi), Doğu illerinde oturan bütün halkın dinî ve siyasî haklarının serbestçe kullanılmasını sağlayacak meşru yollara başvurmak, bu illerdeki müslüman halkın tarihî ve millî haklarını gerektiğinde medeniyet dünyası karşısında savunmak, Doğu illerinde yapılan zulüm ve cinayetlerin sebepleri ile bunları işleyenler ve sebep olanlar hakkında tarafsız soruşturma yapılarak suçluların sür'atle cezalandırılmalarını istemek. Yerli halk ile azınlıklar arasındaki anlaşmazlığın giderilmesine ve eskiden olduğu gibi iyi ilişkilerin sağlamlaştırılmasına gayret etmek, savaş durumunun Doğu illerinde yarattığı yıkım ve yoksulluğa, hükûmet nezdinde teşebbüslerde bulunarak elden geldiğince çare aramaktan ibaretti.

İstanbul'daki yönetim merkezinden verilmiş olan bu direktife uygun olarak, Erzurum şubesi, Doğu illerinde Türk'ün haklarını korumakla birlikte, Ermeni göçü sırasında görülen kötü davranışlarla halkın hiçbir ilgisi bulunmadığını, Ermeni mallarının Rus istilâsına kadar korunduğunu, buna karşılık müslümanlara pek gaddarca davranıldığını; hattâ verilen emre aykırı olarak, göçten alıkonan bazı Ermenilerin koruyucularına karşı yaptıkları kötülükleri, güvenilir belgelerle medeniyet dünyasına duyurmaya ve Doğu illerine dikilmiş olan hırs yüklü bakışları hükümsüz bırakacak çalışmalar yapmaya karar veriyor (Erzurum şubesinin basılı bildirisi )

Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı MiIliye Cemiyeti'nin Erzurum şubesini ilk olarak kuran kimseler, Doğu illerinde yapılan propagandalar ile bunların hedeflerini, Türklük, Kürtlük - Ermenilik meselelerini bilim, teknik ve tarih açılarından inceleyip araştırdıktan sonra, ilerideki çalışmalarını şu üç noktada topluyorlar (Erzurum şubesinin basılı raporu) :

1. Kesinlikle göç etmemek,

2. Derhal ilmî, iktisadî ve dinî bakımlardan teşkilâtlanmak,

3. Saldırıya uğrayacak Doğu illerinin her köşesini savunmada birleşmek,

Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti'nin İstanbul'daki yönetim merkezinin, medenî ve ilmî yollara başvurarak maksada ulaşabileceği konusunda fazla iyimser olduğu anlaşılıyor. Gerçekten de bu yolda çalışmalar yapmaktan geri durmuyor. Doğu illerindeki müslüman unsurların haklarını savunmak üzere I.e Pays adında Fransızca bir gazete yayınlıyor. Hâdisât gazetesinin çıkarma hakkını alıyor. Bir yandan da İstanbul'daki İtilâf Devletleri temsilcilerine ve İtilâf Devletleri Başbakanlarına muhtıra veriyor: Avrupa'ya bir hey'et gönderme teşebbüsünde bulunuyor.

Bu açıklamalardan kolaylıkla anlaşılacağını sanırım ki, Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti'nin kuruluşuna yol açan asıl sebep ve düşünce, Doğu illerinin Ermenistan'a verilmesi ihtimali oluyor. Bu ihtimalin gerçekleşmesinin de Doğu illeri nüfusunda Ermenilerin çoğunlukta gösterilmesine ve tarihî haklar bakımından onlara öncelik tanınmasına çalışanların, ilmî ve tarihî belgelerle dünya kamuoyunu aldatmayı başarmalarına ve bir de müslüman halkın Ermenileri topluca öldüren barbarlar olduğu iftirasının bir gerçekmiş gibi kabulüne bağlı olduğu düşüncesi ağır basıyor. İşte bundan dolayıdır ki, dernek, aynı gerekçeye dayanarak ve aynı yollardan yürüyerek tarihî ve millî hakları savunmaya çalışıyor.

Karadeniz sahilindeki bölgelerde de bir Rum Pontus hükûmeti kurulacağı korkusu vardı. Müslüman halkı Rumların boyunduruğu altında bırakmayıp onların yaşama ve var olma haklarını koruma gayesiyle, bazı kimseler Trabzon'da da ayrıca bir dernek kurmuşlardı.

Merkezi İstanbul'da olan Trabzon ve Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti'nin amacı ve siyasî hedefi adından anlaşılmaktadır. Her halde merkezden ayrılmak gayesini güdüyor. NUTUK


MÜDAFAA-İ HUKUK DERNEKLERİ (YARARLI CEMİYETLER)

Türkiye'nin parçalanmak istendiği, Batı Anadolu'nun İtalya ve Yunanistan'a özellikle "Güzel İzmir"in Yunanistan'a verileceği, Doğu Anadolu'da Ermenistan Devleti kurulmak istendiği, Mondros Ateşkesi'nden sonra sezilmeye başlamıştı. Paris Barış Konferansı'nın sürdüğü sıralarda bu gibi haberlerin Avrupa gazetelerinde yer alması ile bunların gerçekleşmek üzere olduğu anlaşıldı. Bu gelişmeler karşısında Padişah ve Osmanlı Hükümeti, acizlik içinde, sadece nasihat heyetleri göndererek halkı işgaller karşısında sükunete ve işgallere direnmemeye çağırıyorlardı. Türk Ulusu tarihinde ilk kez bu kadar perişan, çaresiz umutsuz bir durumdaydı. Tüm dünya, Türklerin bu durumundan memnundu. Avrupa'dan çıkarılıp atılan Türklerin Asya içlerine sürülmesini bekliyorlardı. Yüz elli yıllık bir kin ve yağma hırsı içinde bulunan "Uygar Dünya"nın politikacısı, düşünürleri, ilim adamları, şairleri ve sanatkarlarının amaçları, en büyük arzuları gerçekleşiyordu. "Yer yüzünde her ulusun hakları, hakikatleri, yurdu ve tanrısı vardır. Yalnız Türk Ulusu haksız, hakikatsiz, yurtsuz ve Tanrısızdı. Tıpkı, büyük Perseküsyon devirlerindeki Beni-İsrail gibiydik. Gökten inecek mesihi bekliyorduk ve iki asır hasreti ile yandığımız ulusal kahraman, hala bir türlü görünmüyordu." diye yazan Yakup Kadri Karaosmanoğlu bu çaresizliği dile getiriyordu. Çanakkale'de dünyanın en güçlü donanmasını ve ordularını dize getirmiş olan, yüzyıllardır efendi yaşamış Türk Ulusu özgürlüğünden vazgeçip, boynuna vurulmak istenen kölelik zincirini kabul edecek miydi?

Yunanistan'a ve Ermenistan'a Türk topraklarının verileceği haberi Türk Ulusu'nun aydınlarını harekete geçirdi. Öncelikle Yunanistan ve Ermenistan'a verilecek toprakların savunmasını sağlamak için yurdun çeşitli yerlerinde Müdafaa-i Hukuk Dernekleri kuruldu. "Müdafaa-i Hukuk" dar anlamında kurulan yerel dernekleri tanımlar. Geniş anlamda ise M. Kemal'in önderliğini yaptığı hareketin tümüdür. Bu anlamıyla "Müdafaa-i Hukuk", Osmanlı Devleti'nin asırlık hatalarından sorumlu tutulan, Mondros Ateşkesi'nin haksız uygulanmasıyla zulüm ve adaletsizlik baskısı altında ezilmek, sömürge halinde yaşatılmak suretiyle cezalandırılmak istenen Türklerin; ulus olarak ve bu topluluğun siyasi ifadesi olan ulusal bağımsız bir devlet kurarak yaşamak hakkını, Osmanlı Hükümeti'ne, İmparatorluğun diğer unsurlarına ve bu hakkı tanımayan Birinci Dünya Savaşı'nın galip devletlerine karşı fiili bir mücadele sonunda elde etmesidir. Fakat bu duruma gelinmesi için M. Kemal Paşa'nın Anadolu'ya geçmesi gerekecektir.

Başlangıçta kurulan Müdafaa-i Hukuk Dernekleri, tarih, nüfus üstünlüğü haklarına dayanarak, propaganda yöntemiyle bölgelerinin kurtarılmasını amaçlıyorlardı. Bütün bir yurdu, bağımsız bir devlet ve ulus olarak kurtarmayı ve bunun silahlı bir savaşla gerçekleştirilebileceğine hemen hiç kimse inanmıyordu. 1. Dünya Savaşı'nda müttefiklerimizle birlikte yenemediğimiz İtilaf Devletleri'ni şimdi tek başımıza yenmemiz olanaksız görülüyordu. Boş yere hayale kapılmadan İngiltere'nin himayesinin sağlanması İstanbul Hükümeti'nin ve basınının genel görüşü idi. Tek kişi, düşman donanmasını gördüğü gün "Geldikleri gibi giderler." diyen M. Kemal (Atatürk) bağımsız bir Türk Devleti'nin, ancak topyekün ulusal bir savaşla gerçekleşeceğine ve emperyalistlerin yenileceğine inanıyordu.

Sivil dernekler Anadolu ve Trakya topraklarının kurtuluşu için dağınık ve merkezi otoriteden yoksun olarak, yalnızca kendi bölgelerinin kurtuluşunu sağlamak için örgütlenmeye başladılar. Derneklerin kurulmasındaki temel duygu Türklük duygusuydu. Temsil ettikleri bölgelerin tarih, coğrafya ve nüfusça Türklere ait olduğunu ispat etmek ve ve böylece Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılmamayı sağlamak amacıyla kurulmuş olan dernekler, programlarında silahlı mücadeleyi benimsememişlerdi. Bilimsel araştırma, istatistik bilgi ile büyük devletlere haklı olduklarını kabul ettirmek için propaganda yolunu yeterli görüyorlardı. Programları vatanın bütünlüğü ve Türk Ulusu'nun bütünü düşünülerek hazırlanmamıştı. Taşıdıkları adlar da bunu açıkça göstermektedir. Müdafaa-i Hukuk Dernekleri'nin hemen hepsinin merkezi İstanbul idi. Dernekler bölge esaslarına göre kurulduklarını ve siyasetle ilgili olmadıklarını ilan ettikleri için siyasal görünümleri yoktu. Dernekler İ.T veya Hürriyet ve İtilaf Partileri'ne resmen bağlantıları bulunmadıklarını da belirttiler. Yalnızca kurtuluş amacıyla kurulmuş olan bu dernekler, siyasi partiler mücadelesine karışmak istemiyorlardı. Fakat şurası da bir gerçekti ki, hemen bütün Müdafaa-i Hukuk Dernekleri'nin tabanını eski İttihat Terakki mensupları oluşturuyordu. Birinci Dünya Savaşı süresince milliyetçilik temelleri atılmıştı. Enver Paşa'nın "Turan" hülyaları sona erdiğine göre, milliyetçilik akımının yeni bir temele oturtulması gerekiyordu. Bunu da M. Kemal Paşa başaracaktır. Bu dernekler içinde bazıları İ.T.'yi yeniden yaşatmak ve Enver Paşa'yı yeniden başa geçirmek isteyeceklerdir. Müdafaa-i Hukuk Dernekleri'nin kurulmasının yakın sebebi, Trakya'nın Batı Anadolu'nun Yunanistan'a, Doğu Anadolu'nun Ermenistan'a verileceği ve Kilikya'nın Osmanlı Devleti'nden alınacağı, Karadeniz kıyılarında Samsun-Trabzon yöresinde Pontus Rum Devleti kurulacağı endişeleri oldu. Bu sebeple bu derneklerin önemlilerini şöyle sayabiliriz:

1-Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Heyeti Osmaniyesi
2-İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Derneği Hareket-i Milliye Reddi İlhak
İlhak-ı Red Heyeti Milliyesi
3-Kilikyalılar Derneği
4-Vilayet-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Derneği
5-Trabzon Muhafaza-i Hukuku Milliye Derneği

***


1. Trakya Paşaeli Müdafaa-i Heyet-i Osmaniyesi

2 Aralık 1918 tarihinde merkezi Edirne'de kurulan bu dernek, Mondros Ateşkesi'nin azınlıklara tanıdığı taşkınlık ve haksızlıklar karşısında Trakya'da yaşayan Türklerin direnişini sağlamak, gerekirse silahla karşı koymak amacıyla çalışmıştır. Venizelos tarafından önerilen, Yunan idaresinde Trakya muhtariyeti önerisini red ederek, Sivas Kongresi kararıyla Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği'ne ve sonra T.B.M.M. Hükümeti'ne bağlandı. Sivas Kongresi kararlarının 9. maddesine uyularak adı, "Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Derneği"ne çevrildi. Bu derneğin kurulması için ilk öneriler Sadrazam Talat Paşa tarafından yapılmıştı. Balkan Savaşı'nda Batı Trakya'nın nasıl elden gittiği henüz tüm canlılığı ile yaşanıyordu. Ateşkes döneminde ise Ahmet İzzet Paşa gibi devlet adamları, Trakya heyetine "Türkiye'de kalmayacağı anlaşılınca Trakya'nın bağımsızlığını ilan ediniz." öğüdünde bulunmuşlardı.

Merkez Edirne olmak üzere, Kırklareli, Çatalca, Tekirdağ ve Gelibolu'da kuvvetli teşkilat kurmuş olan dernek daha ilk günden itibaren Avrupa merkezlerine Osmanlı Hükümeti'nden ayrı olarak heyetler göndererek notalar vermişlerdi. 31 Mart 1920'de Lüleburgaz ve 9-13 Mayıs 1920'de Edirne kongrelerini yaptı. Bu son kongrede, Trakya'nın silahlı savunmasını sağlamak için, derneğin, halktan asker toplamak yetkisi kabul edildi ve tamamen T.B.M.M.'ne bağlanıldı.

Dernek, 1919 Meclis-i Mebusan seçimlerine ve onun kapatılmasından sonra da Heyet-i Temsiliye'nin ilanı üzerine T.B.M.M. seçimlerine katılarak , buralara mebus gönderdi. "Yeni Edirne", "Ahali" Gazeteleri derneğin yayın organı kabul edildi, fakat "Teminat" Gazetesi muhalif olarak kaldı.

2. İzmir Müdafaa-i Hukuku Osmaniye Derneği

2 Aralık 1918 tarihinde, tüccar Moralızade Halit ve Nail Beyler tarafından kuruldu. Derneğin kuruluş girişimleri, Mondros Ateşkesi'nden bir hafta sonra başlamış, fakat Hürriyet ve İtilaf Partisi'nin, bu girişimleri İttihatçı ve Bolşevik çabalar olarak suçlaması yüzünden gecikmişti. İzmir'in Yunanlılara verilmesini engellemek için, İzmir'in Türklüğü hakkından dünya kamuoyunu propaganda yoluyla inandırmak, Paris Barış Konferansı'na başvurarak haklarını korumak istiyorlardı. 2-19 Mart 1919 tarihinde İzmir'de büyük bir "Müdafaa-i Hukuk Kongresi" toplamayı sağladı. İtilaf Devletleri'ne sunduğu bir bildiri ile İzmir üzerindeki muhtemel tehlikeleri ilan ve gerekirse silahlı direnmeyi kabul etti. Vali Nurettin Paşa zamanında, onun geniş desteğini gören dernek, Nurettin Paşa'nın alınıp, yerine İstanbul Hükümeti'nin sadık ajanı İzzet Bey'in atanmasından sonra çalışmaları baskı altında tutuldu. İzzet Bey'in de derneği İttihatçı ve Bolşevik olmakla suçlaması nedeniyle kuvvetli bir örgüt oluşturamadı.

3. Müdafaa-i Vatan (İlhak-ı Red Heyet-i Milliyesi)

Yine aynı tarihlerde İzmir Türk Ocağı'nda kurulan Müdafaa-i Vatan, İzmir'in işgalinden bir gün önce adını "Reddi-i İlhak" olarak değiştirdi. İzmir'deki diğer "Müdafaa-i Hukuk" kuruluşlarıyla ilişki kurdu ve İzmir'in işgaline karsı İzmir'in Türk halkını yayınladığı bildirilerle uyardı. İzmir'in işgalini bütün illere telgrafla duyurarak, Türk kamuoyunun galeyana gelmesini sağladı. Olağanüstü kongreler ve protesto mitingleri tertipleyerek işgal kuvvetleri üzerinde baskı yaptı. Çabaları sonucu, Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri'nin toplanmasının hazırlamış oldu. İzmir'in işgalinden bir gün önce bir beyanname yayınlayarak, eski "Maşatlık" denen bugünkü Bahri Baba Parkı'nda İzmir halkını İzmir'in savunması için toplantıya çağırdı Bu beyanname aynen şöyledir:

"EY BEDBAHT TÜRK"
Wilson prensipleri unvanı insaniyetkaranesi altında senin hakkın gasp ve namusun hetkediliyor (saldırılıyor).
Buralarda Rum'un çok olduğu ve Türklerin Yunan halkını memnuniyetle kabul edeceği söylendi. Ve bunun neticesi olarak güzel memleketin Yunan'a verildi.

ŞİMDİ SANA SORUYORUZ?.. RUM SENDEN DAHA MI ÇOKTUR?..

YUNAN HAKİMİYETİNİ KABULE TARAFTAR MISIN?..

Artık kendini göster... Tekmil kardeşlerin maşatlıktadır. Oraya yüz binlerle toplan. Ve kahir ekseriyetini orada bütün dünyaya göster. İlan et ve ispat et...
Bu sana düşen en büyük vazifedir. Geri kalma Hüsran ve nikbet faide vermez. Binlerle, yüz binlerle maşatlığa koş. Ve Heyet-i Milliye'nin emrine itaat et.
"İlhak-ı Red Heyet-i Milliyesi"

Vali İzzet Bey'in düşmana teslimiyetçi ve işbirlikçi politikası yüzünden İzmir'in işgali kolayca sağlanınca derneğin çalışmaları etkili olamadı.

4. Kilikyalılar Derneği

21 aralık 1918'de İstanbul'da kuruldu. Mondros Ateşkesi sonrası, Yıldırım Orduları'nın dağıtılması üzerine, Ordu komutanlığında kalan Ali Fuat Paşa'nın girişimi ile Dernekler Kanunu'na uygun olarak kuruldu. Nizamnamesi'nin birinci maddesinde "Madde-l Kilikya namı kadimi altına bulunan Adana ve mülhakatı (bağlı yerler) ile İçel ve Maraş Sancakları'nda ve buralara komşu olan Ayıntap Sancağı ile Antakya, İskenderun, Beylan ve Reyhaniye kazalarında nüfusu umumiyenin yüzde doksanı aşan bir ekseriyet teşkil eden Türkleri temsil etmek ve bu mahallerin efkar ve amali ekseriyete uygun olarak kemekan Devleti Osmaniye'ye bağlılıklarını kuvvetlendirmek için iç ve dış lazım gelen teşebbüsat ve neşriyat ve mesaide bulunmak üzere Dersaadette (İstanbul) "Kilikyalılar Cemiyeti namıyla bir cemiyet teşkil edilmişti." şeklinde geniş bir amaç belirtmesine rağmen etkili olamadı.

5- Vilayet-i Şarkiye (Doğu Anadolu) Müdafaa-i Hukuk Derneği

Doğu Anadolu'da bir Ermenistan Devleti kurulmak istendiği Mondros Ateşkesi hükümlerinden ve özellikle Paris Barış Konferansı ile Batılı ülkelerin basınlarında yayınlanan haberlerinden anlaşılıyordu. Sadrazam Damat Ferit Paşa'nın bu haberler karşısında teslimiyetçi bir politika izleyerek, Saltanat-Hilafet'in Mekke ve Medine'de manevi varlığını sürdürmesi pahasına, öz Türk olan Erzurum ve çevresini feda etmek politikasına karşı, illerinin bütün Müslüman halkının haklarını savunmak için, merkezi İstanbul'da kurulan bu derneğin başında Süleyman Nafiz Bey vardı. Savaşın sona ermesi üzerine terhis olan Cevat (Dursunoğlu) Bey, memleketi Erzurum'da öğretmenlik yapmak için Maarif Vekaleti'ne (Milli Eğitim Bakanlığı) başvurduğunda "Erzurum'un mukadderatı, yani hudutlarımızın içinde kalıp kalmayacağı henüz belli olmadığından, orada bir Dar'ül-muallimin açmaya lüzum kalmamıştır." yanıtını almıştı. Dernek merkezinden, Erzurum'da Şube açma yetkisi alan Cevat Bey Erzurum'a gelerek, bir şube açtı. 10 Mart 1919'da kurulan "Erzurum Müdafaa-i Hukuk Şubesi" hızla örgütlenmeye, çevre illerle özellikle Trabzon ile ilişki kurarak Doğu Anadolu'nun Ermenistan'a verilmesini engellemek için çalışmaya başladı. Bir süre sonra İstanbul merkezine bağlılıktan kurtulan Dernek, Mustafa Kemal Paşa, Kazım Karabekir Paşa, Rauf Bey gibi Ulusal Mücadele liderlerini de bünyesine almak ve Erzurum Kongresi'ni toplamakla en önemli dernek oldu. Ermenilere karşı mücadeleyi amaç edinen dernek,
1. Asla göç etmemek
2. Derhal bilim, iktisat ve din alanında teşkilat yapmak
3. Doğu_illerinin saldırıya uğrayacak herhangi bir bucağının savunmasında birleşmek
kararlarını alarak uygulamaya koydu. Doğu illerinde Türklerin Ermenilere sayıca üstün olduğu kadar tarih, kültür ve uygarlık eserleriyle de üstün olduğunu göstermek için propagandaya girişti. "Albayrak" Gazetesi derneğin yayın organı haline geldi. Sivas Kongresi kararıyla da "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği" nin bir şubesi oldu.

6. Trabzon Muhafaza-i Hukuk Milliye Derneği

Trabzon ve Samsun'u içine alan Karadeniz kıyılarında bir Rum Pontus Devleti kurmak için çalışan Rumların, çabalarının İtilaf Devletleri tarafından desteklenmesi ve yöredeki Amerikan Kolejleri'nin de bu çalışmalara araç haline gelmesi üzerine Trabzon ve çevresinin hukukunu korumak üzere 12 Şubat 1919 tarihinde kurulan dernek içinde çoğunluk ve etkinlik İttihat ve Terakki'nin eski üyelerinin elindeydi. Yerel bir amaçla kurulmasına rağmen, etkili oldu. Pontus çetelerinin çevrede silahlı saldırılarına karşı Türkler de silah kullanarak karşı koyunca olaylar genişledi. Dernek 22 Şubat ve 22 Mayıs 1919 tarihlerinde iki kongre topladı. İstanbul Hükümeti'ne bağlılığını bildiren dernek, 7 Haziran 1919'da Padişah'a çektiği telgrafla, Fatihlere ve Kanunilere yakışır hareket etmesini istedi. Örgütünü çevre kazalara da yaydı. Erzurum Kongresi'nin toplanmasında çok etkili rol oynamış olan dernek, daha sonra Kongre sırasında Ömer Fevzi isimli üyesinin, kongrenin Padişahın izni olmaksızın toplandığı yolundaki iddiaları ve Servet ve İzzet Beylerin zorluk çıkarması nedeniyle Mustafa Kemal Paşa'ya karşı sorun yarattı. Özellikle derneğe egemen olan eski İttihatçıların M. Kemal Paşa'nın yerine, Rusya'da bulunan Enver Paşa'yı getirmek için çalışmaları Sakarya Savaşı sonuna kadar endişe kaynağı oldu. Kayıkçılar kahyası Yahya tarafından Mustafa Suphi'nin öldürülüşü ayrı bir sorun oldu. Diğer yandan derneğin Trabzon Limanı'na giren ve çıkan mallardan kendi başına vergi alması ve bu paraların yolsuzluk konusu olduğu suçlamaları üzerine T.B.M.M. dernek hakkında soruşturma açtırdı. Soruşturma ile ilgili olaylar ve derneğin savunucusu Trabzon Mebusu olan Ali Şükrü Bey'in Topal Osman tarafından öldürülüşü ve Topal Osman'ın da Hükümet kuvvetlerince öldürülmesi olayların sürmesine sebep olduğu için Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti (Müdafaa-i Hukuk) nin sorunları Cumhuriyet'in İlanı'ndan sonra da bir süre daha devam etti.

7. Milli Kongre

Bu açıkladığımız cemiyetler yanında birçok dernek daha kurulmuş, fakat etkin olamamışlardır. Bunların içinde söz edilebilecek bir kuruluş da "Milli Kongre" dir. Birçok yüksek okul ve ulusal kuruluşun katıldığı "Milli Kongre" kuruluşunu yayınladığı bildiriyle şöyle açıkladı: "Devlet ve milletin geçirdiği bu en müşkül ve tarihi anlarda vatanın yüksek menfaatlerini ve hukukunu müdafaa etmek üzere faaliyete geçen Kuva-i Milliye'nin müşterek gayeye doğru sevk ve idaresini sağlamak için bütün müessese, cemiyet ve fırkaları bir araya getirmektir." Kuva-i Milliye deyimini kullanan ilk siyasi kuruluş olan "Milli Kongre" İstanbul'da toplantılar düzenledi ve üyelerinin büyük bir bölümü ileride Ulusal Mücadele'ye katıldılar. Yaklaşık 51 adet kuruluştan oluşan bir federasyon olan bu örgüt Ulusal Mücadele güçlenince kayboldu.

8. Cenubi Garbi Kafkas Hükümet Muvakkat-ı Milliyesi

Elviye-i Selase (üç sancak) denilen Batum, Ardahan, Kars'ta nüfus sayımı yaptırılarak Hıristiyanların çok az olduğu anlaşılmıştı. 14 Temmuz 1918'de yapılan plebisitte 87.084 kişiden 84.124'ü Osmanlı Devleti lehine oy kullanmıştı. Bunun üzerine Vahdettin bir Hatt-ı Hümayun yayınlayarak, üç yüz yıl Osmanlı yönetiminde kaldıktan sonra "93 Harbi" sonunda kaybedilen bu yerlerin yeniden Osmanlı toprağı kabul olunduğunu bildirdi. Fakat Mondros Ateşkesi'ni izleyen günlerde 1914 sınırlarına çekilmek zorunda kalındı. Burada siyasi örgütler kuruldu. Milli Şura adını alan bu örgütlerin en önemlisi Kars İslam Şurası idi. 17 Ocak 1919'da Kars'ta toplanan bir kongre, bir Anayasa hazırlayarak, "Cenubi Garbî Kafkas Hükümeti Muvakkat-i Milliyesi" (Güneybatı Geçici Milli Kafkas Hükümeti) ni seçti. Kendisini savunmak için bir ordu da kuran, Kafkas Hükümeti, Osmanlı Hükümeti'ne başvurarak bu ordunun donanımı için 77 milyon lira borç ve malzeme doktor ve subay istedi. 13 Ocak 1919'da Kars'a giren İngilizler, bir süre sonra Ermeniler lehine bir politika izlemek amacıyla, Ermeni göçmenlerin geri dönmesini ve Garganof adındaki Ermeni'nin Kars Valiliği'ne getirilmesini istediler. Bu istekleri red edince, General Milne'nin emriyle, General Thomson, asayiş sağlanamadığı bahanesiyle 12 Nisan 1919'da Cihangiroğlu İbrahim Bey Hükümeti'ni dağıtıp, üyelerini Malta'ya sürdüler ve 30 Nisan 'da da Kars'ın yönetimini Ermenilere teslim ettiler. Ulusal Şuralar dağıtıldı.

Ulusal Derneklerin Önemi

Belirli bir merkezi otorite ve birlik bulunmamasına, her dernek kendi yöresinin kurtuluşu ile ilgili olmasına ve genel olarak silahlı bağımsızlık mücadelesi değil, propaganda ve yayın yoluyla haklarını dünya kamuoyuna anlatmak, Avrupa Devletleri'nin parlamento ve hükümetlerine haklı seslerini duyurmak yöntemini seçmiş olmalarına rağmen M. Kemal Paşa Anadolu'ya çıktığı zaman, ulusal bir amaçla oluşan dağınık bir taban buldu ve bu dağınık meşaleyi bir araya toplayıp büyük bir bağımsızlık ateşi haline getirdi. Bu derneklerin kuruluşunda egemen olan duygu Türklük duygusu idi. Birinci Dünya Savaşı içinde iyice güçlenen ulusalcılık duygusunu M. Kemal Paşa "ulusal sınırlar" içinde başaracaktır. Hemen tüm derneklerin kurucu ve üyeleri hatta Erzurum ve Sivas Kongresi'ne katılanların önemli kısmı, eski İttihat ve Terakki üyeleri idiler. Fakat M. Kemal Paşa'nın liderliğinde "İttihatçılıktan" ayrılarak "Müdafaa-i Hukuk"un ulusalcılık ideolojisi çevresinde bütünleştiler.Öyle ki İttihatçı ulusalcılığı olan "Turancılık" yerini, Müdafaa-i Hukuk'un "Misak-ı Milli" sınırları ile çizilen ve ileride açık bir şekilde oluşan "Atatürk Ulusalcılığı"na bıraktı.


Kaynak:Ergün AYBARS,Türkiye Cumhuriyeti Tarihi 1,
 
Geri
Üst